MGK ‘yayınlanamaz’ dedi ama...
Devlet sırrı tutanaklar 16 yıl sonra günyüzüne çıktı!
Tarihi 28 Şubat kararlarının görüşüldüğü MGK tutanaklarına göre Erbakan “Biz bunu bizim önümüze koydular, imzalamak zorunda kaldık diyemeyiz” dedi. Kararları bir gün sonra yayınlamak isteyen Erbakan’a destek Demirel’den geldi.
28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısının “devlet sırrı” niteliği taşıyan tutanakları 16 yıl sonra ortaya çıktı. 28 Şubat davasının soruşturma aşamasında Ankara Başsavcılığı MGK’dan dönemin tutanaklarını istemişti. MGK Genel Sekreterliği ise 20 Eylül’de yaptığı açıklamada, MGK Genel Sekreterliği Kanunu’nun 10. maddesindeki “MGK tutanakları ve görüşmeler açıklanamaz ve yayınlanamaz” hükmünü hatırlatarak “Yargılamanın ilerleyen safhalarında talep edilmesi halinde mahkemeye sunulacaktır” demişti.
MGK, mahkemenin talebi üzerine tutanakları “sadece mahkeme heyetinin görmesi için” gönderdi. Ancak mahkeme, bu tutanakları iki naip hakime inceleterek davayı ilgilendiren kısımlarla ilgili bir rapor hazırlattı ve raporu da dosya içine koydu. Böylece aleni hale gelen rapor avukatlar ve basın tarafından edinildi.
Tutanakta, 28 Şubat saat 15.00’de Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde toplantı gerçekleştirileceği ve “özel müzakere” (Kurul üyeleri) başlığı altında, “Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik irtica tehdidin boyutları nelerdir ve bunlara karşı alınması gereken önlemler neler olmalıdır?” konusunun ele alınacağı belirtildi.
“Yeni bir olay değil”
Tutanakta toplantıda konuşulanlara da yer verildi:
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller: “İrtica yeni bir olay değildir. Senelerin birikimi olan bir olaydır. Buna da müsaade etmek mümkün değildir. Cumhuriyetin tüm niteliklerini değiştirmek asla mümkün olmayacaktır. Anayasa’yı değiştirmek mümkün değildir. Bu hükümet, icraatıyla bu hassasiyet içinde olmuştur. Bizim isteğimiz hem laik hem demokrat bir Türkiye’dir. Çare demokrasidedir. Bizim gayretimiz bunun içindir. Dıştan müdahaleler varsa (İran gibi) bunun da gereği yapılır, yapılmıştır da. Tırmanışa geçmeden. Eğitim reformu gündeme gelecek ve 8 yıllık temel eğitim Meclis’e gönderilecektir. Dinin siyasallaşmasını yanlış buluyorum. Din hiç kimsenin uhdesinde değildir. Bunun üzerinden oy avcılığı yapmak ülkeyi böler. Laikliği de dini de partizanlaştırmamalıyız. Bir anda, zecri tedbirlerle çözülmesi ters tepki yaratır. Bu konunun basın bildirisi uygun bir şekilde hazırlanmalıdır.”
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: Genelkurmay’ın iddiası çok önemli bir beyandır. İrticanın, Cumhuriyet’in kurulduğundan beri en büyük tehlike halini aldığını belirtiyor. Bu çok önemli bir husustur. Devlet, kendisine yönelen tehlikelere karşı gerekli tedbirleri alır. Bu tedbirler arasında hassas bir konu var. O da kamuoyunda Kuran Kursları, İmam Hatip Okulları kapatılıyor imajı yaratılmamalı.”
“Cihatla ilgili ifadeler”
Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya: “Yasalar bilerek ihlal ediliyor. Bu cesareti de partili milletvekilleri, belediye başkanlarının hareketlerinden alıyorlar. Bu elimdeki kitapta Sayın Erbakan’ın cihatla ilgili ifadeleri var. Buna göre parti toplantılarına gitmek cihat, zekatı partiye vermek cihat, partiye yardım etmek cihat.”
Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman: AB’ye girecek kadar çağdaş mıyız? Hiç kimse rejimin garantisi, laikliğin garantisi olamaz. Bu ancak Anayasa’nın bu konudaki maddelerini koruyabilirsek geçerlidir. Yarın birileri gelip bu maddeleri değiştirir. Bunun garantisi olmaz.”
Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet
Köksal: “Ben muhafazakar sayılacak bir aileden geliyorum. Kendime göre Müslüman olduğumu sanıyorum. Ancak bu olanları gördükçe kendi kendime ‘Acaba benMüslüman mıyım?’ diye sormak geliyor içimden. Şüpheye düşüyorum. Türk halkı Müslüman olanlar ve olmayanlar diye bölünmek isteniyor.”
Ezanın Türkçe okunması
İsmail Hakkı Karadayı: “Laiklik ilkesinin bozulması ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesiyle başladı. Benim hala kulaklarımdadır, ezanın Türkçe okunurken duyduğum huşu ve heyecan. Demokratik sistem dışında arayışlar daima kaos olmuştur. Laiklik olmazsa demokrasi olmaz. Bir cezaevine müdür atanacak, bir milletvekili birisine tavassut ediyor. Adamın sicili bozuk, Bakanlık uygun görmüyor. Milletvekili diretiyor, bu kişinin abdestinde ve namazında olduğunu söylüyor, adamın tayini oluyor. Din istismarına son vermek lazım. PKK hareketi de 1984’te başladığında küçük görüldü. Bugünlere gelindi. Şeriat şimdi küçük görülmemeli. 1961 ihtilalinin olacağını üsteğmen iken hissetmiştim. O zamanki gelişmeler bana bunu hissettirmişti. 1972 muhtırasından önce de ben Binbaşı iken bunun olacağını tahmin ediyordum. 1982 öncesi olaylardan da neticesini tahmin ediyordum. Çünkü biz bunları en alt kademeden itibaren, bölükten taburdan itibaren aldığımız raporlardan çıkarıyoruz bütün bunlar toplanıyor ve bir netice çıkarılıyor.”
“Laiklik için tedbir alınmalı”
Başbakan Necmettin Erbakan: “Burada her şeyi açık kalplilikle yüz yüze konuşma fırsatını bulduk, çok faydalı oldu. Şimdi dünya daha çok dine önem vermeye başladı. Laiklik müslümanlığa en uygun bir kuraldır. Bizim yapmamız gereken şey insanlara aydın, çağdaş müslümanlığı öğretmektir. Çocuk müslüman oldukça, dinini öğrendikçe, vatanını devletini daha çok sever. Bazı insanlar dini istismar ederek devlete karşı geliyorlar. Bu konuda tedbirler alırken işin aslına inmek lazım, halk bir şeye karar vermişse ona güvenmeliyiz, onun kararına saygı duymalıyız. Yoksa Halk Partisi zihniyeti, laikliği din düşmanlığı anlayışı hakim olur. Yobaz zihniyetten ülke zarar görür. Demokrasi ve lalikliği korumak için tedbirleri almalıyız. İnsanlara dinini öğretirken vatanı milleti demokrasiyi, devleti sevecek insan yetiştirmeliyiz. Ancak bugünkü basının baskısıyla bu tedbirlerin alınması zor. Görüyorsunuz bu Hükümetin ekonomik alanda aldığı tedbirlerle ulaştığı başarılar gözle görülür hale geldi. Dışarıda buradan çıkacak kararları bekleyen basın mensupları var. Bunlar bu konuyu iyice abarttılar. Bunun için basına verilecek bildiriyi dikkatle hazırlayalım. Millete, Avrupa’da, dışarıda endişe uyandıracak bir hava vermeyelim.”
Çiller: Kadın haklarından vazgeçmemek önemli. Çağdaşlık laik demokrasiyle olur. Şeriat, laliklik konusunda kavram kargaşası mevcut buna mani olmak lazım. Bu arada laikliği de siyasallaştırmamak, bazı gruplara mal etmemek lazım. Netice olarak din üzerinden değil, hizmet üzerinden siyaset yapılmalıdır. Biz Hükümet olarak laiklik aleyhine hiçbir kanun ve kararname çıkarmadık.
Erbakan: Bu konuların üzerine gitmek lazım.
Çiller: Şeriat deyince Anadolu’da din anlaşılıyor. Onun için bu konuda dikkatli olmak gerekiyor.
Demirel: Burada tartışılan konu siyasi değil, güvenlik siyasetidir, güvenliğe ilişkin tehditlerdir. Siyasi yer, Bakanlar kuruludur. Şimdi bu konu yeterlice tartışılmıştır.
Karadayı ‘hemen imzalayın’ dedi Erbakan süre istedi
ERBAKAN: Basın bildirisini önce okuyalım, kararlaştıralım (basın bildirisinin okunduğu, herhangi bir itiraz olmaması üzerine taslak olarak hazırlanan kurul kararı da okundu) Şimdi 9 saatlik yoğun bir çalışmadan sonra bu kadar maddeyi sağlıklı olarak değerlendirerek sonuca ulaşmak doğru olmaz, onun için bunu yarın inceleyip kararlaştıralım.
Karadayı: Bunu 10 dakikada tamamlarız, yarına kalmasına gerek yok.
Erbakan: Bu gibi şeyler ayaküstü olacak işler değil, biz bunu bizim önümüze koydular, imzalamak zorunda kaldık diyemeyiz. Onun için bunu yarın inceleyelim.
Demirel: Biz bunu yarına bırakalım, metin üzerinde bazı rötuşlar da yapmak mümkün. İmam Hatip okulları ve Kur’an kursları kapatılıyor imajını da yaratmayalım. Bu gibi yerleri Genel Sekreter yeniden düzenleyip yarın Genelkurmay Başkanı ve Başbakan ile görüşür ve neticelendirirsiniz.
Post-modern darbe
1995 seçimlerinin galibi Refah Partisi’ydi. Ancak hükümet DYP-ANAP koalisyonu ile kuruldu. Birinci gelen partinin ana muhalefet görevini yürütmesi uzun sürmedi. Kısa süre sonra siyasi ortam Refah-Yol Hükümeti’nin kurulmasına neden oldu. Ekim 1996’da Başbakan Necmettin Erbakan’ın Libya ziyareti, aynı ay Aczimendiler’in eylemleri ve ‘şeriat isteriz’ sloganları, Susurluk kazası, 10 Kasım 1996’da Kayseri’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin konuşması, Başbakan Erbakan’ın tarikat liderleri ile yemek yemesi gibi olaylar ordu ile hükümet arasının gerilmesine neden oldu. Art arda yapılan açıklamalardan sonra 28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli kararlar alındı. Sincan’da da zırhlı birliklerin gövde gösterisi yaptığı bu süreç ‘post-modern darbe’ olarak da adlandırıldı.