Külçe külçe altın Zürih’e kaçırıldı
Devlet izin verince; külçe külçe altın Zürih’e kaçırıldı, milyon dolarlar Bahçekapı’ya indirildi
1980’in ilk ayları.. Anadolu’dan ucuza toplanan küpeler, bilezikler eritilip külçe haline getiriliyor. Sonra otobüs zulasında İsviçre’deki ’Parlak Ceyhan’a gönderiliyor.. Altın orada pahalı, burada döviz yok, devlet göz yumuyor. Bu çark böyle işliyor..
1980 yılı Şubat ayı.. Soğuk, çok soğuk günler. Lapa lapa kar yağıyor. Bütün Türkiye’nin altın ve döviz işini yapan eski Rum, Yahudi, Bulgar, İtalyan kökenliler, bu işi bırakmışlar, yerlerini onların yanında alıp çalıştırdığı ve bu işi öğrettiği Türkler almıştı. Ve öylesine almış ki, bunlar birlik bile olmuşlar ve “Kapalı Çarşı” diye de bir şirket bile kurmuşlardı.
Şirketin başına da “Parlak” ı koymuşlardı. Parlak, İsviçre’de yaşar.
Namı parlaktır.
Adı Ceyhan Bektaş.
Bunları bir araya getirmiş Kapalı Çarşı diye bir girişim ortaya çıkmıştı .Parlak Ceyhan’ın da bir adamı vardı, onun da lakabı “Sarı” idi... Adı Nazif....
Parlak Ceyhan....
Sarı Nazif....
Bunlar o dönemin altın piyasasında Yahudilerin, Rumların elinden alan yeni yükselen yıldız isimleriydi. Bir gün “Sarı Nazif” çıktı bana geldi. Onun geldiği saatlerde kar daha da bir fazla yağmaya başlamıştı.
Abi dedi...
-Ben şimdi Zürih’de olsam! Saat da Zürih’de 11 olsa!
Ben bankaya gitsem!
10 milyon doları yatırsam, öğleden sonra saat 3’te İstanbul’da bu parayı almak istesem. Yani 10 milyon dolar gerçekten Zürih’de yatacak ve Türkiye’ye bu para girecek. Cevher Abi; sen bu imkanı bana sağlayacak tek adamsın! Yapar mısın?
Başbakan bilirse sisteme girerim
-Oğlum Sarı!
Ne var dilinin altında?
Ne demeye getiriyorsun?
-Abi çok açık söylüyorum.
Zürih’teki İsviçre bankasından İstanbul’daki Türk bankasına geçmek üzere 10 milyon dolar yatıracağım. Banka sana “Cevher Özden, 10 milyon doların geldi, hesabına geçti...” diye haber verecek. Sen de bana İstanbul’da 10 milyon doların karşılığı Türk lirasını vereceksin.
Al dolarları.
Ver liraları.
-Oğlum Sarı Nazif! Nereden çıktı şimdi bu?
-Abi sana ne! Üzümünü ye, bağını sorma!
Para gelecek.
Sen de kazanacaksın.
-Oğlum Sarı!
Para nereden gelecek?
-Abi para gelecek...
-Yani para gelecek, gelişi sır mı kalacak?
-Abii....
-Oğlum Sarı! Ben seni ele vermem. Ama bilmeliyim, bu para nereden gelecek? Ve ben bu işe gireceksem, bunu devlet ile konuşmalıyım. Onlar bilmeli.
-Sarı Nazif, sarıydı. Bembeyaz oldu.
Suskun kaldı.
Kalktı kapıya doğru yürüdü.
Kapıdan tam çıkmak üzereyken durdu.
-Abi! Ben yokum değil mi!
-Oğlum kesinlikle yoksun. Ben seni afişe edecek değilim. Seni ele verecek değilim. Ama ben bilmeliyim, bu para nedir, niçin gelecek, kimden gelecek, ne karşılığında gelecek? Ve ben bildiklerimi ülkenin başbakanı ile paylaşmalıyım. O zaman sisteme girerim. Senin de adını kimse bilmez.
Sen, ben ve Allah arasında kalır.
Döndü kapıdan, geldi oturduğu koltuğa yeniden kuruldu.
-Sana güvenirim abi!
Sarı Nazif tane, tane anlattı:
Parlak Ceyhan Zürih’te.... Sarı Nazif İstanbul’da.... Zürih’de altın pahalı... İstanbul’da ucuz.... İstanbul’da 1 olan altın değeri Zürih’te 3...
Arada fark büyük.
Altınlar, zulada gidiyor
Bu farktan ticaret çıkar, ticaretten kazanç çıkar. Parlak Ceyhan ile Sarı Nazif, Kapalı Çarşı’yı ve Anadolu’daki bütün kuyumcuları da bu “ticaret” için örgütlemişler. Kapalı Çarşı şirketini kurmuşlar. Anadolu’ya yaymışlar. Anadolu da ne kadar altın bilezik, kemer, küpe, beşi bir yerde, maşallah varsa toplanıyor. Eritilerek külçe altın yapılıyor. Külçeler, Avrupa’ya işçi taşıyan otobüs firmalarının bagajlarında zulada gidiyor. Burada 1’e mal oluyor, orada 3’e satılıyor...
Sarı Nazif altın gönderiyor.
Parlak Ceyhan karşılığında İsviçre bankasından Türk bankasına döviz virmanlatacak bir imkanı sağlamam için benim odamda bunları bana anlatıyor.
Sessizce dinledim.
Önündeki telefonu açtım, sekreterime “bulun bana Maliye Bakanı’nı” dedim.
Maliye Bakanı İsmet Sezgin’di.
Anlattım olayı...
Ve ben bunu vatanım döviz sıkıntısına bir merhem olsun diye yapıyorum. Maliye Bakanı İsmet Sezgin, “Ne istiyorsun bizden..” diye sordu. Ben de “yazılı onay isterim” dedim. Başbakan’a bildirdi. Başbakan Süleyman Demirel’di, ona da anlattım.
Böyle... Böyle... Böyle...
Döviz gelecek...
Lira İstanbul’da kalacak...
Demirel’in cevabı şu oldu:
-Cevher bugün senden 10 milyon doların Türkiye’ye geldiği haberini bekliyorum.
Burda sana şunu söyleyeyim; gerek Başbakan Süleyman Demirel ve gerekse de Maliye Bakanı İsmet Sezgin, bu karar vatan için; o döviz sıkıntılı kara günlerin aşılması için aldılar ve bana “bu alışverişi onayladıklarını bildiren bir mektup” da gönederdiler.
Ben onları takdir ettim.
Kaçakçılığa devlet izin verdi
Sistem çalışmaya; altınlar İsviçre’ye otobüs bagajlarının özel zularında gitmeye, dövizler de Pamukbank Bahçekapı Şubesi, Abidin Cevher Özden hesabına akmaya ve oradan da Sarı Nazif ile Parlak Ceyhan’ın Türkiye’nin 67 vilayetinde altın toplama örgütlemesi kurmuş sistemine ulaşmaya başladı. Cevher Özden’e her gün Pamukbank Bahçekapı şubesine gelmiş; 500 bin dolar, 1 milyon dolar, 2 milyon dolar, 10 milyon dolar, neyse o kadar döviz... O günkü kurla çarpılıyor. Cevher Özden’e Türk Lirası bankanın genel müdür yardımcılarından biri tarafından zırhlı para taşıyıcı araçla getiriliyordu. Cevher Özden, Türk liralarını Sarı Nazif’e teslim ediyor. Bu çabası için de bir kuruş karşılık, komisyon, kâr almıyordu.
10 gün döviz geldi İsviçre’den... 10 gün Cevher’e para geldi Pamukbank’tan...
10 gün Cevher, teslim etti paraları Sarı’ya... 10 gün içinde 150 milyon dolar dövizin Türkiye’ye gelmesine aracılık etti Cevher Özden...
Vatan için!
10 gün sonra beni devre dışı bıraktılar. Sarı ile Parlak, banka genel müdürleri ile aralarında anlaştılar. Bu iş 1980 yılı Şubat’ından 1984 yılı Ocak ayına kadar, Cevher Özden’e artık ihtiyaç duymadan devam etti.
Altın gitti...
Döviz geldi....
Ben hapiste yattım, çıktım.
Çıktığım gün...
Gazetelere baktım ki banka genel müdürleri “altın kaçaklığı yapmaktan” Ağır Ceza’da yargılanıyorlar. Oysa buna “ülke döviz krizinden kurtulsun” diye devlet izin vermişti.
YARIN
Kastelli’nin hesabına göre 50 bin Türk’ün yurtdışında kaç milyar dolar parası var?
* “Banker Kastelli kaçıyor” dedikodusu nasıl
yayıldı?