Korkunç rakam... Bu yıl 404 kadın öldürüldü!
Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın, erkekler tarafından öldürülüyor, binlercesi ise çeşitli şekillerde şiddete maruz kalıyor. ‘Eteğinin boyu kısa’, ‘Makyaj yapma’, ‘Rujun çok mu kırmızı’, ‘Yakan çok mu açık’, ‘Seni çok seviyorum ama sensiz yaşayamam’ söylemleriyle şiddet uygulayan erkekler karşısında, kadınlar çoğu zaman sessiz kalıyor
Kadınların bu sessizliği ileri boyuttaki şiddeti getiriyor. Sonrası ise ya darp ya da ölüm. 2019’da 404 kadının vahşice katledildiği Türkiye’de kadın hakları savunucuları ise kadınlara “Boyun eğmeyin. Hiçbir kadının hayatı başka bir erkeğin imtiyazı altında değildir. Şiddet gördüğünüz anda bu erkeklerden uzak durun” diyor.
Bu yılın başından bu yana 404 kadın, eş, sevgili, kardeş, baba ve yakınları arkadaşları tarafından vahşice öldürüldü. Binlercesi de erkeklerin tehdidi ve şiddeti altında hayat mücadelesi veriyor. “Kadın cinayetinin ilk adımı ‘Hayatım o düğmeyi de ilikleyeceksin değil mi?’ bakışı ile başlıyor, ‘Sen karışma’, ‘Bir kadın olarak haddini bil’ gibi sözlerle devam ediyor. O bakışa itiraz etmediğimiz, sustuğumuz ya da gereğini yerine getirdiğimiz andan itibaren kesinlikle arkası sözlü müdahale, daha sonrasında da fiziki müdahale olarak gelecek” diyen kadın hakları savunucuları, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Milliyet’e konuştu.
‘Bu olmamış’ dediğinde...
“İlişkilerinizde size tavır koyan ve sizden biat etmenizi bekleyenlerden kesinlikle uzak durun” diyen Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğunu söyledi: “Kadın doğumundan itibaren bu eşitsizlikle karşı karşıya kalıyor. Kadın doğduğunda vücuduyla utandırılır, erkek doğduğunda vücuduyla onurlandırılır ve övünmesi sağlanır. Kız çocuğu regl olduğunda ‘Sus ayıp’ denirken erkek çocuğuna yapılan görkemli sünnet törenlerini duymayan kalmaz. Ya da bir genç kızın evlenmeden önce biriyle flörtleşmesi çok ayıpmış, namus meselesiymiş gibi algılanıp erkeğinkinin ise gururla dilendirilmesi gibi. Bu nedenle şiddetin hukuki boyutlarından önce temelinin konuşulması lazım. Bu temeller üzerine inşa edilen bir yapı erkeği şiddete götürüyor. İkili ilişkilerde, size sesini yükseltmesi, beden bütünlüğünüze karşı davranışı, kıyafetinize karışması, sizden hizmet beklemesi, ‘Bu olmamış’ diye hakaretlerde bulunması şiddete yeltenmeye başladığını gösteriyor. Ve bu size ‘Makyajını az yap’, ‘Diz altı olsun eteğin’, ‘Toplum içindeyken kahkaha atma’, ‘Konuşma başkasıyla’ gibi kısıtlamalarla geldiği anda artık onunla konuşarak bu yolun böyle gitmeyeceği konusunda bir uyarı vermeniz gerekiyor.
‘Boyun eğmeyin’
Tartıştınız, eşyanızı topladınız ve ailenizin yanına gittiniz. Bir daha o eve döndüğünüzde güç kaybetmiş olursunuz. Sizi her azarladığında da gönlünüzü bir buket çiçekle ya da yemeğe götürerek alacak ve ‘Bu iş tamam’ diyecek. Buna izin vermeyin. Kendinize fren koymasını bilin. ‘Birey olarak bu evde ortak yaşıyoruz, ortak hayatımız var ve bu ortak hayatı bana saygı duyarak geçirmek istiyorsan ben varım’ demelisiniz. Bunun yanı sıra, sizin kişiliğiniz veya kimliğinizle psikolojik olarak dalga geçiyorsa, psikolojik ve fiziksel olarak şiddet varsa ilişkiyi yürütmeyin. Çünkü şiddet bir hastalık değildir. Şiddet, toplumun erkeğe yüklediği görevlerin onda yarattığı duygu ve dönüşüm emaresidir. Onun kendini haklı gördüğü, her şeye sahip olma iç güdüsüyle ve erkeklik olgusunu gösterdiği bir taleptir. Bir birey olduğunuzu unutmayın ve kimseye boyun eğmeyin.”
‘Şiddet bir döngü’
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şükran Eroğlu da şiddetin devam eden bir döngü olduğunu vurguladı. Eroğlu, şu görüşleri paylaştı: “Şiddet denildiğinde toplumun büyük bir çoğunluğu bunu fiziki şiddet olarak algılıyor. Oysa şiddetin farklı şekilleri var. Şiddete meyilli hareketleri varsa, kıskançlık ve baskı yapıyorsa, tavırlarınıza ve giyiminize karışıyorsa o erkekten uzak durun. Israrla takip ediyorsa mutlaka tedbir kararı aldırın. Evlilikte sizi aldatıyorsa, şiddet uyguluyorsa ondan uzaklaşın. Bir kere yaptı diyerek susmayın. Şiddet bir döngüdür, bir kere olunca arkası da artarak gelir. Bunun yanı sıra, sözel olarak bağıran çağıran ve kendi isteklerini sürekli olarak dayatanlardan da uzak durulmalı.”