Gazete Vatan Logo

'Kılıçdaroğlu'nu yadırgadım'

Tarhan'dan çarpıcı açıklama

CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Birgün gazetesinden Yaşar Aydın'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tarhan, Kılıçdaroğlu'nun 'dışarıdan kadın Cumhurbaşkanı adayı' sözünü yadırgadığını söyledi.

İşte o röportaj


»CHP içinde hep bir “sular durulmuyor” durumu var. Emine Ülker Tarhan olarak siz kendinizi bu hareketlilik içinde nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben dünyaya soldan bakıyorum. Irkçılık ve şoven yaklaşımları hangi taraftan gelirse gelsin tehlikeli buluyorum. O yüzden de ırkçı olmayan bir partiye geldim, milletvekili oldum. Geçmişten bu yana tüm söylediklerimi silkeleyin neler söylediğimi göreceksiniz. Neden beni tek bir fikre hapsetmeye çalışıyorlar bilmiyorum. Ulusalcılık, yani ayaklarını bu topraklara basmak, gücünü bu topraklardan almak özelliklerimden önemlisi. Kürt sorunu konusunda yaşadığım tek polemik bir milletvekilinin kürsüden ‘Balkanlardan, Kafkaslardan gelip bağdakini kovuyorsunuz’ demesi üzerine oldu. Asıl ırkçılık, toprak mülkiyetçiliği buydu bence.

BEN DEVRİMCİYİM

Birçok yerde bunu anlatıyorum.
Güneydoğu’da öncelikle feodal beylerin egemenliğidir çözülmesi gereken şey. Çocukken berdel verilenlere gözlerini kapatan feodal efendilerin yoksulluk yerine sadece cumhuriyetle savaşmaları ironiktir. Ama kolaydır, keselerine ve ağalıklarına zarar vermez. Binlerce dönüm arazilerinde çocuk köle çalıştırmaktan vazgeçsinler. Kadınlarınsa, çocuk gelinlerle de uğraşması gerektiğini, bunu hep birlikte yapmamız gerektiğini söylüyorum.
Irk, din ve mezhep üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum. Kürtlerin bu tavırlarının Türk solunda da kırılma noktası yarattığını, siyasetin odağında insanın olması gerektiğini düşünüyorum.

“Sen nesin?” dediklerinde ulusalcı, devrimci, sosyal demokrat, solcu, aydınlanmacı diye saydıklarında... Bana en yakın gelen devrimciliktir. Devrim ruhuna ve hayalleri gerçek yapan şeyin cesaret olduğuna inanırım.

Yoksulluğu bilirim

»Politika yapma gerekçeniz eşitsizliklere karşı bir duruş sergilemek mi?

‘Yoksulluğun dini ırkı olmaz’ sözü öylesine söylenmiş bir şey değil. Benim inancım eşitsizlikle ve adaletsizlikle mücadele üzerinedir. İnsanların yaşam mücadelesi nasıl kolaylaştırılabilir? Aldığım eğitim kol kırılır yen içindeydi, asla istismar edilmemeliydi ama yoksul bir çocukluk geçirdim.

Ben güç ve güçsüzlük arasındaki çelişkiyi yaşayarak görenlerdenim. Ona emek-sermaye, sağ-sol diyebilirsiniz ama ben böyle tarif ediyorum.

Benim var oluş derdim bazı değerleri koruyarak o dengesizliği en aza indirmek. Sadece bu değil. Kadınım ve sekülerizme inanıyorum. Ben onun sayesinde ve verdiği güçle savaşabiliyorum. Müslüman Kardeşler’i destekleyenlerin, domatesi cinsellik çağrıştırdığı için yasaklayan, ölü bir kadın bedeni ile ne kadar süre zarfında cinsel ilişki kurulabileceğini araştırıp kurala bağlayan, kadın yargıcı yasaklayan bir zihniyete yakınlık duyanların beni yönetmesini istemiyorum.

»Kişisel olarak temel mücadele alanlarınızdan biri laiklik diyebilir miyiz?

Türkiye’nin komşu olduğu coğrafyada laiklik elmas değerinde. Yoksul bir kız çocuğunu bir kadın yargıca dönüştüren şeyin seküler bir devlet anlayışının olduğunu düşünüyorum. Bundan vazgeçmem. Beni sertleştiren buysa bundan asla vazgeçmeyeceğim.

Meclis’te yenen omuzlar yıkmaz

»Çok tartışılan bir isimsiniz. Mesleğinizden sonra milletvekili olmak zor geldi mi?

Benim hayatımda o kadar çok zorluk oldu ki, milletvekilliği dönemimde karşıma çıkarılan zorlukların, omuz atmaların çok önemi yok. 17 yaşında çok istediği okula ve kente Ankara’ya gelen bir kız çocuğu düşünün. Hiçbir yeri bilmiyor, kimseyi tanımıyorsun. Yemeğe paran yetmiyor, sadece simit yemekten en çok o dönem kilo aldım. Ankara simidi sağ olsun. İkinci sınıfta aşık olup evlenmişsin. Son sınıfta bebeğin olmuş, bir yandan asker yolu bekliyorsun. Ceza hukukunu çocuğunu ayağında sallarken çalışmışsın. Ülkenin dört bir yanında çalışmış, Türkiye’de sivil faşizm sürdürülürken yargıda örgütlenmeyi 500 arkadaşınla birlikte yaratmışsın. Evin, arkadaşlarınla çay bahçelerinde yaptığın sohbetler dinlenmiş, fişlenmişsin. O yüzden milletvekili olarak karşıma çıkan zorlukların bir önemi yok. Bana zorluklar vız gelir ama siyaset çok kirli bir zemin, bazen kadın duyarlılığının kaldıramayacağı güreşler tutuluyor.

Sevgi Soysal’ın hiza pratiği

»Güçlü kadın siyasetçi profiliniz var. Buna rağmen kadın olarak engelle karşılaşıyor musunuz?

Ben kendimi bir şeyleri değiştirebilirsem başarılı sayarım. Sokaklarda mücadele eden insanların yaş ortalaması 28 iken partiyi belki de onların yönetmesi gerekiyor. Ama bana bile hâlâ dışarıdan gelmiş genç birisi gibi bakılıyor. Kuşkusuz kadın olmak ayrıca zor. Kadınlar her yerde olduğu gibi siyasette de Sevgi Soysal’ın sözünde olduğu gibi ‘hiza pratiklerine’ çekiliyorlar. Kadın olarak belli bir makamda olunca sırada bekleyen ve bundan rahatsız olan bir sürü erkek olabiliyor. Senin niteliğin, iyi hukukçu olman, üretmen, mücadelen, birikimin bunların hiçbirinin önemi yok. Onlara göre orada dışarıdan gelen bir kadın var. Kadınlar bu ülkede yargıda, bürokraside, siyasette, DKÖ’lerde hiza pratiklerine çekiliyor. Ben buna güçlü bir şekilde karşı çıkmaya çalışıyorum. Sadece söylenenleri yapan, vitrinde duran renkli bir süs biblosu olmamı bekliyor olabilirler ama ben öyle olmayacağım.

KILIÇDAROĞLU’NU YADIRGADIM

»CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kadın sanırım. Bu önemli bir gelişme değil mi?

Kadın olması kuşkusuz önemli. Ama Sayın Genel Başkan’ın ‘parti dışından bir kadın Cumhurbaşkanı adayı’ sözünü yadırgadım. Bunun da o dönemde açıkça ifade ettim. Kendimi dışında tutarak bu parti misyonu gözetildiğinde, kendi adayını çıkarabilir diye düşünüyorum. Bana soruyorsanız eğer, ben hiçbir koltuk olmadan da kendimi ifade edebilirim.

»Siyasetin aktüel alanına geçersek, bir hukukçu olarak AKP’nin açıkladığı “Demokrasi Paketi”ni nasıl değerlendirdiniz?

Gezi direnişinin isteklerini, orada ortaya çıkan özgürlükçü, eşitlikçi talepleri karşılayan bir paket yok ortada, ifade, toplanma özgürlüğüne ilişkin hiçbir şey yok. Sadece kendi tabanına pozitif ayrımcılık ve hedefine koyduğu değerler var. Yapılacak şey bir günlük iş. MİT müsteşarı için bir gecede yasa çıktı. Seçim barajını kaldırmak bir günlük iş. Öyle Anayasa değişikliğine de gerek yok.

Bugün ülkemizde sokağa çıkan her on kişi yüzlerce polis tarafından dövülüyor. Bırakın demokrasi paketini bir de ‘önleyici gözaltı’ diye bir şey çıkartacakları söyleniyor. Bu tam bir felaket demek. Bu ülkenin yasalarına göre bir insanı bir gün bile özgürlüğünden alıkoymak için suçlu olduğuna dair kuvvetli delil olması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bunu öngörüyor. Ama siz polise bakışından hoşlanmadığı bir kişiyi delilsiz, 48 saat özgürlüğünden alıkoyma yetkisi veriyorsunuz. Öldürülen çocukların katillerini koruyup, bir yandan da paket hazırlayacaksınız. Olacak iş değil.

»Yeni paketlerden de söz ediliyor. Bu paket enflasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Paket manyağı olduk. Bunun nedeni ne biliyor musunuz?
Korktular. Gezi eylemleri onları biraz korkuttu. Art arda paketlerle toplumu biraz yatıştırırız diye düşündüler. Gezi her ne kadar somut bir kazanım sağlamadı gibi gözükse bile çok önemli şeyleri değiştirdi.

»Nedir bunlar?

Birincisi Başbakan’ın gündem belirleme, değiştirme gücü azaldı. İkincisi gençler tarafından daha az ciddiye alınır oldu. Kalabalıkları aşka getirmeye çalışsa da artık uyku getiriyor. Bir önemli sonucu da Başkanlığa elveda demesi. Hedefini artık Cumhurbaşkanlığı’na indirmiş durumda. Hatta biraz mahçup olarak ‘Cumhurbaşkanlığını halk değil, meclis seçsin’ diye konuşmaya başladılar.

Merhamet ve öfke: Gezi’nin sırrı

»İsterseniz başlamışken Gezi Direnişi ile devam edelim. Siz bu kentleri istila eden kalkışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gezi direnişinin hepimizin ezberini bozduğunu söylemek doğru. Ama ben nereden çıktı bu kalabalıklar nasıl buraya gelindi demiyorum. Sanıyorum çocuklarım ve arkadaşlarından yanı 90’lı yıllarda doğan gençlerden biraz olacakları görebiliyordum. Ankara’da metroda yaşanan ve kimin ne kadar yakınlıkta oturacağına karar veren o müdahalenin gençlerin reaksiyonunda önemli olduğunu düşünüyorum. Ellerinde bir ‘dindarmetre’ kimin ne kadar dindar olduğunu bunun için kimin nasıl giyineceğini, etek boyunu ölçmeye başladılar. Bu artık gençler arasında çok konuşulur olmuştu.
Ama sadece bu değil. Hatırlar mısınız Van Depremi sonrası enkazda çıkarılan Yunus’un ölmeden önce bir fotoğrafı vardı. Bir toplantıda bu fotoğraf Başbakan’a hediye edildi. Aslında Başbakan belki de kendi politikaları yüzünden hayatını kaybeden bir çocuğun fotoğrafının hediye edildiğinde utanması gerekirdi. Utanılacak şeylerin övünülecek bir mesele haline gelmesini Özal’dan sonra yeniden hatırladık. Bir kanser hastası genç insanın tedavi süreci ile sıkıntılarını bir bakana anlatırken eline para sıkıştırması kabul edilebilir bir şey değildi. Bunları üst üste koyan gençler merhametlerini ve öfkelerini yanlarına alıp sokağa çıktılar. İnsan onurunun parayla satın alınamayacağına da itirazdı biraz Gezi.


»Hayatınızda kahramanlar var mıdır?

Birincisi Mustafa Kemal. Onun yarattıkları ve yaptıkları sayesinde bugüne geldiğimi düşünürüm. İkinci kahramanım
Ali Usta, babam. Bir emekçi. O kadar çok çalışırdı ki elleri çatlardı. Her akşam ellerini vazelinle ovar sıcak suda bekletirdim. Sabah beşte kalkar çalışmaya gider bazen akşam bizi sadece uyurken görürdü. Bizim ayakkabılarımızı bile elleriyle o yapardı. Çocukluk yıllarından beri çalıştı. Küçücük 5-6 metrekarelik bir dükkandan bize bir gelecek yarattı.

Haberin Devamı