Gazete Vatan Logo

‘Keşke tutuklananlara o gün destek verseydim’

Ergenekon davasında tutukluyken, Anayasa Mahkemesi’nin ‘hak ihlali’ kararıyla tahliye olan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ikinci kitabını yayınladı. Kitapta Başubuğ, darbelerle ilgili şu görüşünü aktarıyor:

“Oldum olası darbelere karşıyım. Başımıza en büyük sorunları da (Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar gibi PKK terörüne zemin hazırlayan uygulamalar, toplumun baskı altına alınması, solun budanması, dinci yapıların desteklenmesi) 12 Eylül darbesi getirmiştir. ”

Neden tutuklandım?

Başbuğ, “Cemaatle Mücadelem, Silivri’ye Gönderilmemin Ana Nedeni Oldu” başlıklı bölümde şunları anlatıyor: “Bize ulaşan bazı bilgiler cemaatin TSK içinde de yapılanmaya çalıştığını göstermekteydi. Bu ise, biraz önce üzerinde durduğumuz, TSK’nın ‘milli ordu’ niteliğine ciddi darbeler vuracak seviyedeydi. Bu nedenle, cemaate karşı tavır almak mecburiyetinde kaldım. Cemaat denilince bu konuya da bir açıklık getirilmesi gerekir. Bu cemaati kendi emelleri istikametinde kullananlar var. Bizim karşı olduğumuz kişiler bunlardır. Yoksa, cemaate samimi duygularıyla katılan, yapılanlardan bihaber, mütedeyyin insanlarla bizim problemimiz olamaz.”

Haberin Devamı

Hayattaki Keşke’lerim

Kitapta Başbuğ’un en dikkat çekici ifadelerinden bazıları da şunlar: “Genelkurmay Karargâhı’nda emrimde çalışan general, amiral, subay ve astsubaylar, saçma sapan nedenlerle, yani İnternet Andıcı nedeniyle Ağustos 2011’de tutuklandılar. Hemen bu olaya ilişkin bir basın açıklaması hazırladım. Amacım, bu açıklamayla arkadaşlarıma destek vermek ve kamuoyunu bilgilendirmekti. Hazırladığım basın açıklamasını avukatlarımla tartıştık. Bu basın açıklamasının yapılmasının uygun olmayacağını söylediler. Onun yerine mahkemede tanıklık yapmaya hazır olduğumun açıklanmasının daha iyi olacağını ifade ettiler. Tartışma sonunda onların teklifini kabul ettim. O günü düşündüğümde, keşke onların teklifini kabul etmeseydim diye hep üzülürüm. O kararım yanlış olmuştu.”

Parkaya oğlumun kokusu sinmişti
“2012 yılının Ocak ayı gerçekten sert ve soğuk geçiyordu. Salondaki kalorifer petekleri yetersizdi. Evden kalın giysiler istedim. Getirdikleri giysiler arasında tam kışlık bir parka vardı. Bu parkayı ben almıştım. Daha sonra, soğuk havalarda giymesi için Murat’a vermiştim. Bir gün o parkayı giyerek kar altında yürüyüş yapmak üzere avluya çıktım. Parkaya tamamen Murat’ın kokusu sinmişti. Yürüyüş esnasında onun kokusunu duymak bir taraftan ona olan özlemimi körüklemiş, diğer taraftan da adeta onu yakınımda hissetmeme neden olmuştu. Hem üzüntülü hem de mutluydum. Her fırsatta parkayı giyerek avluya çıkıyordum.”

Haberin Devamı