İşte 'Dolmabahçe' yanıtı!
Başbakan darbe sorularını cevapladı
Başbakan Erdoğan, Darbeleri Arıştırma Komisyonu'nun sorularına yazılı olarak cevap verdi.
Darbe Komisyonu’nun sorularına yazılı yanıt veren Başbakan, 27 Mayıs darbesiyle ‘sınırlı güdümlü demokrasi’ sürecinin başladığını, kendisinin 12 Eylül ve 28 Şubat’ta mağdur olduğunu anlattı...
Erdoğan ‘28 Şubat doğrudan şahsımı da hedef almıştır. Hükümetimiz 27 Nisan bildirisi karşısında gereken en sert duruşu sergilemiş, demokrasi ve millet iradesi tarafında yerini almıştır’ dedi...
Başbakan Erdoğan, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun sorularına yazılı olarak hazırladığı yanıtları gönderdi. Erdoğan, yanıtların yanı sıra çalışmalara ışık tutacağını belirterek bazı belgeler de gönderdi. Belgelerin OHAL’in kaldırılması, MGK Genel Sekreteri’nin TSK dışından atanabilmesi gibi iktidarları döneminde sivilleşme ve demokratikleşme yönünde çıkartılan yasalara ilişkin olduğu öğrenildi. Mektubunda komisyonun çalışmalarını öven Erdoğan, Mustafa Kemal “Allah’ın inayetiyle, Nisan’ın 23’üncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, bu tarihten sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün milletin başvuracağı en yüce mercii Büyük Millet Meclisi olacaktır” sözlerini hatırlattıktan sonra özetle şunları kaydetti:
DARBE DÖNEMİ GERİDE KALDI
İnşallah Türkiye, geçmişteki o karanlık dönemleri tekrar yaşamayacaktır. İnşallah, Türkiye, seçilmiş Başbakan ve Bakanlarını asan, yaşını büyüterek, yanlı, taraflı bir yargılama neticesinde gençlerini idam, işkenceyle anılan bir ülke konumuna artık bir daha asla düşmeyecektir. Türkiye’ye çok ağır bedeller ödeten darbeler dönemi artık geride kalmıştır. Vesayetçi anlayışı, darbeci zihniyeti, müdahaleci yaklaşımı tamamen tasfiye edene kadar, hukuki ve siyasi çabalarımız devam edecektir.
MİLLETİN ADAMLARI ASILDI
1960 müdahalesiyle birlikte, Milletin Meclisi kapatılmış, milletin hükümeti devrilmiş, milletin temsilcileri zindanlara atılmış, milletin adamları darağaçlarına gönderilmiştir. TBMM’ye verilen yetkiler kalıcı olarak gasp edilmiş ve kurumlara devredilmiştir. Böylece bir vesayet rejimi kurulmuştur. “Tam demokrasi” yerine “sınırlı ve güdümlü demokrasi” süreci başlatılmıştır. Sivil siyasetin, Meclis’in ve hükümetlerin karşısında, adeta “matruşka” gibi engeller silsilesi oluşmuştur.
ONURLU DURAMADILAR
Gücünü milletten değil, vesayetçi kurumlardan alan partiler, dün olduğu gibi bugün de millet iradesini küçümsemeye, bürokratik Cumhuriyeti savunmaya devam etmektedir. Bazı partiler ve siyasetçiler, Meclis’in dağıtılmasına göz yummuş, zımnen onay vermiş, bu gayri meşru durum karşısında onurlu bir duruş sergilemekten kaçınmışlardır.
DERS ÇIKARILMALI
Müdahaleler araştırılırken, yeni müdahalelerin olmaması için tedbirler alınırken, siyasetçinin, bürokrasinin, ekonomik çevrelerin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin geçmişte bu durumlarda takındıkları tavır incelenmeli ve bundan dersler çıkarılmalıdır.
AĞIR BEDELLER ÖDEDİK
Şahsım ve arkadaşlarım, 12 Eylül 1980 müdahalesi ve 28 Şubat müdahalesini bizzat yaşadık ve bu müdahalelerde ağır bedeller ödedik. 1976’da MSP Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanlığı’nı yürütürken gerçekleşen 1980 darbesine doğrudan maruz kalan bir siyasetçiyim. 1980 darbesiyle ben de siyasi faaliyetlerime ara vermek durumunda kaldım. Yakın arkadaşlarımız da dahil çok sayıda genç bu süreçte hayatını kaybetti.
28 ŞUBAT POSTMODERN DARBE
12 Eylül süreci, belli bir noktadan sonra demokrasi ile statüko arasında yeni bir gerilimin doğmasına yol açmıştır. Bu gerilim, 28 Şubat 1997’de, yeni fakat “postmodern” bir darbe ile gün yüzüne çıkmıştır. Esasen, 28 Şubat müdahalesinin ilk sinyalleri de, 1994’teki seçimin ardından alınmaya başlandı. Sadece askeri ve sivil bürokrasinin, demokrasi dışı güçlerin değil, bizzat siyasetin, bizzat Hükümetlerin de engellemelerine maruz kaldım.
SİYASET MÜHERDİSLİĞİ ÜRÜNÜ
28 Şubat müdahalesi, TBMM’yi, seçilmiş Hükümeti, millet iradesini, sivil siyaseti hedef aldığı kadar, doğrudan şahsımı da hedef almıştır. Bu müdahale, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak bir siyaset mühendisliğinin ürünüdür. 28 Şubat süreci ile AK Parti arasında kurulan spekülatif ilişkiler haksız, insafsız ve mesnetsizdir. Biz, 28 Şubat döneminde hedef alındık, engellendik, mağdur edildik, hatta zorlama gerekçelerle görevden alındık, cezaevine ve siyaset yasağına mahkum edildik. Bu tür müdahaleler göle maya çalmak gibi akıl dışıdır, güneşi üfleyerek söndürmeye çalışmak gibi mantık dışıdır. 28 Şubat karşısındaki cesur ve sabırlı duruşumuz, kararlı mücadelemiz, oyunu bozmuştur.
27 NİSAN BİLDİRİSİ
27 Nisan 2007’de TSK’nın internet sitesinde yayınlanan bildiri karşısındaki tavrımız son derece net ve kararlı oldu. Hükümetimiz en sert ve kararlı duruşu sergilemiş, demokrasi ve millet iradesi tarafında yerini almıştır. 2007 yılı 16 Nisan’da adaylık başvurularının başlamasıyla start alan Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan olaylar, Türk demokrasi tarihine utanç ve ibret vesikası olarak kazınmıştır.
‘Dolmabahçe sıradan görüşme’
Kamuoyunda “Dolmabahçe Görüşmesi” olarak adlandırılan, dönemin Genelkurmay Başkanı ile yaptığımız görüşme konusundaki spekülasyonların abartılı, haksız ve gerçekdışı olduğunu ifade etmek durumundayım. Başbakan ile kendisine bağlı olan Genelkurmay Başkanı’nın haftalık görüşmelere başlaması ve asker-sivil ilişkilerinin olması gerektiği şekle dönüşmesi, Türk siyaseti açısından olumlu bir gelişmedir.
Bu görüşme de haftalık olağan ve sıradan bir görüşmedir. Bu görüşmenin muhtevasında speküle edilen hususlar veya devam eden davalarla ilgili konular bulunmamaktadır. Bildirinin danışıklı dövüş olduğu iddiaları, dönemi yaşayanlar için, gerçekten çok anlamsız, insafsız ve mesnetsiz boş laflardır. Hükümetin demokratik duruş sergilediği bu olay sırasında muhalefet partilerinin silik, etkisiz ve pasif bir tutum takınmaları, demokrasiye ve milli iradeye destek veren bir pozisyon alamamaları ise, 22 Temmuz seçimlerinde milletimiz tarafından en iyi şekilde takdir edilmiştir.
15 soruyu yanıtlamadı
BAŞBAKAN Erdoğan, bazı sorulara yanıt vermidi. Erdoğan’a soru yönelten 6 komisyon üyesinin, “yanıtsız” kalan soruları şöyle:
- AK Partili Selçuk Özdağ:
1- Cezaevinde askeri bürokratlar tarafından olumsuz uygulamalara tabi tutuldunuz mu?
2- Özellikle İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı dönemlerinde MGK toplantılarında baskı veya telkinlere maruz kaldınız mı?
3- Başbakan olduktan sonra bürokratlar tarafından sağlıklı bilgi paylaşımı yapıldı mı?
4- Turhan Çömez’in demokrasi dışı güçlere hizmet eden biri olduğunu ne zaman tespit ettiniz ve neler hissettiniz?
- AK Partili Yaşar Karayel:
5- Pınarhisar Cezaevi’ndeki günlerin nasıldı?
6- 11. cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde fiili bir darbe endişesi yaşadınız mı?
- CHP’li Ahmet Toptaş:
7- Büyükanıt’a soruşturma açtınız mı?
8- e-muhtıra veren bir Genelkurmay Başkanı’na ‘‘üstün hizmet madalyası’’ verilmesinin gerekçesi nedir?
- CHP’li Süleyman Çelebi:
9- Danışmanınız Cüneyt Zapsu’nun ABD’lilere “Onu kullanın... Burada ve Avrupa’da yararlanın” dediği doğru mudur?
10- Bu sürecin sonunda ABD ile ilişkilerinizi nasıl sürdürdünüz?
11- 1980 döneminde hangi kuruluş ve şirketlerde üst düzey yöneticilik yaptınız?
- MHP’li Özcan Yeniçeri:
12- Dolmabahçe görüşmesi ardından askerlere yönelik büyük tutuklama operasyonu gelmiştir. Dolmabahçe görüşmeleriyle askerlere yönelik operasyon arasında bir ilişki var mıdır?
- MHP’li Atilla Kaya:
13- Dolmabahçe görüşmesinin kişisel sırmışcasına saklamaya hakkınız var mı?
14- Yoksa böyle düşünmemekle birlikte bu sonucu göze almak zorunda olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
15- 1995-1997 arasında ABD’lilerle ülke içi ve ülke dışında görüşmeleriniz oldu mu?