'İktidarı devirmek için...'
Yargıtay’ın Balyoz Davası’na ilişkin 65 sayfalık gerekçeli karar açıklandı, avukatlara da fotokopi olarak dağıtıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyetinin 5 üyesinin imzasının bulunduğu gerekçeli karar oy birliğiyle alındı. Kuvvet Komutanları Özden Örnek ve Halil İbrahim Fırtına’nın Yüce Divan’da sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması talebine ilişkin gerekçeli kararda, Yargıtay Ceza Kurulu’nun 2004 tarihli kararına atıfta bulunularak şu ifadelere kararında yer verdi: Görevle ilgili suçun yasal görevden doğan, görevle bağlantılı ve bu görevle illiyet bağı içerisinde olup asker olan tüm sanıklar ile sanıklar Özden Örenek ve Halil İbrahim Fırtına’nın Balyoz Güvenlik Harekatı Planının icrasının yönelik Suga ve Oraj Harekat Planlarını hazırladıkları ve bu planın icrasında görev alarak bu görevlerin icraplarını yerine getirdikleri iddiasının, yasal görevlerinden doğmadığı gibi görevleri ile bir ilgisi bulunmadığı anlaşıldığından mahkemenin (10. Ağır Ceza Mahkemesi) davaya bakmasında bir isabetsizlik görülmemiştir."
"DAİREMİZİ BAĞLAYICILIĞI YOKTUR"
Gerekçede, "Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun dava henüz görülmekteyken tutuklamaların adil yargılama normları bağlamında keyfiliğine değinen ve yargısal bir niteliği bulunmayan 1 Mayıs 2013 tarihli kararının dairemiz bakımından bir bağlayıcılığı yoktur" ifadeleri kullandı.
"TARAFSIZ BİR MAHKEME TARAFINDAN YARGILAMA YAPILMIŞTIR"
Davaya bakan 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakimlerinin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplere ilişkin iddiaların dosya kapsamına göre yerinde bulunmadığını belirtilen gerekçede, reddi hakim taleplerini inceleyen merci kararlarında bir isabetsizlik görülmediğini ifade ederek, yargılamanın usulüne uygun olarak oluşturulmuş yetkili görevli, bağımsız ve tarafsız bir mahkemece icra edildiği anlaşıldığını sonucuna varıldığı ifade edildi. Engin Alan’a yüklenen suçun yasama dokunulmazlığının istisnası kapsamında kaldığı belirtilen gerekçede, bu nedenle kovuşturma yapılmasına engel durum bulunmadığı kaydedildi.
"SANIKLAR SORGULAMALARINDA SÜRE SINIRI OLMADAN SAVUNMA YAPTIKLARI ANLAŞILMIŞTIR"
Yargılama sırasında delil tartışması yapılmadığı iddiasına da değinilen gerekçede şu ifadelere yer verildi: "Sanıkların sorgularında süre sınırlaması olmadan delilleri tartışarak savunma yaptıkları, hükme esas alınan delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak bir çok uzman mütalaası alıp dosyaya sundukları, aynı kapsamındaki irdelemelerini Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra da devam ettikleri, izlenen duruşma görüntüleri, tutanakları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış, incelemeye konu davada sanıkların çokluğu ve icra edilen oturum sayısı gibi hususlarda nazara alındığında, delillerin ortaya konulması ve tartışılması evresinin gerçekleştirilmediğine ilişkin itirazlar yerinde olmadığı anlaşılmıştır."
ÖZKÖK VE YALMAN’IN TANIK OLARAK DİNLENMESİ
Gerekçede, Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın, ’taleplerinin reddine ilişkin gerekçe ve mevcut deliller nazara alındığında sonuca etkili olmadığı’ gerekçesiyle tanık olarak dinlenmediği yer verildi.
"DİJİTAL DELİLLER GEÇMİŞTE DE PEK ÇOK DAVADA TARTIŞILMIŞ VE HÜKME ESAS ALINMIŞTIR"
Tüm deliller gibi dijital delillerin de sanıklar ya da başkaları tarafından çeşitli şekillerde gizlenmeye, değiştirilmeye, bozulmak istenmesinin olağan olduğu belirtilen gerekçede şu ifadelere yer verildi: "Sanıklar veya başkaları tarafından delillerin yok edilme, silinme, gizlenme, değiştirilme veya bozulmak istenmesi o kadar olağandır ki yasa koyucu maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından büyük bir tehlike oluşturan bu fiilleri ayrı bir suç olarak veya nitelikli hal olarak düzenlemiştir. Ancak dijital delillerin değiştirilebilme kolaylığı ve sanal oluşundan hareketle hükme esas alınamayacak olduğunun ileri sürülmesi delil olgusuna aykırıdır. Kaldı ki dijital deliller Türk Ceza Muhakemesi sisteminde ilk kez bu davayla gündeme gelmiş olmayıp geçmişte de pek çok davada tartışılmış ve hükme esas alınmıştır." Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2003’te verdiği Hizbullah terör örgütüne ilişkin karara atıfta bulunulan gerekçede, bu davadaki dijital delillerin mevcut halleriyle ve taşıdıkları delil değerleri ölçüsünde hükme esas alındığı vurgulandı.
"DİJİTAL DELİLLERİN DEĞİŞTİLDİĞİ İDDİASI GERÇEĞİ YANSITMADIĞI ANLAŞILMIŞTIR"
Gerekçede, "Dijital delillerin ele geçirilmesinden sonra kolluk veya adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Dairemizce de izlenen arama işlemlerine ilişkin kamera kayıtları ve delillerin başkaları tarafından bu mahallere konulduğuna ilişkin savunmaların soyut bırakılmış olması karşısında delillerin sanıklar dışındaki kimseler tarafından bu mahallere konulmuş olduğuna dair savunmalar dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uygun görülmemiştir" ifadesi kullanıldı. Gerekçede, Hükme esas alınan dijital delillerin hayatın olağan akışına, akla ve mantığa uygun bulunduğu, böylelikle de hukuka uygun deliller olarak hükme esas alınmalarının isabetli olduğu neticesine varıldığı ifade edildi. gerekçede, "bu nedenlerle dijital delillerin mevcut halleriyle hükme esas alınamayacağına ilişkin temyiz itirazlarının yerinde bulunmamış, dosya kapsamı karşısında hükme esas alınmasında bir isabetsizlik görülmemiştir" denildi.
"TSK YASAL HİYERARŞİK YAPISI DIŞINDA AYRI BİR HİYERARŞİK YAPILANMAYA GİTME KARARINI ALDIKLARI ANLAŞILMIŞTIR"
Gerekçenin esasa ilişkin değerlendirmeler içerisinde "özel değerlendirme" bölümünde şunlara yer verildi: "TSK’daki teamüller gereği 2003 yılı Yüksek Askeri Şurası’nda (YAŞ) Deniz Kuvvetleri Komutanı olacak Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ile mutabakata vardığı anlaşılan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın, 28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istenilen düzeyde istifade edilememesi ve ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı gerekçesiyle, serbest demokratik seçimlerle iş başına gelmiş siyasi iktidarı Hükümetten uzaklaştırma ve bu amaç doğrultusunda kara, deniz ve hava unsurları olarak harekat ve eylem planları hazırlama ve hazırlanan planları gerçekleştirebilmek için Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir hiyerarşik yapılanmaya gitme kararını aldıkları, bu kapsamda l. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın, ittifak ettiği ast birlikleri olan 2, 3, 5 ve 15. Kolordu Komutanlarından, kara unsurlarına ait harekat ve eylem planlarında görev alacak askeri personelin belirlenmesini istediği; 2, 3, 5 ve 15. Kolordu Komutanlıkları ile l. Ordu ve Harp Akademileri Komutanlığınca belirlenen isimler üzerinden Balyoz Güvenlik Harekat Planı’nın eki olan ’görevlendirmede yetkili personeli’ belirleyen EK-A listesinin oluşturulduğu anlaşılmıştır." Gerekçede, "Yürütme organını cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek için hazırlanmış elverişli bir plan olan Balyoz, Suga, Oraj planları ile diğer planların ve bunlara ilişkin organizasyon, görevlendirme ve bu görevlendirmelerin gereklerine dair çok geniş coğrafi alana yayılan yaklaşık 20 bin gerçek kişi ve kurumu ilgilendiren 2003’e ait bilgi ve değerlendirmeleri içeren çalışmaların, ileri sürüldüğü gibi tamamen kurgulanmış, asılsız ve sahte olduğu yönündeki savunmaların dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu sahteciliğin gerçekleştirilmiş olabileceğinin ileri sürüldüğü tarihler, yapılan çalışmaların kapsam ve ayrıntılarıyla sanıkların görev, unvan ve çalışma alanlarının uyumu, yine yapılan tüm çalışmaların suç tarihine ilişkin siyasi konjonktüre uygunluğu ile gerçekleştirilmek istenen amaç suça matufiyeti göz önüne alındığında; yıllar öncesine ait geniş bir alanı ilgilendiren detaylı bilgilerle yıllar sonra bu çap ve içerikte bir plan ve eklerinin kurgu olarak isabetli bir biçimde hazırlanmış olmasının hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitler de dikkate alındığında mümkün görülmediği, dosyada bulunan planlar, ekleri ile tüm belgelerin suç tarihinde sanıklar tarafından amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bir anlaşma ile bu anlaşmayı takiben gerçekleştirilmiş icra hareketlerini gösteren belgeler olduğu sonucuna varılmıştır."
"UYGUN İŞ BÖLÜMÜ VE GÖREVLENDİRMELER YAPILDIĞI BELİRTİLDİ"
Gerekçede, "Dosya kapsamına göre, birçok belgeden de anlaşılacağı üzere, ’bilmesi gereken’ ve ’bilinmesi gereken’ prensiplerine uygun hareket tarzını esas almak suretiyle gizliliğe de riayet ettiği anlaşılan, TSK’nın yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında amaç suçu işlemeye dönük ayrı bir yapılanmaya giden oluşumun, planlama, bu planlamayı hayata geçirecek kapsamlı bir organizasyon, bu organizasyona uygun bir iş bölümü, bu iş bölümü dahilinde görevlendirmeler ve bu görevlendirmelerin gereklerine uygun çalışmaları yaptığı sonucuna ulaşılmıştır" ifadelerine yer verildi.