Hrant Dink davasında flaş değişiklik
Hrant Dink cinayeti davasının görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Canel Rüzgar, duruşma sonunda HSYK'nın aldığı son kararla İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına atandığını ve mahkemenin diğer heyetinin başkanı Ali İhsan Horasan'ın da bu mahkemeye başkan olduğunu duyurdu
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de öldürülmesine ilişkin 35 kişinin yargılandığı davanın 27. duruşmasında, mahkeme heyeti başkanı Canel Rüzgar, HSYK'nın aldığı son kararla İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına atandığını ve mahkemenin diğer heyetinin başkanı Ali İhsan Horasan'ın da bu mahkemeye başkan olduğunu duyurdu.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden duruşmada, savunması biten eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı tutuklu sanık Ramazan Akyürek'in çapraz sorgusuna geçildi. Akyürek, mahkeme heyeti, savcı, sanıklar ve taraf avukatlarının sorularını yanıtladı.
Üye hakimin, "Trabzon'da emniyet müdürü olduğunuz dönemde, Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel'den gelen istihbarat doğrultusunda, Dink'in tehdit edilmesiyle ilgili hazırlanan ve kendi imzanız bulunan F3 ve F4 raporları, İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na (İDB) gönderilmiş. Aldığınız bu istihbaratı Trabzon Valiliği veya ilgili yerlerle paylaştınız mı?" diye sorduğu Akyürek, YİE'den elde edilen bilginin farklı bir kategoride değerlendirilmesi gerektiğini ve herhangi bir bilgi sayılamayacağını söyledi.
Akyürek, şöyle devam etti:
"Buralardan gelen bilgiler, emniyet müdürü olsun olmasın otomatik olarak devreye giren bilgilerdir. istihbarat şubeye YİE kaynaklı bir bilgi geldiyse, bu diğer bilgilerden daha fazla hassasiyet arz eder. Bunu değerlendirecek yer de istihbarat şubesinin kendisidir. Ben de İstihbarat Şube Müdürü (Engin Dinç) ile 17 Şubat tarihli F4 üst yazısını bana imzalatırken, bu konuyu konuştum. Eskiden istihbarat şube müdürlüğü yaptığım için, birkaç ilde uzun süre, böyle bir bilgi önemli, ilgili illere haber notu olarak göndermek aklıma geldi benim. Engin Dinç'e, 'haber notu yapalım' dedim. Uygun olmayacağı kanaatini müdürden aldım. Bu sebeple jandarma ve diğer birimlere haber veya bilgi notuyla dağıtmanın uygun olmadığı kararını, istihbarat müdürü kanaatiyle aldık. 'Şu an için dağıtımının uygun olmayacağı, ancak İDB'ye yazılmasının uygun olacağını' ifade etti. Ben de bunu olağan karşıladım. Çünkü bizim istihbarat kaynağına bağlı bilgilerin dışarıya sızması durumunda, haber notu dağıtımı uygun görülmemesi durumu olabilir. İstihbarat ajanlarıyla ilgili yaşadığımız acı olaylardan endişe etmiş olabilir. Zaten bu nedenle, F4'e çevirdiklerini ifade etti ve ayrıca İstanbul İstihbarat Şube Müdürü ile telefonda görüştüğünü de ifade etti. 'İstanbul'a yazmamız da uygundur' dedi. Böyle hatırlıyorum konuşmalarımızı. İstanbul'a yazılmasına da karar verdi. Ekleri incelediğimde, belgeleri görünce, mahkeme safahatında merkez, İstanbul ve Trabzon sanki birbirlerinin üstüne suç atar gibi tavırlar oluşuyor. Doğrusu, 'bunu böyle yapalım' deyip imzalayıp gönderseymişim belki daha hayırlı olurmuş diye düşünüyorum."
"Gelen bilgiyi olduğu gibi İDB'ye gönderdim"
Teklifi üzerine yazının İstanbul'a da yazıldığını ve sonra bu yazıyı soruşturma konusu oluncaya kadar görmediğini anlatan Akyürek, "Engin Dinç'in o yazıyı F4'ten farklı gönderdiği konusuna vakıf değildim. Meclise ifade vermeye geldiğinde Dinç'le konuştum. 'Aynı manaya geliyor başkanım' dedi. Ben de onun gibi düşündüm. Benim bugünkü kanaatim de aynı manaya geldiği noktasında ama bugün tartışılıyor tabii. Gelen bilgiyi olduğu gibi istihbarat dairesine imzalayıp gönderdim il emniyet müdürü olarak." diye konuştu.
Mahkeme heyeti başkanı Canel Rüzgar, Akyürek'e, "Engin Dinç'in Şubat 2006'da Dink'in öldürüleceğinin net bir şekilde yazıldığı 9 no'lu raporla ilgili bir yazı yazıp İstanbul'a gönderdiğini ve 8 Nisan 2006 tarihli 10 no'lu rapor da bulunduğunu" hatırlatarak, "Yasin Hayal'in Dink'e karşı gerçekleştirmeyi düşündüğü öldürme eylemiyle ilgili hala kararlılığı devam ediyor. Muhittin Zenit de 'Hayal'in düşüncelerinde bir şey değişmediğini görmüştüm' diyor. Siz de savcılık ifadenizde, bir soruya cevapta, bu yazıya mahsus, 'Dink'in o dönemdeki konumunu düşünürsek ağır ve ciddi bir eylemdir' demişsiniz. Size bu 10 no'lu rapor geldiğinde üst yazıyla İDB'ye gönderiyorsunuz. 9 no'luda Dink'in öldürüleceği bilgisi verilmiş. 10 no'luda bu eylemden vazgeçilmediği söylenmiş. Bu durumda Trabzon F4'ü İDB'ye gönderdi. İstanbul'a göndermesi gerekmez miydi?" diye sordu.
"Zenit ile görüşsem farklı karar verebilirdim"
Soruya karşılık, Trabzon'un İstanbul'a gönderdiği yazıda, 'ağır ve ciddi eylemdir' kanaatini belirttiğini kaydeden Akyürek, "8 Nisan veya 10 Nisan'da imzaladığım ikinci F4 ile ilgili İstihbarat Şube Müdürü ile yaptığım görüşmeyi Muhittin Zenit ile yapsam, emniyet müdürü olarak farklı karar verebilirdim. Haliyle İstihbarat Şube Müdürü ile görüşüyorum. İstihbarat müdürümün kanaatlerine göre değerlendiriyorum. 'Yasin Hayal, futbol oynamaya başladı, bir takımda çay ocağı çalıştırmaya başladı, eylemden vazgeçme ihtimali beliriyor' dedi. Bu kanaatteyse tekrar gönderme ihtiyacı hissetmeyebilirim. Ama aynı güçte devam ettiği kanaati varsa devam edebiliriz. Hiçbir bilgi gelmese bile yine Trabzon'dan İstanbul'a yazar ama yazılmamış." ifadelerini kullandı.
Ramazan Akyürek, başkan Rüzgar'ın, "Bilgiyi getiren Muhittin Zenit ile görüşmenize engel bir durum yok. 'Gelsin bir anlatsın' diyebilirdiniz. Düşünmediniz mi bunu?" sorusunu da "Haklısınız başkanım, öyle de düşünebilirdim. İstihbarat Şube Müdürü, anlatımlarında veya gördüğü hizmetlerinde başarılı bulduğum bir arkadaşımdı. Anlatımları da beni yönlendirecek seviyedeydi, ilgili birisi olarak görüyordum. Biraz ilgisini eksik görsem yardımcısıyla, büro amiriyle falan da konuşurdum. Ona ihtiyaç hissettirmeyecek bir arzda bulundu bana. 'Vazgeçme eğiliminde bulunduğunu' söyledi." şeklinde yanıtladı.
"Şube müdürüm yazsa, 'yazma' mı derim?"
Raporda Hayal'in cinayetten vazgeçtiğine dair bir bilgi bulunmadığını, konunun işlendiğinin belirtildiğini hatırlatan Başkan Rüzgar'a, Akyürek, "İl emniyet müdürü olarak zaten başka kurumun yöneticisi gibi, 'kapatın bu konuyu' diyen bir yönetici değilim. Önüme gelen bilgiyi, İDB'ye gönderen bir yetkiliyim. Bana gelen bilgiyi olduğu gibi ilgili makama gönderen bir yöneticiyim. O gelen bilgilerin hepsinin altında benim imzam var. İDB'ye benim imzamla gönderilmiş. Hrant Dink ismi geçtiğinde, 'bunu haber notu yapalım' diyen bir emniyet müdürüyüm. Şube müdürüm yazsa, ben, 'yazma' mı derim? Zaten yazılıyor. Tekrar, 'İstanbul'a bir daha yaz' diye söylemedim istihbarat müdürüme. İkincide, bana ifade ettiği cümlelerden sonra, 'tekrar İstanbul'a yaz' demedim, Ankara'ya imzalayıp gönderdim." karşılığını verdi.
Davanın sanıklarından, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın, "Cinayetten sonra İstanbul'a gelen Ramazan Akyürek'in kendilerine 'herhangi bir bilgi sahibi olmadığını' söylediği" şeklinde ifadesi olduğu hatırlatılan Akyürek, "Birtakım bilgiler var, kimin gerçekleştirebileceğine ilişkin. Bilgilerinizin İstanbul Emniyet Müdürlüğünde de olduğunu belirtiyorsunuz. Cinayet sonrası İstanbul'a geldiğinizde yapılan toplantılar sırasında, cinayetin nedeni, kimler tarafından işlendiği, arkasında yapı olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapıldı mı?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Saat 14.59 da olay oldu. 15.20 civarında öğrendim konuyu, Ankara'da. Başbakan doğrudan aradı, İstanbul'a intikal etmemi istedi. İstanbul'da vilayete geldik, ilk toplantı valilikte oldu. Saat 19.00 civarıydı. Orada olay mahallinde neler olduysa, nelere vakıf oldularsa, il emniyet müdürü ve ekibi, emniyetçiler orada olayın nasıl gerçekleştirildiğine dair çok da tatmin edici olmayan, o gün, o saat itibarıyla eldeki bilgilere göre ne varsa bilgilendirmeye çalıştılar. Neticede benim bildiğim Yasin Hayal'in böyle bir eylem gerçekleştireceği konusu, İstanbul'un bilmediği ,vakıf olmadığı bir bilgi değil.
Birçok toplantılar yapıldı. Orada da 'ne olabilir' tartışıldı. Dink gündemindeki konularda birkaç tanesi görüşüldü. Ama kim ne söyledi diye aklımda yok. Yasin Hayal konusunda İstanbul'un bilgisi dahilinde yaptığına dair bir bilgi olmayınca o gündeme gelmedi orada."
"F4'ü imha etmek mümkün müydü?"
Cerrah'ın kendisinden, "İstanbul'a gönderilen, Dink'e yönelik eylemle ilgili F4 raporunu imha etmesi" yönünde talepte bulunduğu şeklinde savunma yaptığı hatırlatılan Akyürek'e, mahkeme heyeti başkanı Rüzgar, "Faraza söyledi diyelim, peki bu Cerrah'ın dediği şey yapılabilir miydi? Bu nasıl gerçekleşebilirdi? Diğer yazılar da var sonuçta." diye sordu.
Akyürek de "Ben bilgisayardan, teknik bölümden hiç anlamam, o bölümlerde hiç çalışmadım. Çok anlamayabilirler o bölümlerde çalışmayanlar. Değil elektronik ortamda bulunmayan bir yazı, bir not bile olsa asla imha etmeyeceğimi, bütün personelim de bilir. Böyle bir teklifle ilk defa karşılaştık. Yapılır yapılamaz, düşünmeden reddettim ama Cerrah, 'inat etme, başkanlık yapar bunu' demişti bana. F4 İstanbul'da yok. Böyle bir kapı açıldıktan sonra zaten çığ gibi arkası gelir bunun. Ancak o gün İstanbul'a gelen yazıyı düşünerek, belki veya başka neleri planlayarak yaptı, ben bilmiyorum. Kimlerin ne plan içinde bizi buralara getirip de 2 senedir cezaevinde tuttuğu anlaşılıyor bugün. Süreç bizi cezaevinde tutuyor, yazıyı imha etmek isteyenleri dışarıda tutuyor maalesef." değerlendirmesinde bulundu.
Dink davası hakimi ve polislerin dinlenilmesi
Üye hakimin, "Dink davasına bakan eski mahkeme başkanı Erkan Canak'ın, İBD Başkan Yardımcısı Coşkun Çakar imzalı taleple, sanıklardan Muhittin Zenit ile Ercan Demir'in 'de İBD başkan yardımcısı Recep Güven imzalı taleplerle, terör örgütleri soruşturmaları çerçevesinde dinlenildiği ve bu taleplerde kendi imzasının olmadığı" hatırlatılan Akyürek, bu dinlemelerden haberinin olup olmadığı sorusuna, "Hayır, benim bilgim yok" yanıtını verdi.
Mahkeme heyeti başkanı Canel Rüzgar da Akyürek'e, "Sabri Uzun, Reşat Altay da dinlenilmiş. Açılan bir dava kapsamında Edip Başer, Rahmi Koç, Sedat Ergin gibi birçok insanın terör faaliyetleriyle ilişkili olarak dinlenildiği yönünde iddialar var. Siz o dönem İDB başkanısınız. Ahmet İlhan Güler de savunmasında, 'size hayırlı olsun dilekleri yanında artık daireyi siz yönetirsiniz' minvalinde söz söylediğini belirtiyor. Sabri Uzun da cemaat yapılanmasından, Coşkun Çakar ve Recep Güven'in üyeleri olduğu bir şuradan bahsediyor. Gelinen süreçle değerlendirdiğinizde, o dönemde İDB'de farklı bir dayanışma ve anlayışla çalışan bir yapılanma olduğunu düşünüyor muzunuz? Personel de dinleniliyor. Farklı meslekler dinleniliyor, hakimler dinleniyor ve bunlar sizin İDB döneminde dinleniliyor. Arkanızdan iş çevirmişler, 'bizi uyutmuşlar' diye düşündüğünüz oluyor mu?" diye sordu.
Soruyu yanıtlayan Akyürek, Sabri Uzun döneminde kimlerin dinlenildiğiyle ilgili bir müfettiş raporu ve araştırmanın henüz bulunmadığını belirterek, şöyle konuştu:
"Bu benim dönemimde olmuş, ifade edilen şekliyle. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde davası yürüyor. İDB dinleme prosedürünü ben burada arz etmiştim. İDB başkanına yansıyan bir durum yok, normalde. Bir dönem böyle çalışmalar olmuş. Zaten Ankara'da dava yürütülüyor. Ben Sabri Uzun'dan devraldım personeli. O benden devralmadı, iddia ettiği personeli. Yeni geldim ve ismi geçen personelin atanmasına, hiçbir katkım olmadı. Dinleme kısmında da dinleme prosedürü bellidir. İDB başkanına yansıyan bir durum yok. Ankara'daki davayla ilgili ifade verdiğimde, orada söyledim. 'Burada yargılanan polis ve başkan yardımcısı dahil sorulsun, şu anda Engin Dinç'e sorulsun yazılı olarak, müdürken İDB başkanıyken kişiyle veya yerle ilgili dinleyin demiş miyim, talimatım var mı? Bana yansıyan bir şey olmadığı için, ben herhangi bir personelimin ister müdür ister polis memuru olsun herhangi bir yapılanmayla görmüş olsam gereğini yaparım. Dink özelinde çalıştığım dönemle ilgili bu söylediğiniz diğer hususlar noktasında herhangi bir illegal yapılanma asla aklıma gelmedi, bu günde aklıma gelmiyor açıkçası."
"Bir yapılanma, bir dayanışma sezinlemediniz mi?"
Başkan Rüzgar ise Akyürek'e "Aynı zamanda diğer mahkemelerde usulsüz dinlemelerle ilgili Selam Tevhid gibi, üst düzey bürokratların dinlenildiği, iddianamenin bir kısmında geçen bilgiler var. Bunların hepsi göz önüne alınarak, belli bir dönemde devletin içindeki bir yapılanma mı diyelim, bir grup, aralarında dayanışma yapıldığına dair bir şeyler sezinlediniz mi bugün baktığınızda veya o gün baktığınızda? Dışarıdan görüyor musunuz? Böyle davalar açılıyor. 2010 yılından önce bu tür davalar, Türk hukuk sisteminde yoktu pek. Ancak daha sonra tanınmış kişilerin terör örgütleri adı altında, polis amirleri, emniyet müdürleri, Dink dosyasına bakan hakimin dinlenilmesi de garip gelmiyor mu?" sorusunu yöneltti.
Ramazan Akyürek, "Bunlar doğrudur demiyorum ama bunların Dink cinayeti davasının aydınlatılmasına katkı sağlamayacağını düşünüyorum. Ben İDB başkanlığı dönemimde 2,5 ton civarında patlayıcı yakaladım, patlamadan. Evimin önünde de patladı. 2,5 ton patlayıcı yakalanırken, belki on binlerce telefon dinlemiştir istihbarat görevlisi. Büyük başarı olarak arz ediliyordu. Bugün itibarıyla 2,5 ton patlatıyorlar, değil yakalanması." dedi. Mahkeme heyeti başkanı Rüzgar da Akyürek'i "Konu o değil" diye uyardı.
Daha sonra Rüzgar'ın "İhtiyaç niye hissedildi, bir grup mu var?" sorusunu da Akyürek, "Dediğiniz konularla, gerek bizim konumuzla, gerek personelimizle ilgili dava zaten Ankara'da görülüyor. Dinlemelerle ilgili benim dönemimde, 'ne oluyoruz' dediğimizde, örnekler verdikten sonra, '2 bin 500 kiloyu geçtik patlatılmadan' diyorlardı. Dink olayı meydana geldi. Daire başkanıyım. 2,5 senedir tutukluyum. Çok önemli bir şey. Üzüldüm. 3 şehidimiz oluyordu Güneydoğu'da, çok üzülüyoruz. İstihbaratımız olsa bu şehitleri vermeyiz. Bugün bir yerde 30-40 küsur şehitler veriyoruz. Bugün bu dinlemeyle biraz ilintili." şeklinde cevapladı.
"Bu adamlar niye dinlenildi?"
Başkan Rüzgar'ın, "Bizim söylemek istediğimiz; diğer dosyalarda da oluyor, 'dinlenilmiyor da şurada şu kadar patlama oluyor' deniyor. Önem arz ettiğinden dolayı söylüyoruz. Eğer terör örgütü boyutuyla, emniyet mensubu dinliyorsanız, o zaman bu adamın emniyette çalışması sakıncalı. Sıkıntı var, ilişiğinin kesilmesi lazım. Kamu görevi yapması sakıncalıdır. Öyle değil mi?" şeklinde soru yönelttiği Akyürek, "Benim ne Reşat Altay dinletilmesinde, ne Muhittin Zenit'in ne de diğer ismini söylediğiniz kişilerin dinletilmesinde menfaatim var. Mesela bu örgüt, şu örgüt değil de 'emniyet amiri veya polis memuru' diye gelse ben çok anlamlı bulmam. Hiçbir faydası olmayacağı kanaatindeyim. Pratikte faydası olmayacağını bilirim ve böyle bir karara asla razı olmam." diye konuştu.
Üye hakimin, "Bizim davada da C5 adında bir yapılanmaya gidildiği iddiaları var. Bizim dava sadece Dink cinayetinden ibaret değil. Bu kısmıyla da değerlendirme yapmak lazım. İDB cemaatçi şurası deniliyor, Coşkun Çakar ve Recep Güven ile ilgili. Söylenenler, cemaat şurası size anlamlı gelmiyor mu?" diye sorduğu Akyürek, "Ben herhangi bir tarikat, cemaat, örgüt havası sezmedim. Bugünse kararı siz verin, ben ne diyebilirim. Ben o arkadaşlarla olan diyaloğumda, görevleri dışında herhangi bir muhattabiyet yaşamadım. C şube müdürüne başka kişi işleriyle ilgili bir görüşme talimatım olmadı." ifadesini kullandı.
Duruşma, Akyürek'in çapraz sorgusuna devam edilmek üzere yarına ertelendi.
Başkan Rüzgar, son kez katıldı
Bu arada, duruşmayı ertelemeden önce konuşan mahkeme heyeti başkanı Canel Rüzgar, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla görev yerinin değiştiğini belirterek, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesine atandığını söyledi.
Rüzgar, kendi yerine ise İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin ikinci heyetinin başkanı olan Ali İhsan Horasan'ın atandığını duyurdu.