Hakan Evrim: Benim de sizin de hayatımız tehlikede
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Hava Kuvvetleri Komutanı olan emekli Orgeneral Abidin Ünal, Akıncı Üssü komutanı Hakan Evrim'e darbe gecesi uçakları indirmesi emrini verdiğini ancak Evrim'in "İndiremem. Durum bildiğiniz gibi değil. Benim hayatım da sizin hayatınız da tehlikede. Yanımdakiler de telefonu kapatmamı istiyor." dediğini aktardı.
Ünal, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde görülen Akıncı Üssü davasının duruşmasına müşteki sıfatıyla katılarak beyanda bulundu.
15 Temmuz'da yaşadıklarını anlatan Ünal, bugüne kadar görülen duruşmalarda bazı sanıkların, hakkında yalan beyanda bulunduğunu ve kendisine iftira ettiğini söyledi.
Ünal, 15 Temmuz'da Hava Harp Okulu Yalova kampını denetlemek ve Korgeneral Mehmet Şanver'in kızının düğününe katılmak, 16 Temmuz'da da askeri hava lisesi ve hava meslek yüksekokulunun Aliağa'daki kamp eğitimlerini yerinde denetlemek maksadıyla bir hafta önceden planlama yaptığını belirtti.
Programa uygun olarak VIP casa uçağıyla Yeşilköy Atatürk Havalimanı'na indiğini, oradan dönemin Hava Eğitim Komutanı Korgeneral Hasan Küçükakyüz, Hava Harp Okulu Komutanı Fethi Alpay, Hava Teknik Okullar Komutanı Ahmet Cural, Hava Kuvvetleri Eğitim Daire Başkanı Kemal Akçınar ile Yalova kampına intikal ettiğini anlatan Ünal, buradaki denetlemenin ardından saat 15.00 civarında Fenerbahçe Orduevi'ne geçtiğini bildirdi.
Ünal, hain darbe girişiminden sonra görülen davalarda sanık savunmalarında inkar ve iftiralara şahit olunduğunu belirterek, kampa plansız gittiği ve "Bu çocukları yormayın, akşama yorulacaklar" şeklinde talimat verdiği şeklindeki ifadelerin doğru olmadığını kaydetti. Böyle bir talimat vermediğini vurgulayan Ünal, kampa gelmeden önce harbiyeliler sabah sporundayken öğrenci alay komutanı tarafından "Yormayın çocukları" sözünün söylendiğinin Yalova iddianamesinde sabit olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
"Moda Deniz Kulübü'ndeki nikah ve düğün törenine katılmak için 19.00 civarında orduevinden emir subayım, koruma astsubayım ve 1. Ordu Komutanlığının tahsis ettiği koruma timiyle birlikte ayrıldım. Yoldayken 19.06'dan sonraki bir zamanda Hava Kuvvetleri Komuta Merkezi beni arayarak, Genelkurmay Komuta Harekat Merkezi emriyle askeri uçuşların durdurulduğu, havadaki uçakların indirilmesi emri geldiğini aktardı. Bu gelen bilgide darbe teşebbüsünü ima eden en ufak bir detay yoktu. Günler sonra öğrendiğimiz kadarıyla birkaç helikopterle MİT Müsteşarlığına yapılacağı ihbar edilen bir operasyona karşı alınmış bir tedbirmiş. Ben de Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi (BHHM) üzerinden işlemin derhal yerine getirilmesi emrini verdim. Eskişehir Hava Harekat Merkezi de benimle temasa geçmişti. 19.26'da Eskişehir BHHM havadaki tüm birimlere ve tüm birliklere emrin iletildiği bilgisini verdi. Bu arada Kurmay Başkanı Hasan Hüseyin Demiraslan beni arayarak aynı bilgiyi iletti. 'Neredesin?' diye sormam üzerine İzmir Özdere kampında olduğunu söyledi. 19.36 civarı salona ulaştım."
Ünal, saat 19.48'den sonra uçuş tahdidinde yumuşamalar gelmeye başladığını ve Suriye'ye yönelik hava savunma uçuşları, insansız hava aracı uçuşları, Solo Türk uçuşu ve planlı kurye uçuşlarının serbest bırakıldığını ifade etti.
Bu yumuşamanın hemen hemen tüm meydanları açık hale getirdiğini belirten Ünal, Genelkurmay tarafından yayınlanan uçuş yasağının askeri uçuşları durdurduğunu, bunun hava sahasını kapatma anlamına gelmediğini söyledi.
"Akıncı Üssü komutanı Evrim, emirleri dinlemedi"
Ünal, sözlerine şöyle devam etti: "Durum raporu vermek ve olası talimatları almak üzere 20.30 ve 21.05'ten sonra emir subayım Temel Karagöz ve özel sekreterim vasıtasıyla Genelkurmay Başkanı'na ulaşmaya çalıştım. 'Toplantıda, size döneceğiz' dediler. Aynı teşebbüsü Genelkurmay 2. Başkanı'na yaptım. Benzer cevaplar aldım. Sonradan öğrendiğim kadarıyla her iki makamın emir subaylığı FETÖ kontrolündeymiş. 21.53'te eşim arayarak Korgeneral Fikret Erbilgin'in eşinin aradığını ve Erbilgin'in evinden alınıp götürüldüğü bilgisini iletti. Ankara'da bulunan Kurmay Başkanı Vekili Tümgeneral Cevat Yazgılı'yı aradım. Durumu tespit ederek bana bilgi iletmesini istedim. Bu bilgiyi Korgeneral Şanver ile paylaştım ve bilgi beklediğimi söyledim. 10 dakikadan fazla zaman geçince Yazgılı'yı tekrar aradım ancak cep telefonundan jet sesi duydum. 'Ankara üzerinde F16'lar uçuyor' dedi. Saat tahminen 22.10'du ve o andan itibaren durumun bir darbe teşebbüsü olduğunu değerlendirdim. O ana kadar bir darbe teşebbüsü ihtimali aklımıza gelmediği gibi hiçbir kaynak da böyle bir bilgi iletmiş değildi. Durumu derhal Korgeneral Şanver'e bildirdim ve salondaki bütün generalleri toplamasını söyledim.
Havuz başına geçerken uçakların Akıncı meydanından kalkmış olduğunu tahmin ederek üs komutanı Hakan Evrim'i aradım. Üçüncü teşebbüsümde telefonu açtı. Aramızda şöyle bir diyalog geçti. (Ünal: Bu uçaklar senin mi? Evrim: Benim. Görevi ben verdim. Mecburum. Ünal: Böyle bir mecburiyet yok. Havaya uçak kalkmayacağına dair size emir verildi. Derhal indir o uçakları) dedim ve anayasal suç işlediğini söyledim. 'İndiremem. Durum bildiğiniz gibi değil. Benim hayatım da sizin hayatınız da tehlikede. Yanımdakiler de telefonu kapatmamı istiyor.' dedi ve telefonu kapattı. Sonraki aramalarda bir daha açmadı."
Havuz başında toplandıktan sonra bütün generallere hitaben "Birliğinden, üssünden uçak kalkan komutanlar divanı harpliktir. Derhal herkes birliklerine ulaşsın ve durumu kontrol altına alsın" dediğini belirten Ünal, 22.30 civarı 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın aradığını, köprüler tutulduğu için geçemediğini söyledi. Ünal, Dündar'a, emniyetli bir yere geçmesi tavsiyesinde bulunduğunu, ayrıca emir subayına Yeşilköy'deki uçağın Sabiha Gökçen'e getirilmesini emrettiğini kaydetti.
"Allah belasını versin"
Üs komutanlarından sadece 8. Ana Jet Üs Komutanı Tuğgeneral Deniz Kartepe'nin 6 uçağın kalkış için hazır olduğunu rapor ettiğini anlatan Ünal, engel olunması talimatı verdiğini, onun da bunu harekat komutanına aynen aktardığını bildirdi.
Bir süre sonra Kartepe'nin uçakların kalktığını ifade ettiğini, kendisinin ise "Allah belasını versin." dediğini anlatan Ünal, bu durumu sonradan araştırdığını, üs komutanının talimatları ilettiği, kule ve harekat komutanının engel olmaya çalıştığını ancak pilotların sivil trafik pist içindeyken alelacele kalktığını öğrendiğini dile getirdi.
Bu sırada Korgeneral Şanver'in, bazı generallerin Eskişehir BHHM'de görev yapmak üzere yola çıkmaya hazırlandığını bildirdiğini, kendisinin de onay verdiğini ifade eden Ünal, bir süre sonra havuz başında bir toplantı salonuna indiklerini kaydetti.
Ünal, 18-19 general olarak bir kriz masası kurduklarını vurgulayarak, bu süreçte birçok telefon konuşması yapıldığını, ortamda bulunan generallerin ellerindeki bilgileri kendisine aktardığını ifade etti.
Kuvvette bulunan Yazgılı'nın arayıp Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nin tuğgeneraller Kemal Mutlum ve Sami Özatak tarafından işgal edildiğini, kapıların da kilitlendiğini bildirdiğini, ayrıca Aydemir Taşçı tarafından cep telefonlarına da el konulduğunu söylediğini anlatan Ünal, Yazgılı'ya harekat merkezine girmesini emrettiğini ancak başarılı olamadığını öğrendiğini belirtti.
Ünal, Yazgılı'nın ayrıca genel sekreter albay Veysel Kavak'ın talimatlarıyla direniş olduğunu, ellerinin bağlandığını söylediğini, güvenlik grubunun sesini duymaları durumunda itaat edeceğini bildirmesi üzerine telefonda Yazgılı'ya itaat etmelerini emrettiğini kaydetti.
Akın Öztürk, gece uçuşu sanmış
Veysel Kavak'ın duruşmada, kendisi için "15 Temmuz akşamı 20.00 civarında aradığını, bir kısım personeli karargaha çağırmasını bir kısmını da Akıncı Üssü'ne göndermesini istediğini" söylediğini belirten Ünal, "Bu tamamen yalan ve iftiradır." diye konuştu. Ünal, Kavak'ı o gece sadece 23.30 civarı Yazgılı ile görüştükten sonra arayıp onun emrine girmesini emrettiğini, başka bir görüşmesinin ise olmadığını söyledi.
Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nden yasa dışı emirler verildiği, bu yüzden buranın susturulması gerektiğini kaydeden Ünal, oranın "mezar" duruma geçirilmesi talimatının ardından bu emrin yerine getirildiğini dile getirdi.
Ünal, 23.00'ten sonra birkaç kez dönemin YAŞ üyesi, davanın tutuklu sanıklarından eski orgeneral Akın Öztürk'ü aradığını ve cevap alamadığını, ulaşamadığını da salondakilere duyurduğunu belirterek, Şanver'in az önce görüştüğünü ifade edip tekrar ulaştığını kaydetti. Ünal, "Tahminen 23.47. Telefonu bana uzattı. Kendisiyle aramızda geçen diyalog şuydu. (Ünal: Akın Paşam neredesin? Öztürk: Akıncı'da torunlarla birlikteyim. Ünal: Uçuşları duyuyorsundur. Öztürk: Evet, gece uçuşu var diye düşünüyorum. Ünal: Akın Paşam, saf olmayalım, hangi cuma günü bu saatte gece uçuşu olmuş. Darbe mi yapıyor bunlar. Git kendileriyle konuş, bana da bilgi ver.)"
Abidin Ünal, Öztürk'ün, bu diyalogdan en az bir saat öncesinde gelişmelerle ilgili değişik yerlerle temas ettiği, bilgi aldığı ve olayları televizyondan dehşetle izlediğine dair ifadeler kullandığını, emir subayının ifadesinde ve çapraz sorgusunda belirttiğini aktardı.
Sözlü talimatların yanı sıra yazılı emir yayınlanması gerektiğini de belirten Ünal, bu maksatla Hava Kuvvetleri Komutanı emri olmadan hiçbir uçağın kaldırılmayacağı, talimatlara riayet etmeyenler hakkında yasal işlem yapılacağı, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi'nin emirlerinin yerine getirilmeyeceğine dair 5 maddelik bir metin hazırlandığını söyledi. Ünal, bu direktifin darbeye karşı hazırlanın ilk ve tek yazılı belge olduğunu bildirdi.
Ünal, Diyarbakır Harekat Komutanı'nın da aradığını ve Özel Kuvvetlerden Semih Terzi'ye 2 casa uçağı tahsis edilmesi için Ankara'dan talep geldiğini ancak uçak verilmemesini emrettiğini belirtti. Terzi'nin bu gelişmeler üzerine kendi uçağıyla kalktığını ve Etimesgut Meydanı'na indiğini anlatan Ünal, Etimesgut'a iniş izninin ise Eskişehir'den Tuğgeneral Recep Ünal tarafından verildiğini öğrendiğini aktardı.
"Size kim emir veriyor?"
Abidin Ünal, 23.53'te kapıda 4-5 kişilik Arama Kurtarma İhtisaslı Personelin (AKİP) belirdiğini ve tam teçhizatlı olduğunu belirterek, ekip lideri Fatih astsubayın da izinde olmasına rağmen karşısında durduğunu söyledi. Gündüz kendisiyle gelen Mustafa astsubayın da tam teçhizatlı olduğunu, sivil Yakup Yiğit'in kendisine tabanca doğrulttuğunu ifade eden Ünal, "Burada ne arıyorsunuz?" diye sorduğunu, karşılığında "Sizin güvenliğinizi almaya geldik." diye cevap verildiğini aktardı.
Ünal, "Ben size böyle bir emir vermedim. Size kim emir veriyor." dediğini, "Bilmiyorum." diye karşılık verildiğini, bunun üzerine de "O halde emir veriyorum. Çıkın dışarı, burada iş yapıyorum." ifadelerini kullandığını kaydetti.
Ekibin çekildiğini ancak takviye beklediklerini sonradan anladığını belirten Ünal, telefonların toplanmak istendiğini ancak tepkiler üzerine vazgeçildiğini bildirdi.
Abidin Ünal, bir süre sonra 8-10 kişilik bir AKİP grubunun daha baskın yaptığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Bağırarak ve silah sıkarak bulunduğumuz yere geldiler. Sadece çılgınlar gibi bağırıyorlar ve çıkış yapmamızı işaret ediyorlardı. Ortalık tam bir kaos ortamına dönüşmüştü. Ekibin başındaki binbaşıya, Gökhan Maldar, yaklaşarak sakin olmalarını söyleyip diyalog kurmaya çalıştım. Bu arada benim özel korumam olan AKİP başı Fatih bana sürekli olarak 'gidelim' diyordu. Plastik kelepçeyle yaklaşan AKİP'e fırsat kalmadan dışarı hareket ettik. Fatih astsubayın 'Helikoptere biniyoruz. Acele edelim' gibi sözlerini hatırlıyorum. Motor çalışır durumdaki helikoptere, benim sözde korumam olan AKİP ile bindik. Sivil giyimli AKİP Yakup Yiğit, tabancası elinde karşımda konumlandı. Sabiha Gökçen'e geldik. Yerde bekleyen casa uçağının yanına indi."