‘Güneş’ten çıkan 5 mesaj
Harekatının başarılı olduğu ama PKK’nın belinin kırılamadığı kabul edildi. Ruşen Çakır ortaya çıkan 5 mesajı yazdı...
Kara harekatının başarılı olduğu söylendi ama PKK’nın belinin kırılamadığı da kabul edildi.
Bu tartışmalardan önce hakeratın ortaya çıkardığı 5 mesajın altını çizmek gerekir
Yakın zamana kadar kamuoyunda egemen olan kanı şuydu: TSK kara harekatıyla PKK’ya çok ağır bir darbe indirecek; örgüt dağılma noktasına gelecek AKP hükümeti de sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi paketleri hayata geçirerek, örneğin alt düzey militanlara affa yakın indirimler sunarak PKK’nın tasfiyesini hızlandıracaktı. Bütün bu gelişmeler de Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak ve mümkün hale getirecekti.
Böyle olmadı. Harekatın “çok başarılı” olduğu çok söylendi ama PKK’nın belinin kırılamadığı da kabul edildi. Bunun nedenleri üzerine çok uzun tartışmalar yapılabilir; ben sadece çok temel gördüğüm bir hususun altını çizmekle yetineceğim: PKK’nın daha önceki harekatlar sırasında genellikle yaptığı gibi, mümkün olduğu kadar az zayiatla geri çekilme strateji izleyeceği düşünülüyordu. Böyle olsaydı, daha önceki operasyonlarda olduğu gibi “ele geçirilmiş” (aslında terk edilmiş) kampların görüntüleri medyaya servis edilebilecekti. Bu da, yine daha önceki harekatlarda olduğu gibi, kısa zaman içinde geçerliğini yitirecek bir “zafer” duygusu yaratacaktı. Fakat PKK çekilme yerine çatışmayı tercih edince bu senaryo işlemedi.
Beş mesaj
Bundan sonra ne olabileceğini tartışmaya geçmeden önce harekatın ortaya çıkardığı beş hayati mesajı vurgulamak şart:
1) TSK her zaman ve koşulda etkili saldırılar yapabileceğini gösterdi. Yani PKK Kuzey Irak’ta hiç de sandığı kadar rahat olmadığını çok açık bir şekilde anladı.
2) Ankara ilk kez PKK konusunda bu kadar geniş bir uluslararası desteğe sahip oldu. On yıl önce olsa böylesi bir harekata çok sert biçimde karşı çıkabilecek odaklar sessiz kalmayı yeğlediler. Yani PKK uluslararası alanda eskisi kadar rahat at koşturamayacağını kavradı.
3) Irak Kürtleri, arkalarında Washington desteği varken TSK’nın harekat yapamayacağından çok emindiler. Seslerinin beklendiği kadar güçlü çıkmaması onların da durumun değiştiğinin farkında olduğunu kanıtlıyor.
4) ABD’nin PKK konusunda Ankara ile yoğun ve aktif bir işbirliği içinde olduğu tartışmasız bir şekilde kanıtlandı. Ama yine Amerikan yönetiminin kayıtsız şartsız, sınırsız bir destek sunmadığı da en üst düzey yöneticilerin açık mesajlarıyla ortaya çıktı.
5) Gerek PKK sorununun, ama özellikle de Kürt sorununun askeri yöntemlerle bitirlemeyeceği bir kez daha çok açık ve net bir biçimde ortaya çıktı. Ne yazık ki, Türk kamuoyu ve yöneticilerinin şu ya da bu nedenle ifade etmekten çekindikleri bu hakikat Amerikalı üst düzey komutanlar tarafından dile getirildi.
İyimser de, kötümser de...
Şimdi “Bu derslerin ışığında Türkiye nereye doğru yol alıyor, alabilir ve almalı?” diye sorulacaktır. İlkin şunu kaydetmek şart: Sorunun çözümü için Ankara-Washington-Erbil arasında muazzam bir trafik var. Ama her üç merkezde de karar vericilerin bu konuyla ilgili olarak aynı görüşleri ve yaklaşımları paylaştıkları söylenemez. K. Irak’ta Barzani ile Talabani, hatta Neçirvan Barzani ile Mesut Barzani arasında; ABD’de Dışileri ile Pentagon arasında; Türkiye’de de hükümet ile ordu arasında önemsenmesi gereken farklılıklar var. Bu da müzakerelere ciddi olarak olumsuz etki yapıyor.
Amerikalıları ve Irak Kürtlerini dinleyen AKP hükümeti Türkiye’de kimi muhatap alacağına da karar verebilmiş değil. Doğal olarak PKK’yı, ama abartılı bir biçimde DTP’yi “çözüm süreci” nin dışında tutmak istiyor. Başbakan bir ara “Kürtlerin gerçek temsilcisi biziz” iddiasındaydı. Ama bu inandırıcı olmadığı gibi değişik tepkileri de beraberinde getirdiği için geri adım attı.
Gördüğüm kadarıyla AKP hükümeti bir şeyler yapmak istiyor ama hem ne yapacağını tam olarak bilmiyor, hem de atmayı düşündüğü adımların ne gibi siyasi sonuçlara yol açabileceğini kestiremiyor.
Üstüne üstlük Başbakan her vesileyle aydınları aşağılayıcı demeçler vererek üçüncü şahısların ve kurumların arabuluculuk yapma imkanlarını da sabote ediyor. Ama hakkını yememek lazım, hükümet, özellikle kendi kontrolündeki medyayı, bu sorununun ve çözüm alternetiflerinin tartıştırmaya sevk ederek hayırlı bir iş yapıyor. Hemen her gün bir gazetede karşımıza çıkan yazı dizileri ve tam sayfalık röportajlar bir tabunun kırılması açısından çok olumlu bir gelişme. Ancak sorunun normalleşmesi dışında “sıradanlaşması” ve “sıkıcı olmaya başlaması” da ihtimal dahilinde.
Sonuç olarak: Gelinen noktada iyimser ve karamsar olmak için bir dizi gerekçe var. Galiba Türkiye’nin kaderi, kendini yönetenlerin becerisi veya beceriksizliğine bağlı.