Fransa seçimini yapacak
Fransızlar ya "daha fazla demokrasi" diyecek ya da "cadı avına" çıkacak
“Bu olay -Yahudi okuluna yapılan saldırı- Toulouse'da, Yahudi ailelerin çocuklarına karşı gerçekleştirildi, ama bu okulda da yapılmış olabilirdi. Aynı katliam yaşanmış olabilirdi. Bu çocuklar -öldürülen çocuklar- tamamen sizin gibiydi. Katil, küçük bir kıza saldırdı. Bunun üstüne akıl yormak lazım.”
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy geçen Salı, Paris'teki François Couperin Lisesi’nde yaptığı konuşmada, Toulouse'daki saldırıların ardından, öğrencilere işte tam olarak bunları söyledi.
Siz, o lisedeki çocuklardan birinin ebeveyni olsaydınız, çocuğunuzu zaten tedirgin etmiş olan bir katliamın ona bu sözlerle anlatılmasını ister miydiniz?
Yeni bir saldırının mümkün olduğunu ve sıradaki hedefte herkesin, "her öğrencinin" bulunabileceğini açıkça hissettiren ve var olan korkuyu tetikleyen bir konuşmaydı bu. Çocukların bu sözleri herhangi birinden değil, "ülkenin en güçlü adamından" duyduklarını da gözden kaçırmamak lazım.
Sarkozy'nin bu dehşet verici konuşmasını eleştiren /_np/6591/14276591.jpgbirçok uzmanın görüşlerine rastlansa da, Fransa'da, bunun gibi tartışılması gereken "tali" ama çok önemli konunun üstüne şimdilik "ulusal birlik ve beraberlik" perdesi çekilmiş gibi görünüyor.
Aslında, Fransa şu an tam anlamıyla bir yol ayrımında duruyor. Bir yanda "sağduyu", diğer yanda 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'lilerin yabancı düşmanlığına varan "ortak düşmana karşı kendini koruma" tutumu var.
YANLIŞ ZAMAN YANLIŞ İNSAN
Bu ayrımda doğru yönü seçebilmeleri için halkı yönlendiren düzgün bir lidere ihtiyaç olacak. Ancak görünen o ki, sağduyulu bir yaklaşımın tesis edilebilmesi için, "yanlış zaman, yanlış insan".
Yanlış zaman, çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin eli kulağında. Sarkozy'nin oyları en yakın rakibi François Hollande ile başa baş. Sağduyulu davranmanın naiflik, tedbirsizlik ve yetersiz yönetim olarak nitelendirilmesi, bunun da oyları etkilemesi gayet mümkün. Öte yandan, politika tarihinin en eski iktidar taktiklerinden biri, yani halkı "ortak bir düşman" tehdidiyle terörize ettikten sonra, "Ben sizi ne pahasına olursa olsun koruyacağım" demek, oyları artırmanın en garantili yolu.
Yanlış insan, çünkü sağcı lider Sarkozy, bu olaylar yaşanmadan önce, seçim kampanyasını yabancı düşmanlığı üzerinden götürmeye başlamıştı bile. Yeniden iktidara gelirse, Fransa'daki göçmen sayısının azalacağını vadetmiş, bu kişilerin ülkeye entegre olamadığından dert yanmıştı. Şimdi böyle bir politikacıdan, aklıselimle davranmasını beklemek saflık olur. Hele François Couperin lisesinde yaptığı konuşmadan sonra…
İKİ ZIT ÖRNEK: NORVEÇ VE ABD
Tüm bu olanlar bana, Norveç'in Utoya adasında 77 kişinin öldürülmesini takiben, olayın o en sıcak, en acı zamanında Başbakan Jens Stoltenberg'in yaptığı serinkanlı açıklamayı anımsattı. Stoltenberg, ırkçı bir Norveç vatandaşının bir gün içinde gerçekleştirdiği bu inanılmaz katliamın ardından, ülkesinde “daha fazla demokrasi, daha fazla şeffaflık” sözü vermişti.
Geçen Eylül'de yerel seçimlerin yapıldığı Norveç'te çıkan sonuç, halkın, Başbakan'ın bu sağduyulu tavrını desteklediğini ortaya koydu. Jens Stoltenberg'in başında bulunduğu İşçi Partisi, oyların yüzde 33'ünü alarak sandıktan birinci çıktı.
Görünen o ki, 22 Nisan'da başlayacak olan iki turlu seçimlerde Fransızların vereceği karar, sıradan bir demokratik sürecin işlemesinden çok daha fazla anlam taşıyor. Fransa, ya ABD tipi paranoyayı seçip, içindeki mazlumu zalime dönüştürecek ya da Norveç'in yaptığı gibi, yaralarını yaralayarak değil, demokrasiye daha sıkı sarılarak iyileştirecek.