‘FETÖ’nün siyasetle ilk teması Özal’lı yıllarda’
Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun taslak raporundaki ‘siyaset’ başlığında, örgütün siyasete Turgut Özal’lı yıllarda adım attığı belirtildi. Özal’ın vefatından önce bir arkadaşına “Ona Türkiye yetmiyor, dünyayı istiyor” dediği de aktarıldı
FETÖ’nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu taslak raporundan yeni ayrıntılar çıkarken raporun “siyaset” başlığında; örgütün siyasetle ilişkisine yönelik, komisyonda yapılan dinlemeler ve değerlendirmelerle birlikte kronolojik bilgilere yer verildi. Gizli ajandasıyla FETÖ’nün amacına ulaşmak için siyaset alanını sonuna kadar istismar etmiş bir örgüt olduğu vurgulanarak, “Hiçbir zaman siyasal bir harekete dönüşmeyen, hatta siyasetten uzak duruyormuş gibi davranan FETÖ’nün, başından itibaren kadro ve güç devşirmek için bütün siyasi partilerle ama özellikle iktidar partileriyle yakın temas içerisinde olmaya özen gösterdiği görülmektedir” ifadesi kullanıldı.
‘İlk temas Özal’
“12 Eylül 1980 darbesi sonrası oluşan yeni siyasi ortamın, FETÖ elebaşının sıradan bir vaizlikten çıkıp zaman içerisinde, bürokrasi koridorlarında dolaşan devletin en üst makamları tarafından protokollerde en ön saflarda yer verilen bir kanaat önderine dönüşmesine zemin hazırladığını” söyleyen raporda, şöyle denildi: “Bu çerçevede siyaset ve siyasilerle doğrudan ilk temasın Turgut Özal’lı yıllarda gerçekleştiği söylenebilir. FETÖ bu yıllarda bir taraftan iktidar partilerine kendi bağlılarını yerleştirirken diğer taraftan okullaşma stratejisiyle eğitim üzerinden siyasiler nazarında itibar kazanmış ve seküler görünümlü bir amaçla genel halk kitlelerini etkilemeye çalışmıştır.”
‘O dünyayı istiyor’
“Turgut Özal’ın FETÖ elebaşının ve örgütünün gerçek amacını vefatından hemen önce fark ettiği anlaşılmaktadır. Bu konudaki görüşlerini yakın bir gazeteci arkadaşına aktaran Özal, FETÖ elebaşını şöyle anlatır: ‘Uzun yıllardır tanırım, ilk Planlama’dayken görüşmüştük. Sonrasında da çok istedi ama birkaç zaruri görüşme dışında randevu vermedim. Houston’da ‘geçmiş olsun’ ziyaretime gelmişti, görüştük. Bende bıraktığı intiba, kendisinden soğumama hatta çekinmeme sebep oldu. Çünkü büyük bir ihtirasa sahip olduğu anlaşılıyor. Ona Türkiye yetmiyor, dünyayı istiyor...”
‘DYP içindeki mevzileri’
Raporda Özal’ın Çankaya’ya çıkması, Demirel’in başbakan olması üzerine, FETÖ’nün, bir taraftan ANAP’la bağlarını koruduğu diğer taraftan da iktidar partisi DYP’ye destek verdiği belirtilerek, “Özal’ın beklenmedik ölümü üzerine Demirel’in Çankaya’ya çıkması, DYP’nin ve hükümetin başına Çiller’in gelmesiyle birlikte Gülen cemaati DYP içinde önemli mevziler ve mevkiler elde etmiştir” ifadelerine yer verildi.
‘Erbakan’ı yıprattılar’
FETÖ-siyaset ilişkisinde örgütün siyasete açıktan ve doğrudan ilk müdahalesinin REFAH-YOL hükümetiyle başladığı iddia edilen raporda, “Öteden beri Necmettin Erbakan ve Milli Görüş hareketiyle kan uyuşmazlığı olduğu bilinen FETÖ ve elebaşı bu hükümeti elindeki yazılı ve görsel medya gücüyle yıpratmaktan çekinmemiş, vesayetçi odaklarla bu iktidara karşı güç birliği yapmaktan kaçınmamıştır. Türkiye siyasi tarihinde 28 Şubat olarak bilinen ve sonunda meşru siyasi iktidarın post modern bir darbeyle sonuçlanan bu dönem FETÖ’nün siyasette ilk kez operasyon yaptığı bir dönemdir” deniyor.
Ecevit’e suçlama
“FETÖ’nün sadece merkez sağ partilerle değil merkez sol partilerle de iş birliği yaptığı” ifadelerinin yer aldığı raporda şunlar yazıldı: “1998’in Mart ayında gerçekleştirilen MGK’da, Fethullah Gülen’in orduya sızma girişiminden ve çeşitli faaliyetlerinden rahatsızlık duyduklarını söyleyen komutanlara dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit karşı çıkmış ve ‘Siz, Gülen’in geçmişinden yola çıkarak bu kanıya varıyorsunuz. Kendisini tanısanız bunları söylemezdiniz. İnsanlar değişip gelişebilir’ demek suretiyle FETÖ elebaşını savunmuştur.”
‘Örgütten hazır kadro’
“12 Eylül darbesinin yarattığı toplumsal ve siyasal travma ve ardından oluşan siyasi ortam FETÖ için siyasete sızma açısından son derece uygun bir zemin oluşturmuştur. Bu zemin özellikle 1991-2002 yılları arasındaki koalisyon iktidarları zamanında güçlenmiştir. Zira bu dönem hem siyasi hem de ekonomik açıdan Türkiye siyasi tarihinin en istikrarsız dönemlerinden biri olarak görülmüştür. 3 Kasım 2002 seçimleriyle tek başına iktidar olma fırsatını yakalayan AK Parti Hükümeti, iktidara geldiğinde, o dönemin üst düzey bürokratlarından olan Cevdet Saral’ın ifadesiyle, önünde FETÖ’den oluşan hazır bir kadro bulmuştur.”
‘2011 FETÖ kontenjanı’
Raporda 2009 sonrası ise şöyle tanımlandı: “2009 yılına gelindiğinde örgütün Türkiye siyasetindeki boşluklardan faydalanan oportünist yapısını sarsacak kırılma anları yaşanmıştır. AK Parti’nin yurt içi ve dışındaki itibarını sarsmak için muhalif yapılarla iş birliği içine girmesi üzerine ipler kopmuş ve şiddeti gittikçe artan bir çatışmaya dönüşmüştür. Bunun karşısında dershanelerin kapatılması hamlesi gelmiştir.Buna rağmen 2011 genel seçimlerinde AK Parti’nin FETÖ kontenjanından milletvekili adaylarını Meclise taşıdığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra örgüte karşı açılan mücadele safhasında Tayyip Erdoğan’ın ailesi ve yakınındakiler doğrudan hedef alınmıştır. FETÖ’nün yargıdaki mensupları eliyle gerçekleştirilen 17-25 Aralık yargı darbesi girişimiyle ipler tamamen kopmuş ve bu tarihten itibaren FETÖ bir terör örgütü olarak tanımlanmıştır.”