‘Endişeli Kemalistler haklı çıkıyor...’
AB uzmanları o soruya cevap aradı
Orhan Pamuk’un “AB projesi çöktü” sözlerini TAVAK’ın araştırması destekliyor. AB’ye üye olacağımıza 2004 yılında halkın yüzde 78’i inanırken, araştırmaya göre bu oran şimdi yüzde 17’ye düştü. Hükümetin AB politikalarını destekleyen Prof. Mehmet Altan durumu şöyle özetliyor; “İlk başta hedef demokrasiydi ama maalesef endişeli Kemalistler haklı çıkıyor.”
Nobelli yazar Orhan Pamuk’un “Türkiye’nin AB’ye katılması için çalışıyordum, ama proje çöktü” sözlerini TAVAK’ın (Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı) araştırması doğruladı. 8 kentte, bin 110 denekle yapılan son araştırmaya göre “AB’ye gireceğimize inanıyorum” diyenlerin oranı yüzde 17’de kaldı. Araştırmada “Önümüzdeki 10 yılda tam üye olamayız” diyenlerin ise yüzde 66. Oysa 2003’te Gallup’un yaptığı ankette “Referandum olursa AB’ye evet derim” diyenlerin oranı yüzde 92’yi bulmuştu. 2004’te ise AB’ye destek yüzde 78’di. Geçtiğimiz yıl bu inanca sahip olanların oranı yüzde 34.8’e geriledi. Son ankette ise her 3 kişiden 2’sini AB için yeterli çaba harcanmadığını düşünüyor. Peki ne oldu da Türklerin AB üyeliğine inancı yüzde 17’lere geriledi? Bu soruların cevabını AB uzmanları veriyor.
‘AB’ye inananların %17 olduğuna inanmıyorum”
- Joost Lagendjik- Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı:
Ben Türklerin AB üyeliğine inançlarının yüzde 17 oranında olduğuna inanmıyorum. 6 ay önce başka bir araştırmada sonuç yüzde 50 olarak çıkmıştı. Bu kadar düşük olmasının imkanı yok. AB’ye girmek isteyen ülkelerde süre uzadıkça inanç oranı her zaman düşer. Tünelin sonu görülmedikçe bu ilgi düşüyor. Polonya’da yüzde 40’a düşmüştü ama sonunda AB üyesi oldular. Süreç uzadıkça ve son yıllarda AB ile ilgili gündemde çok konuşulmayınca süreç devam etse bile kamuoyunda ilgi azalır. Anketin asıl sorusu ‘AB’ye katılmak ister misin?’ olursa ‘evet’ diyenlerin sayısı çok yükselecektir. Türkiye, AB için iyi işler yapıyor. Ekonomi iyi, ülkede gelişme var. Birçok Türk daha fazla demokrasi istiyor, bu demokrasi isteği bile AB’ye girmek isteyenlerin sayılarının fazla olması açısından önemli bir gösterge. Avrupa ekonomik krize harcadığı mesai bitince yeniden Türkiye gibi aday ülkelerin üyelikleri gündemde üst sıralara oturacaktır. 2014’te ikinci tur görüşmeler başlayacak ve AB’ye inanç yeniden üst seviyeye çıkacakır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya doğru bir eksen kayması yok. Türkiye ekonomik olarak güçlü, Avrupa ile ciddi ekomomik ilişkileri var. Avrupa Türkiye’nin ekonomik olarak ana partneri. Bu yüzden Türkiye bölgede güçlü ve istikrarlı ülke konumunda olduğu için şu an uyguladığı model yerindedir.
AB Bakanı Egemen Bağış
‘Çöken AB fikri değil, AB’nin siyaset anlayışı’
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının AB’ye olan güveninin inancının azaldığı bizim yaptırdığımız anketlerde de ortaya çıkıyor. AB rafa kalkmadı. Çöken AB fikri değil, AB’nin üzerine kurulduğu değerleri istismar eden siyaset anlayışıdır. Bizim için AB sürecinin bir alternatifi yoktur. Bizim yaptırdığımız çalışmalarda rakam yüzde 17’lerde değil, en az bu rakamın iki kat üstünde. Ama geçmişle kıyaslandığında bir azalma biz de tespit ediyoruz. Bu bizim kredibilitemizle alakalı bir sorun değil, AB’nin kredibilitesiyle ilgili bir sorun. AB Kıbrıs’ta çözüme ‘evet’ diyen Türk toplumunu dışlayıp, AB’nin çağrılarına ‘hayır’ diyen Rum kesimini üye yapıyor. Son 6 -7 yıldır Avrupa Konseyi’nin zirve toplantılarına Türkiye Cumhuriyeti dahil olmak üzere hiçbir aday ülkenin liderlerini çağırmamakla, terörle mücadele işbirliği söylemlerini somutlaştıracak gerekli adımları atmayarak, vize konusundan hiçbir ülkeye uygulamadığı çifte standartları T.C. vatandaşlarına uygulayarak, Türkiye’nin önünü duvarla örmeye çalışması AB’nin şu anda Türk kamuoyu nezdinde güvenilirliğini yitirmesine neden olmuştur. Bu böyle giderse birkaç yıl sonra Brüksel’deki en büyük sorun “Türkiye’yi kim kaybetti?” sorusu olacaktır.
‘Dış politikadaki aşırı özgüven AB algısını değiştirdi’
- Dr. Cengiz Aktar AB Uzmanı Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi:
‘AB’ye girelim mi?’ diye sorulsa oran bundan yüksek çıkar. Türk halkının ‘AB bizi almaz’ şüphesi hep vardı. Bu şüphecilik halkta son dönemde tavan yapmıştır. Bu neden böyle oldu, nereden nereye geldik? Avrupa’nın ekonomik olarak durumu ortada, Türkiye’nin gelişen bir ülke olması, dış politikadaki ‘aşırı özgüven’imiz AB algımızı da değiştirdi. Her şeye rağmen Avrupa’nın içinde bulunduğu kriz şartlarına rağmen Türkiye’deki kadar ciddi ve çözülmemiş sorunlar yok. En fakir ülkede bile Türkiye’nin 10 yıllardır cebelleştiği sorunlar yok. Sanal bir eksen kayması var, Orta Doğu ve Orta Asya ile daha fazla haşır neşiriz. Ama bunlar Türkiye’nin dönüşümünü sağlamlaştımak ve demokratik bir refah ülkesi haline gelebilemesi için örnek alacağı coğrafyalar değil. Avrupa’nın ilkeleri değil, Avrupa’nın ilkelerinin Türkiye için ne ifade ettiği önemlidir. Kolay kolay burun kıvırılacak bir standart değil bu ilkeler. Bu nedenle Türkiye’nin tamamen Avrupa’ya yüz çevireceğini düşünmüyorum.
‘Uyum yasalarını yapsak işçiler ölmeyecek’
- Prof. Dr. Mehmet Altan- İ.Ü. İktisat Fak. Öğretim Görevlisi:
“2007’de açıklanan ‘Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı 2007-2013 AB Uyum Programı’na göre 188 yasal düzenleme ve 576 ikincil düzenleme yapılması gerekiyordu. Yıllara göre söylersek; 2007-2008 yıllarında 114 yasa, 2008-2009 yıllarında 30 yasa, 2009-2013 yıllarında 64 yasa çıkması gerekiyordu. Ancak TBMM’nin internet sitesindeki faaliyet raporlarına bakınca; 2007-2008’de 14, 2008-2009’da 8, 2009-2010’da 7, 2010-2011’de ise 1 yasa karara bağlanmış. Bu belli ki reform yapmak, AB standartlarında bir yapı kurmak gibi niyet olmadığını gösteriyor. AK Parti’nin ilk üç yılında AB projesi iyi gitti ama sonra frene basıldı. AB siyasal bir proje değil, bir toplumsal projedir. Çağa eklenme anlayışıdır. Türkiye’de Temmuz ayında 110 işçi öldü, 24 işçi de yaralandı. Bizde AB’deki toplam iş kazalarından 7.5 katı daha fazla işçi ölüyor. Uyum yasalarını yapsak bu işçiler ölmeyecek. AB sadece demokratikleşmeyi değil, yaşamın kaliteleşmesini de sağlıyor. Damacanalarda mikroplu su içiriliyor, okullar açılınca 70-80 öğrenci bir sınıfta okuyacak. AB’de tüm bunlar standarta bağlı. AB, yaşam kalitesini yücelten bir sosyal hukuksal anlam taşır. Oysa Türkiye’de insanlara insan üstünden değil, din üstünden bakılıyor. İlk başta hedef demokrasiydi ama maalesef endişeli Kemalistler haklı çıkıyorlar. Müslüman gençlik, içki yasakları, Şangay beşlisi AB’den uzaklaştığımız anlardır. Mesut Yılmaz ‘AB yolu Diyarbakır’dan geçer’ demişti, açılım yürümedi. Avrupa’da sınırlar kalktı, biz Sünni algısıyla ‘ötekileştirme’ siyasetine hız verdik. Bu muazzam bir bölünmeyi de beraberinde getiriyor. Ruhban okulunu açmıyoruz, Alevilere ibadet hakkı vermiyoruz, 301 yasasını değiştiremiyoruz, vicdani red hâlâ bize marjinal geliyor, fikir özgürlüğünde geri gidiyoruz. AB’nin temel hak ve özgürlüklerinden, siyaseti yönlendirenlerin totaliter yapısına geldik.”