Gazete Vatan Logo

Ekonomide iyileşmeler oldu ama halka yansımadı

Faizler düşmüş, bütçe disipline alınmış... Bunlar iyi fakat iyi olmayan bir taraf var, bütün bunların halka yansıması olmamış. Olmamış ki 19 milyon insan yoksulluk sınırı altında. Ben iktidar olsam 4. senenin sonunda seçime giderim

* Siyasi iktidarı başarısızlık yıpratır. Ama bugünkü iktidar, Türkiye'nin yarım asırlık en büyük projesi AB'de başarılı işler yaptı. Türkiye tam üyelik müzakerelerinde. Ekonomide enflasyon tek haneli rakamlara düştü, ihracat 70 milyar doları aştı, kalkınma hızı arttı, Türk parasının kıymeti şikayet edilecek kadar arttı. Borsa yükseliyor, faiz düşüyor. Yani bu perspektiften bakınca ki pek çok kesim öyle bakıyor işler tıkırında gidiyor da acaba seçmen mi nankörlük ediyor iktidara?
O senin söylediğin madalyonun bir yüzü. Madalyonun iki yüzüne bakmak lazım. Türkiye'nin 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa masasına oturabilmesi büyük bir başarıdır. Bu başarı kimin başarısı? Bu başarı 42 senelik bir mesainin neticesi. Bu başarı son iki sene zarfında hükümetin başarısı değil, onun da rolü vardır gayet tabii.

İğneden ipliğe her şeyi satın alan Türkiye 2002-2005 arasında her şeyi yapar hale gelmedi, 50 senede geldi. Türkiye bugün 74 milyar dolarlık ihracat yapmışsa, bunun yüzde 92'si sanayiden geliyorsa bu sanayi geçen üç sene zarfında kurulmadı. Ne otomobil fabrikaları, ne tersaneler, ne tekstil fabrikaları, hiçbirisi. Bu hükümet çıkar derse ki her şey benim sayemde oldu, o şuna benzer: Adam elbiseyi dikmiş, ama düğmesini unutmuş. Geliyorsunuz düğmesini dikiyorsunuz terzi olarak, diyorsunuz ki ben diktim. Düğmeyi dikmek de önemli bir şey, küçümsemiyorum... Bugünkü hükümetin hizmetini de kesinlikle küçümsemiyorum. Ama her şey onların değil. Her şey bizim diyorlarsa yanlış.

İkinci mesele, evet Türkiye'de enflasyonun düşmüş olması büyük bir olay. Yalnız unutmayın, 2002'deki enflasyon yüzde 30. Zaten enflasyonun düşürülmesi için daha önce programlar konmuş ortaya. Bu da bir süreç. Yani 2001'deki krizden bu yana bir süreç uygulanıp geliyor. Bu süreci uygulamış olmak bir marifet, kabul ediyorum. Ama bu süreci başlatmak veya programını yapmak bu hükümetin değil. Enflasyonun düşmüş olması çok iyi, buradan da kredi alırlar. Ama her şey onlara ait değil.

Köylüye bakın sıkıntıyı görün
Üçüncü mesele, faizler düşmüş. Bütçe disipline alınmış, bunlar da iyi. Fakat bir iyi olmayan taraf var, bütün bunların halk kitlelerine aksi olamamış. Olamamış ki 19 milyon insan yoksulluk sınırında. Olamamış ki köylü geçen seneki mahsulünü bu sene daha az paraya satmış. Mazotu bu sene daha çok parayla almış, mahsulünü daha az parayla satmış. Türkiye'nin yüzde 35'idir köylü. Köylüye indiğiniz takdirde büyük sıkıntılar vardır. Hayır köylülün bir sıkıntısı yoktur, biz köylüye destek verdik demek hiçbir şey ifade etmiyor.

İkinci grup esnafın senetleri gecen seneye nazaran dört misli fazla protesto olmuş. 2.5 milyon insan işsiz.. Bunları memnun saymak mümkün değil... Efendim, iki sene evvel de bu işsizler vardı, artmadı. Peki artmadı ama 2.5 milyon insan işsiz. Ama sen adama diyebilir misin kardeşim, ben bunu 5 milyon yapmadım, hakkına razı ol. Nesine razı olacak? Yeni işsiz meydana gelmemiş ama öbürünü tatmin etmez o...

'Montaj' sanayi haline geldi
Türkiye, yatırım bakımından fevkalede sıkıntıdadır. Türkiye yatırım yapamıyor. Ne kendi kaynaklarından doğru düzgün yatırım yapıyor ne de yabancı sermaye geliyor. Dünya Bankası bir tetkik yaptırmış. 70 ülke içerisinde Türkiye yatırım iklimi bakımından müsaitlikte 92. sırada. Türkiye'den önce 92 ülke var. Yani bir yatırım iklimini müsait hale getirememiş. Ve başka bir şey sanayi... Türk parasının yüzde 15-20 yüksek değeri var ya, bu sanayiyi durma noktasına getirmek üzeridir. Yani iyi gibi görünen şeyler; işte, paramız kuvvetli paranın kuvvetli olması yetmiyor, paranın bir foksiyonu var, para bu fonksiyonunu yapamıyor. Bakın Türkiye 100 dolarlık bir elbiseyi satarken, bunun içerisinde 30 dolar ithalat varken bu 50 dolara çıkmış. Ve ara mal diye yaptığınız ithalat çok büyümüş, sanayi ara mal yapmaz hale gelmiş. Dışarıdan alıp getiriyor burada monte ediyor, neredeyse montaj sanayi haline gelmiş. Halbuki Türkiye'de motor dahil yaptığınız şeylerin yüzde 100'e yakını yapılıyordu. Bundan uzaklaşmamak gerekiyordu. Bu çeşit şeyler gayrı memnunlar yaratıyor.

* Bu da erken seçim tartışmalarını körüklüyor. Sizce erken seçim olur mu?
Bir tespit yapalım. Bundan evvel 1924 Anayasası ve 1961 Anayasası milletvekilliği süresini 4 sene olarak tespit etmişti. Bu öne alınabilirdi. Savaş olmadığı takdirde uzatılamazdı. Yani 4 sene azamisidir. Öne almayı kim kararlaştıracaktır? Millet Meclisi. Niye öne alacaktır? 4 sene benim hakkım milletvekilliği yapmak. Hayır, senin hakkın değil. 4 sene sana verilen sürenin azamisi. Hak milletindir. Bu görevi ne kadar yapacağını tayin de millete aittir. 4 seneden önce de yapılabilir diyor. Ülkedeki siyasi kompozisyonla Meclis'teki kompozisyon birbirine uymadığı takdirde daha önce seçime gidilmiştir. Nitekim, 1957 seçimleri, 1977 seçimleri oldu. 1960'ta seçime gidilebilseydi 27 Mayıs ihtilali olmazdı. 1980'de bir seçime gidebilseydik, cumhurbaşkanı seçilemedi vesaire; 1980 darbesi olmazdı. Türkiye'deki rejimin en önemli meselelerinden biri budur.

* Seçim yapılmayınca darbe kaçınılmaz mı?
Zamanı geldiği halde seçime gidilemeyişi yani zamanınız geliyor, halk sıkılıyor, bunalıyor ve çare olarak ayağa kalkmayı değil de sandığı görüyor. Başındakileri zorla değiştirmeyi değil de iradeyle gönülle değiştirmeyi göze alıyor. Eğer Türkiye'de seçimi yenilemeyi, seçime gidecek insanların elinden alır da bir meşru otoriteye bırakırsanız, mesela cumhurbaşkanına, mesela başbakana. Yani başbakan meclis grubuna sormayacak, doğrudan o alacak kararı, o zaman Türkiye çok rahatlar. 82 Anayasası geldi 5 yıllığa çıkardı. Ondan sonraki seçimlerde hiç 5 sene yoktur, hep 4 ya da 4 seneden azdır. Öyleyse Türkiye'de 4 senede seçim yapmak ihtiyacı doğabiliyor.

* Ama Başbakan erken seçim yapmamaya kararlı gözüküyor?
Öyle görünüyor olabilir. Şimdi, biz 4 senede değil 5 senede yapacağız diyor. Zaten iktidar ben seçim yapacağım demez. Dese ki "ben önümüzdeki sonbaharda seçim yapacağım", sonbahara kadar
Türkiye'yi idare edemez. Bütün vidalar gevşer. Ama seçim yapmak bir mecburiyet haline geldiği zaman bir ay öncesinden ya da iki ay öncesinden ilan eder. Bu pat diye olur. Ben, önlerinde cumhurbaşkanı seçimi olmasaydı, mutlaka 2006'da seçime gideceği kanatindeyim. Çünkü 5 seneyi devam ettirmek kan kaybıdır. Zaten 4 senede ne yaptığın orta yerde. 5. senede ondan daha iyi bir şey yapamazsın, çünkü dişleriniz kesmez hale gelir. Etkinliğinizi kaybedersiniz. Bu Türkiye'nin iktidarıyla falan alakalı değil, bunlar genel prensiplerdir. Ben olsam 4. senenin sonunda seçime giderdim. Yalnız, bugünkü siyasi iktidarın lideri Çankaya'ya mutlaka çıkmak istiyorsa elinde güç vardır. Ve bu güç legaldir. Gayrimeşru bir tarafı yoktur. O zaman seçim yapmaktan imtina edecektir. Halkın seçim taleplerine karşı ve hele halkın yüzde 40'ını temsil eden bir parlamento ve yüzde 60'ı dışarıda kalmış bir durumun mevcudiyeti dikkate alınırsa seçim ihtiyacı doğması halinde, bu ihtiyacı mı karşılayalım yoksa buna aldırmayalım, cumhurbaşkanının seçimini yapalım, onu alalım da kaybedersek seçimi kaybedelim arasındaki tercihi yapacaktır.

* Erken seçimin anahtarı CHP'de deniyor; CHP parlementodan çekildiği anda parlemento ne devam edebilir ne de cumhurbaşkanı seçebilir. Oy kaybettiği görülen CHP erken seçimi ister mi?
Muhalefet seçim istemiyorum diyemez. Nasıl ki ihtilal istiyorum diyemezse. İstemiyorum dediğinde iflas eder. O zaman halk der ki "ben bu kadar sıkıntıdayım, sen niye orada oturuyorsun? İlan et seçimi gel." Bugünkü ana muhalefet önümüzdeki günlerde bakalım ne yapacak, sıkışacak biraz. Önümüzdeki günler çok önemli. Çok ileriye ait tahmin yapmak istemiyorum. Çünkü siyasette bir hafta bile uzun zamandır.

* Parlamento halkın yüzde 40'ını temsil ediyor diyorsunuz. Bu temsil oranıyla cumhurbaşkanı seçilebilir mi?
Bugünkü haliyle mümkün. Tartışılacaktır. Çünkü Turgut Özal'ı biz tartıştık. Turgut Bey 1989'da cumhurbaşkanı seçimine gittiği zaman oy 21.75'ti. (ANAP'ın Mart 1989 mahalli idare seçimlerinde aldığı oyu kastediyor. B.Ç.) 1987 seçimlerinde çıkardığı Meclis çoğunluğu ile seçime gitti. Oradaki oy da yüzde 35'ti. Turgut Bey rahmetli olmasaydı bizim eleştirilerimize dayanamazdı. Çünkü yüzde 35'le oraya çıkıyorsunuz. Diyorum ki Çankaya işini de halk halletmeli, halkın oyuyla seçilmeli cumhurbaşkanı. Bu tartışmaları ortadan kaldırır, kaygıları da ortadan kaldırır.

* Özal 1993'te ölmeseydi Çankaya'da tutunamazdı mı diyorsunuz?
Evet. Rahmetli Turgut Bey zaten bir ara, son yazılan çizilenlere göre, ben de biliyorum onu, istifa edip yeniden partisinin başına geçip, particiliğe devam etmeyi düşünmüştür. Buna sepep olan şey, orada bunalmıştır.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa ne olu?
* Tayyip Erdoğan'ın erken seçime gitmeyip Cumhurbaşkanı olmaya yönelmesi halinde ülkenin ciddi bazı sıkıntılara düşebileceğinden, rejim kaygıları doğabileceğinden söz ediliyor.
Türkiye'de bir hukuk var, kurallar var. Bir de Türkiye'nin gelenekleri var. Yani bu kurallara uygun bile olsa, hukuki bakımdan bir sakıncası olmasa bile geleneklere aykırılık bazen rahatsızlık yaratabiliyor. Yani çalkantı yaratıyor. Yaptırım bundan çıkıyor. Çıkar mı çıkmaz mı ayrı mesele. Yaptırımdan kastım şu, bu çalkantı karşısında kişi kendisini geriye çeker mi çekmez mi? Çekmediği takdirde ne olur, onları hesaplamak mümkün değil.

Cumhurbaşkanı olursan partin güç kaybeder
* Siz cumhurbaşkanı seçildiğinizde de Doğru Yol Partisi'nin oy oranı yüzde 27'ydi...
Beni seçen parlementonun yüzde 50'ye yakın oyu vardı. (Demirel 1993'te Cumhurbaşkanı adayı olduğunda o zamanki koalisyon ortağı SHP'nin de desteğini almıştı. 1991 seçimlerinde DYP"nin yüzde 27.4, SHP'nin de yüzde 20.8'lik oyu toplandığında toplam oy desteği yüzde 48.2 ediyor. B.Ç.) Yani parlemento seçti beni. Yalnız Turgut Bey'in karşısında ne aday vardı, ne de başka parti oy verdi. Tek başına kendi partisi seçti. Şimdi burada olacak şey yine ona benzer birşey, yani öyle ısrar ederlerse. Bu çok tartışılacak birşey olur. Yani yüzde 35'le yüzde 34'le cumhurbaşkanlığına çıkmak çok tartışılacak birşey olur. Nereye varır? Valla biz hiçbirşey dinlemeyiz de diyebilirsiniz. Ama şunu söyleyeyim, sualinizin cevabı, kıyas yoluyla meseleleri halletmek mümkün değil. Her vaka, her olay kendi içindedir. Fakat görülmüştür ki hem Turgut Bey'in Çankaya'ya çıkması, hem de benim çıkmam arkamızdaki partilerin dağılmasına, güç kaybetmesine sebep olmuştur. Ha, bunlarda olur mu öyle birşey..? Öbürleri olmuş bunlar da olabilir denebilir. Öbürleri başka bir olaydır bu başka bir olaydır, olmaz da denebilir.

* Muhalefet yenilenmiş bir parlamentonun cumhurbaşkanını seçmesi daha sağlıklı olur diyor...
Doğrusu odur. En doğrusu halkın seçmesidir. İkinci doğrusu yeni bir parlementonun seçmesidir. Olabilecek tartışmaları büyük çapta ortadan kaldırır.

Ben yüzde 35'le Çankaya'ya oturamazdım
* Aynı koşullarda siz olsaydınız, erken seçime gitmeyi kabul eder miydiniz yoksa cumhurbaşkanlığına her halükarda ben seçileyim veya seçeyim mi derdiniz?
Ben yüzde 35 oyla çıkıp Çankaya'ya oturmazdım. Bunlar müstesna yerlerdir, müstesna hizmetlerdir, istisnai hizmetlerdir. Bu istisnai hizmetler çok fazla eleştiriye tahammül etmez. Eleştiriye açık hale geldiği taktirde itibar kaybeder, hizmet yapılamaz hale gelir. Bu istisnai hizmetlerde itibarlı kalmak lazımdır. Halk çoğunluğunun arkanızda olmadığı bir yerde, sizin oraya çıkıp oturmanız, milletin sırtına yük olur. Ama söylediğim gibi gayri meşru değildir, ama madem ki meşrudur yeter denemez. Bir de gelenekler var, yazılı hukukun dışında kalan şeyler var. Onları da dikkate almak uygar toplumların işidir.

Haberin Devamı