Davutoğlu, Bülent Arınç'ın Bakanlar Kurulu sonrası söylediği 'Dolmabahçe toplantısıyla ilgili olarak okunan metin, kabul edilen metin değildi' sözlerine "Herhalde yanlış bir özet çıkarmadır, öyle değil" yanıtını verdi.
Davutoğlu, "Başbakan ile Gündem Özel" programında Çözüm Süreci başta olmak üzere gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"Çözüm Süreci'ne ilişkin hafta sonunda yapılan açıklamalar, HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, 'Öcalan'ın açıklaması niyet beyanıdır. Öcalan, kongre çağrısını asıl 10 madde üzerinde mutabakattan sonra yapacak. İzleme kurulunun katıldığı ilk toplantı, müzakere tarihi olarak belirlenecek ve 10 madde tartışmaya açılacak' dedi. PKK, bu şartlarda size göre silahları ne zaman bırakıyor ve bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine, atılacak adımlar hakkında değerlendirmede bulunan Davutoğlu, o gün yapılan açıklamanın herkesin bildiği bir açıklama olduğunu söyledi.
Davutoğlu, açıklamanın son derece açık olduğunu vurgulayarak, "Orada, bir ön şart yok. Yani '10 madde konuşulacak, sonra silah bırakma görüşülecek' diye bir husus yok. Aksine, silah bırakma iradesi, çağrısı ve bunun tarihi bir adım olduğu vurgusu var. Daha sonra da 10 madde etrafında Türkiye'nin genel siyaseti ile ilgili tartışmalar yapılabileceği, bu on maddenin bu süreçte önemli olduğu hususu var" diye konuştu.
Her şeyden önce tüm açıklamaların özünü oluşturan hususa dikkati çekmeyi istediğinin altını çizen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bu, silahları bırakma çağrısıdır, niyet beyanı, irade beyanıdır. Yoksa, eğer öyle olmamış olsa Çözüm Süreci'nde atılan bu adımın içeriği, muhtevası boşaltılmış olur. Bu açıklamanın özü, silahları bırakma kararıdır ve orada çok açık bir şekilde bu karar beyan ediliyor ve kongre daveti yapılıyor. Burada, silahları bırakmanın bir ön şartı gibi takdim edilmesi, açıklamanın özünü, muhtevasını, odaklandığı noktayı saptırmak anlamına geliyor.
Pervin Hanım ve bu görüşmeleri yapan arkadaşlar bilirler ki burada önce karar, irade ve niyet beyan ediliyor; bu çağrı yapılıyor sonra bu Çözüm Süreci'nin ana unsurları olarak bazı maddeler zikrediliyor. Bu maddeler de bir taraftan HDP bu açıklamayı yaptıktan sonra maalesef bazı yorumlar getiriyor, bir taraftan da MHP ilginç bir şekilde bu açıklamanın içini boşaltmak için 10 maddeye dikkati çekiyor. Bu on maddede, demokratik siyaset var, özgür vatandaşlık ilkesi var, özgürlüklerin korunması var, kamu düzeni var, kavram olarak var. Çözüm Süreci sosyoekonomik yani kalkınma boyutu var. Bu on maddenin içinde TBMM'de veya herhangi bir entelektüel ortamda tartışılması abes teşkil edecek hiçbir husus yok."
"Silah hemen bırakılmalı"
Davutoğlu, Çözüm Süreci'nin şu anda kendi açılarından belli bir mekanizmayla işleyen sistematik bir süreç olduğunu ifade etti. Bunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılındaki Diyarbakır konuşmasında başladığını ve milli birlik ve kardeşlik projesiyle devam ettiğini anlatan Davutoğlu, "2014'te bence en kritik aşamalarından biri. 2013'teki açıklama sonrasındaki geri çekilmeyle ilgili taahhütler yerine getirilmedi ama bizim irademiz devam etti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde yasal çerçeve çıktı" dedi.
Kendisinin de başbakan olduğu gibi yaptığı ilk uygulamalardan birinin bu yasal çerçevenin gerektirdiği Çözüm Süreci mekanizmalarını kurmak olduğunu anlatan Davutoğlu, o günden bu güne 15 günde bir aralıksız toplandıklarını, özel bir durum halinde tekrar bir araya gelerek durumu ele aldıklarını bildirdi. 10 maddenin silah bırakma için ön şart olmadığını, bunun söz konusu bile olamayacağını vurgulayan Davutoğlu, "Dolayısıyla bu metin bize geldiğinde üzerinde tek tek üzerinde durduk. Silah bırakma çağrısı burada esas olarak bu 10 maddeden önce zikredilmektedir. Silah, bırakılması zaten demokratik siyasetin önünü açar" değerlendirmesinde bulundu.
Bu aşamadan sonra da bu maddelerin tartışılacağını ifade eden Davutoğlu, söz konusu maddelerin tartışılmasında da kendilerini rahatsız eden bir hususun olmadığını aktardı. Davutoğlu, "Çünkü, bu maddelerin hepsi, Türkiye'de yeni anayasa tartışmaları yapıldığı zaman da gündeme gelecek maddeler. Herhangi bir yasal çerçeve oluşturulduğunda da gündeme gelecek maddeler" diye konuştu. Kamu düzeni kavramının "sahiplenilerek kullanıldığının" altını çizen Davutoğlu, 8 Mart'ta Mardin'de GAP Eylem Planı'nı açıklayacağını kaydetti.
Türkiye'de kimin neyi konuşmak istiyorsa özgürce konuşabileceğine işaret eden Davutoğlu, bunun şiddet olmadan yapılması gerektiğini vurguladı.
"Silah, ne zaman bırakılmalı sizce" sorusu üzerine de "Hemen" yanıtını veren Davutoğlu, bu açıklama sonrasında 2013 Nevruz'unda yaşanılanlara geri dönülmemesi gerektiğini söyledi. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2013 Nevruz'unda ve Mart ayında Nevruz açıklamasında, ben de bir hafta önce Diyarbekir'deydim. İki ay içinde çekilme takvimi açıklanmıştı, Mayıs ayı başında da çekilmeye başlanılmıştı. Ama ne oldu? Gezi provokasyonlarıyla, Türkiye'de sanki bir belirsizlik varmış gibi bir atmosfer doğunca, tabiri caizse geri vitese taktılar ve süreci durduracak adımlar attılar. Onlar attılar ama biz atmadık. Biz, arkasından 30 Eylül'de demokratikleşme paketleri ilan ettik, Çözüm Süreci'nin kültürel canlılığını devam ettirdik.
Sonra 17-25 aralık kumpasları yapıldı. Hep bu süreç, Çözüm Süreci'nde atılması gereken adımları ve temelde silahları bırakma çağrısını, uygulamasını geciktirdi. Şimdi, buraya geldik, bu çok önemli bir noktadır. 35 yıllık terörle mücadele deyin, ister problemleri çözme anlamında deyin geldiğimiz en önemli aşamadır. Öğle bir yerdeyiz ki artık herkes için yolun, nehrin yarısına kadar yüzdükten sonra hızlı akan bir nehir Suriye ve Irak'taki olaylarla daha hızlı akıyor. Bir an önce karşı menzile ulaşmak lazım. Geri dönmek, dönmeyi düşünmek bile nehrin akıntıları içinde gitmeyi beraberinde getirir. Karşıya geçmenin en önemli araçlarından biri özgürce onları tartışmak, ama kesinlikle şiddet ve şiddet unsuru olacak şekilde silahlı bir yöntem kullanmamaktır. Bu nedenle bu açıklama, bizim açımızdan kabul edilebilir, önemli bir açıklamadır. Çünkü, şiddeti ve silahlı mücadeleyi reddeden ve demokratik siyasetin önünü açan bir açıklamadır."
Davutoğlu, bunun gereğinin yapılması halinde her şeyin tartışılabileceğini, Türkiye'nin özgür bir ülke olduğunun altını çizerek, aykırı fikirlerin dahi konuşularak, tartışılabileceğini kaydetti. Davutoğlu, öncelikli beklentilerinin kongrenin bir an önce toplanması ve silahların bırakılması olduğunu vurguladı.
"Ortadoğu'da tek hayırlı haber budur"
"Sayın Bülent Arınç'ın basın toplantısı vardı. Şöyle bir ifade gördüm: 'Dolmabahçe toplantısıyla ilgili olarak okunan metin, kabul edilen metin değildi' dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Davutoğlu, "Herhalde yanlış bir özet çıkarmadır, öyle değil" yanıtını verdi.
"Bir mutabakata varılan metinden farklı bir şeyler mi okundu" sorusu üzerine Davutoğlu, "Hayır, mutabakata varılan metin. Ben, Bakanlar Kurulundan hemen çıkıp buraya geldim, Bülent Beyi dinleme imkanım olmadı. Dolayısıyla ne kastedildiğini bilmiyorum ama bu okunan metin bizim de Çözüm Süreci kuralları içinde tartışılarak geçmiş bir metindir" dedi.
Yurt dışından geldikten sonra Çözüm Süreci Kurulundaki kişilerle toplanacaklarını bildiren Davutoğlu, atılması gereken adımlar konusunda ciddi işaretler görüldüğünde bunu takip edeceklerini söyledi. Davutoğlu, "Öncelikle izleme komitesi anlamında üçüncü göz değil, Akil İnsanlar Heyeti'nden belki daha küçük bir grubun, silahsızlanma dahil olmak üzere verilen taahhütlerin nasıl yürümekte olduğunu izleyebilecekleri veya takip edebilecekleri bir mekanizma üzerinde düşünülebilir" diye konuştu.
Akil İnsanlar Heyeti'nin böyle bir misyonu olduğunu ve son derece de etkin bir şekilde yerine getirdiklerinin altını çizen Davutoğlu, son yapılan toplantıda hepsini dinlediğini bildirdi.
"HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan'ın izleme komitesinin ilk olarak 5-6 daha sonra 10-15 olabilir" şeklindeki açıklamasının sorulması üzerine de Davutoğlu, "Yok, hayır. Bunları şimdiden zikretmek doğru değil. Pervin Hanım, kendi düşüncelerini ifade edebilir ama bunlar konuşularak nihai noktaya geleceğimiz hususlar" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, seçimlere bir demokrasi şenliği içinde gitmeyi istediklerini dile getirerek, halka kimsenin baskı yapmamasını dilediklerini ifade etti. Bu tartışmalardan herkesin kazanacağını aktaran Davutoğlu, seçime giderken her şeyin tartışılabileceği bir ortamın doğmuş olmasının büyük bir kazanç olduğunu dile getirdi. Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Ortadoğu'da tek hayırlı haber budur. Suriye, Yemen, Irak etnik ve mezhebi temelde parçalanırken, Türkiye'de bir başarı hikayesi yazılıyor. Herkesin buna odaklanması lazım. Bu başarı hikayesini, nihai sonuca götürülecek şekilde davranması lazım. Bazı açıklamalarla eylemlerle Çözüm Süreci'ni provoke edebilirsiniz ama Çözüm Süreci'nde gelinen yeri tekrar inşa etmek çok zordur.
Buradan çağrıda bulunmak istiyorum. Sadece HDP'ye değil. Sayın Demirtaş'ın açıklamalarıyla orada yapılan açıklamanın içi boşaltılmaya çalışıldı. Doğru değil. Sahiplenin bu süreci, korkmayın. Türkiye'de Kürt vatandaşlarımızı, bu sahiplenme konusunda kimse suçlamayacak, aksine kredi kazanacaksınız."
Aynı şekilde MHP'den "vatanı bölüyoruz" diye bir iddia geldiğini bildiren Davutoğlu, yıllardır bu iddiada bulunulduğunu söyledi. Türkiye'nin aksine daha fazla birleştiğini ifade eden Davutoğlu, "Öyle bir şey ki MHP'nin dili de bir şüpheden bir tehdit oluşturuyor. Tehditten çatışma ortamı. Hayır. Kimse artık şehit cenazesi görmek istemiyor, kimse Türkiye'nin birliği beraberliği üzerinde spekülasyon yapılmasını istemiyor" dedi.
"Biz, bu toprakların öz çocuklarıyız" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"HDP ve MHP'liler son olarak bize karşı iyi işbirliği yaptılar. Demek istediklerinde yapıyorlar, negatif olduğunda yapabiliyorlar. Gelin, pozitif de işbirliği yapın. Sadece bir şeyleri engellemek için işbirliği yapmayın. Şu güzel ülkeyi birlikte inşa etmek için işbirliği yapın.
Bir taraftan çok memnun oluyorum HDP ile MHP'yi Meclis'te yan yana otururken gördüğümde. Bu Meclis'in temsil kabiliyeti açısından önemlidir ama sanki görünmez bir psikolojik duvar varmış gibi konuşmadan yan yana oturmak yerine, konuşun, paylaşın. Bundan hiç kimsenin zararı olmaz. Olumlu süreçte de işbirliği yapın. Biz, herkesle konuşur, kanaatlerimizi paylaşırız ama şimdi, 10 madde üzerinden, sanki bu 10 madde son yüzyılın bölünme deklarasyonuşmuş Sayın Bahçeli'nin açıklaması. Nereden çıkarıyorsunuz? aksine, biz yüz yıllık yaraları sararak geliyoruz.
Benim gönlümdeki Türkiye'de MHP de gitsin Seçim Süreci'nde Hakkari'de miting yapabilsin, derdini anlatabilsin, Diyarbekir'de yapabilsin. Bu, demokratik siyaset açısından önemli. Hem bunu yapamayacak bir konjonktürdesiniz, zihnen Türkiye'yi bölmüşsünüz. Belli yerlere gitmeme gibi bir anlayış içinde hareket ediyorsunuz. Biz, her yerde varız."
Davutoğlu, seçim mitingleri sürecini Hakkari'de başlatmayı planladığını belirterek, "Yüksek Seçim Kuruluna listeler sunulduktan, seçim kampanyası başladığı andan itibaren tarihini tespit edeceğiz. Biz bu toprakların her yerine aşığız, her yerinde siyaset yaparız, her yerinde konuşuruz, sonu, bedeli ne olursa olsun. Hiçbir toprak parçasını, bütününden ayrı görmeyiz. Ankara'da oturmak, bütün bu süreçleri bizi itham ederek konuşmak kolay. Öyle bir ortam olsun ki HDP de Konya'da Kayseri'de siyaset yapsın. Herkes derdini anlatabilsin" değerlendirmesinde bulundu.
"Biz bu toprakları bütünleştiriyoruz. Bırakınız bu kardeşlik türküleri, atmosferi devam etsin" diyen Davutoğlu, herkesin birbirine selamla barışla muamele etmesinin önemine değindi. Başbakan Davutoğlu, milletin derin irfanına, hikmetine her zaman güvendiğini vurguladı.
Çözüm Süreci'ne ilişkin okunan metinle ilgili Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın 'Bu mutabık kalınan metin değildir' diye bir ifade kullanmadığını belirten Davutoğlu, "Bu metinde zikredilen hususlar herkesin tartışabileceği, konuşabileceği hususlar. Yeter ki bunlar konuşulsun. Silahlar, mermiler, molotoflar yerine bunlar konuşulsun. Türkiye'nin geleceği parlak" diye konuştu.
İmralı'ya ilişkin sekretarya ile izleme komitesini oluşturacak isimlerin netleşip netleşmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, 'Hayır' karşılığını verdi. Başbakan Davutoğlu, "Bu konuyu Çözüm Süreci Kurulunda ele alırız, arkadaşlarla konuşuruz, ilgili bütün kesimlerle konuşur bir sonuca varırız. Bu nihayet, silahları bırakma sürecini de takip edecek olan bir heyettir. Geçen sefer olduğu gibi, 'Türkiye'yi terk edeceğiz' diyerek de terk etmemeleri gibi bir durum da olsun istemiyoruz" dedi.
"Her şeyin başlangıcı silahların bırakılması olacak" sözleri üzerine Davutoğlu, "Tabii, silahların olduğu yerde neyi konuşabilirsiniz" karşılığını verdi.
Ağır hasta mahkumlar
Ağır hasta mahkumların tahliye edilmesinin de atılacak adımlar arasında sayıldığına ilişkin değerlendirme üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"Doğru, bu insani bir konudur. Biz bunu daha önce de yaptığımız düzenlemelerle buna imkan sağlamıştık. Ağır hastaların ailelerinin yanında, denetimli serbestlik veya diğer yöntemlerle kalması, buna olumlu bakıyoruz, insani bir konudur. Bunu ben daha önce de 1 Ekim'de Sayın Demirtaş ile görüştüğümüzde de söylemiştim. Bazı hastalarla ilgili de adımlar atıldı. Ama tabii Türkiye bir hukuk devleti. Bu ağır hastaların hastalıklarının mahiyetinin adli tıptan deklare edilmesi, bu konuda herhangi bir engelin oluşmaması lazım. Bunlarla ilgili gerekli adımlar atılır."
Davutoğlu, konunun kaç kişiyi kapsayacağına ilişkin soru üzerine, bunun ağır hasta tanımının doğru konulmasıyla ilgili bir husus olduğunu belirtti. Bunun kararını doktorların vereceğini ifade eden Davutoğlu, konuya prensip olarak olumlu baktıklarını dile getirdi.
"Sayın Bahçeli, kendi hayal aleminde yaşıyor"
"Öcalan'ın hapishane koşullarının iyileştirileceğine" ilişkin iddiaların hatırlatılması üzerine Başbakan Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Şu anda zaten Türkiye'de hapishane koşullarının tümünde çok ciddi iyileşmeler sağlandı. Bu görüşmeler esnasında da bu imkanlardan istifade etti Öcalan da genel iyileştirmelerden. Dolayısıyla burada ciddi bir problem olduğu, 'çok zor şartlar, izolasyon' böyle bir durum zaten söz konusu değil. Akrabaları veya diğer görüşmeleri yapabiliyor, Türkiye'deki diğer mahkumların istifade ettiği şartlardan, insani ve hukuki boyutlarda ne gerekiyorsa onlardan istifade edebiliyor."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "PKK'nın siyasete taşınmasına, genel affa, Öcalan'ın serbest bırakılmasına 'evet' denilmiştir" ifadesini kullandığı belirtilerek, buna yönelik görüşü sorulan Davutoğlu, "Sayın Bahçeli, kendi hayal aleminde yaşıyor" karşılığını verdi. Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
Buradaki psikoloji şu: Olumlu bir adım atıldı ya Türkiye'de insanların kafasında şüphe uyandıracak, bu olumlu adımı meşkuk kılacak ifadelerle bu olumlu adımı durdurmak. Çünkü onun için çağrıda bulunuyorum özellikle de Sayın Bahçeli'ye çağrıda bulunuyorum: Hiçbir şey kaybetmezsiniz. Bu süreci sahiplenirseniz sizin oy aldığınız İç Anadolu'da, Akdeniz'de, Ege'de daha oy potansiyeli olduğu kesimler sizden rahatsız olmayacaklar. Ben onlarla iç içeyim. Rahatsız olmayacaklar. Ama eğer bunu engellerseniz ve bunu sabote etmeye kalkarsanız ve yarın şehit cenazeleri veya başka çatışma ortamları ortaya çıkarsa vebali sizin üzerinizde kalır. Biz bu topraklarda bir tek annenin gözüne gözyaşı düşmesin, bir tek canımız, ciğerimiz gençlerimizin kanı dökülmesin diye çaba sarf ediyoruz. Bundan rahatsız olmaması lazım kimsenin."
"Türkeş'in güzel verdiği örnekleri de düşünsün Sayın Bahçeli"
Davutoğlu, "Şu anda Öcalan'ın serbest kalmasına yönelik herhangi bir şey yok" sözlerine, "Şu açıklamada böyle bir şey var mı? Nereden çıkartıyor? Bu açıklamanın itibarını düşürmeye çalışıyor" karşılığını verdi.
"Bahçeli, silahlara devam edilsin mi istiyor" diye soran Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Silahlı mücadeleye gidilsin, yürütülse Türkiye'de memnun mu olacak? Türkiye, Suriye gibi etnik ve mezhebi temelde karşıt grupların çatışma alanı haline gelse memnun mu olacak? Artık biraz basiret, akıl, izan diyebilmeliyiz. Bu anlamda Sayın Türkeş'in son derece güzel verdiği örnekleri de düşünsün Sayın Bahçeli. En zor şartlarda Ermenistan devlet başkanı ile görüşmesi var. Daha Ermenistan-Azerbeycan çatışmaları sürerken. Bu, 'Ermenistan taleplerine boyun eğmek' anlamına mı geliyor? Hayır, devlet adamlığı anlamına geliyor. Bir ülkenin karşısında zor şartlar varsa etrafı ateş çemberiyse artık o ülkede en çok önem verilmesi gereken husus sükuneti, suhuleti, barışı, iç huzuru diri tutmaktır. Bunun alternatifi, şu açıklamaya karşı çıkmak şu demektir: Silahları bırakmasın PKK veya taraflar silahları bırakmasın. Asıl bu mu isteniyor? Kılıçdaroğlu da CHP'den birtakım olumlu mesajlar geldi ama daha ciddi sahiplenmesi lazım."
"Kaybedilen her can bizim canımızdır"
Bunun sadece AK Parti'nin değil, milletin meselesi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "1980'li, 1990'lı yılların başlarında Diyarbakır'da da İzmir'de de Konya'da da, Edirne'de de Batman'da da bebekler doğdu. Birileri masum doğan o bebekleri, bu toprağın çocukları olan o bebekleri büyüdükçe karşıt taraflar haline getirdiler. Kaybedilen her can bizim canımızdır" ifadesini kullandı.
Türkiye'de 1980'li yıllardan önce öğrenci hareketlerinde çok sayıda kişinin hayatını kaybettiğini, artık buna son verme zamanı olduğunu anlatan Davutoğlu, "O bakımdan eminim eğer Sayın Bahçeli, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Demirtaş halka giderlerse görecekler ki Çözüm Süreci'ni sahiplenmek onlara kazandırır, kaybettirmez" değerlendirmesini yaptı.
"Nevruz'da Öcalan'ın bir çağrısı olması bekleniyor" denilmesi üzerine Başbakan Davutoğlu, "Çağrı oldu işte şimdi Nevruz'da gereğini bekliyoruz" diye konuştu.
Bunun "görüntülü olacağına" yönelik iddiaların hatırlatılması üzerine Davutoğlu, "Bunların hepsi afaki" karşılığını verdi.
"Kandil'den gelen Öcalan ile yüz yüze talebi var. Böyle bir şey mümkün mü? Gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin İmralı'ya gideceği yönünde iddialar ortaya atılmıştı" sözleri üzerine Davutoğlu, "Bunlar hep zihni egzersiz türünde birilerinin kendi dünyası içinde yapılan şeyler. Bizim şu andaki planlamamız içinde bu adımlar yok" görüşlerini paylaştı.
Silahsızlanma çağrısını "zamanlıca yapılmış doğru bir adım" olarak nitelendiren Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Burada tek boyutta alınmamalı. Silahları terk etme dışında demokratik siyasete de davet var. Bu demokratik siyaset içinde her şey konuşulabilir, söylenebilir, düşünebilir ama bir, insan haklarına aykırı bir şey teklif edilemez. Biz bir hukuk devletiyiz. O hukuk devleti sınırları zorlanamaz ve çatışmacı bir dil ile taraflar tekrar, Türk, Kürt, Sünni, Alevi veya kim olursa olsun, Türkiye'nin birliğini bozacak şekilde karşıtlık psikolojisine sokulamaz. Onun dışında her şey konuşulabilir, tartışılabilir."
"Gün olumlu bakma günü"
Akil İnsanlar Heyeti'nin içinde gazetecilerin, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de olduğunu, heyetin güzel bir kompozisyon oluşturduğunu belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Geçmişte MHP'ye yakın çizgide durmuş olan da var, HDP'nin daha önceki versiyonları olan partilere yakın durmuş olan da var, geçmişi CHP'li olan da var. Değişik siyasi kesimlerden gelen insanlar var. Hepsi çok saygın isimler. 11 saat kendilerini dinledim, ben de konuştum. Ne onlar yoruldu ne ben yoruldum. Şimdi böyle bir havuzumuz, kotamız varsa bunun değerlendirilmesi üzerinde dururuz. Bunu genişletebiliriz, başka isimler katılabilir. Herkesle istişare ederiz, platformu genişletiriz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki her kesimi sürecin içine katarız ama emin adımlarla Türkiye'de yeni bir dönemin önünü açmak lazım. Gün olumlu bakma günü. Güzellik değildir sadece önemli olan, güzelliği görecek göz önemlidir. Burada bir olay yaşandı. Bu kadar uzun badireli şeylerden sonra güzel bir gelişme yaşandı. Ama gözler güzel olsun o güzelliği görmek için. Yani bakan göz de önemli. Bakan göz orada kardeşlik, dostluk, yeni bir Türkiye'nin işaretini görürse o gözler birbirlerine güzel bir şekilde bakar ve yeni bir Türkiye için inşa edici bir rol oynarlar."
"2023 Sözleşmesi"
"Nevruz'a kadar silah bırakma gerçekleşebilir mi" denilmesi üzerine Davutoğlu, "Tabii ilgili tarafların bileceği, yapacağı şeyler. Önemli olan bizim de kabul ettiğimiz bir mutabakatla silahları bırakma çağrısının yapılmasıdır. Bu güçlü, olumlu bir mesajdır" dedi.
İnsani, hukuki boyutu olan her konunun ele alınabileceğini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bazı konular var ki o on madde içinde gerçekten entelektüel, siyasi tartışmaya açık konulardır, yeni anayasayı ilgilendiren konulardır. İnşallah 7 Haziran'da öyle veya böyle nasıl bir parlamento çıkarsa çıksın hep beraber birbirimize söz verelim, 'Yeni anayasayı bu sefer birlikte yazacağız' diye söz verelim. Geçmişte Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde AK Parti olarak çok büyük bir fedakarlıkla her partiden 4 üyeyi kabul etmiştik. Şimdi gelin bütün partiler birbirine taahhütte bulunsun, şöyle bir kavram geliştirelim: '2023 Sözleşmesi' diye. Yeni Türkiye'yi beraber inşa edelim. Bunun içinde MHP'nin kaygısı da HDP'nin özlemi de olsun, CHP'linin düşüncesi neyse hayat tarzını korumak anlamında o da olsun, AK Parti'nin kuşatıcı felsefesinin unsurları da olsun. Başörtülünün hakları da olsun, başı açıkların hakları da olsun. Herkesin kendisini güvende ve özgür hissedeceği yeni bir Türkiye'yi birlikte inşa ederiz. Ben 'Biz bir anayasa yazıp size dayatacağız' diye dil kullanmıyorum. Hep beraber yazalım bunu ama hep beraber çağdaş bir anayasa yazalım. Eski Türkiye'nin korkularıyla 28 Şubat'ın getirdiği zihniyetle anayasa yazılmasın. Nedir o zihniyet? Şah Fırat Operasyonu yaparsınız, birisi çıkar açıklama yapar bir parti adına, 'Eskiden siyasi iradeye karşı çıkacak cesaretle komutanlar vardı' der Genelkurmay Başkanımıza ve silahlı kuvvetlere hakaret eder. Bu da MHP'den çıkan bir ses."
Şah Fırat Operasyonu
Bunu "eski Türkiye alışkanlığı" olarak nitelendiren Davutoğlu, şunları bildirdi:
"Yarın siz iktidar olun genelkurmay başkanı sizi dinlesin. Ben şimdiden söylüyorum: eğer bir gün başka bir parti iktidar olursa ben genelkurmay başkanının, onların demokratik süreç içinde gelen talimatlarını, tavsiyelerini uymalarını beklerim. Çünkü nihayet ülkenin hesap veren makamı, halkın önüne çıkan makamı siyasettir. O direktifi Şah Fırat Operasyonu'nun direktifini, alternatifli düşünceleri dinledikten sonra yazılı olarak ben verdim. Tarihin önünde hesap verecek olan benim, Genelkurmay Başkanımız değil. Genelkurmay Başkanımız başarılı bir şekilde uyguladı. Yanlış olsaydı da hesabı ben verecektim. Direktif benim imzamla çıktı, hesabı ben verecektim. Onun için de ben o hesabın gereğini yüreğimde hissettiğim için 9,5 saat o karargahta bir an bile gözümüzü kırpmadan takip ettik. Buna saygı duymak gerekir. İşte seçime gidiyoruz. Halktan onay alın MHP alsın, CHP alsın, kim alırsa alsın, Genelkurmay Başkanımızla demokratik bir ilişkiyi siz kurun. Biz buna destek veririz, emin olun hiç de kıskanmayız."
"İç Güvenlik Paketi'nin baştan sona yeniden müzakere edilebilir mi? Pervin Hanım, geçen tüm maddelerle ilgili değişiklik önergesi vereceğiz diyor. Geçen tüm maddelerle ilgili değişiklik söz konusu olabilir mi" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, "Bakın o kadar ilginç ki yumurtanın son anı diye bir tabir kullanılır. Bu ana gelmemeliydik" ifadesini kullandı.
6-7 Ekim olaylarına değinen Davutoğlu, "Biz devlet yönetiyoruz. Bir olayı yaşadığımız zaman gözümüzü kapatıp günümüze devam edemeyiz" değerlendirmesinde bulundu.
Olaylardan bir hafta sonra 15 Ekim'de İçişleri Bakanlığına gittiğini, bütün ilgili yetkilileri topladığını ve izahat istediğini anlatan Davutoğlu, "Niye kamu düzeni aksadı? Ne eksikti? 'Hangi ekipman eksikse alacağız, hangi hukuki düzenleme eksikse yapacağız ama ben bir daha bizim sokaklarımızda bu tabloları görmek istemiyorum, yanan binalar görmek istemiyorum, molotofkokteyli ile yanan Kur'an kursları, okullar, iş yerleri görmek istemiyorum. Bana neyse gereken getirin' dedim. Getirdiler. Tartıştık, talimatlarımı verdim, 'şunu yapacaksın, bunu yapacaksın ama tek bir şeyi yapmayacaksınız' dedim. 'Hiçbir gelen hukuki düzenleme Avrupa Birliği standartlarına aykırı olmayacak, evrensel demokratik standartlara aykırı olmayacak" diye konuştu.
Davutoğlu, paketin Bakanlar Kuruluna sunulmasının ardından içeriğini AK Parti Grubu'nda kamuoyuyla paylaştığını ve bu konuda herkesin düşüncelerini bekledikleri yönünde açıklamalar yaptığını, ancak bunu tekrar tekrar vurgulamalarına karşın kimsenin düşüncesini söylemediğini ifade etti.
Davutoğlu, şunları belirtti:
"Hiç kimse açıktan karşı da çıkamadı. Niye? O zaman 6-7 Ekim olaylarının görüntüleri daha tazeydi. MHP, CHP nasıl karşı çıkacaktı, çıkamazdı, HDP bile mahcup bir şekilde karşı çıktı. 23 Kasım'da Bakanlar Kurulundaki istişareleri tamamladık, Meclis'e sevk ettik. Yine dedik ki: 'Herkes eteğindeki taşı döksün. Bu şehirler bizim şehrimiz, kimsenin şehirlerimizi yakmasına izin vermeyelim. Gelin beraber bunu yapalım.' Ses çıkmadı. Komisyona gitti. 3 Aralık'tan 28 Ocak'a kadar zannediyorum komisyonda kaldı. Yine bir katkı yok. 3 günde geçti komisyondan. İtiraz yok. Sonra TBMM Genel Kuruluna indiğinde kıyameti koparmaya kalktılar. Peki neredeydiniz, şimdiye kadar? Ona rağmen ben her grup toplantısında dedim ki: Şiddet uygulayacağınıza TBMM'nin vakarına yakışmayan, küfürlü hakaretli bir şekilde oturumları bloke edeceğinize, kanaatlerinizi söyleyin, yapmaya, düşünmeye hazırız bu kanaatleri paylaşmaya. Bir kere bir şey gelmedi. Bir kere erteledik görüşmeleri bir hafta gelmedi, bir daha erteledik gelmedi. Onun üzerine Meclis'e gitti. Tartışmalı, bazen de hiç görmek istemediğimiz manzaralarla yaşananlar yaşandı. Geçtiğimiz hafta içinde bir defa teklifte bulunduk ve hafta sonu temayül yoklamalarımız var Anadolu'da ve dedik ki cumartesi-pazar yani dün akşam için düşünün, tedbir-i müzakere dahil hepsini bize getirin dedik. Hiçbir şey gelmedi şu ana kadar. Bugün Grup Başkanvekillerimizle görüştüm. Size gelen bir şey var mı dedim. 'Hayır' dediler."
"Sadece basın üzerinden mi açıklamalar?" sözleri üzerine Davutoğlu, "Hayır. Çünkü mesele çok iyi biliyorlar ki bu maddeler AB normlarına, insan haklarına aykırı maddeler değil. Bunu bildikleri için yeni bir şey getiremiyorlar. Sadece otoriterleşme, sembolik bir dil kullanıyorlar. Bana desinler ki: 'Şu madde evrensel hukuka aykırı', tamam. 'Şu maddeye şu cümleyi ekleyelim', tamam. Ama yok böyle bir madde" açıklamasını yaptı.
"Eğer farklı bir şey gelirse bana o bilgiyi veren o bürokratı hesaba çekerim"
Davutoğlu, "HDP'nin İç Güvenlik Paketi'nde özellikle gözaltı süreleri ve molotofkokteyliyle ilgili düzenlemeye karşı çıktığının" belirtilmesi üzerine, Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Polise değil 48 saat. Bakın bunları da bilmiyorlar. Şu anda bizim polisin bir saat dahi gözaltı hakkı yok. Alacak, karakola götürecek, savcılığa gönderecek. Düşünün bu tecrübeleri. 6-7 Ekim'de molotofkokteyli atıyor Batman'da. Yakalıyor polis, götürüyor, savcıya sevk ediyor, savcı diyor ki 'ben bunda delil görmedim' diyor. Savcı da delille karar veriyor. Delil için polisin o kişiyi gözaltında tutması ve incelemesi lazım. İnceleyemiyor. Objektif delilin var mı? diyor. Yok. O zaman çıkartıyor, tutuksuz yargılama. O kişi gidiyor bu sefer yine elinde motolofkokteyli, elimizde resimler var, gidiyor tekrar olaya karışıyor. Bu sefer katlanmış bir şekilde, güçlenmiş bir şekilde geliyor. Çünkü, 'bak diyor ben bunu yaptım, karakola gittim, hiçbir şey olmadı bana, siz de yapın' diyor. Şimdi biz bu psikolojiye izin verir miyiz? Peki ne yaptık biz? Polise 24 saat gözaltı hakkı verdik ki en azından olayları kontrol altında tutabilecek kadar bir süre. Olayın elebaşıları meydanda olmasın ve hukuki süreç içinde bir delil tanzimi mümkün olabilsin. Sonra da 24 saat ek olarak savcıya verdik. Polisin 48 saat değil."
Polisin gözaltı sürelerine ilişkin Avrupa ülkelerinden örnekler veren Davutoğlu, "Avrupa'da bizimle birlikte en minimum sürede bulunan ülke Fransa. Almanya'da 48 saat, İngiltere'de 36 saat, hepsi bizden daha fazla. Bazı yerlerde 4 güne kadar giden gözaltı süreleri var" bilgisini aktardı.
"O zaman bu maddede bir değişiklik öngörmüyor musunuz" sorusu yöneltilen Başbakan Davutoğlu, "Hayır" yanıtını verdi.
Molotofkokteyline ilişkin düzenlemenin de açık olduğunu vurgulayan Davutoğlu, motolofkokteyli kullanımının bütün Avrupa hukukunda, Amerikan hukukunda yasak olduğunu dile getirdi. Davutoğlu, "Türkiye'de molotofkokteylini nasıl savunabilirsiniz? Hangi özgürlüklerin içine giriyor molotofkokteyli kullanmak? Onun için meydan okudum ben defalarca. Söylesinler, desinler ki: 'Şu madde, Avrupa'da hiçbir ülkede yok, bir tek bizde gelmiş', bakarız, değiştiririz ama böyle bir şey yok çünkü bizzat ben beyin fırtınası gibi bütün bu çalışmaların içinde bulundum. Hepsine sordum, eğer farklı bir şey gelirse bana o bilgiyi veren o bürokratı hesaba çekerim" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, "Paketin bu haliyle kabulünün, Çözüm Süreci'ni sekteye uğratacağına dair endişeniz var mı" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Tersine. Provokasyon yapmak isteyenler, provokasyon yapamayacağı için, aslında HDP'nin bundan memnun olması lazım Çözüm Süreci'nde samimiyse. Çünkü, bu Çözüm Süreci nerede ilerleme sağlanabilir? Kamu düzeninin olduğu yerde. Herkes görevini yaptığı zaman, ama biri provokasyon yaptığı zaman, mesela Cizre'de provokasyon yapıldı. Ne oldu? Bir anda bir grupla ismini de vereyim, HÜDAPAR'lı diyelim, HDP'liler karşı karşıya geldiler. Peki böyle birkaç yerde karşı karşıya gelinse devlet de etkin olarak müdahale edemezse Çözüm Süreci başarıya ulaşabilir mi? Karşıt gruplar birbirine girse... Burada kimsenin bizim irademizden tereddüt etmemesi lazım. Ayrıca bunun içinde demokratikleştirici maddeler de var. Bütün bunlar bir paket. Bir teklif gelirse, makul bir teklifse kabul ederiz, yani yeni bir teklifse. Kimden gelirse gelsin, MHP getirsin, HDP getirsin, CHP getirsin, biz hiç at gözlüğü giymiş insanlar değiliz. Tartışırız ama o maddelerde bir şey diyeceklerse ki mesela 'dünyanın hiçbir yerinde bu yok. Bir tek Türkiye'de. Avrupa'da hiçbir yerde yok. Tartışmaya hazırız. Meydan okuyorum. Bir tek maddeyle ilgili bunu söylesinler. Bir tek otoriterleşme maddesi göstersinler."
Soru üzerine, paketin askıya alınmasının söz konusu olmadığını bildiren Davutoğlu, "Görüşmelerin seyri içinde, paket iç tüzük kuralları gereği, paket öyle veya böyle görüşme seyri içinde yeniden değerlendirilir, dediğim gibi tekliflerle vesaire. Ama bu yasama döneminde bu paketin geçmesi için her şeyi yapacağız" dedi.
"Mümkün mü çünkü çok az bir süre kaldı" denilmesi üzerine de Davutoğlu, "Mümkün tabii. Ayrıca bekleyen yasalar var. CHP ve diğerleri, sosyal içerikli yasalar çıkmadığı zaman onlar cevap vermek durumunda kalacaklar. Biz bütün bu süreçleri tamamlayarak gideceğiz" yanıtını verdi.
"Farklılıklar, bizi doğrudan ilgilendiren bir husus değil"
Davutoğlu, "Çözüm Süreci'nde Kandil ve İmralı'nın birbirinden farklı düşündüklerine dair HDP'nin de kimilerine göre 'Kandil' ağzıyla konuştuğuna dair yorumlar var. Siz bu görüşlere inanıyor musunuz? İnanıyorsanız barış sürecini nasıl etkiler" sorusuna, "Tabii zaten açıklamalardan da farklılıkları görmek mümkün. Bunun için ayrıca bir gözlem ya da istihbarata gerek yok. Herkes açıklamalara baktığında, bazı farklılıklar olduğu ortaya çıkıyor. Bu bizi doğrudan ilgilendiren bir husus değil. Biz, kendi yapmamız gerekenlere bakarız ve nihai olarak nereye gitmekte olduğunu sürecin onu önemseriz. Burada da son açıklamaya kolay gelinmedi. Nasıl tartışmalar yaşandığını biz biliyoruz, ama bu açıklamayla birlikte yeni bir dönem başladı. Bunun gereğini herkesin yapacağına inanıyorum" diye yanıt verdi.
"HDP'nin yeterince şu an itibarıyla destek olduğunu düşünüyor musunuz" sözleri üzerine Davutoğlu, şöyle devam etti:
"HDP içinde de dikkat ederseniz açıklamayı yapan HDP milletvekilleri ile daha sonra yorum yapan Selahattin Demirtaş'ın yorumları arasında bir açı var. Farklı yorumlar yapabilirim burada ama onların kendi meseleleridir. Başka bir partinin iç meselesine girmek istemem ama bunu çözmeleri lazım. İkircikli dille bu süreç zor yürür. Şimdiye kadar yürüdü, çünkü bizde güçlü irade vardı. İkircikli dil kullanmamak lazım. 'Biz silahları bırakırız ama...' dememek lazım. Silahları bırakmanın 'ama'sı olmaz. Hem barış dili diyeceksiniz, şiddet dili olmasın ama şiddetin bizatihi kendisini savunacaksın. Olmaz. Demirtaş, her yerde barış ve özellikle şimdi değişik kesimlere açılabilmek için. Bunun gereğini yap. Orada barış dedikten sonra bu açıklamaya karşı çıkarsan kimse seni ciddiye almaz. Eğer Türkiye'de sol liberal kesimlere açılayım, CHP'den de biraz oy alayım, ya da değişik kesimlerden oy alayım diye bir dil geliştiriyorsun ama sonra 'silahları bırak' diyen bir açıklamaya çelişkiye düşecek şekilde bir tavır takınıyorsun. Zaten Demirtaş'ın bütün bu yaşananlardan alması gereken tecrübe bu. Bir partinin eş başkanı, başkanı ne derseniz deyin olduğu zaman ilkeli duracaksınız. Emin olun eğer 6-7 Ekim olayları olmasaydı, bugün geldiğimiz noktaya biz Kasım itibarıyla gelirdik en geç."
"Bunun sorumlusu Demirtaş mı" sorusu üzerine de Davutoğlu, "6-7 Ekim olaylarında insanları kim tahrik etmişse o. Demirtaş da maalesef böyle bir şeyi takip etti. 1 Ekim'de bizimle yaptığı görüşmeden sonra 6 Ekim'de gönderdiği tweet, nasıl bir çelişkiyse ve Çözüm Süreci'ni provoke ettiyse Demirtaş, Cumartesi günü yapılan açıklamayı provoke etmemeli. Buradan açık söylüyorum: Kimse provoke etmemeli. Bu açıklamada 'Benim tuzum az' diye düşünüp kimse provoke etmemeli. Herkesin tuzu var, herkesin çabası var. O açıklamadan sonra öğleden sonra eğer Demirtaş, bu açıklamanın içini boşaltacak bir şey söylerse her şeyden önce kendisine yazık olur" değerlendirmesinde bulundu.
"HDP'deki sizin tabirinizle ikircikli tutumu Kandil'le Öcalan arasında da görüyor musunuz?" sorusuna yanıt veren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Dediğim gibi farklı kanaatler var. Kendi aralarında her şeyi tartışabilirler. Bu emin olun bizi aha az ilgilendiriyor, önemli olan neticenin alınması.
Kobani'nin kurtarılması için fırtınalar kopartıldı değil mi? Kobani konusunda ben de defalarca mesaj verdim ve oradaki kardeşlerimize sahip çıkacağımızı söyledim ve Türkiye onları bağrına bastı. Sonra Kuzey Irak'tan da dahil olmak üzere Kobani'nin kurtarılması için de çaba sarf edildi. Peki Türkiye olmasaydı bu mümkün olabilir miydi? Türkiye olmasaydı Türkiye gibi demokratik bir ülke olmasaydı 197 bin kişi üç günün içinde geldi ya. Onlar DEAŞ'ın insafına terk edilmiş olurdu. Gelin birlikte Türkiye'deki bu süreci öylesine başarılara götürelim ki bu Suriye için de Irak için de dünya için de güzel bir örnek teşkil etsin. Bu pozitif gündem üzerine söylem inşa etmek lazım. Orada bir söylem inşa edildi ama ben o resimde yokum. Dolayısıyla şüphe uyandıracak bir açıklama yapayım derse birileri, işte o zaman yanlış bir çizgiye girilir. "
"Silahların bırakılmasının şekli, sizin aklınızdan geçen nedir. Burada güvenlik güçlerine mi bırakılmalı, yoksa Irak'a tamamen çekilip orada bırakılması mı" sorusu üzerine Davutoğlu, "Teknik detaylar Çözüm Süreci'nin ilgili kurullarında konuşulur ve konuşacağız. Önemli olan bu iradeyle birlikte Türkiye'nin dağında, sokağında Cizresinde, efendim Ağrısında hiçbir yerde silahlı bir yönetimin bir daha kullanılmamasıdır. Silah orada veya burada bir gün kullanırım düşüncesiyle barındılmamalıdır. Ondan sonra her şeyi açık yüreklilikle konuşuruz. Neler tartışılması gerekiyorsa tartışırız" yanıtını verdi.