Danışılacak kişi olmaktan gurur duyarım
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, aralarında muazzaf generallerinde bulunduğu 102 askerle ilgili yakalama kararının ardından, 23 Temmuz'da Genelkurmay Başkanlığı'nda Orgeneral İlker Başbuğ başkanlığında yapılan karargah zirvesine katıldığı ve redd-i hakim dilekçesi hazırlanması önerisini getirdiği ileri sürülen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Metin Feyzioğlu, AKŞAM'a konuştu.
Balyoz davasında savunma hakkının ihlal edildiğini belirten Feyzioğlu, Genelkurmay Başkanı ile tanışıklığını doğrularken, 'Bu ülkede kaç tane ceza hukukçusu var ki! Beni tanımasından daha doğal ne olabilir! Ancak Genelkurmay Başkanı ile o gece görüşmedim. Balyoz'da bana danışılıp danışılmadığını söyleme durumunda ise değilim. Genelkurmay Başkanı soru sorarsa doğru bildiğimi söylerim. Zaten danışılacak olmaktan gurur duyarım, bunu onursuzluk olarak görmem' dedi.
O GECE GÖRÜŞMEDİM
Feyzioğlu, Genelkurmay'ın 'Akıl hocası' olduğu iddialarını yanıtlarken, görüş isteyen her anayasal kuruma danışmanlık yapabileceğini vurgulayarak, sorularımıza şu yanıtları verdi:
- 23 Temmuz'da Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un başkanlığında yapıldığı belirtilen zirveye katıldınız mı?
Genelkurmay Başkanı ile görüştünüz mü? Yakalama kararına itiraz ve redd-i hakime yönelik dilekçelerin hazırlanmasında akıl hocalığı yaptınız mı?
Genelkurmay Başkanı ile o gece görüşmedim. Kuvvet komutanları ile hiçbir zirveye katılmadım. İddia edildiği gibi bir ya da birden çok dilekçe hazırlayıp, sirküle etmedim. Ama fikir söylemek, gerekirse dilekçe yazmak ve hukuki tartışmalara katılmak herhangi bir şekilde yadırganmayı gerektirmez. Savunma hakkını kullanmanın ve görüş açıklamanın yargıyı etkilemek olduğuna dair iddialar, 500 sene önce Engizisyon Mahkemesi döneminde kalmıştır.
ORG. BAŞBUĞ'U TANIRIM
- Genelkurmay Başkanı ile son dönemde görüştünüz mü?
Son dönemde olmadı. Ama hangi ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genelkurmay Başkanı o ülkenin bir hukukçusuna hukuki bir konuda görüş sorarsa, bu o hukukçu için doğru bildiğini söylemek kaydıyla olsa olsa gurur duyulacak bir durumdur.
- Peki Genelkurmay Başkanı ile tanışıyor musunuz? Sizi yakından tanıyor mu?
Tanışıyorum, bundan da onur duyarım. O beni, ben onu tanıyor. Bu ülkede kaç tane ceza hukukçusu var ki? Ama bu ülkede aynı zamanda Cumhurbaşkanı ile de tanışıyorum. Cumhurbaşkanı ile defalarca görüştüm. Genelkurmay Başkanı da soru sorarsa doğru bildiğimi söylerim.
AMAÇ BENİ YIPRATMAK
- Anlaşılan zaman zaman sizden görüş soruluyor?
Dediğim gibi Genelkurmay Başkanı ile o gece görüşmedim. Bana danışılıp danışılmadığını ise söyleme durumunda değilim. Ben bir avukatım. 'Danışıldı' desem de avukatlık hukuku açısından doğru olmaz, 'danışılmadı' desem de doğru olmaz. 'Danışıldı' dersem, 'niye danışıldı' denecek? 'Danışılmadı' dersem, niye 'danışılmadı' denilecek? Yani 'görüştüm' dersem bundan birileri sonuç çıkaracak, 'görüşmedim' dersem, başka birileri sonuç çıkaracak.
- Peki Taraf'taki iddia?
Taraf'taki yazının nedeni, yaklaşan baro seçimlerinde seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakılan şahsımı bir şekilde yıpratma çabasıdır. Ama ben bu haberden yıpranmam! Tam tersine danışılacak biri olarak düşünülüyorsam, bundan gurur duyarım. Hiçbir hukukçu, ülkenin anayasal kurumları tarafından veya yöneticileri tarafından kendisinden fikir alındığı iddiası karşısında küçülmez. Bunu niye bir onursuzluk ya da ayıplanacak bir şey olarak göreyim ki! ABD'li bir Genelkurmay Başkanı, ABD'li bir hukukçuya danışsa, 'niye danışıldı' mı denecek? Biz burada TC Genelkurmay'ından, kendi ordumuzdan söz ediyoruz.
SİYASİ İÇERİKLİ BİR DAVA
- Peki yakalama kararı çıkaran muvvazzaf askerlern YAŞ'ta terfileri ortadan kalkıyor mu?
Askeri mevzuatı bilmiyorum. Ama aylardır devam eden soruştumada YAŞ öncesi böyle bir gündem yaratılması kamuoyunda soru işaretlerine neden olmakta. Demek ki bir an önce sistemi düzeltmek, yargın üzerinde en ufak soru işareti kalmayacak şekilde savcı teminatlarını ve hakim bağımszılğını sağlamak zorundayız.
- 'Balyoz'un siyasi bir dava olduğunu düşünüyor musunuz?
Siyasi içerikli bir dava olduğu açık. Çünkü darbe, iktidarı devirme iddiası, siyasi bir suç, o yüzden olayın siyasi içeriği var. Ama siyasetin mahkemeler üzerinde nüfuz kullanıp kullanmadığını bilmiyorum. Yani siyasi bir etki ile yakalama veya tutuklama kararı verildiğini söylemek durumunda elbette değiliz. Bu konuda hiçbir delil yok. Ancak sistemin yıllardır mahkemeler üzerinde siyasi etkiye açık olduğu ortada. Bugün referandumda önümüza sunulacak pakette, yargı bağımsızlığını sağlayacak bir unsur yok. O bir yana yüksek yargıyı da bağımlı hale getirebilecek düzenlemeler içeriyor.
- Genelkurmay Başkanlığı'nın hakklarında yakalama kararı çıkan askerlere ilişkin zirve yapması doğru mu?
Doğru olup olmadığını bilmiyorum. Bilsem de söylemem. Ancak Genelkurmay Başkanlığı'nın görevden olan subaylar hakkında hukuki görüş alışverişinde bulunmasından daha doğal ne olabilir! Bulunmasa anormal olurdu. Tabii ki tartışacak.
'DARBECi OLUP OLMADIKLARINI BİLMİYORUZ'
- Bu davada savunma hakkı yok mu sayılıyor sizce?
'Balyoz' ile ilgili konuşunca, 'Sen darbecilerin hakkını savunuyorsun' diyorlar. Öncelikle darbeci olup olmadıklarını bilmiyoruz. Ben davanın usulüne ilişkin aykırılıkları söylüyorum. CMK, sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesini kaldırdı. Yani önce sanığın ifadesi alınacak, deliller de sanığı ifadesiyle avukatın savunması ışğında değerlendirilecek. Kaçma tehlikesi, delilleri karartma tehlikesii, bu beyanlar ışığında takdir edilecek. Sonra tutuklama şartlarının oluştuğu ya da oluşmadığı açıklanacak.
İKİ USUL HATASI VAR
Oysa 'Balyoz'da verilen kararda, mahkeme 'Tutuklama şartları oluştuğu için sanıkların CMK 98/3'e göre yakalanmasını istiyor. Burada iki büyük usül hatası var:
a) 98/3'e göre, 'Kaçak sanık tutuklanabilir' diyor. Kaçaklıktan anlaşılması gereken, en azından çağrı üzerine gelmemek veya çağrı yapılamamak. Çağrı yapılamaması için de şüphelilerin adreslerinin belli olmaması gerekiyor. Oysa görevde veya emekli olan subaylar açısından çağrı yapılamaması gibi bir şartın gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
b) Mahkeme 'çağrı yapamadığı veya çağrıya rağmen gelmedikleri' gerekçesiyle yakalama kararı vermiyor zaten. Onun yerine 'Tutuklamanın şartları oluştu' diyor. Yani, yasanın açık hükmüne rağmen, bu kişiler mahkeme huzuruna getirildiklerinde, ifadeleri alındığında ne savunma yaparlarsa yapsınlar, mahkeme 'ben tutuklama kararını fiilen verdim' diyecek. Bu, savunma hakkının hiçe sayılmasıdır.
- Hakkında yakalama kararı çıkarılan 6. Kolordu Komutanı Korg. Nejat Bek'in İçişleri Bakanı ile şehit cenazesine katılmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Bunlar çelişki. Hukuk çelişkili değildir. Kamuoyu aynı kişinin önce tutuklanmasını, sonra tahliye edilmesini, sonra tekrar tutuklanmasını, itiraz üzerine tahliye edilmesini, ardından dosyada hiçbir değişiklik olmadan dava açılınca tekrar tutuklanmasını, hakkında yakalama kararı verilen kişilerin fevkalede önemli görevleri yapmaya devam ettiğini, yani kaçmadığını görüyor. Bu yargıya olan güveni zedeliyor.
Savunma hakkı ihlal edildi
- Görev başındaki komutanlarla ilgili yakalama kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim için davanın esası önemli değil. Demokratikleşme adına savunma hakkı katledilerek, demokrasiye ulaşılamaz. Demokrasi birkaç yılda bir sandığa oy atmak değildir, bir ülkenin demokratik olup olmadığının en geçerli ölçülerinden biri, o ülkede hukuk uygulamacılarının savunma hakkına saygı gösterip göstermediğidir. Maalesef ülkemizde savunma hakkı, sadece adı geçen soruşturma ve davalarda değil, hemen her adliyede, her gün ihlal ediliyor. Bu ülkede verilen tutuklama kararlarının büyük çoğunluğu, anayasaya, Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına açıkça aykırıdır.(AKŞAM)