Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'deki katliamların önüne geçeceğimiz günler yakındır
İlim Yayma Ödülleri düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendi evlatlarımızı teknolojiyle birlikte hızla bünyemizi saran yeni iletişim mecralarının sinsi, yıkıcı ve olumsuz etkilerine karşı korumak zorundayız. Artık hem İslam aleminde hem Türk dünyasında geçmişe göre çok daha farklı, çok daha olumlu, çok daha cesur bir hava vardır. Zalim İsrail yönetiminin Batı devletlerinden aldığı destekle sürdürdüğü Gazze’deki katliamların, Kudüs’teki mütecaviz eylemlerinin önüne geçeceğimiz günler de endişe etmeyin, Allah’ın izniyle yakındır" ifadelerini kullandı.
Türkiye’deki bilim insanlarını ödüllendirmek için düzenlenen İlim Yayma Ödülleri sahiplerini buldu. Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı. Törende Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, İstanbul Valisi Davut Gül, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, İlim Yayma Ödülleri Ödül Komisyonu Başkanı Fatih Savaşan, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören, Demirören Holding Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Oktay, Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı, akademi, iş, siyaset, sanat ve medya dünyasından çok sayıda davetli yer aldı.
Tören ‘Deryada Bir Damla’ mapping gösterisiyle başladı. Kuran-ı Kerim tilaveti ve açılış konuşmalarının ardından ödüller verildi. İlim Yayma Ödülleri’nde; Sosyal Bilimler, Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri, Büyük Ödül olmak üzere 3 farklı kategorilerde ödüller sahiplerini buldu. Törende büyük ödülün sahibini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkladı. Büyük Ödül’ün sahibi Prof. Dr. İbrahim Akduman, Sosyal Bilimler Ödülü’nün sahibi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri Ödülü’nün sahibi de Atatürk Üniversitesi’nden Prof. Dr. İlhami Gülçin’in oldu.
KUVEYT EMİRİNE TAZİYE MESAJI
Ödül töreninin ardından konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün vefat haberini derin bir teessürle öğrendiğimiz aziz kardeşim Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf’a Allah’tan rahmet diliyorum. Dost ve kardeş Kuveyt halkına milletim adına taziyelerimi sunuyorum. Merhum Şeyh Nevvaf, Türkiye’nin samimi ve güvenilir bir dostu olarak her zaman hayırla yad edilecektir. Yeni Kuveyt Emiri kardeşim Şeyh Meşal’e de Rabb’imden muvaffakiyetler niyaz ediyorum" dedi.
İLİM ERBABIMIZI CANI GÖNÜLDEN TEBRİK EDİYORUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her iki yılda bir yapılan mükafat törenimizin üçüncüsünü takdim ettiğimiz ilim erbabımızı canı gönülden tebrik ediyorum. Bu yıl önceki yıllardaki başlıklara ilave olarak Prof. Dr. Aziz Sancar hocamıza İlim Yayma Vakfı 50. Yılına özel bir mükafat takdim ediyoruz. Ülkemize hizmetleri ve özellikle gençlerimizin ufuklarının açılmasına yaptığı katkılar için Aziz Sancar hocamıza buradan şükranlarımızı gönderiyoruz. İlim Yayma Cemiyetimizin ve daha sonra kurulan vakfımızın serencamı ülkemizin çok partili siyasi hayata geçmesiyle filizlenen demokrasi, özgürlük ve kalkınma ikliminde başlamıştır. Bu dönemi cemiyetimizin kurucularından olan merhum Sabahattin Zaim hocamız şöyle anlatıyor. 1951 Türkiye’sinin manzarası şuydu. Bütün müminler inançlılar, bir tek cümleyle cahil ve fakirdiler. Ne ilim adamımız vardı, ne iktisadi gücümüz. Ne şirketimiz, ne radyomuz, ne özel okulumuz, ne bilim adamımız. Ne tüccarımız ne derneğimiz ne vakfımız vardı. Tamamen teşkilatsız bir toplumdu. Bütün gayrimüslimlerin vakıfları, teşkilatları vardı. Niçin? Çünkü Osmanlı Devleti’nde millet sırtını devlete dayamıştı. İçtimai meseleler devlet tarafından organize edilirdi. Devlet arkasından çekilince millet adeta çırılçıplak ortada kaldı. 1950 sonrasında kurumlaşmak, cemiyetleşmek başladı. İlk cemiyetimiz de İlim Yayma Cemiyeti’ydi. Tek parti faşizmi döneminde yasakların ve baskıların altında ezilen milletimiz, demokrat parti iktidarıyla adeta yeniden kendini bulmuştur. Milletimiz demokrasinin kendisine sağladığı özgürlük iklimine samimiyetle sahip çıkmış, bugüne kadar da aynı hissiyatla safını korumuştur. Bu ilk dönemdeki demokrasi ve kalkınma atılımlarının en önemli sonuçlarının görüldüğü alanlarından biri de eğitimdir. Milletimiz kendi inanç, tarih ve medeniyet şuurunun mührünü vurduğu kurumları vasıtasıyla evlatlarına sahip çıkmıştır. İlim Yayma Cemiyetimiz de bu uyanışın meyvelerinden biridir. Bu kardeşiniz de bir İlim Yayma meyvesidir" dedi.
BUGÜN CEMİYETİMİZ VE VAKFIMIZ İFTİHAR VERİCİ BİR MÜESSESE KONUMUNDADIR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her ne kadar darbe dönemlerinin ardından cemiyetin çalışmaları bir süre engellenmiş olsa da şartlar düzeldiğinde faaliyetler yeniden hızlanmıştır. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü hem maddi hem manevi alanda yetiştirmek üzere kurulan cemiyetimizin kuruluşunun 72’nci, vakfımızın kuruluşunun 50’nci yıl dönümünü geride bıraktık. Bugün cemiyetimiz ve vakfımız, öğrenci yurtları, bursları, eğitim merkezleri, şubeleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları, üniversitesi ve diğer faaliyetleriyle iftihar verici bir müessese konumundadır. Ülkemizin en önemli manevi beslenme kaynaklarından imam hatip okullarının kuruluşunda ve yaşatılmasında cemiyetimizin çok hayati katkıları olmuştur. Kuruluşundan bu güne, müessesimize emeği geçen herkesten Allah razı olsun diyorum. Rahmetli Sabahattin Zaim hocamız bilim insanlarının kendilerini en iyi şekilde nasıl yetiştirmeleri gerektiği hususuna epeyce kafa yormuş bir münevverdi. Hocamıza göre ilim adamı öncelikle belli bir alanda kendini en iyi şekilde yetiştirmek mecburiyetindedir. Ancak, bir sahada derinleşmek tek başına yeterli değildir. Yine hocamızın ifadesiyle sağ ayağınızı asıl uzmanlık alanına koyacak, sol ayağınızla da geniş bir daire üzerinde diğer alanlarda dolaşacaksınız. Böylece uzmanlık sahanızla birlikte ufkunuzu da genişletmiş olacaksınız. Bir alanda sağlam yetişmenin, diğer alanlardaki bilgileri kolayca kavramayı ve kendinizi sürekli geliştirmeyi kolaylaştırdığı bir gerçektir. Nitekim büyüklerimiz bilhassa teknik sahadan gelen öğrenci ve akademisyenler, eksiklerini kapatmak için Milli Türk Talebe Birliği bünyesinde bir Sosyal Bilgiler Enstitüsü kurmuşlardır. Kendi dili yanında ikinci, üçüncü hatta dördüncü bir dili en iyi şekilde öğrenmeden iyi bir akademisyen olunamayacağını söyleyen Sabahattin Zaim hocamız bu konuda da doğu batı dengesini korumanın önemine işaret ediyordu. Hepsinden önemlisi hocamız, asıl ilim payesinin ilim rütbeleri bittikten sonra başlayacağını belirtiyordu. Buna göre doktora yapmak, doçent olmak, profesör unvanı almak için verilen telaş geride kaldıktan sonra yapılan ilmi çalışmalar asıl gayeye matuf olabilecektir" dedi.
ÜLKEMİZ BU BAKIMDAN MAALESEF EPEYCE KURAK BİR SÜREÇTEN GEÇMEKTEDİR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sahasında otorite olmayan, güzel eserler yazmayan ve güzel halefler yetiştirmeyen ilim adamı ömrü boşa gideceği için bu dünyada vefatından sonra eserleri okunarak ve izi takip edilerek amel defteri açık kalamayacağı için de öteki dünyada zarardadır. Gençlik döneminde hata yapmaktan, tenkide uğramaktan korkarak eser vermeyen, kitap yazmayan, konferanslarda birikimini ortaya koymayan ilim adamı daha sonra bunları hiç yapamaz. Sabahattin Zaim hocamıza göre zaten izafi, gelip geçici bir uğraş olan bilimi değerli kılan sürekli düzeltile düzeltile kendini geliştirmesidir. Hocamız asıl olanın yaratıcı ile irtibatı kesmeden bunlardan istifade etmek olduğunu söylüyor. Gerçekten de kainatta söylenmemiş söz olmadığı, bu gerçeği bilen bir ilim adamı telif eser vermekten ve kendisini takip edecek öğrenciler yetiştirmekten asla geri duramaz. Ülkemiz bu bakımdan maalesef epeyce kurak bir süreçten geçmektedir. Binlerce, on binlerce hocamız olmasına rağmen, kendi alanında yeni çığırlar açma potansiyeline sahip telif eser sayımız bir hayli düşüktür. Tercüme eserler, dünyanın birikimini ülkemize taşımak bakımından elbette önemlidir ama bunlar telif eserlerle taçlandırmadıkça hedeflerimize varmamız mümkün değildir. Çok daha vahimi, bu sürecin bizi kendi kavramlarımızdan, kendi mefhumlarımızdan uzaklaştırmasıdır. Rahmetli Ayhan Songar hocamız insanlar, mefhumlarla düşünür, mefhumlar kelimelerle ifade edilir. Kelimeler değiştiği zaman mefhumlar da değişir. Mefhumlar bozulduğu zaman düşünce kaybolur ve fikir üretilemez diyor. Biz kendi kavramlarımızı kaybettiğimiz ve yenilerini üretemediğimiz için fikir kuraklığı yaşıyoruz. Ne zamanki ilim insanlarımız yaptıkları çalışmalar, verdikleri eserler ve yetiştirdikleri talebelerle dünya çapında söz sahibi olurlarsa işte o zaman kendi kavramlarımızla konuşma ve düşünme imkanı buluruz. Esasen tüm bunlar hepimizin bildiği, hepimizin dertlendiği, hepimizin çözüm arayışı içinde olduğu meselelerdir. Bir şeyle dertlenmek, onun davasını gütmenin ilk şartıdır. Türkiye’nin ve öncülüğünü yaptığı Türk ve İslam dünyasının böyle bir davası vardır. Bu davayı her fırsatta gündeme getirmek, yaşatmak, hatırlatma, hepimizin vazifesidir. Elbette bir gün davasını güttüğümüz medeniyetin ışığını en yükseğe çıkartacak ilim insanlarımızla gurur duyacağımız günler gelecektir" ifadelerini kullandı.
EVLATLARIMIZI YENİ İLETİŞİM MECRALARININ SİNSİ, YIKICI VE OLUMSUZ ETKİLERİNE KARŞI KORUMAK ZORUNDAYIZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugünkü mükafat törenimizi işte bu arayışın bir nişanesi, bu sürecin bir adımı olarak kabul ediyorum. Bir milletin varlığını sürdürebilmesi ve geleceğine güvenle bakabilmesi, yetiştirdiği nesillerin donanımına bağlıdır. Batı ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde toplumların geleceklerinden duydukları endişenin en önemli sebebi yeni nesillerin adeta avuçlarından kayıp gittiğini görmeleridir. Biz de kendi evlatlarımızı teknolojiyle birlikte hızla bünyemizi saran yeni iletişim mecralarının sinsi, yıkıcı ve olumsuz etkilerine karşı korumak zorundayız. Son dönemde özellikle yabancı sosyal medya platformlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte ahlaki açıdan ciddi bir erozyon, hatta yozlaşma yaşandığını görüyoruz. Yine bu platformlar vasıtasıyla milli bünyemizi tahrif ve tahrip eden sapkın akımların toplumumuza sirayet etmeye başladığına şahit oluyoruz. Bunlarla mücadele konusunda en büyük görev İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı gibi dava sahibi, dert sahibi, medeniyet şuuru sahibi müesseselerimize düşüyor. Tabii bunun için önce yine Sabahattin Zaim hocamızdan ilhamla bugüne nasıl geldiğimize bir bakmamız gerekiyor. Bilindiği gibi geçtiğimiz asırda üç önemli gelişme insanların hayatlarında köklü değişikliklere yol açtı. Bunlardan biri otomobildir. İnsanları, insanlığı sokağa çıkarttı. İkincisi televizyondur, insanları tekrar eve kapattı. Üçüncüsü internettir, insanları dijital bir dünyaya hapsetti. Halbuki binlerce yıldan beri toplumları ayakta tutan iki önemli unsur vardır. Birincisi insan yetiştirmektir, ikincisi ise üretimdir. İnsan ailede yetişir. Üretim ise iktisadi işletmede yapılır. Eğer ailede güzel insan yetiştirilirse işletmede de helal rızık üretimi olur. Helal rızık da insanları refaha kavuşturur. Saadeti ailesinde, refahı da işletmesinde aramayan toplumlar, bozulmaya ve nihayetinde yıkılıp gitmeye mahkumdur" şeklinde konuştu.
ÜLKEMİZİ ÜÇ ÇEYREK ASIRDIR İÇİNDE ÇIRPINDIĞI BİR BATAKLIKTAN ÇIKARMAYI DA BAŞARDIK
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyada ve ülkemizde aile kurumuna yönelik saldırılara işte bu gözle de bakmalıyız. Hayırlı insan yerine nefsinin ve hırsının kölesi bireyler yetiştiren bir yapıdan helal rızık ve onun getirdiği refah çıkmaz. Malumunuz eskiden çocuklara biz de yaşadık; ilmihal, yani hayatın içinde nasıl davranmamız gerektiğini anlatan kurallar öğretilirdi. Bir kişi sabah nasıl kalkacak, yemeğe nasıl oturacak, nasıl giyinecek, sokağa nasıl çıkacak, büyüklerine ve küçüklerine nasıl davranacak, iş ve ev hayatında nasıl hareket edecek, velhasıl nasıl yaşayacak, bunun çerçevesi zihnine ve gönlüne nakşedilirdi. Bu terbiye eğitimini veren sosyal ve kurumsal yapı 1. Dünya Savaşı ile birlikte yıkıldığı için uzunca bir süre tabiri yerindeyse pusulasız kaldık. Sadece biz değil sömürgeci emperyalistlerin haricindeki dünyanın tamamı, benzer bir savrulmaya maruz bırakıldı. Her ne kadar 2. Dünya Savaşı sonrasında İslam dünyasında pek çok bağımsız devlet ortaya çıktıysa da, bunların kağıt üzerinde kaldığını gerçekte durumun hiç de öyle olmadığını biliyoruz. Cetvelle sınırlarını çizdikleri çok nüfusa ve az toprağa, ya da tam tersi büyük toprağa ve az nüfusa sahip devletleri yörüngelerinde tutanlar bunun için terörden darbeye kadar her türlü yolu denemişlerdir. 1947’deki Filistin’i düşünün ve şu andaki Filistin’i düşünün. Nereden, nereye. Nasıl sömürdüler… Dünya siyonizmi Filistin’de yaşananları nasıl bu mahkumiyeti, bu sınırları belirlediyseler, şu an itibarıyla bunu daha da ileri götürmenin gayreti içerisindeler. Türkiye’nin de bu senaryodan payına düşeni aldığını kimse inkar edemez. Ülkemizdeki darbeleri, 'Bizim çocuklar başardı' cümlesiyle kendi yöneticilerine bildirenlerin işaret ettiği gerçek işte budur. En son örneklerini sosyal kaos boyutuyla Gezi olaylarında, silahlı kalkışma boyutuyla 15 Temmuz ihanetinde, ekonomik tuzak boyutuyla 2018’den beri yaşadığımız süreçlerde gördüğümüz bu hayasız akını Allah’a hamd olsun göğsümüzü siper ederek durdurduk. Çok büyük bedeller ödedik ama ülkemizi üç çeyrek asırdır içinde çırpındığı bir bataklıktan çıkarmayı da başardık" dedi.
DÜNYA SİYONİSTLERİ HAZIR BEKLİYOR; ONLARA BU FIRSATI VEREMEYİZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye artık 20 yıl, 40 yıl öncesine göre, demokrasisiyle, güvenliğiyle, ekonomisiyle, savunmasıyla, diplomasisiyle çok daha hürdür, geleceğine çok daha güvenle bakabilmektedir. Biz, siyasi, askeri ve ekonomik olarak güçlendikçe umutlarını bize bağlamış olan dost ve kardeşlerimizin özgüvenleri de arttı. Artık hem İslam aleminde hem Türk dünyasında geçmişe göre çok daha farklı, çok daha olumlu, çok daha cesur bir hava vardır. Karabağ’ın işgalden kurtuluşu bu havayı daha da güçlendirmiştir. Zalim İsrail yönetiminin Batı devletlerinden aldığı destekle sürdürdüğü Gazze’deki katliamların, Kudüs’teki mütecaviz eylemlerinin önüne geçeceğimiz günler de endişe etmeyin, Allah’ın izniyle yakındır. Yakaladığımız bu ivmeyi sürdürebilmemiz için, çocuklarımızı medeniyetimize, tarihimize ve kültürümüze uygun şekilde yetiştirme meselesini önceliklerimizin en başına koymak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde sonumuz nesillerinin kesilme tehdidi karşısında çaresiz kalan Batılı ülkeler gibi olur. Bunun yolu da eğitim vasıtasıyla çocuklarımızın maddi ve manevi beslenme kaynaklarını millileştirmekten geçiyor. Devletin görevi bu sürecin önünü açmak, kolaylaştırıcı ve teşvik edici rol oynamaktır. Asıl işi yapacak olan ilim insanlarımızdır, sivil toplum kuruluşlarımızdır, ailenin ta kendisidir. İlim Yayma Cemiyetimizden ve aynı kulvarda faaliyet yürüten gönüllü teşekküllerimizden artık çok daha güçlü bir şekilde sahaya girmelerini bekliyoruz. Unutmayın, sizin bıraktığınız her boşluğu doldurmak için emperyalist beslemesi nice marjinal yapılar hazır bekliyor. Dünya Siyonistleri hazır bekliyor. Onlara bu fırsatı veremeyiz. Hep birlikte daha çok çalışarak, evlatlarımıza, milletimize, kardeşlerimize, dostlarımıza, ümmete olan sorumluluklarımızı yerine getirmeye mecburuz" diye konuştu.
ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU
İlim Yayma Vakfı’nın 50. yılı nedeniyle bu yıl ilk kez İlim Yayma Vakfı 50. Yıl Özel Ödülü de verildi. Özel ödülün sahibi Nobel Ödüllü bilim insanı Aziz Sancar oldu. Ödülü Sancar adına TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal’a Bilal Erdoğan takdim etti.
Sosyal Bilimler Ödülü’nün kazananını ise Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin açıkladı. Ödülün sahibi çalıştığı alanı akademide kurumsallaştırmasından dolayı Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un oldu.
Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri Ödülü’nün kazananını da TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş açıkladı. Ödülün sahibi bazı doğal bileşenlerin antioksidan aktivitelerini etki mekanizmalarıyla beraber ortaya koyan, bu bileşenlerin gıdaların üretim aşamasında kullanılan ve birçok yan etkileri bulunan sentetik antioksidanlardan daha etkili ve güvenli olduklarını ispatlayan çalışmalarını Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde sürdüren Prof. Dr. İlhami Gülçin’in oldu.
Büyük Ödül’ün sahibini de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkladı. Büyük Ödül’ü meme kanseri erken teşhisiyle ilgili yaptığı çalışmalarla İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Akduman aldı.(DHA