Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Benim en büyük korkum..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet, İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile görüştü. Görüşme sonrası Türkiye dönüşü, uçağında gazetecilere önemli açıklamalar yaptı. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar...
Ziyaretiniz nasıl geçti?
Tahran’ı bu defa daha iyi, daha çevreci gördüm. Sayın Ruhani ile stratejik konsey toplantımızın ikincisini yaptık. Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Yemen, Libya’yı görüşme imkânımız oldu. Yaptırımlar başlayınca bir patinaj süreci yaşadık. 14 milyar dolarda adeta tıkandık. Hedefimiz 30 milyar dolara ulaşmaktı. Kendileriyle enerji alımında fiyatlar konusunu da konuştuk. Malum şu anda en pahalı doğalgazı İran’dan alıyoruz. İran’ın sattığı doğalgazın yüzde 95’ini alıyoruz.
İran’ın Yemen’e yaklaşımı konusunda, İran ile diğer taraflar arasında bir rol oynayacak mıyız?
Şu anda bölgede aktif rol oynayabilecek ülkeler Türkiye, Suudi Arabistan ve İran. Bazı şeyler yapalım istiyoruz. Fakat her şeyden önce Yemen’deki grupların birbiriyle anlaşmasına zemin hazırlayacak bir yaklaşım içinde olmamız lazım. Üç ülkenin diplomatik yolla çözmenin gayreti içinde olmasında büyük fayda var. Onlar da olumlu bakıyor.
İran, Yemen’de ileri bir adım attı, çatışmaların durmasını istediler. Bir de P5+1 ülkeleriyle anlaşma konusunda Türkiye’ye teşekkür edildi.
P5+1 ile İran’ın süreci yeni değil. Daha önce bize verilen 10 maddelik teklif üzerinden o zaman Sayın Lula ile Brezilya’da bir çalışma yürütmüştük. Mutabakata da vardık. Fakat Batı farklı bir yaklaşım gösterdi.
Tahran’ın da imzaladığı o çerçeve sözleşmesi konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde tamamen ters bir tutum içerisine girildi. O aslında bir sekteydi fakat şimdi imza atılan konuların bir-ikisi dışında hepsi tekrar gündeme taşınmış oldu. Bu süreci devamlı destekledik. Derdimiz şuydu: Burada bir mutabakata gidilsin ve bu iş artık dünya gündemini meşgul etmesin. Tamamen bu iş bitti deme noktasında değilim. Çünkü Sayın Obama’nın 30 Haziran’la ilgili verdiği bir tarih var. Temenni ederiz ki herkes üzerine düşeni yapar.
Sizin İran için yaptığınız nükleer anlaşma girişiminde epeyce yol alınmıştı. O günle bugün arasındaki fark ne?
Şu anda Batı mı ‘evet’ dedi, İran mı ele alınması gereken bir konu. Yeter ki bir barış olsun, daha önce imzalanan Tahran Bildirisi buna belki de bir altyapı oluşturmuştur. Tamamen onlardan soyutlanmış bir şey değil.
‘Eksen kayması onlarda’
O dönem sizi eksen kaymasıyla suçlayan ve İrancı olarak itham edenler şimdi Türkiye ile İran’ı bölgede bir soğuk savaşa sürüklediğinizi iddia ediyor.
Herhalde eksen kayması onlarda. Bakın İran’daydım, gayet güzel bir buluşma oldu. Seçim atmosferi olmasa bir geceyi orada geçirip dönmeyi düşünüyordum.
İçeride Ruhani’nin Türkiye’nin yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ettiği cümlesi önemliydi. “2010 deklarasyonu uygulansaydı 5 yıl kaybetmezdik” diyor. ABD Dışişleri Bakanı Kerry de teşekkür etti.
İran’la hep güzel şeyler oluyor sonra bozuluyor, böyle bir sıkıntı görüyor musunuz?
Hayır görmüyorum. Önemli olan ekonomik ilişkilerimizi de güçlendirmek. Biz de onlara bir şeyler satmalıyız. Otomobil, verebileceğimiz en önemli ürünlerden biri olabilir.
Ortadoğu’da mezhep ayrılığına gidilmesi endişesi var. Türkiye’yi de belli bir mezhep üzerinden politika üretiyor diye eleştirenler var.
“Türkiye mezhep eksenli bir ayrışmaya veya bir tavra gidiyor” ifadesini kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bizim için belirleyici güç mezhep değil, belirleyici olan İslam’ın ta kendisidir. Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir. Ancak inanç noktamızdaki geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia. Mezhepsel anlayışınızı karşı bir mezhebe dayatırsanız, siz ümmeti parçalamış olursunuz. Şu anda İslam dünyası parçalanma riskiyle karşı karşıya.
Bunu durdurmak gerekiyor. Ama birileri ‘Daha fazla silah satabileceğimiz bir pazar oluşturalım’ mantığıyla hareket ediyorsa, zaten bu işi çözmek mümkün değil. Şu anda görünen böyle bir pazar gayreti içerisinde olanlar da var. Bunun olmaması için inşallah bir gayret koyalım diyoruz. Pakistan Başbakanı Nevaz Şerif bizdeydi.
En kısa zamanda Endonezya ve Malezya seyahati düşünüyorum. Sonra tekrar Suudi Arabistan ziyareti yapmak suretiyle bu süreci daha etkin hale getireceğiz.
‘Seçim listelerini bana sormayın’
Seçim listeleri için değerlendirmeniz var mı?
Artık seçim listelerini bana sormayacaksınız.
Ekmeleddin İhsanoğlu MHP’den aday oldu.
Öyle mi? Hayırlı olsun.
‘Başkanlığa 335 de yeter’
Nasıl bir seçim atmosferi öngörüyorsunuz ve 8 Haziran’da nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Benim bütün arzum yeni anayasayı yeni Türkiye hedefiyle çıkartabilecek bir sayının ortaya çıkması. Ben bunu 400 olarak ilan ettim. Başkanlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu işlemeye devam ediyorum. Sayın Ruhani bile baktım bu konunun üzerinde duruyor. 400 olmadı da diyelim ki 335 oldu. Referandum şansının yakalanması dahi olumlu netice verecektir. Kamuoyu araştırmalarımızda bunu gördük. Kişi başına milli gelirimizi 2023’te 25 bin dolar olarak belirledik. Bunu yakalamamız lazım ama birileri paçamızdan çekiyor. Son zamanlarda batı medyasında da Türkiye’nin başkanlık sistemine yürüyüşünü engellemek isteyenler var. G20’nin yarısı başkanlık sistemi ve en iyi olanlar. Onlar diktatör olmuyor, padişah olmuyor, asıp kesmiyor ama biz eğer Türkiye olarak başkanlık sistemine geçersek biz böyle oluyoruz. Olmaz.
MİT tırları konusunda gözaltına alınan askerler var. MİT tırlarının 2012’de sizin dinlendiğiniz görüşmeye neredeyse delil oluşturmak için durdurulduğu gibi bir manzara var. Fotoğraf biraz daha netleşti mi?
Şimdi burada da bir şeyi tavzih etmekte fayda var. Vatandaş asker dendiğinde er erbaş olarak algılıyor. Aslında ağırlığını subay-astsubaylar oluşturuyor. Şu anda orada paralel yapı, maalesef jandarmamızı kullanmak suretiyle böyle bir adımı attı. Jandarmamız bu paralel yapı tarafından kullanıldı, öyle düşünüyorum. Biz bu görevde olduğumuz sürece bu işin peşini asla bırakmayacağız. Sessiz kalırsak hesabını tarihe veremeyiz. Şimdi kaçıyorlar. Kaçmayanlar da biliyor ki er veya geç bu bana da gelecek.
1915 olaylarının 100. Yılı için Ermeniler uluslararası düzeyde çok iyi hazırlandı. Ama geçen yıl yayınladığınız taziye mesajı birçok ezberi bozdu. Bu yıl strateji ne olacak?
Bu yılın mesajını biz 23 Nisan’da inşallah İstanbul’daki Barış Zirvesi’nden vereceğiz. İlk gün İstanbul’da barış zirvesi, ertesi gün hep birlikte Çanakkale’de, şehitlikte görevlerimizi yerine getireceğiz. 3. Gün Avustralya ve Yeni Zellanda Devlet Başkanları orada şafak ayinini yapacaklar, Gençlik ve Spor Bakanlığımız da 3 gün orada güneşe sabah namazını müteakiben bir yürüyüşe çıkıyorlar. Ve şimdi ASALA geleceğini bildiren ülkelere tehdit yağdırıyor, “Gitmeniz halinde siz bilirsiniz” gibi. Kimin neden rahatsız olduğu çok açık ortada. Onların arkasında da kimlerin oldu ortaya çıkar.
‘Benim hep en büyük korkum mezhepçilik’
Ruhani, sizi çok sıcak karşıladı. İran’la bölgede ortak hareket edebileceğimiz bir durum var mı? İlişkilerin geriye gitme ihtimali var mı?
Benim hep en büyük korkum mezhepçilik taassubudur. Bundan kurtulamadığımız sürece sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz. Tikrit’te DAİŞ’in boşalttığı yere Şia giriyor. Bugün de (İran’da) söyledim. ‘Sizin bazı mensuplarınız bundan dolayı saygısızca ifadeler kullandılar’. “Bakın” dedim Abadi açıklama yaptı.
“Tikrit’teki Şia mensupları Tikrit’i boşaltsın. Soygunlar dursun” dedi. Kendisi de kabul etti değil mi? Bunu Sünni de yapsa, aynı şeyi ben yine söylerim. Çünkü benim Sünnilik diye bir dinim yok dedim. Ama Şia’nın da Şialık diye bir dini olmasın dedim.
Ambargo sonrası bizi ticarette nasıl bir İran bekliyor?
Zaman zaman para giriş çıkışlarında sıkıntılar yaşadıklarını zannediyorum. 1 milyar dolar orada Türklerin yatırımı var. Onların ise 100 milyon dolar kadar Türkiye’de yatırımı var. Ciddi bir açık. Bire 10. Bu şekilde olmaz. Ortak yatırımlar başlasın. Ama bana göre bütün mesele doğalgaz fiyatında mutabakat ve yerel parayla ticaret. Tahkimi hiç gündeme getirmediler. Yerel para konusunda çok ciddi tavırları var. Otomotiv sektöründe biz İran’a çok rahat girebiliriz.
İran’ın Suriye politikasında bir değişiklik bekliyor musunuz?
Bakalım. Dışişleri bakanlarımızı görevlendirdik. Ben de bir tura çıkacağım. Değerlendirmelerimizi daha kesin bir noktaya oturtacağız.
Geçen sene bizi cari açık nedeniyle kırılgan 5’li denilmişti. Şimdi de İngiltere kaynaklı yeni bir kırılgan 5’li üretildi dolar üzerinden. Türkiye en kırılgan ülke deniliyor.
Ben bu görüşlere katılmıyorum. Ekonomide de dere yatağında akar. Dolar da avro da er yada geç yatağını bulacak. İnşaat sektörü ile sanayi at başı gider, biri bir kenarda kalsın asla olmaz. İstihdam diyorsak inşaat sektörünü tahrik etmemiz lazım.
Mısır için 4 şart
Suudi Arabistan ziyaretinizden sonra Mısır’la da Yemen üzerinden bir yakınlaşma olduğuna dair bir analiz söz konusu.
Açık söylüyorum; demokrasiye inanmış bir insan olarak bir defa darbecileri tasvip etmem mümkün değil. Sayın Mursi yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’dır. Özgürlüğünü vermeleri gerekir. İki; Batı idama karşı olduğunu söylüyor mu? Orada 3 bin kişinin idamı söz konusu. Bunların kaldırılması lazım. Üç; 18 bine yakın siyasi tutuklunun yeniden yargılanmaları ve önlerinin açılması lazım. Dört; siyasi partilere kendilerine göre gereksiz yasaklar getirmişler. Eğer bunların zerre kadar demokrasi anlayışı varsa açsınlar önünü. Bu bir gaz sıkışması getirir. Allah muhafaza, ulusların geleceği için de çok ciddi sıkıntılar meydana getirebilir. Bazıları çıkıp “Türkiye bizim iç işlerimize karışmasın!” diyor. Bizim iç işlerinizle alakamız yok. Herhangi bir ülkede özgürlüklere yönelik bir şey oluyorsa, herhalde biz de düşüncelerimizi söylemek zorundayız. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni dünya niye paylaşmış? Öyleyse sen de buna sadık olacaksın.
‘Türkiye’de jüristokrasi mi oluşturmak istiyorsunuz?’
Savcı Kiraz’ın şehit edilmesinden sonra bir tartışma ortamı oluştu. Devamı gelir mi, bununla ilgili bir şeyler yapılıyor mu?
Geçenlerde Sayın Başbakan’la da İçişleri ve Adalet bakanlarıyla da konuştuk. Burada en ufak tavize fırsat verilmemesi lazım ama medya mensuplarına da çok büyük görev düşüyor. Saygısızlık yapıyorlarsa, böyle bir teröristi kalkıp saldırgan diye, eylemci diye ifade edenlere gereğini söylemek gerekir. Çekinmenin anlamı yok. Ben seçimler noktasında falan bu tür şeylerden çekinmiyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar. Fakat başka bir vaka var. Bakıyorsunuz baro, işte çıkmışlar gazetelere tam sayfa ilan veriyorlar ve yine tehdit ediyorlar. Üstelik barolar olarak siz, yargının tamamı da değilsiniz, 3 ayağından birisisiniz. Kalkıp da Türkiye’de bir jüristokrasi mi oluşturmak istiyorsunuz. Böyle bir şeye mi Türkiye’yi götüreceğinizi zannediyorsunuz. Türkiye öyle affedersiniz bir kabile devleti değil, o işler geride kaldı, o eski Türkiye’ydi. O ilanları görünce güldüm, gerçekten ‘vah zavallılar’ dedim, ‘siz Türkiye’yi ne zannediyorsunuz’ dedim. Türkiye’yi eğer Barolar Birlgi idare etmek istiyorsa, hodri meydan çıksınlar siyaset meydanına. Ben burada açık söylüyorum adalet saraylarında adliyelerde bu aramaların kesinlikle yapılması lazım. Bu bir. İki, kesinlikle özel güvenliğin kamu kurumlarının tamamından bence ayıklanması lazım.
Sadece kamu kurumları mı?
Benim ilk hedefim bu kamu kurumları. Ancak özel sektörde de talep olursa İçişleri Bakanlığı özel bir hazırlık yapabilir. O gün orada bunların bu kadar rahat içeri girmesi, birinde şemsiye birinde cübbe 6 kat çıkması sormazlar mı ‘neredesin sen güvenlik’ diye. Çantamızı aratmayız, yok üstümüzü aratmayız demek doğru bir yaklaşım olamaz. Vaka ortada. Bu gerçekten bir avukat da olabilirdi. Bizim tüm avukatları gölgelemek gibi bir niyetimiz asla olamaz. Ama yaşananların unutulması da doğru olmaz.
Danıştay baskınını gerçekleştiren Alparslan Arslan avukattı...
Evet, Danıştay’ı basmıştı. Kime fatura ettiler o hadiseyi? Önce mürteciler dediler. Gerçekleri görmek lazım. Gerçekleri görmek için haftada bir, ayda bir bir olay yaşamamız gerekmemeli.
Özel güvenlikçiler işsiz mi kalacak?
Çoğu emekli. Gençler varsa emniyete ve ya güvenlik teşkilatımıza girecek kalitede, kapasitede olanları rahatlıkla alınabilir. Özel güvenlik adeta memur gibi sabah gel akşam evine git. İstim üzerinde değil.
Fenerbahçe’nin otobüsüne saldırılması toplumda büyük etki yarattı. Bir terör olayı mı? Aziz Yıldırım’ı aradınız mı, sistemli bir saldırı olduğunu düşünüyorlar.
Şu anda o konuda odur budur demeyelim. Aziz Bey’i de aradım. Teknik direktör İsmail kardeşimi iki kez aradım, takım kaptanı Emre Belezoğlu’nu iki kez aradım. Gerek Kulüpler Birliği gerek federasyonun bizimle irtibatları oldu. Hükümetimizin de hiç olmazsa bir hafta erteleme tavsiyesi vardı, benimle paylaştılar ben de aynı kanaatleri o geçmişten gelen birisi olarak ‘isabetli olur’ diye ifade ettim. Çünkü psikolojik olarak bir yıkım var. ‘Bütün lig bir hafta tatil edilirse kupayla beraber isabet olur’ dedim. Onların da kararları o doğrultudaydı. Onlar o konuyu çalıştılar, ‘ne dersiniz’ dediler, ‘İsabetli olur’ dedik.
‘Haklarımı arayacağım’
Uluslararası medyada da geniş yer bulan hakaretlere karşı açtığınız davalar var. Gözaltına alınan lise ortaokul öğrencileri olduğu belirtiliyor. Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda bunun sorun teşkil ettiğine dair yorumlar yapılıyor.
Demokratik hukuk devletinde benim de haklarım olacak mıdır? Olacaktır. Ben bu haklarımı kimler vasıtasıyla savunacağım, avukatlarım vasıtasıyla. Bir başbakana bir cumhurbaşkanına isteyen istediği gibi hakaret edip bu karşılıksız mı kalmalı? Burada kendimi normal bir insan yerine koyuyorum ve avukat arkadaşlarıma diyorum ki eleştiri değil, hakaret noktasında kim yaparsa siz de hukuk içinde gereği neyse yapacaksınız. Çünkü bize yapılanlar, o köşe yazarlarına veya o gazetelerin patronlarına yapılsa, ailelerine varıncaya kadar, bunlar karşısında eyvallah edebilirler mi? Gazetelerin kendi arasında olanlarda edebiliyorlar mı? Çılgına dönüyorlar. Hukuk devletiysek ben de hukuk içinde sonuna kadar haklarımı arıyorum ve arayacağım.