CHP Balyoz sanıkları için harekete geçti
04.07.2014 - 11:46 |
CHP, Balyoz davası kararının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinde tasfiye edilmiş subaylara iade-i itibar bulunmak için hazırladıkları yasa teklifini TBMM Başkanlığı'na sundu
GENEL GEREKÇE
"Türkiye, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 251. maddesiyle görevli Cumhuriyet savcılarınca 250. maddesiyle yetkili ağır ceza mahkemelerinde görülmek üzere açılan ve kamuoyunda Kumpas Davaları olarak nitelendirilen davalarda, daha öncesinde yaşanmamış hukuk skandallarına tanık olmuştur. Mecelle'yi derleyen komisyonun başkanı Ahmet Cevdet Paşa, "Usul esasa mukaddemdir.ö demişti. Ancak, bu davalarda esas usule egemen olmuş ve savcı ve hakimler soruşturma ve kovuşturmaları 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre değil, kendilerine özel usullerle yürütmüşlerdir. Liberal (temsili) demokrasinin uluslararası belgeleri olan 1215 Magna Carta, 1679 Habeas Corpus Act, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1966 Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, 1990 Paris Şartı ve 1996 Avrupa Sosyal Şartındaki insan haklarına ilişkin uluslararası ilke ve değerler bir yana bırakılarak adeta sürrealist bir hukuk teorisi yaratılmıştır. Sürrealizmi (gerçeküstücülük) Salvador Dali resimlerinde, Victor Brauner heykellerinde, Louis Aragon şiirlerinde, Luis Bunuel filmlerinde, Roger Vitrac oyunlarında gördüğümüz, bilinci hayal gücünün sınırsız özgürlüğünde bilinçdışınının emrine veren ve gerçeği sanatçıdaki izdüşümüne indirgeyen bir sanat akımı olarak biliyorduk. Türkiye'de ise herkesin gözü önünde ve göz göre göre hukukun yargı eliyle iğdiş edilerek özel görevli mahkemeler ve özel yetkili savcılar eliyle muhalefet odaklarını tasfiyenin ve totaliter bir rejimi inşa etmenin uygulamalı hukuk teorisi haline getirildiğini gördük. Sürrealist hukuk teorisi uygulamalarının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a uzanması üzerine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250. ve 251. maddeleri, 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanunun 105. maddesiyle yürürlükten kaldırılarak, 75. maddesiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesine taşınmıştır. Ancak, 6352 sayılı Kanunun 105. maddesiyle bir yandan sürrealist hukuk teorisinin uygulayıcısı özel görevli mahkemeler kapatılırken, diğer yandan geçici 2. maddesiyle açılmış bulunan kumpas davalarını sonuçlandırması öngörülebilmiştir. 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonları sonrasında 21.2.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanunun 19. maddesiyle ise 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır. Açılmış bulunan kumpas davalarından Balyoz Darbe Planı Davasında mahkum edilen 230 başvurucunun talebine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi 18.6.2014 tarihli kararında; Başvurucuların; İstemlerine rağmen dönemin Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanı'nın mahkemede tanık olarak dinlenmediği, Dijital delillerin sahteliğinin değerlendirilmesine ilişkin şikayetlerinin mahkemede giderilmediği, gerekçeleriyle Anayasanın 36. maddesinde yer alan "adil yargılanma hakkıönın ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına 'oybirliği' ile karar vermiştir. Bu kararın yerel mahkemeye ulaşması ve tutuklu ve sanıkların tahliye talepleri üzerine ise Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi 19.6.2014 tarihli kararında, Balyoz Darbe Planı Davası'nın sanıkları hakkında infazın durdurulmasına, hakkında yakalama kararı bulunanların yakalama kararlarının kaldırılmasına, tutuklu sanıkların derhal serbest bırakılmasına ve dosyanın yeniden esasa kaydedilerek yargılamanın yeniden yapılmasına karar vermiştir. Kumpas Davalarının öncelikli hedefi Türk Silahlı Kuvvetleri ve komuta kademesi olmuş; komuta kademesinin yeniden şekillendirilmesi amaçlanmıştır. Yurtdışı görevlerden ifade vermek için mahkemeye gelenler dahi kaçma şüphesi gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Tutuklandıkları veya hüküm giydikleri gerekçesiyle açığa alındıklarından 2008 ve sonrasında terfi sırasında olan çok sayıda subay ve general emekliye sevk edilmiş; rütbe terfiinde liyakate dayalı yüzyıllık gelenekler yok edilerek boşaltılan kadrolara tasfiyelerle daraltılmış alandan terfiler yapılmış ve TSK'nın komuta hiyerarşisi zafiyete uğratılarak bölgesel caydırıcılığı ortadan kaldırılmıştır. Örneğin, Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki 48 amiralin 25'i tasfiye edilirken, terfi sırasındaki kurmay albaylar da tasfiyeden kurtulamadıklarından amiralliğe geriye kalanlar arasından seçim yapılmak durumunda kalınmıştır. Benzer tasfiyeler Devlet memurları, üniversite öğretim elemanları ve askeri hakim ve savcılarda da yaşanmıştır. Kumpas Davalarındaki hukuksuzluklar Anayasa Mahkemesi kararıyla hukuken de tescil edilmiş olduğundan, bu davaların amacını tersyüz etmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, egemenliğin gerçek sahibi olan Millete karşı yerine getirmekten kaçınamayacağı bir borçtur. Teklifimizle, Kumpas Davalarında haklarında soruşturma açılan veya yargılanan kamu görevlilerinin hukuksal haklarının iadesinin sağlanması amaçlanmaktadır."
Haberin Devamı