Gazete Vatan Logo

Cesedin başında nöbet tutmaktan yamyamlığa: Hayvanlar ölüme nasıl tepki veriyor?

İnsanlığın yüzyıllardır çare bulmaya çalıştığı bir şey ölüm. Ölümü anlamak, hastalıklara çare bulmak, yas tutmak, binlerce yıldır dünyanın her yerinde görülen ortak dertler. Peki ya hayvanlar aleminin geri kalanında durumda ne? Diğer hayvanlar ölüme nasıl tepki veriyor?

Cesedin başında nöbet tutmaktan yamyamlığa:  Hayvanlar ölüme nasıl tepki veriyor?

İnsanlığın yüzyıllardır çare bulmaya çalıştığı bir şey ölüm. Ölümü anlamak, hastalıklara çare bulmak, yas tutmak, binlerce yıldır dünyanın her yerinde görülen ortak dertler. Ölümü anlamak felsefik ve teolojik, ölüme çare bulmak da bilimsel yaklaşımları gerektiriyor. Peki yas? Yas da en ilkel duygularımızdan biri. İnsanların bu acıyla başa çıkmak için geliştirdiği yöntemler binlerce yıl öncesine dayanıyor. Hatta bazı arkeolojik bulgular, insanların cenaze ve gömme gibi ritüellerinin Homo sapienslerden önceye dayandığını gösteriyor. Peki ya hayvanlar aleminin geri kalanında durumda ne? Diğer hayvanlar ölüme nasıl tepki veriyor?

Cesedin başında nöbet tutmaktan yamyamlığa:  Hayvanlar ölüme nasıl tepki veriyor

TÜRDEN TÜRE BİREYLERE VE HATTA DURUMA GÖRE DEĞİŞEBİLİYOR

Bu sorunun cevabı türe, bireylere ve duruma göre değişiyor.

ABD’deki William and Mary Üniversitesi’nde antropoloji çalışmaları yürüten Barbara J. King, “Hayvanların bir yakınının ya da grup üyesinin ölümüne verdiği tepki çok çeşitli” demekte. Bilim insanları, bugüne kadar duygusal göstergelerden, daha pragmatik reaksiyonlara kadar hayvanların ölüme verdiği çok çeşitli tepkileri belgeledi.

Haberin Devamı

Japonya’daki Kyoto Üniversitesi’nde primatoloji ve antropoloji alanında çalışmalar yürüten Andre Gonçalves, evrimsel ve karşılaştırmalı tanatolojiyi, ölümü ve insan olmayan hayvanların ölümünü inceleyen çalışma alanı olarak tanımlıyor. İnsanların Aristotales’ten beri hayvanların ölümü nasıl yorumladığına dair varsayımları olduğunu kaydeden Gonçalves, ama resmi çalışmaların hayli sınırlı olduğunu kaydediyor.

Fakat yeni disiplinlerin ortaya çıkmasıyla bu durum değişmeye başladı. Her yeni tanatolojik gözlem, bizim davranışlarımızın nereden gelmiş olabileceğine ışık tutuyor ve beraberinde yeni sorular da getiriyor. University College London’ın evrimsel antropoloji doçentlerinden Alecia Carter, yıllarca Namibya’da aynı bölgede yaşayan babunları gözlemledi. Çalışmaları sırasında ekip arkadaşlarıyla birlikte, ölmüş yavrusunun cesedini taşıyan anne babun örneklerine çok kere şahitlik etti.

Başlangıçta bu davranışı şaşırtıcı bulmadığını aktaran Carter, "Mantıklıydı" diyor; ta ki yetim, ölmüş bir yavrunun grubun diğer üyeleri tarafından taşındığını görene kadar. "O yavruyla bağ kurmamış bir grup üyesini, bebeği taşımaya neyin ittiğini gerçekten anlamadım" diyen Carter, bu nedenle incelemelerini derinleştirmeye başladığını söylüyor.

Haberin Devamı

Carter çalışmaları sırasında, yavrunun cesedinin taşınmasının primatlar arasında yaygın bir davranış olduğunu keşfetti. “Bu davranışın görülmediği sadece birkaç grup türü vardı” diyen bilim insanı, genellikle de bunun bariz fizyolojik nedenleri olduğunun altını çiziyor. Carter’a göre, örneğin, yaşayan yavruların kendi başlarına sıkı sıkıya tutunabildiği lemurlar gibi, yavrularını taşımaya iyi uyum sağlamayan türlerde bu durum görülmeyebiliyor.

Carter’ın yazarları arasında yer aldığı 2021 tarihli çalışmaya göre de ceset taşıma davranışı daha çok büyük maymunlarda ve büyük primatlarda (o da yavrunun hastalık gibi şiddete dayalı olmayan bir şekilde öldüğünde) yaygın şekilde görülüyor.

Haberin Devamı

Taşıma süresi ise, türe, yavrunun yaşına ve diğer faktörlere göre değişiyor. Mesela şempanzeler bazı durumlarda ölen yavrularını 100 günden uzun bir süre taşıyabiliyor. Ceset taşıma sadece primatlara özgü bir ritüel de değil. Filler, yaban köpekleri ve denizde yaşayan memeli türlerinde ölmüş yavruyu taşıma davranışı görülmekte. Örneğin 2018'de anne bir katil balina, okyanusta 17 gün boyunca yavrusunu yanında taşımıştı.

Hayvanların bu davranışı neden yaptığı tam olarak bilinmese de bazı teoriler mevcut. Bir teoriye göre, ebeveynler, yavrularının öldüğünün farkında değil. Fakat King ve Carter, bunun olası bir açıklama olmadığı kanaatinde. King’e göre genelde ölmüş bir bebeği taşımak normalden daha fazla efor gerekiyor, bu da davranışın düzenli bir rutinin devamı olmadığını gösteriyor. Ayrıca, Carter, annelerin ölmüş yavruya daha hızlı yaklaştığını, yani canlı yavrudan daha farklı davrandığını vurguluyor.

Carter, ölmüş yavruyu taşımanın, anne ile yavru arasındaki derin bağların bir sonucu olduğu kanaatinde. “Bu bağ bir kere kurulduğunda kırılması çok zor” diyen Carter, anneleri ölü yavrularını bile yanında tutmaya iten doğuştan ya da bilişsel tepkiler olabileceğine işaret ediyor.

Haberin Devamı

King’in bakış açısına göre ise, açıklama değişiklik gösteriyor fakat ceset taşımanın büyük bir davranış değişikliği oluşturduğu durumlarda bu eylem muhtemelen bazı tanıdık duygulara dayanıyor.

“Yas, insana özgü bir şey değil; neşe, hüzün ve korku da öyle” diye konuşan King, “Yavrusunun cesedini taşıyan bir anne sadece yas tutuyor olabilir” diyor. King ayrıca, “Biz insanlar, düşünen ve hisseden diğer türlerle çevriliyiz” diyerek, bunun da bizleri hayvanlara ve onların habitatlarına yönelik davranışımızı gözden geçirmeye yöneltmesi gerektiğine vurgu yapıyor.

Ancak ne yakın bağlar ne de bir annenin kederi, diğer grup üyelerinin yetim babunu taşımasının nedenini açıklıyor. Carter, "Gözlemsel çalışmalar bizi ancak bir yere kadar götürebilir" diyor ve hâlâ cevaplanmamış birçok soru olduğuna işaret ediyor. Carter’a göre, bu alanın henüz çok başındayız.

 

PEKİ YA KORUMA, İLGİLENME VE NÖBET TUTMA?

Ceset taşımak, hayvanları anlamamıza yardım eden tek davranış örneği değil. Birçok türde, hayvanların, yakınlarının cesedinin başında uzun süre durduğu, hatta cesetleri yiyen leşçilerden korumak için nöbet tuttuğu gözlemlendi. King, “Bazen hayatta kalan grup üyeleri, bir cesedi korumak için her çareye başvurabiliyor” demekte.

Anne zürafaların da ölen yavrularının başında ya da yakınında günlerce beklediği gözlemlenen davranışlar arasında yer alıyor. Amerika kıtasında yaşayan domuz benzeri hayvanlardan pekariler de ölmüş bir grup üyesinin cesedini 10 gün boyunca ziyaret edip korurken görüntülendi. Grup üyelerinin çakalları uzaklaştırdığı, ayrıca ara ara arkadaşlarının cesedini burunlarıyla ittiği görüldü. Ayrıca araştırmacılar, şempanzelerin de ölen yakınlarının tüylerini ve dişlerini temizlediğini gözlemledi.

Afrika filleri de “uzun cenazeleriyle” bilinmekte. Bu cenazelerde, ölen fille akraba olmayanlar da dahil olmak üzere birçok filin uzun süre boyunca cesedi ziyaret ettiği belgelendi. Gonçalves, bazı durumlarda fillerin cenazelerini gömdüklerini dahi belirtiyor. Gonçalves, “Ama bunlara çok nadir rastlandı” açıklamasını yaparak, fillerin ölüme verdiği tepkinin, insanların katıldığı düzeyde bir resmi ritüele benzediği fikrini tartışmaya açıyor.

Memelerin dışında bazı kuş türlerinin de, özellikle de uzun süreli bağ kuranların, yakınlarının cesedinin yanında kaldığı biliniyor. King, ördeklerin arkadaşlarının ölülerinin yanında ve hatta üzerinde uzun süreler durduğunu söylüyor. Hayvan barınağından kurtarılan iki ördeğin çok hızlı şekilde arkadaşlık kurduğunu anlatan King, yıllarca çok yakın yaşayan ikiliden biri öldüğünde, ötekinin kendini cesedin üzerine “örttüğünü” sonrasında da sosyal olarak içine çekildiğini söyledi.

 

CESETTEN “KURTULANLAR” YOK MU?

Bir yakınının kaybına duygusal tepkiler veren hayvan türlerine dair kanıtlar mevcut olsa da bu davranış her hayvan için geçerli değil. Bazı hayvan türlerinin ölüme verdiği tepki daha “pratik.”

Karınca, termit ve arı gibi sosyal böcek türleri, sürüde bir ölü olduğunda hızlıca harekete geçiyor. Çoğu durumda grubun diğer üyeleri cesedi koloniden hızlıca ayırıyor. Bunu da ya cesedi başka bir yere taşıyarak, ya gömerek ya da yiyerek yapıyor. Bilim insanları, bu “temizlik” davranışının ise, koloninin geri kalanının potansiyel hastalıklardan korunmasına yardım ettiğini dile getiriyor.

 

KORKU MU, YAS MI?

Diğer durumlardaysa ölüm bazı türler için bir öğrenme deneyimi gibi görünüyor. Alakarga, kuzgun ve karga gibi kargagillerin yarım saat boyunca alarm şeklinde bağırarak, “kakofonik gruplar” halinde cesetlerinin etrafında toplaştığı biliniyor. Bu davranış bazen “cenaze” olarak yorumlansa da Carter, bunun yastan ziyade bir bilgi aktarımı ve savunma şekli olduğuna işaret ediyor.

 Kuşlar bu hareketleriyle, yırtıcıyı bulup uzaklaştırmak veya tehlikenin kaynağını belirleyerek kendilerini korumak istiyor olabilir. Kargalar üzerinde yapılan bir fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme çalışması da bu kuşların ölü bir türdeşlerini gördüklerinde, daha yüksek düzeyli karar almayla ilişkili bölgelerde beyin aktivitesinin arttığını ortaya koydu.

 

ŞİDDET İÇEREN TEPKİLER DE VAR

Tabii hayvanların ölüme verdiği bütün tepkiler, biz insanların hoş karşılayabileceği tepkiler değil. Bilim insanları pek çok türde nekrofiliyi gözlemliyor. Bu türler arasında kurbağalar, kertenkeleler, kargalar, penguenler, foklar, yunuslar, makaklar ve haşarat yer alıyor.

Yamyamlık yani cesedin yenmesi de hayvanlar arasında yaygın bir davranış. Öyle ki bizim yakın akraba olarak gördüğümüz hayvanlar da yamyamlık yapabiliyor. Mesela şempanzelerin akrabalarının cesetlerini yediği gözlemlendi. Bazen yavrusu ölen anne, bebeğinin parçalarını yutabiliyor. Bu nadir rastlanan tepki, cesedi taşımak kadar yaygın bir yas örneği olmasa da hayvanların insanlarla aynı tabulara sahip olmadığını ve onları bu davranışa neyin ittiğini bilmediğimizi hatırlamak önemli.

Bazen bir hayvanın yas mı tuttuğu, cesedi yemeye mi hazırlandığı yoksa iki davranışı birden mi sergilediği tam anlaşılamıyor. Ayı ve kurt gibi yırtıcılar ve leşçiler, arazide buldukları avın leşlerini daha sonra yemek için saklar. Gonçalves, iki türün de ayrı durumlarda yavrularının cesetlerini gömdüğüne işaret ediyor. Bazısı kokunun, saklama tepkini tetiklediğinin altını çiziyor. Ancak bazı araştırmacılar da bu eylemin yas tutmakla eşdeğer olduğuna vurgu yapıyor.

King, insanların kendilerini hayvanlarda görme ve herhangi bir kanıt olmadan hayvanları insan gibi algılama eğiliminde olduğunu kaydediyor. Aksine, bilim insanları da bu alışkanlığı fazlaca düzeltme eğilimine sahip, yani insanların bütün bilişsel yeteneklerinin istisnai olduğunu sonucuna varabiliyor. Ancak açık fikirlilikle yürütülecek daha fazla çalışma, hayvanların ölümü nasıl algıladığı konusunda daha çok bilgi edinmemizi sağlayabilir.