Bağdat’taki Rusafa Cezaevi’nde DEAŞ militanlarının eşi oldukları için tutuklu olan 328 kadının bir kısmı yargılandı. Yargılananlar idam ya da müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. Diğer kadınlar ise duruşma günlerini bekliyor. Tutuklu kadınlardan dördü cezaevinde hayatını kaybetti. Dışişleri Bakanlığı Irak Masası hayatını kaybeden kadınların ailelerine durumu bildirdi. Öldüğü bildirilen kadınların, iki çocuk annesi Rüveyda Doğan (25), İpek Özalan (24) hamile olduğu öne sürülen Kübra Ekinci (22) ve bir çocuğu olan Şükriye Çatal (20) olduğu açıklandı.
4 Türk kadın kampta öldü
Türk kadınların ölüm nedeni tam olarak bilinmiyor. Duyumlara göre ölen 4 Türk kadın solunum yetmezliğinden hayatını kaybetti. Kadınların Bağdat’a gelmeden önce toplandıkları Hammam Al-Alil ve Tall Kayf kamplarında açlık, salgın hastalık ve işkence gibi şartlar altında yaşadıkları ve bu yüzden sağlıklarının bozulduğu belirtiliyor. Ayrıca kadınların yakınları kamplarda tecavüz ya da çocuklarına ilaç, gıda bez gibi temel yardım malzemesi alabilmek için cinsel istismara uğradığını iddia ediyor.
Kardeşim Irak’ta anne olmuş
Ankara’da yaşayan Yunus Çatal’ın kız kardeşleri Şükriye (20) ve Fatma (18) yaklaşık 2.5 yıl önce Irak’a geçti. Çatal’ın büyük kardeşi bir çocuk annesi Şükriye öldüğü bildirilen 4 kadından biri. Yunus Çatal yaşadıklarını VATAN’a şöyle anlattı: Kardeşimin nasıl öldü bilmiyoruz. 2.5 yıl önce o zaman 18 yaşında olan Şükriye, eşi Yakup Yahya Doğan ve 16 yaşındaki Fatma’yla birlikte Irak’a geçmişler. Şükriye’nin eşinin bombalamada öldüğünü öğrendik. Kardeşimin bu evlilikten 2 yaşında Yasir adlı bir oğlu oldu. Yeğenim Yasir’in akıbeti hakkında da bilgimiz yok. Hayatta olan kardeşim Fatma’nın durumunu sorduk. Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen cevapta ‘Fatma Çatal ile oğlu Abdurrahman Çatal alıkonulma merkezindedir’ deniliyordu. Böylece küçük kardeşim Fatma’nın da Irak’ta evlenerek anne olduğunu öğrendik.
‘Kocası götürdü’
Şükriye’nin eşi ölünce peşmerge tarafından Irak Ordusu’na teslim edildiklerini öğrendik. Teslim olduklarında Türkiye’ye dönmek istediklerini belirtmişler. Şükriye ifadesinde Irak’a eşi tarafından zorla getirildiği söylemiş. Şükriye kocası kadar radikal bir inanca sahip değildi. Kardeşlerim Irak’a ‘Savaşacağım, İslam’ı getireceğim’ diyerek gitmemiştir. Giderken hamile olduğu için kocasının peşinden sürüklendi. Fatma ise yaptığını değerlendirebilecek yaşta değildi. Şükriye, anne ve babamın onaylamadığı bir evlilik yaptı. İstanbul’a kaçarak Yakup Yahya Doğan’la imam nikahı kıyarak evlendi. Annem başörtüsü takar ama ailem aşırılığa karşıdır. Biz Türk halkının çoğunluğu gibi Cuma namazına giden ortalama Müslümanlarız.
‘Cenazesi 5 bin dolar’
Şükriye dindardı. Annemle çok çatışıyorlardı. Bazen annemi İslam’ı bilmemekle suçlayıp, yaptıklarının günah olduğunu söylediğinde çok tartışırlardı. Araları giderek bozuldu. Annem kardeşimin kapanmak için kendine aldığı elbiseleri yok ediyor ve atıyordu. Okuduğu kitapları yırtıyordu. Annem evliliğine de çok karşı çıktı. Bize adresini vermemesine rağmen bir kere bulup geri getirdik ama yine kocasına döndü. Sonra küçük kardeşim yanlarına kaçtı. İki hafta içinde de Irak’a gitmişler. Yetkililer cenaze masraflarını Türkiye’nin karşılamadığını ve cenazeleri getirmenin 5 bin dolara mal olacağını söyledi. Bir başımıza kaldık.
4 kızı, oğlu, gelini ve 1 yaşındaki torunu...
Diyarbakırlı Abdüllatif Ekinci’nin 4 kızı, 1 oğlu, gelini ve torunu DEAŞ hakimiyetindeki topraklara gitti. Ekinci ailesi hamile olduğunu öğrendikleri 22 yaşındaki kızları Kübra Ekinci’nin ölüm haberiyle sarsıldı. Abdüllatif Ekinci yaşadıklarını VATAN’a anlattı: Dışişleri Bakanlığı’na beşinci gidişimizde kızımın vefat haberini aldık ve çok sarsıldık. Dört kız, iki erkek toplam 6 çocuğum var. Büyük oğlum hariç kızlarım Rümeysa (32), Esra (30), Esma (27) ve Kübra (22) ile beraber süt satarak geçindiğimiz oğlum Yakup (25) ve eşi Sümeyye Nur, 1 yaşındaki torunum Hümeyra’yı da yanlarına alarak 26 Aralık 2015’te gittiler. Tekstilde çalışan kızlarım ‘mesaiye kalıyoruz. Bize yemek hazırlamayın’ diye mesaj attı. Aynı gece mesajla gittiklerini bildirdiler. Yıkıldık.
‘Cennet gibi görüyorlardı’
Abdüllatif Ekinci çocuklarının yakalanması için Atışalanı ilçe, Gaziantep ve Kilis Emniyet il müdürlükleri ile Elbeyli sınır karakolu ve Terörle Mücadele Şubesi’ne giderek şikayetçi olmuş ama çocukların izi bulunamamış. “Kim götürdü, nasıl gittiler bilmiyoruz. Suriye’den Türkçe konuşan Türkmenlerin yaşadığı Telafer’e geçmişler” diyen Ekinci, şunları anlattı: Çocuklarım gitmeden 10 gün önce niyetlerini söyledi. Ben ve anneleri üzüntüden hastanelik olduk. Üzüntümüzü görür vazgeçerler dedik. Fikirleri değişmeyince tartıştık. Burada İslami kurallar tam yaşanmıyor dediler. Daha iyi bir İslami hayat yaşamaya gideceğiz diyorlardı. Ölmeye veya öldürmeye gitmediler. Karınca bile incitecek bir aile değiliz. Kızlarım eşarp ve pardösü giyerken, gitmeden bir ay önce hepsi çarşafa girdi. Televizyonda DEAŞ’a devamlı İslam Devleti deniyordu, buna inandılar. DEAŞ’ın yaptıkları abartıldığı için oraları cennet gibi görüyorlardı. Ama hepimizin hayatı cehenneme döndü.
‘Kızım öldü oğlum kayıp’
“Kızlarım Telafer’de hep evdeydi. Oğlum Yakup ambulans şoförlüğü, karısı ise hemşirelik yapmış. Telafer düştükten sonra Türkiye’ye gelmek istediler peşmerge, Irak Ordusu’na teslim etmiş. Kızlarım Esra, Esma ve Kübra orada Türkiye’den giden kişilerle evlendi. Esma’nın bir yıl önce Meryem adlı bir kızı oldu. Kübra hamileydi ve Ocak ya da Şubat’ta doğuracaktı. Kızım öldüyse bebeği nerede? Torunum yaşıyor mu öldü mü hiç bir bilgi yok. Kızlardan Kızılhaç sayesinde bir mektup aldık ama oğlum Yakup’tan 9 aydır
haber yok. Eşimle psikolojik tedavi görüyoruz ve ilaçlarla ayakta duruyoruz. Dünyada en zor şey ne ise biz o zorluğu yaşıyoruz.”