Yıldırım, alımlar KPSS ile yapılmayacağı için "Taraftarlarınızı buralara dolduracaksınız." diye tenkitlerle karşılaştıklarını ancak bunun sıradan bir iş olmadığını, işin içinde ölüm olduğunu belirtti. Geçmişte bu konuda KPSS ile alım yapılacağının söylendiğini, 5 bin kişi alınacağının duyurulduğunu ancak 3 bin kişinin zor bulunduğunu ifade eden Yıldırım, bu adayların yarısının da spor ve mülakatta elendiğini anımsattı.
"Hani, bilgisiyle, çok okumuş, çok test çözmüş adam değil, fiziğiyle, sağlığıyla her şeyiyle özel seçilmesi gereken insanlar bunlar. Kimse merak etmesin. En belirleyici şartlardan biri de hiçbir partiye üye olmamak. 'Siyaset burada işleyecek mi?' falan diye sorular akla gelebilir. Keşke olabilse de 10 bin kişi yerine 25 bin kişi gelse de onlar arasından seçsek. Ben 10 bin kişiyi de ilk çağrıda toplayabileceklerini düşünmüyorum. Burada birkaç sefer tekrarlanması gerekecek. Bu, 'Vatan ve millet için, ben bu terörle mücadele ederim, bunun için gözümü kırpmadan şehit olmaya varım.' diyen gençlerimiz için önemli bir imkandır. Gençlerimizin bir kez daha bu darbe girişiminde ne kadar vatanını, milletini sevdiğini gördük. Gençlere haksızlık ediliyordu. Orada, burada, internette sosyal medyada 'Memleket meseleleriyle uğraşmıyorlar.' diyenler, maalesef yanıldıklarını 15 Temmuz gecesi gördüler."
"AK Parti gençliğine yönelik 'Meydanlarda daha etkin olabilirlerdi' şeklinde eleştiriler vardı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, meydanlara inip "Sen şu partidensin, sen bu partidensin." diye bir tespitin hem mümkün hem de etik olmadığına dikkati çekti.
"Şunu herkes bilmelidir; 15 Temmuz'da çağrıyı Cumhurbaşkanımız ve biz yaptığımızda en önce meydanlara koşanlar bizim teşkilatlarımız. Hemen arkasında diğer partilerin teşkilatları da koştu. Millet bu sefer parti rozetini çıkardı, oraya akın akın gitti. 'AK Parti teşkilatının gençleri azdı, ilgisizdi' türündeki değerlendirmeleri asla kabul edemeyiz. Böyle bir şey haksızlık olur. Onun için bu doğru bir durum değildir. Buna bizzat ben şahidim, bütün gençlik teşkilatımız yarım saat içinde ayaktaydı ve bizden 'nereye gideceğiz' diye talimat beklediler. O bakımdan hiç ama hiç böyle düşünmeye ihtiyaç yok."
Başbakan Yıldırım, FETÖ ile mücadelede kamuda da personel noktasında bir açık oluştuğunun hatırlatılması üzerine, bu konuda ciddi bir sayının olduğunu dile getirdi.
"Taşeron yasasıyla ilgili durum 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle biraz daha gecikir mi?" sorusunu yanıtlayan Yıldırım, bu konudaki çalışmanın kendi seyrinde gittiğini, kapsamlı bir çalışma gerektirdiğini, konunun ilgili bakanlar tarafından takip edildiğini bildirdi.
"Öğretmen... Almanız gerekiyor ve nitekim alacağız. 15 bin öğretmen alınıyor ilk etapta. Polis özel harekat alınıyor. Yeni düzenlemeden sonra yargıda yine 5 bin civarında kadro tahsisi yapıldı. Onlar da peyderpey alacaklar. Bunun dışındaki memuriyetlerde çok acil davranmamız gerekmiyor. Biz mevcutlarla da işi aksatmadan yapabiliriz. Çok adam çok iş değil. Benim felsefem, çalışma anlayışım; çok adamla çok iş yapılmıyor. Az adam daha çok iş yapıyor. Koordinasyon daha kolay oluyor. İhtiyaç olanın en asgarisinde tutmak lazım verimi artırmak için. Sayı arttığı zaman kontrol zorlaşıyor, verim düşüyor, yetki alanlarında kargaşalar oluyor. Bunu yaşıyoruz. Verimliliği artıracak şekilde yeniden kamunun yapılanmasını elden geçirmemiz gerekir."
Yıldırım, alımlarda ehliyet ve liyakata dikkat edilmediği takdirde hem kalite hem de verimin düşeceğini, aynı zamanda benzeri yapıların oluşmasına zemin hazırlanacağını söyledi.
Görevden alınan kamu görevlileriyle ilgili bir soruyu yanıtlayan Yıldırım, Danıştay tarafından 2010 sınavlarının iptal edildiğine ancak aradan geçen 6 yılda yaklaşık 86 bin kişinin sınavları kazanıp memur olduğuna işaret etti.
Herkesi kapının önüne koymak yerine hakkıyla kazananları ayıklayabilmek için çalıştıklarını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"Biz bu konuda titiz davranacağız. İntikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, yaşın yanında kurunun yanmasına izin vermeyeceğiz, sapla samanı birbirine karıştırmayacağız. Adalet mülkün temelidir, Türkiye bir hukuk devletidir, dolayısıyla adaletten ayrılmayacağız. Bize yakışan, ülkemize yakışan da budur. O yüzden zaman biraz uzuyor.
Bu arada herkes birbirini gammazlıyor, 'O FETÖ'cü, bu bilmem neci, öbürü...' Birbiriyle başka karın ağrısı var, 'Hazır fırsat da elime geçmiş, bunun defterini düreyim' diyor. Adam acımasızca başka birini şikayet ediyor. Bunları bizim araştırmamız lazım, derinlemesine bakmamız lazım. Gerçekliği var mı, yok mu? Bunun için de alanı sınırladık. Sınırlama ne, 17 Aralık sonrası. Niye 17 Aralık, açık ve ciddi şekilde örgüt devleti tehdit etti, bir operasyona girişti. Onun için 17 Aralık, örgütün ilk defa dişlerini gösterdiği tarih. Ondan sonra örgüte bağlantısı olan, örgütle iş birliği içerisinde olan, bu işe dibine kadar batmış, bulaşmış olanların üzerine gidilecek."
"Haksızlık olur"
Başbakan Yıldırım, tarih olarak 17 Aralık öncesinin alınmasının yanlış olacağını, 17 Aralık öncesi vatandaşların, memurların, çalışanların bir şekilde Gülen cemaati ile ilişkisi olduğunu, kurban bağışladığını, etkinliklerine katıldığını, hayır işinde bulunduğunu, dershane ve okullarına gittiğini, derneklerine üye olduğunu belirtti.
"Bütün bunları aldığınız zaman iş çığrından çıkar, büyük bir haksızlık olur." diyen Yıldırım, bu konuda kendilerine "Niye 17 Aralık'tan önceye bakmıyorsunuz" şeklinde eleştiriler geldiğini aktararak, "Nereye bakacağız, 1970'li yıllardan mı başlayacağız?" diye sordu. Böyle bir durumda herkesin şüpheli durumuna düşeceğine, 17 Aralık gibi bir miladın ortaya konulması gerektiğine dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi:
"Bank Asya'ya o dönemde, çağrılardan sonra para yatıranlar vesaire veya yine o yapıyla içli dışlı olanlar, derneklerdeki faaliyetlerini sürdürenler, özel şifreli yazılımlar var, burada gruplar halinde yazışıp ne iş yapacakları, hangi adımı atacakları, darbe hazırlıkları vesaire bütün bunların içinde olanlar bu işten sıyrılamayacak, kurtulamayacaklar.
17 Aralık'tan sonra 'Kardeşim bu gidişat gidişat değil, ben bu işin içerisinde olamam. Bunlar vatanın, milletin hayrı için iş yapmıyorlar. Bunların bir terör yapılanması içerisinde ülkenin geleceğini karartma yönünde zararlı çalışmaları var' diye pişman olan, vazgeçen vatandaşlarımızın herhangi bir endişeye kapılmasına gerek yok. İş adamıysa işine devam etsin, memursa memuriyetine devam etsin, askerse askerliğine devam etsin, hakimse hakimliğine devam etsin, öğretmense öğretmenliğine devam etsin."
Yıldırım, toptan işten atmanın olmadığını ifade etti.
İtinayla tek tek üzerinde çalışılarak gidilecek şeyler, istihbarat kuruluşlarının raporlarının olduğunu dile getiren Yıldırım, "Çeşitli mecralardan gelen raporlar var. Elimizde 13 tane kriter var. Bu kriterlerin tek tek hepsi gözden geçiriliyor, kurumlarda oluşturulmuş kurullar var, o kurullarda değerlendiriliyor, ondan sonra bizatihi bakan arkadaşlarımız konunun takipçisi, en sonunda Başbakanlığa geliyor, Başbakanlıkta Müsteşarımızın başkanlığında oluşturulan bir değerlendirme ekibinde son süzgeçten geçiyor ve nihayet deniliyor ki 'Şunlar, şunlar memuriyetten çıkarılmıştır' diye listeler yayınlanıyor KHK'larla." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, yeni listelerin de geleceğini bildirdi.
Yardımlar
Programda 15 Temmuz Dayanışma Kampanyası ile ilgili bir soruyu da yanıtlayan Yıldırım, 200 milyon lira civarında yardım toplandığını aktardı.
Darbe girişiminden hemen sonra hayatını kaybedenlere şehit, yaralananlara da gazi statüsü verildiğini anımsatan Yıldırım, devletin her türlü desteği yaptığını, vatandaşlardan da yardıma katılma talebi geldiğini belirtti.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile bir proje başlatıldığını hatırlatan Yıldırım, "Kampanyaya herkes katıldı. Şu anda yaklaşık 200 milyon civarında para toplanmış gözüküyor. Cep telefonlarından bugüne kadar zannediyorum 2,5 milyon kısa mesaj gönderilmiş vaziyette. Telefon abone sayısı 73 milyon, nüfus kadar telefon var. Sayı çok mütevazı gözüküyor şu anda." değerlendirmesinde bulundu.
Vatandaşların üç GSM operatörü üzerinden 1507'ye SMS göndererek kampanyaya katılabildiğini anlatan Yıldırım, vatandaşın yaptığı her 5 liralık yardıma karşılık ilgili GSM firmasının da 5 lira yardımda bulunduğunu dile getirdi.
"Ekonominin en az zarar görmesi için çalışılacak"
Ekonominin sarsılmaması için suçun şahsiliğinin gözetilmesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, "Şirketlerin yaşaması lazım çünkü orada binlerce, yüzlerce çalışan var, onların mağdur olmaması lazım. Şirketin kapanması, ekonominin zarar görmesi demektir, işsiz sayısının artması demektir. Onun yerine şirket içinde yönetici, etkin konumda kim varsa onların cezalandırılması ve oradan uzaklaştırılması... Yapacağımız budur." ifadelerini kullandı.
FETÖ üyesi olduğu belirlenen şirketlerin kayyuma devredildiğine ve kapatıldığına da değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ekonominin en az zarar görmesi için gayret edilecek. Şimdi insanlar istihbarat yapmaya başlamış. 'Ben halı satacağım, filanca şirket benden halı istiyor, vereyim mi? Acaba FETÖ ile alakası var mı, yok mu?' diye eşini dostunu arayıp bilgi alıyor. Şimdi biz böyle bir sürece girersek işin içinden çıkamayız. Türkiye'de bir milyona yakın şirket var. Bu işe bulaşmış, FETÖ ile ilişkili şirket sayısı bin bile değil. İş alemimiz, orta direk KOBİ'lerimiz, büyük sanayicilerimiz eğer yanlış bir işe bulaşmamışsa hiç endişe etmemesi gerek. Bulaşmış olsalar bile bizim onların markasını, işini yok etme gibi bir niyetimiz yok, o işe bulaşmış olanları cezalandıracağız."
FETÖ elebaşı Gülen'in iadesi
ABD'nin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i iade etmesi sürecine ilişkin de bilgi veren Yıldırım, bu konunun 17 Aralık'tan itibaren gündemlerinde olduğuna, ABD'ye 84 klasör gönderildiğine dikkati çekti.
Dosyaların gönderilmesinin ardından terör örgütünün açıktan darbe yapmaya çalıştığını, gönderilen dosyaların arasında 15 Temmuz'a ilişkin dosya olmadığını kaydeden Yıldırım, "O dosyaları incelerken bir desteğe ihtiyaçları var. Onlar, 'Adalet Bakanlığı bize uzman göndersin yapalım' dediler, biz de 'Önce siz adamlarınızı gönderin, bu 15 Temmuz'u da görsünler, oradaki şeyler de ortaya çıktı, açık deliller vesaire, ondan sonra gerekirse biz de göndeririz." açıklamasında bulundu.
Başbakan Yıldırım, 22-23 Ağustos'ta ABD'den teknik bir heyetin, 24 Ağustos'ta da ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye'ye geleceğini hatırlattı.
ABD'nin birçok konuda Türkiye'nin müttefiki ve stratejik ortağı olduğunu belirten Yıldırım, şunları anlattı:
"NATO'da beraberiz, Suriye, Irak konusunda birlikte çalışıyoruz. Bölgesel ve küresel konularda hem askeri hem de ticari anlamda ilişkilerimiz var. Bütün bunlar güzel. Ülkemizin yaşadığı ciddi bir sorun var. Bir terör örgütü var, bu terör örgütünün başındaki de Amerika'da ve bizim vatandaşımız, bizim vatandaşlığımızdan çıkmamış, Amerika'da oturma izni verilmiş ama hala bizim vatandaşımız. Biz 'Kardeşim bu adamı verin. Verinceye kadar da kaçmaması için geçici tutuklama tedbiri alın' diyoruz. Bizim istediğimiz bu. Amerika bunu reddetmiyor. 'Biz delillere bakacağız, dosyalara bakacağız, ondan sonra da gereğini yapacağız' diyor."
ABD'nin Fethullah Gülen'in ülkeden kaçmasını engelleyecek tedbirler konusundaki açıklamasının anımsatılması üzerine Yıldırım, "Herhalde bu, bizim geçici tutuklama talebimize istinaden yapılmış bir açıklamadır." dedi.
Yıldırım, "Amerika neticede suç işlemiş olduğunu bildiği, ispat edilmiş bir örgüt başını, terörist başını savunma hali yok. Amerika da bizim gibi hukuk devleti. Bu akla bir ziyan iş, böyle bir şey düşünmek bile yanlış." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye-Rusya ilişkileri
"ABD'nin olumluya doğru seyreden eğilimde, Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması ve yoluna girmeye başlaması ile İran'la olan ilişkiler konusu etkili olmuş mudur?" sorusuna Yıldırım, "Bunları birbiriyle ilişkilendirmenin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Rusya ile 24 Kasım'dan beri, 8 aydır yaşanan gerginliği bir tarafa bırakırsak, zaten son 10-15 yılda ilişkilerimizi çok iyi geliştirdik." yanıtını verdi.
Yıldırım, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin komşuluk, turizm, yatırım, ticaret ve diğer alanlarda çok geliştiğini söyledi.
İran'la ilişkilerin de gelişerek devam ettiğini bildiren Yıldırım, son yıllarda İran'a uygulanan ambargolara karşı çıkan ülkelerin başında Türkiye'nin geldiğini, dünyaya meydan okuduğunu anlattı.
Başbakan Yıldırım, "Bizim Rusya ve İran ilişkileri geliştirmemiz Amerika ile ilişkileri azaltmamızı gerektirmiyor, böyle bir ihtiyaç da yok. Onlarla başka bir boyutta bir ilişki var, bu tarafta da komşularımız. 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' derler. Komşularımızla iyi geçinmeyeceğiz, dost olmayacağız, ne yapacağız? Birlikte yaşıyoruz." diye konuştu.
"SURİYE'DE ARTIK BU İŞ SÜRDÜRÜLEMEZ"
Suriye'de ABD, Rusya ve İran'ın da dahil olduğu bir çözümden bahsettiğinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, Suriye'de artık bu işin sürdürülemez bir hale geldiğini, onlarca insanın hayatını kaybettiğini, milyonlarca insanın ise yurdundan edildiğini söyledi.
Bölge ülkeleri başta olmak üzere İran, Türkiye hatta Rusya ve ABD'nin de daha etkin bir şekilde bu meselenin üzerine gitmesi ve akan kanın durdurulması, daha fazla acının yaşanmaması için gereken adımların atılması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, bunun artık bölgesel ve küresel bir soruna dönüştüğünü belirterek, burada "başka hesaplar içinde olmanın çok büyük yanlış olacağını" ifade ettiklerini aktardı.
Bu sorunun çözümünde İran'ın baştan beri gayret gösterdiğine dikkati çeken Yıldırım, "Onların da Türkiye ile beraber en ön saflarda bu meselenin içinde olması gayet doğal. Rusya ve Amerika'nın da bu konuda bizlere destek olması lazım. Eminim ki bir çözüm bulunacaktır. Uzun vadede Esed ile gitmek mümkün değil. Milyonların ülkeyi terk etmesine sebep olmuş birinin hiçbir şey yokmuş gibi 'Hadi devam edelim' demesini hiç kimse beklemesin. Bir geçiş süreci ihtiyacı var, o geçiş sürecinde de şartlar bellidir." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemine işaret ederek, etnik temele dayalı bir yönetimin olamayacağını dile getirdi. Bütün Suriye halkının temsil edileceği bir yönetim modelinin olması gerektiğini kaydeden Yıldırım, "İçeride ve dışarıdaki bütün halkın ortak katılımıyla bir barış süreci işletilmelidir. Bu konuda İran, Rusya ve diğer ortaklarımızla yakın çalışma içerisindeyiz. Ben kötümser değilim." diye konuştu.
"Bu bizim için çok hayati öneme sahip bir iştir"
"Sınırımızın altında Türkiye için tehdit olduğu düşünülen, PKK'nın uzantısı olarak kabul edilen terör örgütüyle ilgili durumumuz nedir?" sorusuna Yıldırım, "Bizim bu konudaki durumumuz çok net. Suriye'de, PKK'nın uzantısı olan PYD ve YPG unsurları, 'IŞİD ile mücadele ediyoruz' diyerekten alan genişletmeye devam ediyorlar. Biz de bunun olmaması için bir gayret içerisindeyiz. Bu konuyu koalisyon ortaklarıyla, diğer paydaşlarımızla değerlendiriyoruz. Bu konuda 'oldu-bitti, yapacak bir şey yok' diyecek halimiz yok. Bu bizim için çok hayati öneme sahip bir iştir." yanıtını verdi.
Başbakan Yıldırım, Menbiç için "Suriye-Arap Koalisyonu" diye bir oluşumun gerçekleştiğine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada Kürtler de Araplar da var. Bunlarla Menbiç'ten DEAŞ'ı çıkardılar. YPG'liler, PYD'lilerin orada yerleşme niyetleri vardı. Biz, Amerika ile baştan konuştuk, 'Böyle böyle şeyler olmasın, işin sonunda' dedik. Söz verildi ve şimdi o sözde durduklarını da bize beyan ettiler. 'Burada herhangi bir Kürt yerleşimine, oluşumuna izin verilmeyecek' diye taahhütleri de var, bunu da tekrarladılar, Menbiç'in yeniden ele geçirilmesiyle beraber. Yakından takip ediyoruz. Bize herhangi bir konu olursa gereken müdahaleyi yapıyoruz."
"Bundan sonra gerekli dikkati göstereceğiz"
Yıldırım bir başka soru üzerine, Batı ülkelerinin birçoğunun 15 Temmuz'daki darbe girişiminde iyi bir sınav vermediğini söyledi. İngiltere'nin istisna olduğunu belirten Yıldırım, İngiltere Başbakanı Theresa May'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradığını, kendisiyle de görüştüğünü anımsattı.
İngiltere Başbakanı May'ın, hemen bir bakanını gönderdiğini anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"İngiltere'nin bu yaptığını diğerleri maalesef aynı şekilde, aynı netlikte yapamadı. Yani bir anlamda Mısır'da, Mısır darbesinde yaşananları gördük. Orada darbe oldu, başarıyla ulaştı ve darbeye 'darbe' diyemediler. Burada darbe başarıya ulaşmadığı halde yine bu darbe teşebbüsüyle onları lanetlemek, demokrasiye sahip çıkmak yerine 'efendim darbeciler de fena adamlar değil, bunları fazla hırpalamayın' gibi nasihate başladılar. Burada kabul edilebilir bir şey yok. Gerçek dostumuz olmayanı bu darbe girişiminde çok iyi anladık. Kimin samimi, kimin samimi olmadığını çok iyi anladık. Bundan sonra tabii ona göre de gerekli dikkati göstereceğiz."
Bazı ülkelerin ileri giderek, "Darbeciler nerede hata yaptılar da başarısız oldular, şunu, şunu yapsalardı başarısız olamazlardı." dediklerine işaret eden Yıldırım, "Yeni darbe yapacaksanız şunlara da dikkat edin." tarzında reçeteler de verilmeye başlandığına, bunların da çok üzücü ve incitici olduğuna dikkati çekti.
Yenikapı'daki birliğin, beraberliğin, kardeşliğin görülmesinin ardından havanın değiştiğini vurgulayan Yıldırım, şimdi demokrasi şarkılarının ön plana çıkmaya başladığını belirtti.
"Bölücü terör örgütü Almanya'nın kılcal damarlarına kadar sızmış"
"FETÖ'yle ilgili ilişkilerin mercek altına alınması talebi pek karşılık bulmamış gibi görünüyor Alman cephesinde. Diğer taraftan Alman İçişleri Bakanlığının Ortadoğu'daki İslamcı grupların merkezinin Türkiye olduğuna ilişkin bir belgesi ortaya çıktı. Almanya'nın bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, Almanya'nın hem Avrupa Birliğinin lokomotifi hem de Türkiye'nin büyük ticaret ortağı olduğunu ifade etti.
Almanya'da çok sayıda Türk'ün yaşadığını ve iki ülke ilişkilerinin çok eskiye dayandığını vurgulayan Yıldırım, ne Almanya'nın Türkiye'yi ne de Türkiye'nin Almanya'yı gözden çıkarabileceğini söyledi.
Yıldırım, zaman zaman iç siyasetten kaynaklanan birtakım gerginliklerin yaşandığını ama iki ülkenin bunu körüklememesi gerektiğini kaydetti.
Almanya İçişleri Bakanlığının bir densizlik yaptığını, Türkiye'nin de çok sert tepkiyle karşılık verdiğini anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Yanlışlık oldu, kusura bakmayın' dediler. İçişleri Bakanlığının işi değil ki bu, sana ne. Dış politikayı Dışişleri Bakanlığı takip eder. Dolayısıyla böyle zaman zaman yol, iletişim kazası oluyor. Ermeni tasarısında da bunu yaşadık. Almanya'daki en büyük problem; oradaki bölücü terör örgütü Almanya'nın kılcal damarlarına kadar sızmış. Özellikle basın ve medya tarafında çok zemin kazanmışlar ve Alman kamuoyunu da bir mağduriyet edebiyatıyla maalesef kullanıyorlar. Bundan da Alman hükümeti zaman zaman etkileniyor. Bizim onlara söylediğimiz, 'Biz dostuz, müttefikiz, ahde vefa lazımdır. Siz ahde vefa gösterdikçe biz de karşılığını vereceğiz.' Dolayısıyla bölücü terör örgütünün, Türkiye aleyhinde çalışanlardan ziyade Türkiye'nin ne söylediğine itibar etmelisiniz."
Başbakan Yıldırım, bölücü terör örgütünün Avrupa genelinde, dünyada algı ve mağduriyet oluşturmada gayretinin çok fazla olduğuna işaret etti.
Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Onlara inanmak biraz işlerine de geliyor. Türkiye biraz daha meşgul olsun, Türkiye'nin 2023 hedefleri, geleceğe yönelik projeleri geciksin, aksasın... Bunlar da işlerine geliyor olabilir bazı yetkililerin, içerideki bazı grupların ama biz Almanya'yla ilişkilerimizin gelişmesinden yanayız, geriye gitmesinden yana değiliz. Bu konuda Alman hükümetine şunu söylüyoruz; 'Elinizde 4 bin, 5 bin tane bölücü terör örgütünün dosyası var. Bunlara bakın, bunlar suç işlediler, bunlar Türkiye'ye zarar veriyor. Bunlar size de zarar veriyor ve zarar vermeye de devam edecekler.' Onun için bizim dostluğumuzun arasındaki bu sorunları ortadan kaldırmamız lazım. Ben geleceğe yönelik karamsar değilim."
"Sapık bir düşünce"
FETÖ'ye ait okulların bulunduğu ülkelerin tutumuna ilişkin soru üzerine de Yıldırım, bazı ülkelerin hemen kararlar alıp kapattığını hatırlattı. Rusya'da da benzer adımlar atıldığını dile getiren Yıldırım, diğer ülkelerin de zamanla tehlikenin farkına varıp gerekli adımları atacaklarını belirtti.
Söz konusu okulların yerine ikame olacak başka okulların açılıp açılmayacağı sorusunu da yanıtlayan Yıldırım, Türkiye Maarif Vakfının kurulduğunu, bu vakfın ana gayelerinden birinin yurt dışında zehirleyici örgütün okullarını o ülkelerle anlaşarak devralmak olduğunu aktardı.
Ülkelere bu konuda destek verebileceklerini söyleyen Yıldırım, "Biz şunu söylüyoruz, 'Bu okullar sadece bize zarar vermiyor, bunlar size de zarar verecek.' Çünkü bunlar, sakat düşüncelerle yetişiyor, buradaki çocukların akılları formatlanıyor. Buradaki terörist başı, sadece Türkiye meselesi değil, o dünyanın üstünde bir varlık olduğunu düşünüyor. 'Peygamberler bile benden bir derece aşağıda' diye düşünüyor. Böyle bir sapık düşünce var. Kainatın imamı. Sen kimsin de kainatın imamısın? Kainatın imamı, 'Gidin insanları öldürün' diyor mu, 'Gidin insanlara şantaj yapın' diyor mu? Bizim anlayışımızda böyle bir şey var mı? Tamamen sapık bir düşünce." ifadelerini kullandı.
"MECLİS HİÇ ARA VERMEDEN GÖRÜŞMEYE DEVAM ETTİ"
"100 kamu kuruluşunun özelleştirme kapsamına alınması"nın ne anlama geldiğine yönelik soru üzerine Yıldırım, darbe girişiminin hemen ardından Meclis'in hiç ara vermeden yatırım ve teşviklerle ilgili kanunları görüşmeye devam ettiğini söyledi.
Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Teşvik paketi, varlık barışı çıkıyor. Varlık Fonu kurulması Meclis gündeminde. Özelleştirme, özel bütçeli kuruluşlar da Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca özelleştirme kapsamına alınıyor. Bu özelleştirmenin yaptığı iş de bir kısmını dahil etme işidir. Yarın burada ne kadar şirket varsa özelleştirilecek. Özelleştirme İdaresi yıllardır çalışıyor. Yaptıkları ile yapamadıklarını karşılaştır, yapamadıkları daha çoktur. Bu biraz maksadını aşan bir tartışmaya dönüştü. Şu anda da Meclis'te görüşülüyor. Meclis'te diğer partilerle de konuşulacak. Eğer burada endişeler varsa bu da giderilecek. Yoksa böyle bir yetki almak, bunları 'haraç mezat satmak' anlamına gelmez. Bunların usulleri, esasları, öncelikleri var."
Türkiye Varlık Fonunun kurulmasının önemine işaret eden Yıldırım, "Türkiye bütçe açığı olan, dış kaynakla ekonomisini büyüten bir ülke. Dolayısıyla bütçe açığını, cari açığı daha fazla açmadan kaynak oluşturarak, büyük projeleri gerçekleştirmek ve Türkiye'nin ekonomik göstergelerini dengede tutmak için Türkiye Varlık Fonu kuruluyor." diye konuştu.
Bireysel emeklilikte otomatik katılımın da getirildiğini hatırlatan Yıldırım, tasarrufları artırmaya yönelik bu uygulamayla vatandaşın 10 yılda 90 milyar liranın üzerinde zorunlu tasarruf yapacağını belirtti.
Vatandaşın yaptığı her tasarrufa devletin de katkı sağlayacağını söyleyen Yıldırım, "Bunlar ülkenin kendi kaynağını oluşturması anlamına geliyor. Yabancılardan alınacak borçlara bağımlı olmaktan çıkıp tasarruf oranımızı artırmamız gerekiyor. Ne kadar tasarruf oranımızı artırırsak o kadar çok geleceğe yatırım yapma şansımız artar, borçlanırken de daha az borçlanırız, daha makul şartlarda borçlanırız. Dolayısıyla yükümüz azalır.." ifadelerini kullandı.
"Satarken azimli, alırken nazlı olacağız"
İhracat seferberliği yapılacağını aktaran Yıldırım, "İhracatımızı çeşitlendireceğiz. Satarken azimli, alırken nazlı olacağız. Satmaya odaklanacağız. Ürettiğimizi dünyanın her köşesine nasıl ulaştırırız, nasıl satarız, bunun gayreti içerisinde olacağız. Önce satma aklımızda olacak, ihraç etme. Ne ihraç edeceğiz? Ne üretiyorsak onu ihraç edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, satın alma işinde ise daha nazlı olunması gerektiğini, rekabetçi şartlarda üretim yapılabiliyorsa aynı ürünün dışarıdan alınmasına gerek olmadığını dile getirdi. Bunun tersi olduğunda cepten para gittiğini ve açık verildiğini ifade eden Yıldırım, vatandaşların "Türkiye'de şu yapılıyor, bunu buradan alayım, niye dışarıdan alayım." diye düşünmesi ve bunun milli bir şuur haline gelmesi gerektiğini söyledi.
Başbakan Yıldırım, "Ben 'Yerli malı kullanalım, hiçbir şeyi dışarıdan almayalım' demiyorum ama içeride olabilecek her şeyi içeriden almaya gayret edelim. Eskiden biz ilkokulda okurken 'Yerli malı almalı herkes onu kullanmalı' diye bize ilk öğrettikleri şeylerden biriydi. Niye olmasın?" diye konuştu.
"Asker işini profesyonel bir orduyla yapacak"
Yıldırım, profesyonel orduya geçişle ilgili soru üzerine, Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasına yönelik çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname'nin aslında orduda uzmanlaşma sürecini de hızlandırdığına işaret etti.
Bundan sonraki çalışmanın profesyonel ordu bakımından da uzmanlaşma bakımından da artarak devam edeceğini vurgulayan Yıldırım, askeri kurumlar ile Milli Savunma Bakanlığının yeniden yapılandırıldığını ve tamamen yeni bir yapıya geçildiğini anımsattı.
Yeni yapıyla ihtiyaçların da değiştiğine değinen Yıldırım, "Öncelikler de değişti, insan kaynak ve kapasitesi, insan ihtiyacı da değişti. Yani orta ve uzun vadede artık Silahlı Kuvvetler ihtiyacını askerlik görevini yapmak üzere silah altına aldığı insanlarla yapmayacak. Silah altına alınanlar, askerlik iklimini, ortamını tanımak ve ileride Allah göstermesin büyük bir seferberlik durumunda aşinalık kazanmak için askerliği yapacak. Asker işini profesyonel, rütbeli, kendini bu işe adamış bir orduyla yapacak. Son hedef bu." açıklamasında bulundu.
Başbakan Yıldırım, bedelli askerliğin gündemde olup olmadığına yönelik soruya, "Hayır, şu anda öyle bir konu yok. Askerlikle ilgili ne bedelli ne de süreyle ilgili herhangi bir kısa vadede gündemde bir şey yok. Sadece Silahlı Kuvvetlerin geleceğe yönelik uzman ordu, profesyonel ordu ve ordunun öncelikleri, ihtiyaçları, tehdit türleri konusundaki çalışmalara hız verilecek. O çalışmalar yapıldıktan sonra zaten bu konular da der demez gündeme gelecek." yanıtını verdi.
"Dört temel alanda devleti sürdüreceğiz"
Engelli öğretmen atamalarıyla ilgili izleyicilerden gelen sorular üzerine Yıldırım, "Şu anda 15 bin öğretmen alınacak. Onlar içerisinde engellilere de bir pay var ama ne kadardır, rakamı bilmiyorum şu anda." dedi.
Yıldırım, engelli istihdamıyla ilgili kamu kurumlarının kadrolarını doldurmadığına yönelik değerlendirmeye ilişkin, engelliler için istihdam zorunluluğu getirildiğine ve bunların çok olumlu gelişmeler olduğuna dikkati çekti.
Devletin şu anda ihtiyacından fazla memuru olduğunu ifade eden Yıldırım, şunları kaydetti:
"28 milyon çalışan var. Hepsini devlete alacak halimiz yok. Aslında devletin küçülmeye devam etmesi lazım. Elindeki yetkileri yavaş yavaş millete devretmesi lazım. Dört temel alanda biz devleti sürdüreceğiz. Aslında dört bile kalmadı; güvenlik, sağlık. Sağlıkta şimdi devlet millet dayanışması, birlikteliği devam ediyor. Adalet, adaleti özelleştiremeyiz. Diğeri ne, eğitim. Eğitim ile sağlıkta yavaş yavaş devletle millet birlikte çalışmaya başladı. Demek ki nihayetinde iki tane alan kalacak; adalet ve güvenlik. Devletin asıl yoğunlaşması gereken iki alan var. Eğitim ve sağlıkta da düzenleyici olacak. Hizmetin aksamaması, hizmete erişimde dengenin kurulması buralarda devletin rolü olmaya devam edecek."