Gazete Vatan Logo

'Başbakan vatandaşla kahvede oturamaz ama...'

Kılıçdaroğlu kibar ve zarif bir adam. “Kumaşı başka” derler ya, öyle...

Kemal Kılıçdaroğlu müthiş kibar ve zarif bir adam.
“Kumaşı başka” derler ya, öyle...
Kendisiyle geçtiğimiz gün Sabiha Gökçen Havalimanında buluştuk.
Birlikte seçim otobüsüne bindik ve yol boyunca sohbet ettik.
Ardından Dilovası ve Kocaeli mitinglerini izledim.
Kılıçdaroğlu, kalabalıklar karşısında son derece rahat, sevecen ve esprili...
Dilovası mitingine “Yasa dışı toplanmışsınız burada. Her an biber gazı yiyebilirsiniz.” diyerek başlıyor.
Arada otobüsü durdurup, kahveye giriyor ve bir çay içiyor. Çocukları, yaşlıları sarılıp öpüyor.
Sonra notlarını inceliyor, yardımcılarıyla miting öncesi son hazırlıkları yapıyor.
Bir saniyesi boş geçmiyor.
Onu izlerken, benim başım dönüyor.
Kocaeli’de müthiş bir kalabalık var.
Otobüsün arkasında biraz bekliyor, kalabalık iyice coştuğu an bir rock star edasıyla otobüsten atlıyor, herkese elini uzatarak insan selinin arasına karışıyor.
Bakamıyorum, başına bir şey gelecek diye korkuyorum.
Gözümü açtığımda hop sahnede... Sahneye hakim... Her metrekareye ayak basıyor. Herkesin gözünün içine bakıyor.
Doğaçlama konuşuyor. Konuşması sık sık “Kemal Başbakan” sloganlarıyla kesiliyor.
Benim de nefesim kesiliyor.
Miting izlemek ne zevkliymiş meğer...



Son iki ayda toplam 80 il gezmiş, 86 miting yapmışsınız. Sizi en çok etkileyen kareler ne oldu?

Bolu’da yağmur yağmasına rağmen kimsenin miting alanını terketmemesinden etkilendim. 34 yıldır milletvekili çıkaramadığımız Elazığ’da olağanüstü bir heyecan ve kalabalık olması beni duygulandırdı. Düzce, Kütahya, Hakkari ve Van’da da aynı şekilde...

Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Son iki ayda eşinizi kaç kere gördünüz?

En az 16 saat çalışıyorum. İllere gidiyorum ama önemli ilçelere de gidiyorum. Şu anda liderler arasında Türkiye’yi en çok gezen kişi benim. Eşimle görüşebiliyor muyuz? “Eve ateş almaya mı geldin?” diye bir deyiş vardır. Öyle olduk bizde... Son iki ayda kendisini çok az gördüm. Bazen İstanbul’da, bazen Ankara’da... Büyük bir olasılıkla bugün Kocaeli’nde göreceğim onu... Annesi orada çünkü...

Gözünüz aydın. Peki bu yoğun tempoda, nasıl besleniyor, ne yiyor, ne içiyorsunuz?

Sabahları iyi bir kahvaltı yapmaya çalışıyorum. Onun dışındaki yemekler otobüste, uçakta... Ne bulursak onu yiyoruz. Sağlıklı beslenemiyorum ancak hekim arkadaşların önerisiyle vitamin alıyorum.

Sağlığınız yerinde mi? Çok ağır bir tempo çünkü...

Tahtaya vuralım. Şimdilik bir problemim yok. Bir tek sesim kısıldı. O da doğal. Olağanüstü zor bir tempo... Bazen günde dört, bazen iki, bazen yedi kez miting yapıyoruz.

Çok şıksınız. Kıyafetlerinizi kim seçiyor?

Benim alışveriş yapma şansım yok. Eşim alıyor, ben giyiyorum. Kendisi zevkli biri... Ben de ona danışıyorum, “Nasıl oldu?” diye soruyorum. O ya gömleği değiştiriyor, ya kravatı...

Yeni CHP'nin nesi yeni? Lideri mi, kendisi mi?

Lideri yeni... Yeni CHP’den kastımız şu; geçmişteki birikimlerimize sahip çıkarak değişmek, halkla daha fazla bütünleşmek... Onları dinlemek ve çok somut ayağı yere basan çözümler üretmek istiyoruz. İddia ediyorum, hiçbir siyasi parti, sorunlara bizim kadar çözüm üretmiş değildir. Ne AKP, ne MHP, ne de diğerleri...

· Sizin önerdiğiniz çözümler ne?

Kadından eğitime, milli savunmadan tarıma, gençlerden sivil topluma, anayasadan siyasal partiler yasasına kadar çok net somut önerilerimizi ortaya koyduk ve gerçekleştireceğimizi söyledik. Herkes CHP iktidara gelirse ne olacağını biliyor.

· Başbakan “Dertleri oylarını birkaç puan artırmak, birinci olmak gibi bir hedefleri yok.” diyor. Ama siz iktidar istiyorsunuz değil mi?

Bu Recep Bey’in kendi görüşü. Biz iktidar olmak istiyoruz. Bunun ötesinde Türkiye’nin CHP iktidarına ihtiyacı var. Çünkü Türkiye’nin demokratikleşmeye ve özgürleşmeye ihtiyacı var. Şu anda demokrasi ve özgürlük yok; askıda... İkisini de kontrol eden bir kişi. Ona da “Recep Tayyip Erdoğan” diyorlar. Ayağa mı kalkmadın, Silivri’ye gidebilirsin; beğenmediği yazı mı yazdın, en ağır hakaretleri yersin; uluslararası basın CHP’yi mi övdü, onları çete ilan edebilirsin. Bu anlayışta olan birisi Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetemez. Bu anlayıştaki birisi 12 Eylül döneminden farklı bir anlayışa sahip değildir. Yurttaşlarımızın ortak talebi özgürlük ve demokrasi ise, bunu sağlayacak partinin CHP olduğunu bilmelerini isterim.

Mitinglerinizde solcu bir üslubunuz var. Solculuk yükseliyor mu?

Halka yönelik söylem, diyelim. Sorunların çözümüne yönelik... Her yerde söylüyorum. 2.5 aylık çocuk annesinin kucağında açlıktan ölüyorsa, bu dert Recep Tayyip Erdoğan’ın derdi değildir. Onun derdi para... Ama benim derdim o çocuk, o çocuğun annesi... Resmi verilere göre 12 milyon 715 bin yoksulumuz varsa, benim derdim onların yoksulluğunu gidermektir.

· Türkiye’nin kalkındığı bir dönem halbuki...

Büyüme sanal. Tabana yayılmıyor. Belli kişiler o büyümeden pay alıyor. Nitekim dokuz yılda dolar milyarderi sayımız Japonya’yı katladı. Para belli ellerde toplanırken, halk gitgide yoksullaşıyor.

· “CHP dolduramayacağı için Kazlıçeşme’de miting yapmıyor.” diyorlardı. Kazlıçeşme’yi doldurdunuz. Bu miting bir kırılma noktası mıydı?

Pek çok şey kırılma noktası oldu. “Sivas’ın ötesine geçemezler.” diyorlardı, geçtik. Ben gidiyorum, başbakan gidemiyor. Polis eşliğinde gidiyor ancak... Ben kahvede oturuyorum, yurttaşların dertlerini dinliyorum. Hakkari’de de oturuyorum, Van’da da, Trabzon’da da, Muş’ta da, Rize’de de... Ama başbakan kahvede oturamaz.

· Niye?
Çünkü yurttaştan gelecek tepkiyi göğüsleyemez. Bir çiftçinin tepkisine “Ananı da al git” demiş, 14 yaşındaki bir çocuğun boğazını sıkarak “çek git” diye kovmuş, YGS’de haksızlığa uğramış gencin karşısına polis çıkartmış, düşüncesini açıklayan işadamını tehdit etmiş biri...

· Peki AKP’nin beğendiğiniz icraatları hiç olmuyor mu?
“Yiğidi öldür, hakkını yeme” dediğiniz durumlar...
Akıllarına koydukları bir şeyi gerçekleştirmek için, acımasızca her yolu denemekte son derece mahirler. Siyasi otorite karar alır, yargı o kararı uygular. Bu süreç başladı Türkiye’de. En başarılı oldukları alan bu.

· Başbakanla aranızda bayrak krizi ile başlayan bir gerilim var. Hakkari’deki mitinginizde bayrak olmadığı için başbakan sizi eleştirdi. Siz bayrak üzerinden siyaset yapmadığınızı söyleyerek ona “bölücübaşı” dediniz. Dava açtı mı size?

Keşke açsa... Toplumu nasıl böldüğünü, mahkemede ispat edeceğim.Yurttaşları ayrıştırmak isteyen herkes bölücüdür.

Hopa'da bir vatandaşımızın polis tarafından dövülerek öldürülmesi üzerine sarf ettiğiniz, “Erdoğan toplumu gererek yönetmek istiyor. Ancak, rüzgar eken, fırtına biçer” lafınızla büyüdü. Başbakan size sert çıktı ve siz de ilk kez kendisine tazminat davası açtınız. Kazanacak mısınız, kazanırsanız o 50 bin TL ile ne yapacaksınız?

Hakimin vicdanına kalmış. O kullanılan sözcükleri hakaret kabul etmezse, tazminat davasını reddeder. Eğer “hakarettir” derse, kendisini tazminat ödemeye mahkum eder. 50 bin TL, Recep Bey için çok mütevazi bir para. Milyarlarla oynuyor kendisi. O yüzden rahatlıkla hakaret edebiliyor, “parasını öderim” diyor. Davayı kazanırsam parayı öğrencilere dağıtacağım.

· Kendisinden bir özür bekliyor musunuz?

Hayır. Çünkü bir insanın bu lafları ettikten sonra özür dileyebilmesi için yüreğinde insan sevgisi olması lazım. Ben onda öyle bir sevgi olduğuna inanmıyorum.

· Bu kadar gerilimin ardından, seçimden sonra başbakanla el sıkışabilecek misiniz?

Karşılaştığımızda el sıkışıyoruz. Seçimden sonra da sıkışırız.

· 2013’de Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanı olabilecek mi sizce?

Gönlünde yatan o... Halka gideceğiz. Halk kimi istiyorsa seçecektir. Bizim de adayımız olacak. Belki Sayın Gül yeniden aday olmak isteyecektir. O alan biraz karanlık... Şu anda AKP’nin içinde cumhurbaşkanlığı süreci ile ilgili baltalar toprağa gömülmüş durumda. Bekliyorlar, herkes pusuda.

· Diyelim ki başbakan cumhurbaşkanı oldu, siz başbakan... Uyumlu çalışabilir misiniz?

Ülkenin çıkarları her şeyin üstünde gelir. Benim devlet anlayışım da, siyasi anlayışım da budur. Kişisel kırgınlıklar yüzünden, ülkenin çıkarları gözardı edilemez. Yeri ve zamanı geldiğinde, uyumla çalışabiliriz.

· Seçimi nerede izleyeceksiniz?
Genel merkezde...


· Seçim günü sadece İstanbul'da CHP’nin 120 bin kişiyi görevlendirdiği söyleniyor. Bu sefer sandıkların başını boş bırakmıyorsunuz galiba...

Türkiye genelinde seçim sandık tutanaklarının sonuçlarının ivedilikle genel merkeze ulaşması için büyük bir çalışma başlattık. Parti yetkililerini eğittik. Bu sene seçimlere daha hazırlıklı giriyoruz.

· Elektrikler kesilmeyecek inşallah...

Umarım elektrikler kesilmez, umarım yurttaşların kullandıkları oy pusulaları çöplüklerde bulunmaz. Bunlar birer demokrasi ayıbıdır. Türkiye’nin sağlıklı bir seçim yaşaması en büyük temennimiz. Keşke YSK bütün seçim sandık tutanaklarını kendi sitesine koyabilse... O zaman seçim sonuçları ile ilgili akademisyenler, siyasi partiler, gazeteciler sağlıklı bir denetim işlevi yerine getirmiş olurlar. Bu yöndeki talebimizi, maalesef YSK kabul etmedi.

· Yüzde kaçı başarı, yüzde kaçı başarısızlık olarak görürsünüz?

Herhangi bir yüzde koymadım ortaya. Somut başarının yolu iktidar olmaktır.

· Oylarınızı artırmak başarı değil midir?

Artışın anlamlı olması, kamuoyunun o artışı kabullenmesi lazım.

· “Başarısız olursam Rodos'a kadar yüzerim.” demiştiniz. Yüzecek misiniz?

İşin esprisi ama yüzmeyi severim.

· Seçim sonrası tatil var mı?

Fırsat bulursam kısa bir tatil planlıyorum. Biraz dinlenmek, benim de hakkım diye, düşünüyorum.

· Sayın Bahçeli'nin çikolata, püskevit konuşması internette izlenme rekoru kırdı. Siz bu konuşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzleme şansım maalesef olmadı. Bu süreçte televizyon hiç izleyemiyorum. Konuyu gazetelerden takip ettim.

· Ama mitinglerde kim ne konuşuyor, takip ediyorsunuz değil mi?

Tabii. Kısa süre sonra telefonla bana hepsinin bilgisi gelir.

Totaliter ve demokrasi kelimeleri yanyana geldi

Yaşadığımz demokrasi, totaliter demokrasi... Totaliter kelimesiyle, demokrasi kelimesi ne kadar yanyana gelir, orası tartışılır. Uygar ülkelerde rastlanmayan bir demokrasi anlayışı gündemde. Sadece başbakanın söylediğinin doğru olarak kabul edildiği, diğerlerininin yanlış olarak algılandığı, medyanın büyük ölçüde baskı altına alındığı, sansürün uygulandığı, kitapların yasaklandığı bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Haberin Devamı