'Bana verdikleri 3 aylık maaşı faiziyle geri gönderdim'
Emin Çölaşan, VATAN 'ın haberi üzerine açıklama yaptı
Dün Vatan'ın manşetindeki "Vurguna mı çıktınız" haberinde, Emin Çölaşan'ın Ciner grubunun yayınlayacağı gazete ile anlaşmasının iptal edilmesinin perde arkası yazılmıştı.
Turktime.com isimli internet sitesine konuşan Çölaşan, VATAN'ın iddialarını doğruladı.
İşte Çölaşan'ın o açıklamaları:
Vatan Gazetesi dünkü manşetinde sizin aslında Turgay Ciner’in yeni çıkaracağı gazeteye geçeceğinizi, ancak Ciner Grubu nükleer enerji santralının peşine düşünce, iktidardan gelen baskı nedeniyle sözleşmenizin iptal edildiğini yazdı. Siz bu konuda bugüne kadar hiç konuşmadınız. Nedir bu olay? Gelişmeler nasıl başladı ve nasıl sonlandı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Ben Turgay Ciner ve Fatih Altaylı ile yeni çıkacak gazete için ilk kez 2008 yılı ocak ayında, yani bundan bir yıl önce İstanbul’da konuştum. Sonra Ciner’le bir kez daha Ankara’da buluştuk. 2008 Temmuz ayı idi. El sıkıştık. Ankara’daki konuşma sırasında dört kişiydik. Ciner, Altaylı, ben ve Ciner’in Ankara’daki maden temsilcisi Erhan Aygün.
Turgay Ciner sizde nasıl bir izlenim uyandırdı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Son derece mütevazı, tatlı biriydi. Bir büyük patron havasında hiç değildi. Şakacı, esprili bir kişiydi. Bugün bile aynı şeyleri söylüyorum. Ankara görüşmemizde kafamdaki en önemli soruyu kendisine sordum: “Turgay Bey şimdi ortada önemli bir sorun var. Ben yeni çıkacak gazeteye gelirsem, yine AKP iktidarını eleştireceğim, rahatsız edeceğim. Siz büyük bir işadamısınız. Devlet ve özellikle hükümetle kömür işleri, elektrik santralleri gibi çok büyük işleriniz var. Bizim yazılar sizi sıkıntıya sokmaz mı?” Turgay Ciner’in Sabah ve atv’yi kastederek verdiği yanıt ilginçti. “Bunlar benim malımı gasp ettiler. Ben neden korkacağım? Ben sadece Allah’tan korkarım.” Ben bu sözleri duyunca içimden “Helal olsun” dedim ve Ciner’e de teşekkür ettim. Bu sözleri söyleyebilen bir patrona ancak şapka çıkarılabilirdi. Öğlen dördümüz yemek yedik. Sonra Ciner ve Aygün masadan kalktılar ve biz Fatih Altaylı ile masada baş başa kaldık. Fatih, “Abi senin maaşını yuvarlak hesap 25 milyar yapalım ve el sıkışalım” dedi. Hayatta kimseyle pazarlık yapmamış biri olarak kabul ettim ve bundan sonra yeni çıkacak gazetenin coşkusunu yaşamaya başladım. Bu arada bir de araba vereceklerdi bana. Yani bana değil de, gazetenin bana verilen arabası olacaktı.
Arabayı da almışsınız…
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, almadım. O konuya sonra geleceğim. Ertesi gün Fatih Altaylı ile otelde buluştuk. İstanbul’dan sözleşmeyi getirmiş. İki sayfalık basit bir sözleşmeydi. Yani böyle stajyer muhabirlere imzalatılan standart bir sözleşme. Doldurulacak iki yeri vardı. Sözleşmenin başladığı tarih ve ücret. Başlangıç tarihine 1 ağustos 2008, maaşa 25 milyar yazdık. Ben iki nüshayı da imzalayıp Fatih’e verdim. Bekliyorum ki, o da bir nüshayı imzalayıp bana verecek. “Ben bunu İstanbul’a götüreceğim, orada imzalanacak” dedi. İlginç bir olaydı ama yapacak bir şey yoktu.
Sonra sözleşme size gönderildi mi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, sözleşme bana hiçbir zaman gönderilmedi. Ağustos ayında “ilk maaşım” bankaya yatırıldı 25 milyar lira olarak. Bankaya, parayı gönderenin kim olduğunu sordum. Gönderen Fatih Altaylı.
Yani kurum, şirket falan değil mi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, değil. Bu olay üç kez yaşandı. Yani ağustos, eylül ve ekim 2008 aylarında bana Fatih Altaylı adına üç kez para gönderildi. Yani toplam 75 milyar. Fakat ne olur ne olmaz diye ben bankaya dedim ki “Bu parayı ayrı bir hesapta tutalım. Ben hiç dokunmayacağım.” Bunun üzerine banka bir fon hesabı açtı ve bu paraya hiç dokunmadan orada tuttum. Bunu da Emin Özgönül gibi bazı gazeteci arkadaşlarıma önceden anlattım. Hepsi tanığımdır.
Peki araba işi ne oldu?
EMİN ÇÖLAŞAN: Araba alacaklardı. Yani gazete adına alıp benim hizmetime vereceklerdi. Ben bu işlerden anlamam. Örneğin o günlerde gazetelerde bir Volvo ilanı çıkıyordu. Fatih’e sordum, “İyi arabadır, ondan alalım” dedi. Anlaştık. Araba da İstanbul’dan alınacakmış.
Geldi mi arabanız?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır, hiç gelmedi. Dolayısıyla dünkü Vatan’da çıkan haberin sadece bu boyutu, yani bana araba verildiği yanlıştır.
Bütün bunlar olurken yeni gazete için Ciner ve Altaylı ile görüşmeleriniz sürüyor muydu?
EMİN ÇÖLAŞAN: Altaylı ile sık sık haberleşiyorduk. Ben büyük bir coşkuyla işlerin nasıl gittiğini, matbaa inşaatlarının hangi aşamada olduğunu, gazeteye hangi yazarların geleceğini, onlarla ilgili konuların hangi aşamada olduğunu falan soruyordum. Fatih’i arıyorum, Fatih telefonuma “Emin abi merhaba” diye çıkıyor...Ben soruyorum o anlatıyor. Bundan hemen önce Türktime sitesinin sahibi Talat Atilla olarak siz benden bir söyleşi istediniz. Ciner’in bu sözlerini size de anlattım ve yayınladınız. Amacım kamuoyuna Turgay Ciner’in ne kadar korkusuz, yürekli, mert bir insan olduğunu göstermekti.
Yani bu aşamaya kadar ilişkileriniz gayet olumlu gidiyordu.
EMİN ÇÖLAŞAN: Ekim ayı parası da bankaya yattı. Fakat bu arada ilginç ve dikkatimi çeken bazı gelişmeler oluyordu. Fatih Altaylı iki kez telefonuma çıkmadı. Yani cepten arıyorum. Numarayı gördüğü halde açmıyor. Yaklaşık bir hafta içerisinde üçüncü arayaşımda telefonu biri açtı ve “Fatih Bey toplantıda, ben aradığınızı söylerim” dedi. Yine geri dönmedi. Bir şeyler oluyordu ama ne olduğunu bilemiyordum. Çevremdeki gazeteci arkadaşlardan hep aynı şeyi duyuyordum: “Abi, senin işin yattı. Turgay Ciner seni almayacak. Başbakanlık mahallesinden ona baskı gidiyor.”
Bütün bunlar olurken Altaylı sizi aradı mı?
EMİN ÇÖLAŞAN: Hayır. Ertesi gün bankaya gidip yazılı talimat verdim. Bana gönderilen ve hiç dokunmadığım parayı faiziyle birlikte 76 milyar küsur olarak Fatih Altaylı’ya 16 ekim 2008 günü iade ettim. Benimle birlikte çalışmayı yeniden düşüneceklermiş! Böylece onları bu düşünme zahmetinden sessiz sedasız kurtarmış oldum. Aynı gün Turgay Ciner’i aradım. Bana ocak ayındaki görüşmemizde bir İstanbul numarası vermişti. Çevirdiğimde doğrudan kendisi çıktı. Durumu kendisine de anlattım. “Parayı olduğu gibi Fatih’in hesabına iade ettim. Faks numaranızı verirseniz banka dekontunu size göndereceğim. Size her şey için teşekkür ediyorum, gazetenize başarılar diliyorum” dedim. “Faks numarası vermeme gerek yok. Siz öyle diyorsanız öyledir. Ancak bir karar vermeden önce içinizden 10’a kadar sayın, acele etmeyin. Ben yılbaşına doğru Ankara’ya geleceğim. Orada görüşürüz” dedi. Bilemediniz iki dakika süren bir konuşma idi.
Geldi mi?
EMİN ÇÖLAŞAN: Geldiyse bile aramadı ve görüşmedik.