Avrupa basınında bugün
Avrupa basınında bugün Irak seçimleri, Bağdat yakınlarında düşen ya da düşürülen İngiliz uçağı, Citibank'ın bono planı, Michael Jackson'un yargılandığı dava, terör zanlılarına ev hapsi ve Darfur'daki olaylar öne çıkıyor
Bugünkü İngiliz gazetelerinin çoğunun manşetinde, Bağdat yakınlarında düşen, kimi iddialara göre düşürülen İngiliz askeri uçağıyla ilgili haberler var.
İngiltere'de yargılanmadan tutuklu bulunan terör zanlılarının, cezaevini ev hapsine tercih edeceklerini söylemeleri ve Citibank'ın Avrupa piyasalarında tartışma yaratan 'bono planı' da bazı gazetelerce manşetlere taşınmış.
Guardian yazarı Simon Tisdall'ın yazısının başlığı "Seçim neşesinin, demokratik bir domino etkisi yapması kuşkulu" şeklinde. Tisdall'a göre, Ortadoğu'da Irak'taki seçimler hakkında en olumlu düşünen ülkeler, İsrail ve İran. Türkiye ise muhtemelen derhal alarma geçmesi için en çok nedene sahip ülke. Simon Tisdall'ın yazısı şöyle sürüyor: "Türkiye, Kürtlerin özerklik için bastırmalarının bağımsızlığa yol açacağından şüpheleniyor. Bu, Türkiye'nin güneydoğusunu istikrarsızlaştırabilir. Irak'ın yeni liderlerinin, Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün şu sözlerini alaycı bulması mümkün; Türkiye güç kullanabilir. Çünkü demokratik ülkelerde hükümetler, halkın duyarlılığını gözardı etme lüksüne sahip değildir."
Financial Times gazetesinde de, New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Profesör Noah Feldman'ın bir yazına yer verilmiş.
Feldman, "Irak'ta zor kısım şimdi: Düzensizlikten düzen" başlıklı yazısında Irak'ın, İslam ile demokrasinin nasıl bir arada var olacağına yönelik son test olarak belirdiğini söylüyor. Yazı şöyle sürüyor: "Irak'ta, İslam'la demokratik değerlerin bir noktada birleşmesi, dev tarihi önemi olan bir gelişme. Cezayir'de İslamcı partiler, 1991'de seçimleri kazansalar da, laik rejimce engellenmişlerdi. Türkiye'de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, İslami bir niteliğe sahip. Ancak Türkiye'nin laik anayasası altında dini yönelimini inkar etmek zorunda. Afganistan'da anayasa, İslam'ı kutsal bir yere koyuyor. Ancak Devlet Başkanı Hamid Karzai, aşiret reisliğinden gelme siyasetçileri yönetmek ve anlamlı bir merkezi hükümet yaratmak için, laik temaları kullanıyor."
Independent gazetesi muhabiri Robert Fisk ise yazısının başlığında, "Güya özgürleşen Iraklılar hala değişim rüzgarını bekliyor" demiş. Fisk'in yazısı şöyle sürüyor: "Iraklıların çoğu pazar günü tahrir, yani bağımsızlık için oy kullandı. Batı medyasının yansıttığı gibi demokrasi için değil. Iraklılar özgürlükleri için oy kullandılar ama ifade özgürlüğü için, oy kullanma özgürlüğü için, Amerikalılara karşı özgürlükleri için"
Daily Telegraph ise Iraklıların beklenenden yüksek oranda sandık başına giderek, Ortadoğu'da güç dengesini yerinden oynattıkları görüşünde.
Times yazarı Bronwen Maddox da, İngiliz yetkililerin Irak'ta özellikle, Şii lider Ayetullah Ali el-Sistani'ye güvendiklerini söyleyip, yazısında bunun nedenlerini sıralamış: "Çünkü Sistani, bölgelerinde katılım az olsa bile, Sünnileri iktidara dahil etme sözü verdi. Aynı konuda bölgedeki Sünni ülkelere de taahhütte bulundu. Mukteda Sadr'ı, milis güçlerini eylemden uzak tutmaya ikna etti. Birleşik Arap İttifakı'nı da, korku verici şekilde İslamcı çağrışımlar yapıp İran'a dost görünmemeleri yolunda cesaretlendirdi."
Bugünkü Guardian'ın manşeti, "Zanlılar, ev hapsini geri çeviriyor" şeklinde. İngiltere İçişleri Bakanlığı, daha önce sıcak bakmasa da Yüksek Mahkeme'nin uyarısıyla, yargılanmadan tutuklu bulunan zanlılara tavrını gözden geçirmek zorunda kalmıştı. Haberde ise ülkede bu konumdaki iki zanlının, cezaevinde olmayı, ev hapsine tercih ettikleri belirtiliyor. Bu kişilerden Mahmud Ebu Rideh'in bir akrabası, gazeteye şu açıklamayı yapmış: "Beş çocuklu Ebu Rideh'in eşi, üç yıldır evde yalnız ve yardıma ihtiyacı var. Ebu Rideh, çocukların okula götürülmesine yardımcı olmalı. Evine kitlenmemeli."
Independent ise başyazısında, Darfur'daki kötü muamele olaylarıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin ilgilenmesi gerektiğini belirtiyor. Gazetenin İngiltere hükümetine de bir çağrısı var: "Uluslararası Ceza Mahkemesi zaten, bu gibi olaylarla ilgilenmesi için kuruldu. İngiltere'nin dün Brüksel'de, Amerika Birleşik Devletleri'ni gücendireceği gerekçesiyle telaşa kapılması yersizdir. Bu ülke, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulmasına öncülük edenler arasındadır. Darfur'da doğru bir araç olacağı için, mahkemeyi kalpten desteklemelidir."
Financial Times'ta ise Libya Başbakanı Şükrü Muhammed Ganem'le yapılmış bir mülakat yer alıyor. "Libya Başbakanı, büyük petrol şirketlerine kur yapıyor" başlıklı haberde Ganem'in, geçen haftaki petrol sondaj ihalelerini kaybeden şirketlere bir müjdesi var. İhaleleri genelde Amerikan şirketlerinin kazanması bazı çevrelerin tepkisini çekmişti.
Libya Başbakanı mülakatta, önce 40 petrol şirketine daha sondaj izni vereceklerini belirtiyor ve sonra da geçen haftaki kararlarını savunuyor; "İhaleleri kesinlikle, en iyi teklifleri veren şirketler kazandı."
İngiliz gazeteleri, ünlü Amerikalı pop yıldızı Michael Jackson'ın yargılandığı davaya da geniş yer ayırmış.
Times, iç sayfasındaki haberinde "Şimdi, Jackson hakkında hükmü fakirler verecek" diyor. Kişisel serveti yaklaşık 350 milyon dolar olan Jackson'ın kaderini belirleyecek jüri üyeleri, Santa Maria kasabasından seçilecek. Gazete, kasaba halkının özelliklerini şöyle sıralamış: "Halkın beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ortalama gelirleri yılda 13,750 dolar. Genelde Kaliforniya sahilinde, üzüm bağları ve çilek tarlalarında çalışıyorlar. Nüfusun yaklaşık üçte ikisi Latin kökenli, sadece yüzde ikiden azı siyah."
Daily Telegraph'ın iç sayfalarındaki haberin başlığı ise "Brando'nun eşi, 43 yıllık imkansız aşklarını hatırlıyor" şeklinde. Haber, geçen yıl ölen ünlü aktör Marlan Brando'nun üçüncü eşi Tarita Teriipaia'nın anılarını yazdığı kitapla ilgili. Yeni kitabında çektikleri acılardan bahseden Teriipaia'nın Brando hakkındaki sözleri ilginç. Teriipaia, "Oğlumuzun doğumu öncesi bana sinirle, bir kadının kendisine 'seni seviyorum Marlon' demesine asla izin vermeyeceğini söyledi. Ben de verdiğim sözü, o 78 yaşına gelene dek tuttum. Ama sözü, önce o bozdu" ifadelerini kullanmış.