Avrupa AB’den vazgeçer mi?
Üye ülkelerin halklarının birliğe olan inancı sarsıldı...
Borç krizinin domino etkisi yarattığı Avrupa Birliği’nde, üye ülkelerin halklarının birliğe olan inancı sarsıldı. Euro’dan çıkma, hatta birlikten ayrılma taraftarları artıyor
İngiltere‘de üyeliği referanduma sunulmasını isteyenlerin oranı yüzde 82’ye ulaştı. AB’nin kurucuları Almanya ve Fransa’da bile üyelikten çıkma tartışmaları alevlendi
İNGİLTERE ÜYELİĞİ HALKA SORACAK
Avrupa projesine bağlılığı 1973’te üye olduğundan bu yana sürekli sorgulanan hatta 1975’te düzenlediği referandumla bu durumu kendi bile sorgulayan İngiltere’de şu sıralar AB üyeliğinden ayrılma amaçlı referandum rüzgârları esiyor. Diğer üyelerle ortak vizyona sahip olmadığı görüntüsü veren ve AB’nin ortak politikalarında yer almama gayreti dikkat çeken İngiltere’deki “AB karşıtlığı” göz ardı edilemez boyutlara ulaştı. 2011’deki veriler referandum isteyenlerin yüzde 70 olduğunu gösterirken son anketlerde bu oranın yüzde 82’ye tırmandığı görülüyor. Euro krizinin İngiltere’nin AB’den çıkması için ideal ortamı yarattığını düşünenlerin oranı da yüzde 52 seviyesinde.
İngiltere Başbakanı David Cameron, başta referandum fikrine sıcak bakmazken artık yükselen talebi görmezden gelme lüksü kalmadı. Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ise bu rüzgârdan en fazla yarar sağlayan partiler arasında yer alıyor. UKIP lideri Nigel Farage, “AB’de kalıp kalınmayacağının sorgulanacağı bir referandum için hiç bundan daha iyi bir zaman olmamıştı. Euro krizde, AB yeni güçler elde etme peşinde ve bir antlaşma değişikliğinden bahsediliyor. Bu fırsatı gerçek bir değişime dönüştürme zamanı. Yasalarımızın nerede ve kimin tarafından yapılacağı karşı karşıya olduğumuz en önemli konu. Londra’da mı? Brüksel’de mi?” diyor.
Halkın artık uyandığını ve seslerini duyurana kadar da durmayacağını belirten Farage, “AB’den çıkmak istiyoruz. Hayatlarımızı kontrol etmek istiyoruz. Demokrasimizi geri istiyoruz. Bu yüzden referandum ne kadar çabuk yapılırsa o kadar iyi olur” diye ekliyor. UKIP, bu mücadelesinde yalnız değil daha geçtiğimiz haftalarda “Referandum Talep Ediyoruz” adıyla yeni bir Avrupa karşıtı parti kuruldu. Bu partinin, UKIP ve muhafazakârların sağ kanadının Cameron’a uyguladıkları referandum baskısını bir doz daha artıracağına kesin gözüyle bakılıyor.
YÜZDE 49 AB’DEN ÇIKMAK İSTİYOR
Avrupa Birliği’ne yön veren ve kurucu ülkeler arasında yer alan Almanya ve Fransa’da da Avrupa şüpheciliği yavaş yavaş da olsa yükselmeye ve kalıcı bir nitelik kazanmaya başladı. Bu iki ülkedeki eğilim, İngiltere’deki kadar güçlü olmasa da, nedenleri İngilizlerin gerekçeleriyle tam örtüşmese de gelecekte dikkat çekici bir boyut alabileceğinin sinyallerini veriyor.
Alman Bertelsmann Vakfı tarafından yaptırılan son araştırmalar AB’nin en büyüğü olan Almanya’da “AB’de olmasak daha iyi olurdu” diyenlerin oranının yüzde 49’a dayandığını gösteriyor. Euro Bölgesi’nde olmak istemeyenler ise yüzde 65 olarak belirlenmiş.
PARİS ‘AB KÖTÜYE GİDİYOR’ DİYOR
Aynı çalışma Fransa’da AB’de olmamayı tercih edenleri yüzde 34, Euro’da olmak istemeyenleri ise yüzde 36 olarak gösteriyor. Fransa’daki oranlar tehlike sinyali olarak değerlendirilme aşamasına henüz gelmiş olmasa da iki hafta önce Ifop tarafından yapılan bir kamuoyu araştırmasında Fransızların yüzde 67’sinin “AB’nin kötü yolda olduğunu” düşünmesi bu oranların da yükselme potansiyeli taşıdığının net işareti niteliğinde.
1999’da yapılan araştırmalar, “AB’nin iyi yönde gittiğini düşünen” Fransızların oranını yüzde 53 olarak gösteriyordu. Yüzde 53 “iyiden”, yüzde 67 “kötüye” geçilmesi Fransa’da AB’ye bakıştaki değişimin düzeyini göstermesi açısından önem taşıyor.
NEDEN?
Gerek siyasal gerekse ekonomik anlamda “benzerine rastlanmayan bir başarı modeli” olarak görülen Avrupa Birliği cazibesini giderek kaybediyor. Gelinen aşamada tartışmanın odağında AB’nin gelecek yıllardaki yapısının ve vizyonunun olması gerekirken yaşanan uzun soluklu kriz nedeniyle Euro Bölgesi’nden atılma ya da AB üyeliğinden çekilme tartışmaları ön planda yer alıyor. Henüz tartışmanın İngiltere’de olduğu kadar radikal bir boyuta ulaştığını söylemek zor olsa da kamuoyu araştırmaları, AB’nin kilit ülkelerinde bile “Üye olmasak daha iyi olurdu” tespitinin giderek güçlü bir zemin üzerine oturmaya başladığını gösteriyor.
Borçlu ülkeler euro'ya küstü
İtalya’da son dönemde AB karşıtlığı olarak değerlendirilebilecek gelişmelerin başında, ekonomik kriz içindeki ülkenin AB’nin ortak para birimi “euro”dan ayrılma tartışmaları geliyor. Eski Başbakan Silvio Berlusconi, euro’dan ayrılıp liret’e geri dönme fikrini dile getiriyor. Gelecek sene ilk kez genel seçimlere girecek olan halkçı “Beş Yıldız Hareketi” de AB karşıtı tutumuyla destek topluyor. Eski komedyen Beppe Grillo’nun başını çektiği hareket anketlerde hızla yükselerek yüzde 15-20 arasında bir desteğe ulaştı. Grillo, euro konusunda referanduma gidilmesini istedi. İtalya’da euro ve AB karşıtı partilerden eski koalisyon ortağı Kuzey Ligi de referandum fikrinin kendilerine ait olduğunu söyleyerek Grillo’nun politikalarını çaldığını ima etti.
Yunanistan’da borç krizindeki devletin iflasla boğuşması euro karşıtı güçleri kuvvetlendiriyor. Yunan siyasi yelpazesinin uçları “euro’dan çıkalım, ülkenin bağımsızlığı kısıtlandı, Brüksel ve Berlin’in direktifleri altında yaşıyoruz” tezi ile toplumda sempati topluyor. Özellikle sol Yunan Komünist Partisi ile neo-Nazi söylemli aşırı sağ Hrissi Avgi (Altın Şafak) partisinin euro ve AB’ye hayır sloganı altında birleşmeleri dikkati çekiyor. Seçimlerde büyük süpriz yaparak ana muhalefet olan radikal sol SİRİZA’da da büyük kesim “euro dışına çıkalım, borçlarımızı da ödemeyelim” yanlısı, ancak parti içi diyalog, ılımlı kanadın baskısı ile “daha realist tutuma” doğru gelişiyor.
NASIL?
2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’na kadar “AB’den çıkmak mümkün mü?” sorusunun yanıtı tartışmalı olsa da artık bu soruya net şekilde “evet” cevabı verilebilir. Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesinde düzenlenen “çekilme” için her şeyden önce ilgili ülkenin beyanda bulunması gerekiyor. Bunun ardından ilgili ülkeyle AB Konseyi arasında ilişkilerin geleceğini belirleyecek çekilme anlaşması müzakere edilir. Üzerinde anlaşılan belge için Avrupa Parlamentosu’nun onayı ve üye ülkelerden oluşan Konsey’in nitelikli çoğunlukla vereceği olumlu karar aranır. “Çekilme” işlemi iki yıl kadar sürebilir.
BRÜKSEL’DE SULAR DAHA DA ISINACAK
Üye ülkelerde Avrupa Birliği’ne yönelik tepkinin artması ve bağlılık hissinin zayıflamasının en görünen ve sıcak nedeni ekonomik kriz. Uzun soluklu olan ve henüz tünelin ucunda net bir ışık görülmeyen ekonomik kriz nedeniyle iyiden iyiye kabaran popülist politikalar AB’nin yararından çok “zararının” öne çıkması sonucunu doğurdu. Gelinen aşamanın tek sorumlusu ise kriz değil, sorun daha derinlerde yatıyor. Üye ülkelerin “Avrupa ruhundan” uzaklaşıp kulübü her şeyden önce kendi çıkarları için kullanır hale gelmeleri Brüksel antipatisinin tavan yapması sonucunu doğurdu. AB’nin günün şartlarına uyacak dönüşümü yapamaması, yapabildiklerini de gecikmeli ve eksik yapması sorunu daha da derinleştirdi. Genelde tabu olarak görülen federasyon defterinin açılması da önümüzdeki dönemde AB’de suların iyiden iyiye ısınacağını ve yeni ilişki yapılarının oluşmasıyla sonuçlanabilecek bir sürecin kapıda olduğunu gösteriyor.