Ateşkes, siyasi geçiş süreci ve insani yardım
Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın, Suriye sorunu için Astana’da tarafların bir araya getirileceği toplantıyla ilgili Türkiye’nin beklentilerini anlattı. Kalın “Astana, Cenevre’ye alternatif değil onu tamamlayan bir süreç” dedi
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, Külliye’de bir grup gazeteciyle bir araya gelerek gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Kalın özetle şunları söyledi:
Hakan Fidan’ın rolu
“Özellikle doğu Halep’te ateşkesin sağlanması ve tahliye süreci ile birlikte aslında Suriye krizinde bir anlamda yeni bir dönem başladı. Yani Rusya ve Türkiye’nin öncülüğünde sağlanan bu ateşkes, tahliye operasyonu önümüzdeki hafta yapılacak olan Astana görüşmelerinin de zeminini hazırlamış oldu.”
Öncelik ateşkesin devamı
“Şimdi önümüzdeki hafta da ilk toplantı Astana’da yapılacak Kazakistan’ın ev sahipliğinde. Bu toplantıda tam beklentimiz bizim öncelikle rejim temsilcileriyle muhalefetin bir araya gelip ateşkesin devam ettirilmesi konusunda bir mutabakata varmaları. İkincisi siyasi geçiş süreciyle ilgili modaritenin nasıl olacağı konusunda bir mutabakata varmaları, üçüncüsü de bu insani yardımların ulaştırılması konusunda yeni mekanizmaların kurulması. Çünkü hala yüz binlerce insan kış şartlarında büyük zorluklar içerisinde yaşıyor.
‘Biz müzakereci değiliz’
“Türkiye oraya bir garantör ve kolaylaştırıcı ülke olarak gidiyor. Biz orada müzakereci değiliz. Müzakereleri rejim ve muhalifler yapacak. Astana toplantısı Cenevre’ye bir alternatif değil onu tamamlayan, destekleyen bir süreç olarak görüyoruz. O noktada Cenevre toplantısına katılan ülkelerin de Astana toplantısına katılması elbette bizim de olumlu baktığımız bir şey. O noktada Trump yönetimi tören işleri biter bitmez bir karar verip Astana toplantısına ne düzeyde ne şekilde katılacaklarını belirleyeceklerdir. Biz burada mümkün olduğunca kapsayıcı ve kucaklayıcı olmaya çalışıyoruz.”
‘Kürtler eşit vatandaştır’
“Bizim Erbil’le çok iyi ilişkilerimiz var. Bu da zaman zaman PKK’nın ve ona yakın çevrelerin yaptığı Türkiye, Kürtlerin kazanımına karşı propagandasına verilecek en güzel cevap. Türkiye’nin Kürtlerle ilgili olumsuz bir tavrı olsaydı ne Irak Kürtleriyle yakın yapıcı ilişkiler içerisinde olurdu ne savaştan önce Suriye Kürtlerinin meselelerini gündeme getirirdi ne Türkiye’de özellikle demokratikleşme ve çözüm süreci dönemlerinde atılan adımlar atılırdı. Bu konuda Türkiye’nin bir ön yargısı söz konusu değil. Yürütülen politikalar tamamen terör örgütüne karşıdır. Kürtler de Türkiye Cumhuriyetini eşit vatandaşıdır. Kimsenin Kürt kimliğinden dolayı hakkından mahrum olması söz konusu değil.”
MİT’in çabası işe yaradı...
“Sahada nispeten Astana görüşmelerini kolaylaştıran bir ortamın olduğunu söyleyebiliriz. Bildiğiniz gibi muhalifler Astana görüşmesine kimlerin katılacağını, ne şekilde katılacağını da kararlaştırdılar. Burada hakikaten MİT Müsteşarı Hakan Fidan Bey’in çok yoğun çabaları ve gayretleri oldu.”
Dost çoğaltıldı düşman azaltıldı
“Son dönemde zannediyorum Başbakanımızın tabiri ile ‘dost çoğaltıp, düşman azaltma’ yaklaşımının somut göstergelerini siz de görüyorsunuzdur. Geçtiğimiz 8-10 aylık dönemde bu darbe girişimine rağmen Rusya ve İsrail ile normalleşme süreci oldukça başarılı bir şekilde devam ediyor. Aynı şekilde Özbekistan’la, Irakla bir dönemdir yaşadığımız sürecin yerine daha diyaloğa açık süreçler başladı. Aynı şekilde Kıbrıs’ta çözüm bulunması amacıyla çok yoğun müzakereler yürütüldü bildiğiniz gibi. Afrika ile ilişkilerimiz de devam ediyor ki bu hafta sonu Cumhurbaşkanımızın bir Afrika ziyareti olacak. Bu yeni açılımlar ve kazanımlar noktasında ben Özbekistan’ı da çok önemsiyorum. Uzun bir süredir adeta donmuş bir ilişki vardı. Artık bu geride bırakıldı.”
PYD’ye tutumumuz aynen sürüyor
“Suriye bağlamında bizim PYD-YPG konusundaki tutumumuz aynen devam ediyor. Suriye’nin herhangi bir noktasında fiili durum yaratarak terör örgütünün Suriye kolunun orada bir mevzi kazanması kabul edilemez bir şey. Obama yönetimi maalesef son 2 yılda bizim bütün uyarılarımıza rağmen bu politikasını devam ettirdi ve YPG’ye orada ciddi bir alan kazandırdı. Birisi çıkıp elinde silah var deyip fiili bir durum yapıp işte burası Suriye’nin şu bölgesi burası Suriye’nin bu bölgesi gibi bir tutum içerisine girerse Suriye’yi bir arada tutmak elbette mümkün olmaz.”
El Bab sayesinde Rakka kolaylaşır
“El-Bab operasyonu planlandığı şekilde devam ediyor. Başarılı bir şekilde neticelendirme konusunda biz kararlıyız. Hem El-Bab’taki sivil nüfusun yoğun olması hem de terör örgüt DEAŞ’ın orada birtakım mayınlanmalar vs yapmasından dolayı hem de hava şartlarından dolayı operasyon zaman zaman yavaşlıyor. Kayıplarımız da oldu biliyorsunuz. Ama buna rağmen biz El-Bab operasyonunu tamamlamak suretiyle DEAŞ üzerindeki baskıyı daha da artırmak istiyoruz ve El-Bab’ın alınması DEAŞ’tan kurtarılması Rakka operasyonunu da kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. Çünkü Suriye’nin elindeki son kalesi olan Rakka’yı DEAŞ’tan temizlemek için orada ciddi bir baskı oluşturmamız gerekiyor. Gerek Rakka’nın etrafında... Çünkü Rakka diğer yerlere göre daha büyük bir şehir daha fazla nüfusu var, DEAŞ’ın elinde 2-2,5 yıldır, orada ciddi bir yığınak yaptılar.
AB üyeliği stratejik hedef
‘Üyelik sürecinde) Avrupa Birliği’nde çok ciddi bir yavaşlamanın olduğunu görüyoruz. Zaman zaman vehimler üzerinden, hayali düşmanlıklar üzerinden, yalan yanlış bilgiler üzerinden bir Türkiye düşmanlığı, Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapılarak Avrupa siyasetinde mevzi kazanmaya çalışan siyasi partiler var, çevreler var. Yani bu inanın Türkiye’den çok Avrupa’ya daha çok zarar verir. Çünkü bu aşırı sağcı, ırkçı göçmen karşıtı, azınlık karşıtı, islamafobik akımları daha da güçlendirir ki son birkaç yılda Avrupa’da gördüğümüz trend de maalesef bu yönde. Bütün bunlara rağmen biz Türkiye olarak AB üyeliğini, stratejik bir hedef olarak muhafaza ediyoruz.”
‘Büyük destek verilecek’
“Yeni sistemle beraber daha etkin, çift başlılığın olmadığı bir yönetim şekli hedefleniyor. Bu konuda inşallah vatandaşımıza konu götürüldüğü zaman büyük oranda destek verileceğini düşünüyoruz. Şu anki tüm göstergeler de zaten bu yönde. Bu yeni sistem hem kuvvetler ayrılığını daha net ortaya koyması açısından önem arz ediyor hem daha etkin bir yönetim şeklini Türkiye’ye getirmesi açısından. Meclis ve Cumhurbaşkanının eş zamanlı halka karşı sorumlu olması, kendi aralarında da bir denetim mekanizmasının olması önem arz ediyor.”