‘Askeri gönder beni içeriye al’
FETÖ’nün darbe girişimi gecesi yaşananları kitapta anlatan Şanver, FETÖ’nün ilk tuzağıyla 2003’te karşılaştığını, gece yarısı orduevindeki odasına gelen genç bir kadının ısrarla içeriye girmek istediğini yazdı.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sırasında eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ve komuta kademesinden 9 havacı generalle birlikte kızının düğününden kaçırılan Emekli Korgeneral Mehmet Şanver, anılarını “15 Temmuz Kartal Yuvasının İstilası” isimli kitapta kaleme aldı. İnkilap Yayınevi’nden çıkan 358 sayfalık kitapta ilginç iddialara yer veriliyor. Şanver, bizzat yaşadığı ve tanık olduğu olayları ilk kez gün yüzüne çıkartırken, 15 Temmuz hain darbe girişiminde sırasında 8’i atışlı olmak üzere 32 muharip uçak, sortisi gerçekleştirildiğini; Buna mukabil darbe karşıtı olarak 48 adet F-16 Hava savunma ve 18 adet F-4 uçağı da hava-yer görevlerinde olmak üzere toplam 66 muharip uçak sortisi yapıldığını aktarıyor. Şanver’in anılarından ilginç bölümler şöyle...
“Genelkurmay nezdinde Yıllık Eğitim Değerlendirme Toplantısı vardı. Toplantıya Hava Kuvvetleri’nden en yüksek rütbeli iki komutan yani Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ve Muharip Hava Kuvveti komutanı olarak ben katılacaktım. Toplantı Jandarma Genel Komutanlığı ev sahipliğinde ve koordinatörlüğünde gerçekleşecekti. Eğitim toplantısının tüm konuları tartışılmış, normalde gündem tamamlanmıştı. Komutan Ankara dışından gelen korgeneral ve daha üst rütbedeki personeli ile özel görüşmeler gerçekleştirmek istemekteydi.
‘Bildiklerimi paylaştım’
Konu, TSK içerisindeki FETÖ yapılanmasıydı. Komutan, Ağustos Şurası öncesinde her kuvvetten terfi sırasında bulunan personele yönelik değerlendirme bekliyordu. Nihayet görüşme sırası bana geldi ve içeri girdim. Üçüncü bir kişi daha vardı odada. Genelkurmay Başkanı’nın yanındaki şahıs, Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu’ydu. Bildiğim her şeyi komutanımla paylaştım. FETÖ’cü olanlar, olmayanlar ve hakkında bir fikrim olmayanlar. Personel Başkanı Korgeneral Talu ağzını açmadan sadece not tuttu.”
Darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü 143. Filodan havalanan 2 adet F-16 C savaş uçağının amacını da kitabında anlatan Şanver, “Kalkış yapan pilotlar Oğuz Alper Emrah ve İlker Hazinedar özel bir görevle talimatlandırılmıştır. Cumhurbaşkanlığı forsu taşıyan büyük bir uçağı önlemektir asli görevleri. Başarılı olması halinde darbenin başarı ihtimali bir o kadar artacaktır. Yaklaşık 80 dakika havada kalırlar. Belirli bir sektörde hedef olarak kendilerine tahsis edilen uçağı ararlar ancak başarı sağlayamazlar. Kendilerine verilen ikinci talimat gereği, Ankara üzerinde alçak-irtifa, yüksek-sürat uçuşlarını gerçekleştirirler. Görevinin sonunda saat 01.38’de Akıncı’ya iniş yaparlar” ifadelerini kullanıyor.
Şanver, anılarında 2016 YAŞ kararlarına ilişkin Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Abidin Ünal’ın el yazısıyla kaleme aldığı notlara da değinirken, şu iddialara yer veriyor:
Abidin Ünal’ın el yazısı
“Çekmece içerisindeki evrakları tek tek inceleyerek tasnife başladım. Birkaç kâğıt ilişti gözüme. General, amiral değerlendirme dosyası içerisinden çıkmıştı. Dosya cep kapağında bulunan yazılı dokümanlara bakınca Abidin Ünal’ın el yazısını hemen tanıdım. Üzerinde kendi ismimi de görünce merak içerisinde notları çekmece dışına çıkarmadan bir çırpıda okudum. Bir önceki yıl için, Şura hazırlıkları kapsamında Küçükakyüz General ile beni kıyaslamaktaydı. Kıyaslama, lehime olacak şekilde iki generalin kariyerleri ve nitelikleri arasındaki büyük farka işaret ediyordu. Ne var ki, YAŞ 2016’da tercih Küçükakyüz General lehine tecelli etmişti. Bu tercih sonucunda, 44 yıllık üniformalı hayatımı bitirmiş, ancak onurumdan taviz vermemiştim.”
‘Ata uçağı askeri radardan silindi’
Şanver 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Dalaman’dan İstanbul’a getiren ATA uçağının, darbecilerin idaresindeki jetlerden nasıl kurtulduğunu ise şöyle kaleme alıyor: “Cumhurbaşkanımızın uçağı öncelikle boş olarak TK 8451 iz numarası ile Adnan Menderes Havalimanı’ndan kalkarak Dalaman Havaalanı’na gelir. İniş saati 00:40 olur. Dalaman’dan saat 01.43’te Cumhurbaşkanımızı da alarak Atatürk Havalimanı için kalkış yapılır. Kaptan Pilot Barış Yurtseven yönetimindeki TC-ATA uçağının iz numarası TK 8456 olmuştur. Uçağı hava resminde takip eden 1BHHM kıdemli kontrolör talimatı ile uçağın izi askeri radar görüntülerinden sildirilir.
Dolayısıyla uçağın askeri hava resminde görülmesi, takip edilmesi engellenmiştir. Bu küçük ancak son derece kritik hareket Türk Hava Kuvvetleri’nce darbe karşıtı en önemli faaliyetlerden birisi olarak tarihe geçecektir. Uçuşuna devam eden TK 8456 TC ATA uçağı Biga üzerinde beklemeye alınır. Atatürk Havalimanı ve uçuş kulesinin kontrolü sağlandıktan sonra, GK-601 iz numaralı F-16 uçağının havada yakıt ikmali yapmak için uzaklaşması da fırsat bilinerek pist ışıkları yakılır ve TK 8456 TC ATA uçağı önemli yolcusu birlikte emniyetle Atatürk Havalimanı’na inişe alınır. 1BHHM tarafından farklı maksatlarla kullanılabileceği düşüncesi ile NATO’ya hava resmi gönderimi durdurulur.”
‘FETÖ’nün ilk somut ve hayasız tuzağıydı’
Emekli Korgeneral Şanver, anılarında 2003 yılında yaşadığı ilginç bir olaya da ilk kez değiniyor. Şanver’in yazdıkları ise şöyle: “FETÖ’nün ilk somut ve hayâsız tuzağı ile 2003 yılı Ağustos ayında, albaylığımın son senesinde karşılaştım. Eskişehir’deki harekât başkanlığı görevine yeni atanmıştım.
Orduevinde 431 numaralı odanın, hayatımın ve kariyerimin dönüm noktalarından birisinin yaşanacağı bir yer olacağını asla tahmin edemezdim. Oda kapım çalındı. Hiç tanımadığım bir ziyaretçim vardı. Genç bir bayan çalmıştı kapımı. ‘İçeri girebilir miyim?’ deyince beynimden aşağı kaynar sular döküldü sanki. ‘Hayır giremezsiniz!’ diyerek kapının arkasına ayağımı sertçe yasladım.
Kadın ısrarcı idi. ‘Lütfen bırakın gireyim, içerde konuşuruz’ diyordu. Sesimi biraz yükselterek, ‘Hanımefendi siz ne yapmak istiyorsunuz?’ şeklinde cevap verirken ses tonumun yüksekliği kat görevlisi askeri uyarmış olacak ki o da yanımıza geldi. ‘Komutanım neler oluyor?’ diye sorunca, ben askere: ‘Evladım, hanımefendi odasını şaşırmış, kendisini odasına götür’ diyerek bir an önce içerisinde bulunduğum rahatsız edici durumdan kurtulmak istedim. Fakat bayan ısrarcı idi ve bir türlü ayrılmak istemiyordu.
‘İngilizce tekrarladı’
Asker anlamasın diye İngilizce konuşmaya başladı. Israrla askeri göndermemi ve kendisini içeri almamı istiyordu. İngilizce olarak ‘Sent him away and let me in’ (Askeri uzaklaştır ve içeri girmeme izin ver.) cümlesini defalarca tekrarlıyor ve inatla içeri girmek istiyordu. Askere dönüp, ‘Yavrum bu kadını hemen buradan uzaklaştır, al götür başımdan’ diyerek kapımı kapattım. Kurulan tuzağa düşmediğim ve olayı ucuz atlattığım için Allah’a hep şükrederim.” (Milliyet)