Ankara Garı önündeki terör saldırısı davasında ara karar verildi
Ankara Garı önünde 102 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili 36 sanığın yargılandığı davada ara kararını açıklayan mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına hükmetti
Ankara Garı önünde 102 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili 36 sanığın yargılandığı davada ara kararını açıklayan mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya, müştekiler, yakınları, tutuklu sanıklar ve avukatları ile müşteki avukatları katıldı.
Dosyaya giren evraklara karşı beyanı dinlenen sanıklardan eylemin talimatını verdiği öne sürülen Erman Ekici, kendisine iftira atıldığını ve aleyhindeki delillerin çürüdüğünü belirterek tahliye istedi.
Elinde DEAŞ bayrağıyla bir fotoğrafı bulunduğu iddiasını yalanlayan Ekici, bir düğünde çekilen fotoğraftaki bayrağın DEAŞ bayrağı olmadığını öne sürdü. Ekici, canlı bomba Yunus Durmaz'ın emrinde çalıştığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, HTS ve bilirkişi raporlarında da aleyhinde bir delil bulunmadığını savundu.
Sanık Suphi Akfidan, saldırıyla alakasının bulunmadığını öne sürerek, "Neyse meydana çıksın. Artık yeter. Sadece bir parmak iziyle bir araç alım satımıyla insan terör örgütü üyesi olabiliyor mu? Hayatımız altüst oldu." dedi.
Saldırganların taşındığı araçta parmak izi bulunan Talha Güneş de HTS raporlarıyla ilgili beyanlarının kendisiyle alakalı olmadığını, Nihat Ürkmez'in öğrenci evine geldiği yönündeki iddianın da gerçeği yansıtmadığını savundu. İftiraya uğradığını ve hakkındaki iddiaların kurmaca olduğunu öne süren Güneş, tahliyesini istedi.
Nihat Ürkmez ise Talha Güneş'in Elazığ'daki evini ziyaret ettiği iddiasını kabul etmedi. Ürkmez, aleyhinde somut bir delil bulunmadığını, işlemediği suçtan yargılanmanın zoruna gittiğini belirterek tahliyesini istedi.
Davanın sanıklarından Hakan Şahin ile telefon irtibatı olması nedeniyle tutuklanan sanık Yakup Yıldırım da müşteki vekillerinin suçlamalarının zandan ibaret olduğunu ve iftiraya uğradıklarını iddia ederek, "Ben Şırnak'ta askerlik yaptım. Orada telefonum çekmedi. Tezkereye giden bir arkadaşım adına başka hat aldım. Askerden geldikten sonra da bu hattı 2 ay kadar kullandım. Sonrasında patlama oldu. Patlama öncesinde Hakan Şahin ile görüşmem olmuştur ama suç unsuru yok, gündelik konuşmalar." dedi.
Hüseyin Tunç, işi gereği Yakup Şahin ile bir kez gübre taşıdığı için 20 aydır tutuklu bulunduğunu, bundan dolayı gar saldırısıyla ilişkilendirildiğini belirterek, "Ben patlayıcı madde taşımadım. Gübre kendi başına patlayıcıysa bunun ayrıca delillendirilmesi lazım. Canlı bombanın üzerinde gübre var mı? Bunu yapamadıkları için bilye taşıdığımdan bahsediliyor. Bu delillendirilsin suçu kabul edeceğim. Ben işim gereği bir kez gübre taşıdım. Bu da Gaziantep ve Nizip'te polis tarafından yakalanmış." diye konuştu.
"Kod adı kullanmadım"
İbrahim Halil Alçay da Resul Demir ve Yakup Karaoğlu ile görüşmesini daha önce de kabul ettiğini söyledi. "Huzeyfe" kod adı kullandığı iddiasını kabul etmeyen Alçay, "Burada bulunmamın tek nedeni Durgun'un arkadaşı olmam." dedi. Halil Durgun ile olaydan 6 ay önce bir araba alışverişi yaptığını, bunun da Durgun'a araç tahsis ettiği yönünde yorumlandığını öne süren Alçay, aleyhinde başka hiçbir delil bulunmadığını belirterek tahliye istedi.
Metin Akaltın, kasap olduğunu, işi gereği birçok kişiyle görüştüğünü, görüşmelerinin işle ilgili olduğunu, suç işlemediğini öne sürdü. Halil Durgun'un müşterisi olduğunu, olaydan önce defalarca alışveriş yaptıklarını belirten Akaltın, Durgun'un iş yerine de gittiğini belirterek, bu sırada çekilen fotoğraflarının, birlikte hareket ettikleri şeklinde değerlendirilerek iddianameye konulduğunu savundu.
Yakup Karaoğlu da aleyhindeki delillerin somut verilere dayanmadığını öne sürerek, tahliye istedi. Karaoğlu'nun savunması sırasında, "Nuriye, Semih onurumuzdur" diye slogan atıldı. Bu kişiler bir takım kişilerin baskısıyla tahliye edilirken ben aylardır tutukluyum" demesi salondakilerin tepkisini çekti.
Sanığın, "Çocuğum görüşte 'baba gel' diye bacağıma sarılıyor." demesi üzerine mağdur aileler, "Bizim çocuklarımız öldü. 9 yaşında bir çocuk öldü burada." şeklinde Karaoğlu'na tepki gösterdi.
Abdulhamit Boz, suçsuz olduğunu, 7 çocuğu bulunduğunu ve eşinin hasta olduğunu belirterek tahliye istedi.
Sanık Mehmedin Baraç, kim tarafından yazıldığı, nereden gönderildiği belli olmayan bir mektup yüzünden suçlandığını, 21 aydır bu nedenle tutuklu bulunduğunu öne sürdü. "Ömer Hattab" kod adını iddiasını kabul etmeyen Baraç, Halil İbrahim ve Yunus Durmaz ile irtibatının bulunmadığını savundu.
Sanık Resul Demir de 26 aydır tutuklu olduğunu belirterek, "İşlenmeyen suçun delili olmaz, ben suç işlemedim. Mağdurlar nasıl acı çekiyorsa biz de aynı acıyı çekiyoruz. Onları rahatlatmak için bizleri acıya boğmayın. Artık bu son bulsun. 26 ay oldu." dedi.
Sanıklardan Esin Altıntuğ, "Savunma yapacak bir şeyim kalmadı. 2 çocuğum dışarıda rezil. Önce babasız, şimdi de annesiz kaldılar. 10 aydır tutukluyum, psikolojim bozuluyor" dedi ve tahliye talebinde bulundu.
Ara karar
Sanık avukatlarının müvekkillerinin tahliyelerini istediği duruşmada, Cumhuriyet Savcısı Adnan Gümüş, tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamını ve dava dosyasındaki görüntülerde emniyet görevlilerinin "X" ve "Y" olarak nitelendirdikleri, kimliği teşhis edilemeyen kişiler hakkında soruşturma bulunup bulunmadığının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını talep etti.
Mahkeme heyeti, müştekilerin davaya katılma taleplerini kabul ederken, dijital materyaller ve kamera görüntülerine ilişkin bilirkişi raporlarının beklenmesini kararlaştırdı.
Sanıkların HTS kayıtlarının temini için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) müzekkere yazılmasına karar veren heyet, dosyadaki görüntülerde emniyet görevlilerinin "X" ve "Y" olarak gösterdikleri kişiler hakkında ayırma kararı verilip, devam eden soruşturma olup olmadığının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını karar altına aldı.
Yokluğunda tutuklama ve yakalama kararı bulunan sanıklar hakkındaki bu kararların devamına hükmeden heyet, bu sanıkların INTERPOL vasıtasıyla "kırmızı bülten" ile aranmaları için Adalet Bakanlığına yazılan müzekkere cevaplarının beklenmesine karar verdi.
Çeşitli yerlerden bazı belgelerin gönderilmesinin beklenmesine ve tutuklu sanıkların tutukluluklarının devama karar veren heyet, duruşmayı 31 Ocak ve 1 Şubat 2018'e erteledi.
10 Ekim 2015'teki saldırı ve iddianame
Sivil toplum kuruluşlarınca 10 Ekim 2015 Cumartesi Sıhhiye Meydanı'nda düzenlenecek miting için kalabalık Ankara Garı önünde toplanmıştı. Grup kortej hazırlığına devam ederken saat 10.04'te, 3 saniye arayla iki patlama meydana gelmiş, ikisi çocuk 100 kişi hayatını kaybetmiş, 391 kişi yaralanmıştı.
Olaya ilişkin iddianamede, canlı bomba saldırganlarının 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz ile açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu kişi olduğu belirtilmişti.
İddianamede şu kişiler sanık olarak yer almıştı:
"İlhami Balı, Deniz Büyükçelebi, Edremit Türe, Yakub Şahin, Hakan Şahin, İbrahim Halil Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz, Hüseyin Tunç, Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Savaş Yıldız, Burak Ormanoğlu, Suphi Alpfidan, Hasan Hüseyin Uğur, Bayram Yıldız, Kenan Kutval, Ahmet Güneş, Abdulhamit Boz, Cebrail Kaya, Ömer Deniz Dündar, Muhammet Zana Alkan, Walentina Slobodjanjuk (Kazakistan vatandaşı), Mustafa Delibaşlar, Mehmedin Baraç, Nihat Ürkmez, Nusret Yılmaz, Kasım Dere, Yakup Selağzı, Erman Ekici, Yakup Karaoğlu, Yakup Yıldırım, Esin Altıntuğ, Hatice Akaltın ve Mehmet Kadir Cebael."
Bazı sanıklar, "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek" suçundan bir kez ve "100 kişiyi öldürmek" suçundan toplam 100 kez olmak üzere toplam 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yanında terör örgütünün faaliyeti kapsamında 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs etmek, terör örgütünün faaliyeti kapsamında ruhsatsız silah ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarından da toplam 7 bin 631 yıldan 11 bin 750 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
Bazı sanıklar için ise "Silahlı terör örgütü DEAŞ üyesi olmak" suçundan 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, Gaziantep'te 16 Ekim 2016'da düzenlediği operasyonda sanıklardan Mehmet Kadir Cebael üzerindeki bombayı patlatarak ölmüş, olayda 3 özel harekat polisi şehit olmuş, biri ağır olmak üzere 5 özel harekat polisi ve 4 Suriye uyruklu sivil yaralanmıştı.
Sanıklardan Esin Altıntuğ'un olay tarihindeki eşi Halil İbrahim Durgun da yine Gaziantep polisinin Beylerbeyi Mahallesi'ndeki eve Kasım 2015'te düzenlediği operasyon sırasında üzerindeki bombayı patlatmış, 5 polis yaralanmıştı.
İddianamede Durgun'un, 10 Ekim'de Ankara Garı önündeki terör saldırılarını gerçekleştiren 2 canlı bombayı Ankara'ya getiren araçlardan birini kullandığı belirtiliyor. Mahkemenin, davayı karara bağlayacağı zaman Cebael hakkındaki davayı "ölüm nedeniyle düşürmesi" gerekiyor.