AİHM'den terörist başı Öcalan'ın avukatlarına ret
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Aysel Tuğluk'un da aralarında bulunduğu kişilerin 1,5 yıl süreyle terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapmaktan men edilmesinde hak ihlali yapıldığına ilişkin başvuruyu reddetti.
Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı, 22 Mart 2002'de terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Aysel Tuğluk, İrfan Dündar, Doğan Erbaş, Hatice Korkut, Aydın Oruç, Mahmut Şakar ve Türkan Aslan'ın aralarında bulunduğu avukatların görevlerini kötüye kullanarak Öcalan'ın talimatlarını aktardıkları, bunları basın yoluyla yayarak elebaşının sözcülüğünü yaptıkları gerekçesiyle iddianame düzenledi.
İddianamede, terörist başı Öcalan'ın PKK'nın izleyeceği politika hakkındaki görüşlerini içeren gazete makaleleri ve bir televizyon kanalında yer alan yayın da yer aldı.
Başlatılan kovuşturma ilerleyen süreçte Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesindeki "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan devam etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 151. maddesindeki "Terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olanların müdafilik veya vekillik görevini üstlenen avukatların hakkında terör suçları nedeniyle kovuşturma açılması halinde tutuklu veya hükümlünün müdafilik veya vekilliğini üstlenmekten yasaklanabileceği"ne yönelik hüküm gereğince 6 Haziran 2005'te avukatlarla ilgili yasaklama talebinde bulundu.
Talebi inceleyen İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında Aysel Tuğluk, İrfan Dündar, Doğan Erbaş, Hatice Korkut, Aydın Oruç, Mahmut Şakar ve Türkan Aslan'ın da bulunduğu 12 kişiyi bir yıl süreyle Öcalan'ın avukatlığını yapmaktan men etti. Bu karara karşı yapılan itiraz da reddedildi.
İstanbul 9. ve 11. Ağır Ceza Mahkemeleri 20 Haziran 2006 ile 27 Aralık 2007'de yasaklama kararını aynı gerekçelerle 6 aylık süreyle uzatma kararı verdi. "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan açılan dava 9 Ekim 2012'de zaman aşımı nedeniyle düştü.
Aysel Tuğluk, İrfan Dündar, Doğan Erbaş, Hatice Korkut, Aydın Oruç, Mahmut Şakar ve Türkan Aslan, kovuşturmanın esas olarak doğruluğu kanıtlanmamış makalelere dayandığı, bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde gerçekleşmediği gerekçeleriyle haklarının ihlal edildiğini, haklarında kesin hüküm olmadan Öcalan'ı temsil etmekten yasaklanmalarının masumiyet karinesine aykırı olduğunu öne sürerek AİHM'e başvurdu.
Başvurucular, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini, ayrımcılığa maruz kaldıklarını, getirilen kısıtlamanın meşru amaç gütmediğini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) belirtilen iyi niyet ilkesine de aykırı olduğunu iddia etti.
AİHM, başvuruyu ilk olarak AİHS'in 10. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında incelemeye aldı. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin varlığını kabul eden AİHM, bu müdahalenin açıkça kanun tarafından öngörüldüğünü ve meşru amaç taşıdığını tespit etti.
Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığını da inceleyen AİHM, avukatların mahkeme içindeki rolüne dikkati çekti.
AİHM, adaletin iyi işlemesi için avukatların sorumlu bir şekilde davranması gerektiğine yönelik kararlarına atıf yaptı.
Basın toplantılarının kamuoyunu bilgilendirme amacı gütmediği tespit edildi
Başvurucuların terörist başı Öcalan ile görüştükten sonra yaptıkları basın toplantılarının Öcalan'ın savunmasına, adaletin işleyişine ilişkin kamuoyunu bilgilendirme amacına yönelik olmadığını belirleyen AİHM, bunların Öcalan'ın, PKK'nın izlemesi gereken stratejiyle iligili değerlendirmeleri olduğunu tespit etti.
Öte yandan AİHM, Türk makamlarının başvurucular hakkındaki yasaklama kararıyla, Öcalan'a yapılan ziyaretler kullanılarak Öcalan ve PKK arasındaki iletişimin sağlanmasını engelleme amacı güttüğünü belirledi. AİHM, bu yasaklamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap verdiğini belirtti.
"Güdülen meşru amaçla orantılı"
AİHM, 1,5 yıl süreyle geçici şekilde uygulanan yasaklama kararının güdülen meşru amaçla orantılı olduğunu ifade etti.
Bu tedbirin başvurucuların Öcalan dışındaki müvekkilleriyle olan profesyonel hayatlarına negatif bir etkisi olmadığına dikkati çeken AİHM, uygulanan yaptırımın başvurucuların mesleki kurallara aykırı davranışlarına ölçülü bir cevap olduğunu belirleyerek, şikayetlerin AİHS'in 10. maddesi bağlamında açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna vardı.
AİHM, yasaklamaya ilişkin izlenen usullerin adil ve çelişmeli yargılama ilkesine uygun olduğunu tespit etti.
Mahkeme, iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle başvuruyu kabul edilemez buldu.