Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosunun (AP) Türkiye kararıyla ilgili, "AP'nin bugün ortaya çıkan kararı, bizim açımızdan uzun zamandır aşırı sağın taleplerine ve değerlendirmelerine dönük olarak ana akım siyasilerin yaptığı hatanın tezahürüdür." dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, bakanlığının ve bakanlığına bağlı Türk Akreditasyon Kurumu, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığının bütçelerinin sunumunu yapan Çelik, konuşmasına Adana'da meydana gelen terör saldırısında ve Fırat Kalkanı Harekatı'nda şehit olanlara rahmet dileyerek başladı.
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri açısından en kritik aşamalardan birinden geçildiğini dile getiren Çelik, uzun süredir müzakere yürüten bir ülke olan Türkiye'nin söz konusu müzakereler kapsamında AB ile derinlenmesine ve oturmuş ilişkileri bulunduğunu ifade etti.
Çelik, gelinen noktada Türkiye-AB ilişkilerinin en kırılgan dönemini yaşadığına dikkat çekerek, komisyon üyelerine AB-Türkiye müzakere süreci hakkında bilgi verdi.
AB-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktanın taraflar açısından başlangıç noktasına göre çok farklı bir durum arz ettiğini vurgulayan Çelik, "Açıkça söylemek gerekirse bugün AB kurulduğu değerler açısından bir değerler kriziyle karşıyadır." dedi.
Çelik, Avrupa'nın büyüyen devletlerinde de çok ciddi biçimde Avrupa'nın temel değerlerinin ve kurumlarının tartışıldığını dile getirdi.
Avrupa'nın bazı ülkelerinde takip ettikleri anketlerde, kıtada istikrarlı bir biçimde aşırı sağın yükseldiğini gördüklerini belirten Çelik, "AP'nin bugün ortaya çıkan kararı, bizim açımızdan uzun zamandır aşırı sağın taleplerine ve değerlendirmelerine dönük olarak ana akım siyasilerin yaptığı hatanın tezahürüdür." diye konuştu.
Çelik, AB ile müzakerelerin fiilen uzun zamandır durduğunu, son bir yıl içerisinde iki fasıl açıldığını anımsatarak, diğer açılması gereken fasılların Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin blokajı nedeniyle açılamadığını kaydetti.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Batılı ülkelerin tavrını da eleştiren Çelik, darbe gecesi dönem başkanı Slovakya'nın ve İtalya ile Hollanda'nın dışişleri bakanları ile görüştüğünü anımsattı.
Darbe girişimi sonrasında bazı AB yetkililerinin "Taraflara itidal tavsiye ediyoruz." çağrısını eleştiren Çelik, "Taraflara itidal tavsiye ediyoruz' cümlesini çok iyi hatırlıyorum. Mısır'da Sisi darbe yaptıktan sonra yine AB'nin bildirisinde 'Taraflara itidal tavsiye ediyoruz' gibisinden açıklama yapılmıştı. 'Taraflara itidal tavsiye etmek' Mısır'da şuydu; darbe yapan Sisi ile seçilmiş Cumhurbaşkanını eşit görmek. Aynı cümle Türkiye'deki alçak darbe girişimi karşısında yine AB tarafından yayınlandı." değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye'nin AB'den gelecek paraya ihtiyacı yok"
Türkiye ile AB arasındaki geri kabul anlaşmasına da değinen Çelik, bu noktada Türkiye'nin AB ile "bire bir anlaşmasını" yaparak tarihinin en büyük krizinden kurtardığını anlattı.
Ömer Çelik, Avrupa haritasının 100 yılda bir köklü bir biçimde değiştiğini dile getirerek, "Geçmişte değişen Avrupa haritasını tamamen altüst eden, tamamen yepyeni bir dünya yaratan, tarihte Kavimler Göçü denilen bir olay vardır. Suriyeli mültecilerin Akdeniz'den Avrupa'ya doğru akın etmesinin bu Kavimler Göçü bir benzeri bir tablo oluşturduğunu, bu tablonun doğru yönetilmesi gerektiğini, doğru yönetilmezse bunun Avrupa'nın siyasi kurumlarını vuracağını açık şekilde ifade ettim. Netice itibarıyla öyle oldu. Bunu yönetme konusunda ciddi zaaf gösterdiler." dedi.
Çelik, geçen yıl bir günde 7 bin olan Akdeniz'e açılanların sayısının "bire bir anlaşması" sayesinde 20-30'lara düştüğünü kaydetti.
Türkiye'nin Suriyeli mültecilere 25 milyar dolar harcama yaptığını anımsatan Çelik, AB'nin mali yardım konusunda gerekli desteği göstermediğini söyledi ve "Türkiye'nin AB'den gelecek paraya herhangi bir ihtiyacı yoktur." diye konuştu.
Türkiye'ye dünyadan gelen mali tutarın 500 milyon dolar civarında olduğunu dile getiren Çelik, son dönemlerdeki çabalar sonucunda AB'den, Milli Eğitim ve Sağlık bakanlıklarına toplam 600 milyon avro aktarıldığını ifade etti.
"AB ile ilişkimizin bu şekilde sürdürülemez olduğu açıktır."
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosunun Türkiye kararıyla ilgili, "Fasılları kilitleyerek diğer konularda herhangi bir ilerleme sağlayamayız. Bundan sonra AB ile ilişkimizin bu şekilde sürdürülemez olduğu açıktır. AB ile gerçekçi bir zemine geçmek zorundayız. Eğer AB'nin bu krizlerden çıkmak gibi gerçekçi bir vizyonu varsa oturacağız, konuşacağız. İnsan hakları ve demokrasi konusunda yepyeni bir vizyon ortaya koyacağız ama terör konusunda çifte standart üretirlerse bu kapıyı açmamız mümkün değildir." dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, bakanlığının ve bakanlığına bağlı Türk Akreditasyon Kurumu, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığının bütçelerinin sunumunu yapan Çelik, Avrupa'nın sığınmacılar konusundaki sorumluluklarına değindi.
Gönüllü olarak AB ülkelerine yerleştirilmesi gereken mülteciler olduğunu hatırlatan Çelik, Fransa'nın Paris'teki sığınmacılara yönelik tutumunu ve Calais'deki Jungle sığınmacı kampının tahliyesi sırasında insanların sokağa atılmasını eleştirerek, "Bütün bunları, birincisi bir mekanizma geliştiremedikleri için, ikincisi aşırı sağın, yabancı düşmanı akımların tepkileri karşısında geri adım atarak yapıyorlar." diye konuştu.
Avrupa'nın bu tutumunun çözüm getirmediğini belirten Çelik, "Tel örgülerden, NATO askerleriyle sınırları korumaktan bahsediyorlar. Suriye'nin Bosna Hersek görüntüsüne dönmesi karşısında pasif kalan Avrupa'nın, İkinci Dünya Savaşındaki görüntüleri hatırlatır bir biçimde, herhangi bir şekilde sınırlarda tel örgülerle, ordularla, ölümden kaçan insanları dışarıda bırakma gibi bir lüksü yoktur. Bu büyük bir utanç vesilesi olacaktır. Bu şekildeki idare etme, herhangi bir çözüm bulamama mekanizmasının Avrupa'nın siyasi haritasını alt üst ettiğini görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Vize serbestisi
Vize serbestisi konusunda 72 kriterin 65'inin karşılandığını, geriye kalanların ise biri hariç yerine getirilebilir olduğunu belirten Çelik, AB'nin, Türkiye'nin terörle mücadele yasasını hafifletmesi ya da değiştirmesiyle ilgili teklifinin kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin sınırındaki güvenlik tehditlerine dikkati çeken Çelik, "Böyle bir sınır Almanya'da ya da Fransa'da olsaydı ne tür tedbirler alırdınız? DEAŞ, PKK ve benzeri örgütler ile Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimiyle çok yönlü olarak mücadele eden bir ülkeyiz. Bu şekildeki bir güvenlik durumu Almanya ya da Fransa'da olsaydı ne tür tedbirler alırdınız?' şeklindeki yaklaşımları onlarla paylaşıyoruz." dedi.
AB'nin güvenlik politikası
Avrupa Güvenlik ve Savunma İşbirliği ile ilgili ciddi tartışmaların gündemde olduğuna ve NATO'ya alternatif bir gücün oluşturulup oluşturulmayacağı yönünde endişelerin varlığına işaret eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlara defalarca ifade ediyoruz ki, 'Güvenlikle ilgili bir mesele olduğu zaman, örneğin terörle mücadele ya da göçle ilgili bir mesele olduğu zaman aklınıza ilk gelen ülke Türkiye'dir. Fakat Avrupa Birliğinin refah ve demokrasiyle ilgili kurumlarını paylaşmak gerektiği zaman, bu kurumlar içinde beraberce işbirliği yapmak gerektiği zamansa derhal Türkiye'yle aranızda bir mesafe gerçekleşiyor'. Bu, Türkiye açısından sürdürülebilir bir durum değildir. Dolayısıyla, bizim yeni bir aşamaya geçmemiz gerekiyor. Bu şekilde fasılları kilitleyerek diğer konularda herhangi bir ilerleme sağlayamayız. Bundan sonra Avrupa Birliğiyle ilişkimizin bu şekilde sürdürülemez olduğu açıktır. Avrupa Birliğiyle gerçekçi bir zemine geçmek zorundayız."
"Tam üyelik dışında bir yolu kabul etmemiz mümkün değil"
Katılım müzakerelerin doğasının eleştiri yapılması ve bu eleştirilere cevap verilmesi şeklinde olmadığını vurgulayan Çelik, "Katılım müzakerelerinin esası, hangi konuyu konuşacaksan ilgili faslı açarsın, o fasıl çerçevesinde konuşmaya başlarsın. Dolayısıyla Avrupa Birliği katılım müzakerelerinin ruhunu oluşturan fasıllar, adalet, güvenlik, özgürlük gibi konuların tartışılacağı 22. 23. fasıllardır." dedi.
Türkiye'nin insan hakları ve hukuk devleti gibi konularda çekincesinin olmadığını dile getiren Çelik, şunları söyledi:
"Oturalım, gerçekçi bir şekilde bunları tartışalım. Ama hiçbir fasıl açmaksızın, sadece fasıllardaki konuları Türkiye'nin önüne birer eleştiri olarak getirirseniz burada ortaya çıkan tablo şu olur: Siz çok kıymet verdiğimiz demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi kavramları esasında beraber ilerlemek ve beraber pozitif ajanda oluşturmak için kullanmıyorsunuz, sadece dış politikada bir ülkeyi köşeye sıkıştırmak için bir siyasi manivela olarak kullanıyorsunuz. Dolayısıyla herhangi bir meselede eleştiri getirecekseniz o faslın açık olması gerekir. O fasıl açık değilse o konuda ilerlememiz söz konusu değildir."
Türkiye'nin katılım müzakerelerindeki ilerlemeye verdiği önemi vurgulayan Çelik, "Tam üyelik perspektifi dışında bir yolun önerilmesi veya bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir." diye konuştu.
Çelik, AB'nin genişleme politikasının sadece Türkiye açısından değil, dondurulmuş krizlerin yeniden ortaya çıkmaması açısından da çok önemli olduğunu söyleyerek, Türkiye'nin, Bosna Hersek'in AB'ye katılım müzakerelerinin başlaması sürecini desteklediğini belirtti.
"Türkiye bu krizin bir parçası değildir"
Katılım müzakerelerinin 33 fasıl temelinde süreceğini hatırlatan Çelik, "Türkiye esasında bütün bu fasılları açmaya ve çok kısa zaman içersinde de kapatmaya hazır bir ülkedir. Herhangi bir şekilde bu fasılların açılmaması veya kapatılmaması Türkiye'deki çalışma eksikliğinden ya da kapasite eksikliğinden kaynaklanmamaktadır." şeklinde konuştu.
Süreçte AB'nin ya da bazı devletlerin blokajları nedeniyle ilerleme kaydedilemediğine dikkati çeken Çelik, "Bir kere daha çağrımız şudur: Yepyeni bir dönem açılıyor. Brexit ile birlikte Avrupa'da yükselen aşırı sağ akımlara, yabancı düşmanı akımlara karşı ve bizim güneyimizde yükselen maalesef insanları İslamın kutsal kavramlarını kullanarak katleden insanlık dışı terör örgütlerine karşı, hep beraber bu sıkıştırmalara karşı insanlık adına, demokrasi adına, değerler adına yepyeni bir meydan okuma ortaya koymamız gerekiyor, dünyaya yeni bir çağrı yapmamız gerekiyor. Bu çağrı çerçevesinde konuşmamız gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin, tarihin bu döneminde AB ile daha güçlü ilişkiler yürütmekten yana olduğunu belirten Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Ortaya çıkan bu kriz, Avrupa Parlamentosunun bugünkü tavrı başta olmak üzere, göçmen konusundaki tavrı ve terör konusundaki tavrı olmak üzere, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri arasındaki kriz değildir. Türkiye bu krizin bir parçası değildir. Avrupa'nın kendi içinde düştüğü değerler krizinin Türkiye'ye yansımasıdır.
Eğer AB'nin bu krizlerden çıkmak gibi gerçekçi bir vizyonu varsa oturacağız, konuşacağız. İnsan hakları konusunda, demokrasi konusunda yepyeni bir vizyon ortaya koyacağız. Ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına aykırı olarak terör konusunda çifte standart üretirlerse bu kapıyı açmamız mümkün değildir."
AB'nin Suriye ve diğer insani krizler konusunda etkisiz eleman durumunda olduğunu belirten Çelik, "Küresel bir güç olabilmesi için, doğru ve meşru politikalar üretebilmesi için bunun yolu Türkiye ile AB'nin birleşmesinden geçmektedir. Biz bu diyaloğa açığız, çifte standartsız bir Avrupa Birliği olması şartıyla. Soru şudur: Hangi Avrupa Birliği? Sarkozy'nin kafasındaki Avrupa Birliğinde biz de olmak istemeyiz orada bize çok prestijli bir yer verseler bile." dedi.
Çelik, sunumunun ardından muhalefet partisi milletvekillerinin bakanlıkta çalışan kadın sayısının çok olmasına dikkati çekmesi üzerine, "Personelimizin yüzde 55'i kadındır, bununla gurur duyuyoruz. Arkada kalan yüzde 45'i de feministtir. Bakanlık olarak gurur duyduğumuz bir tablodur." ifadelerini kullandı.