Gazete Vatan Logo

'AB için son tarih 2023'

Erdoğan süre verdi

BERLİN’de dün akşam katıldığı konferansta Avrupa Birliği’ne mesajlar veren Başbakan Erdoğan "2023’te Türkiye AB’ye girer mi?" sorusuna, "Herhalde o kadar bizi oyalamazlar. O kadar bizi oyalamaya kalkarlarsa AB kendisi kaybeder, en azından Türkiye’yi kaybeder" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Biz, ’Avrupa Birliği’ne yük olmaya değil Avrupa Birliği’nden yük almaya geliyoruz’ dedik, ama bizi anlamadılar, anlamak istemediler, halen de anlamıyorlar” diye konuştu.

Erdoğan, Nicolas Berggruen Enstitüsü’nün ’Avrupa Krizin Ötesinde’ temalı toplantısının kapanış konuşmasında, Türkiye’deki ekonomik gelişmeler hakkında bilgi verdi. Avrupa’daki ekonomik krizin, AB üyesi ülkeler kadar, Avrupa ile her alanda sağlam ilişkileri olan ve tam üyelik müzakerelerini kararlıkla sürdüren Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirdiğini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

”Krize ve krizin yol açtığı belirsizliklere bağlı olarak üye ülkelerle ticaretimizde düşüşler yaşandığı doğrudur. Ancak tüm zorluklara rağmen AB, Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olma özelliğini hala koruyor. Son yıllarda dış ticaret ortaklarımızı çeşitlendirerek sadece Avrupa kıtasında sabit kalmadık, orada bağlı kalmadık. Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu gibi bölgelere yönelik açılım sağlamış olsak da hala ticaretimizin yüzde 37’si AB ülkeleriyle gerçekleşiyor. Fakat biz dış ticaretimizin o açığını da yine söylediğim diğer ülkelerle gideriyoruz. Aynı şekilde Türkiye’ye doğrudan yatırımların yüzde 70’inden fazlası da yine halen AB ülkeleri tarafından yapılıyor. Türkiye’yi ziyaret eden turistlerin yarısından fazlası AB ülkelerinden geliyor. Şu anda bizim turist sayımız 31,5 milyon. Bunun yarıdan fazlası AB üyesi ülkelerden geliyor, birinci sırada Almanya. Bundan dolayı tabii Almanya’ya müteşekkiriz. Görüldüğü gibi Türkiye, Avrupa Birliği ekonomisinin, Avrupa Birliği de Türkiye ekonomisinin tamamlayıcı ve vazgeçilmez unsurları olma konumlarını sürdürüyor.”

"KRİZİN AŞILMASI BİZİ DE MEMNUN EDECEK"

AB’deki krizin derinleşmesinin Türkiye’yi de ekonomik açıdan etkileme potansiyeline sahip olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ”Krizin bir an evvel aşılması, Avrupalı dostlarımızı olduğu kadar bizi de memnun edecektir” diye konuştu. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

”Esasen Türkiye olarak biz AB’nin kriz nedeniyle karşı karşıya kaldığı zorlukları, işini kaybedenlerin üzüntülerini, yıkılan hayalleri, yaşanan sıkıntıları çok iyi anlıyoruz. 10 yıl önce bizim IMF’ye olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Biz stand-by anlaşmalarını bıraktık. Şu anda bizim Avrupa Birliği’ne olan borcumuz 1,3 milyar dolardır. IMF’nin şu anda talebi üzere yaptığımız görüşmelerle şu anda teknik bazı sıkıntıları da giderdiğimiz takdirde 5 milyar avro gibi bizim IMF’ye borç verme durumumuz söz konusu. Böyle bir pozisyondayız. Bu tabii mali disiplinden taviz vermeden geldiğimiz noktadır. Rehavete kapılmadığımız için, güven ve istikrarın egemen olduğu bir ülke olduğumuz için buraya geldik. Bizim Merkez Bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Ama şu anda Merkez Bankamızın döviz rezervi 115 milyar dolara ulaşmıştır. Eğer böyle bir imkana, böyle bir güce sahip olmasak o zaman zaten bu kadar rahat hareket edemeyiz. 2001’de benzer bir sancılı süreci Türkiye yaşamıştır. O dönemde Türkiye’de de çok sayıda banka iflas etti. Zorluklarla oluşturulan tasarruflar yok oldu, fabrikalar kapandı, düş kırıklıkları yaşandı. Sonuçta ekonomimiz ciddi oranda küçüldü, refah düzeyimiz azaldı.”

2001 krizinin Türkiye için aslında bir ders olduğunu dile getiren Erdoğan, ”2002’nin sonunda biz iktidara geldik. Oradan alınan dersle Türkiye’yi bugüne hazırladık. Krizden kurtulmak ve benzer krizlerle tekrar karşılaşmamak için köklü, yapısal reformlar yaptık. Disiplinli ekonomik politikalar izledik. Bu reformlar ve politikalar yalnızca Türkiye ekonomisini daha güçlü hale getirmekle kalmadı, halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi sürecini de başlatmış oldu” değerlendirmesinde bulundu.

"KRİZLERDEN ETKİLENMEMENİN SEBEBİ REFORMLARDIR"

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin geçen yıl gösterdiği yüzde 8.5 oranındaki büyüme sayesinde dünyada en hızlı gelişen ekonomiler arasında üst sıralarda yer aldığını anlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB ekonomisinin 2011’de yüzde 1.5 oranında büyümesine karşılık son 3 çeyrekte ya sıfır ya da eksi büyüme değerlerine sahip olduğunu söyledi.

Erdoğan, benzer şekilde AB genelinde kamu açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2011’de yüzde 4,5 olarak gerçekleştiğini, Türkiye’de bu oranın yüzde 1,7 düzeyinde olduğunu kaydetti.

AB ülkelerinin toplam kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının, geçen yıl yüzde 85,5, Türkiye’de ise yüzde 30’lar düzeyinde olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

”Türkiye’deki işsizlik de yüzde 8,9’luk oranla 2012 Ağustos ayı itibariyle yüzde 10,5’lara ulaşan Avrupa Birliği ortalamasının altında bulunuyor. Avrupa Birliği’ndeki kriz ortamının yol açtığı sıkıntılara rağmen cari açığımızı yüzde 10’lardan yüzde 7,5’lara çektik. Esasen tüm bu ekonomik veriler, Avrupa Birliği makamlarınca geliştirilen Maastricht kriterlerinin Türkiye tarafından birçok üye ülkeye kıyasla titizlikle uygulandığını gösteriyor. Türkiye’nin bu başarısının ve ekonomik krizlerden artık doğrudan etkilenmiyor olmasının nedeni, 2002’den sonra hayata geçirdiğimiz yapısal reformlardır. Burada kararlıyız, asla taviz vermiyoruz.”

Erdoğan, yapılan reformlarla Türkiye’nin krizlere karşı direncini yükselttiğini belirterek, aynı şekilde sosyal güvenlik, sağlık ve kamu maliyesi denetimine ilişkin reformları da aynı şekilde vaktinde tamamladıklarını bildirdi.

”Türkiye’nin borç stokunun her geçen gün daha da azalmasının önemini de bu çerçevede özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca bütçe verilerimizin Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla daha makul ve kontrollü bir noktada bulunması, krizlerin bizi doğrudan etkilemediğini gösteren bir özellik” diye konuşan Erdoğan, Türkiye’deki reform sürecinin kolay olmadığını, sıkıntılı, sancılı günler geçirildiğini ifade etti.

"HALKIN YÖNETİCİSİNE GÜVENMESİ ÇOK ÖNEMLİ"

Erdoğan, uygulanan tasarruf tedbirleri nedeniyle Türk halkının kısa vadede ciddi zorluklar yaşadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hükümet olarak Türkiye’nin geleceğini düşünerek reformların disiplin içinde uygulanması politikasından hiçbir zaman taviz vermedik. Fakat burada bir şey çok önemli Halkın yöneticisine güvenmesi çok önemli. Eğer siz halkınızı aldatırsanız, halkınıza bu güveni vermezseniz yaptığınız her reform ters teper. Biz bu güveni yaşattık. Onun içindir, yaptığımız tüm seçimlerde oylarımız devamlı artış kaydetti. Yüzde 34’ten başladı, 47, en son 50’ye geldi dayandı. Temenni ederim ki önümüzdeki seçimlerde milletimizin ilgi ve alakasına çok daha layık oluruz ve bu oy oranımız da daha da artar.”

Ekonomi politikalarıyla halkın mağduriyetini giderecek sosyal politikaları bir arada hayata geçirdiklerini söyleyen Erdoğan, ekonomik göstergelerin tüm olumlu sinyallerine rağmen Türkiye olarak asla rehavete kapılmadıklarını vurguladı. Reformları kararlı sürdürdüklerine işaret eden Erdoğan, ”Krizle muhatap olduktan sonra reaksiyon göstermektense bizim için tehlikeli olabilecek gelişmeleri takip edip krizi engelleyici proaktif adımlar atmayı tercih ediyoruz” ifadesini kullandı.

Geçen 10 yılda önemli atılımlar gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, önümüzdeki 10-11 yılda Türkiye’yi daha ileri noktalara taşımak için yeni hedefler belirlediklerini kaydetti.

"’Şimdi, kendimize koyduğumuz hedef 2023’tür. 2023’te Türkiye’yi nerede göreceğiz. Şimdi onun planlamasını yaptık. Onun adımlarını atıyoruz” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

"2023 yılına kadar Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil etmeyi planladık. Son 10 yılda 3 kat arttırdığımız kişi başına düşen milli gelirimizi mevcut 10 bin 400 dolardan 25 bin dolar seviyelerine çıkartarak halkımızı daha da müreffeh hale getirmek istiyoruz. OECD Türkiye’nin 2012-2017 yılları arasında ortalama yüzde 5,2’lik bir oranla örgüte üye tüm ülkeler arasında en yüksek büyüme hızına ulaşacağını öngörüyor. Bunu biz söylemiyoruz, OECD söylüyor. Avrupa Birliği süreci çerçevesinde demokrasi, temel hak ve özgürlükler, yargı, eğitim ve bilim gibi alanlarda gösterdiğimiz ilerlemelerde Türkiye’yi uluslararası yatırımcılar ve iş arayanlar açısından giderek daha cazip hale getiriyor. Avrupa Birliği ülkelerine yaşayan yüz bini aşkın Türk gencinin daha uygun iş bulabilmeleri bizim için gerçekten çok çok önemli ama artık gençlerimiz Avrupa’da eğitim öğretimi gördükten sonra kendi ülkelerine dönmenin de heyecanını yaşıyorlar.”

Erdoğan, AB’nin içinde bulunduğu krizin geçmişteki sıkıntılara kıyasla daha derin ve daha uzun süreli olacağının anlaşıldığını belirterek, buna rağmen birliğin geçmişte olduğu gibi bu krizden de güçlenerek çıkacağına inandığını ve içten temenni ettiğini dile getirdi. Başbakan Erdoğan, ”Biz hep şunu söyledik ’Biz, Avrupa Birliği’ne yük olmaya değil, Avrupa Birliği’nden yük almaya geliyoruz’ dedik, ama bizi anlamadılar, anlamak istemediler, hala da anlamıyorlar. Ama biz yine de kararlıyız ve dersimizi çalışıyoruz. Biz yine yük olmayacağız, yine biz yük alacağız ve kararlılıkla da bu süreci devam ettireceğiz. Hatta bu krizin daha önce ihmal edilmiş bazı adımların cesaretle atılabilmesi için de önemli bir fırsat haline dönüştürülebilmesi mümkün” görüşünü ifade etti.

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GELECEĞİ

Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin tartışmaların bugün çok daha kapsamlı ve ayrıntılı şekilde yapılmaya başlanmasının önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

Bu tartışmaların gelecek birkaç yıl içinde somut önerilere dönüşmesini dilediğini ifade eden Erdoğan, ”Türkiye bu sürece her türlü katkıyı yapmaya hazır. Krizin bir an evvel aşılması ve benzer krizlerin bir daha yaşanmaması için kalıcı büyümenin sağlanması gerekiyor. Büyüme yoluyla mali konsolidasyon yapılması, bütçe açıklarının düşürülmesini ve kamu borçlarının azaltılmasını mümkün hale getirecektir” diye konuştu.

Avrupa liderlerinin son zirvelerde büyüme konusuna odaklanmalarını ve bu konuda somut öneriler getirmelerini son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiğini belirten Erdoğan, Avrupa için sadece ekonomik değil sosyal bir sorun haline gelen yüksek işsizliğin de yeni istihdam alanları oluşturularak düşürülmesinin önem taşıdığını vurguladı.

Erdoğan, şöyle dedi:

”Biliyorum ki şu anda Almanya’ya artık İspanya’dan emek geliyor. Biliyorum ki Portekiz’den emek geliyor. Yunanistan’dan emek geliyor. Çünkü emeğin serbest dolaşımı sebebiyle artık onlar buralara geliyorlar. Tabii ki bunun da bir bedeli var. Yarın bunlar Almanya’da ne gibi değerlendirmelere tabi tutulabilir Onu ben şu anda bilemem. Ama buradan da bizden yeni bir şeyler istenirse bu konuda da düşüncelerimizi paylaşırız.”

"KRİZİN AŞILMASI, ULUSLARIN ÇIKARINDAN ÇOK DAHA ÖNEMLİ BİR HEDEF"

İşsizliğin, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığı da körüklediğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti

”Avrupa Birliği’nin değerleriyle ters düşen bu durum, birliğin küresel imajına ciddi zararlar veriyor. Krizin aşılmasının kişilerin, partilerin ve ulusların çıkarlarından çok daha önemli bir hedef olduğu ortak kabul haline gelmeli. Avrupa Birliği çapında siyasi istikrarın sağlanması, Avrupa toplumlarının Birliğe ve avroya güvenlerinin yeniden tesis edilmesi bakımından kritik öneme sahip. Şu anda ben biliyorum ki Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde ’Ben avroya karşıyım, ben Eurozone’da yer almam’ diyen ülkeler var. Başta İngiltere ve şu anda halinden de memnun. Hatta bize de tavsiyede bulunuyorlar. ’Sakın’ diyorlar ’Eurozone’a girmeyin. Siz de TLzone yaparsınız’ diyorlar. ’Zaten ben de öyle düşünüyorum’ diyorum. Şimdi bunlar önemli. Yani artık para konusunda da belki Avrupa Birliği kendini çek edecek. ’Eurozone’da yer alalım mı almayalım mı’ diyecek. İngiltere yerini almadı ve şu anda da halinden memnun. Örnekse buyurun, böyle bir durum var.

Kısa vadeli zorluk ve siyasi baskılar tabii ki yaşanabilir ve insanlar memnuniyetsizliklerini dile getirebilir. Ama bu baskılara boyun eğilerek reformların ve kemer sıkma politikalarının kısmen de olsa kesintiye uğratılması daha vahim ve küresel çapta daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır.”

İçinde bulunulan hassas dönemde, Avrupa Birliği liderlerine, geçmişte Avrupa fikrini ileriye taşıyan önderlerin tarihi misyonlarına benzer görevler düştüğünü dile getiren Erdoğan, AB liderlerinin bu sorumluluklarını başarıyla yerine getirmelerini temenni ettiğini bildirdi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu

”Buradan çok açık ve net bir şey söyleyeceğim. Değerli dostum Schröder, liderler zirvesine katıldığı dönemde, biz de liderler zirvesine davet ediliyorduk. O zaman biz müzakereci ülke de değildik. Ama ne zaman ki Sayın Schröder ayrıldılar, Chirac ayrıldı, yeni yapılanmada bir karar çıktı. Nasıl bir karar çıktıysa anlamakta zorlanıyorum. Ondan sonra bizi liderler zirvesine almadılar. Biz şu anda liderler zirvesine katılmıyoruz ama müzakereci ülkeyiz. Böyle bir ideolojik yaklaşım olur mu Avrupa Birliği bir siyasi birlik değil ki. Avrupa Birliği her yönüyle, siyasi, sosyal yönleri de olan bir birlik. Bu birliği ideolojik bir birlik haline getirirseniz kaybeden o zaman siz olursunuz.”

Avrupa müktesebatı içinde olmayanların Türkiye’ye dayatılmaya başlandığını belirten Erdoğan, ”Bunlar Türkiye’ye dayatıldıkça kaybeden, dayatanlar olmuştur. Biz kaybetmedik, biz her geçen gün güçlenmeye devam ettik” diye konuştu.

"NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ DAHA ÖNCEDEN VERİLEBİLİRDİ"

Erdoğan, Avrupa Birliği’nin geçtiği zor sürecin, Birliğin getirdiği avantajların, hatta Birliğin gerekliliğinin dahi bazı çevrelerce sorgulanmaya başlanmasına yol açtığına değinerek, şunları söyledi:

”Buna rağmen Avrupa Birliği’nin 500 milyon nüfusa ve yaklaşık 16 trilyon dolar gayrisafi yurt içi hasılaya sahip küresel bir ekonomik güç olmaya devam ettiğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor, bunu bir kenara atamayız. Yaşanan tüm zorluklara rağmen Avrupa Birliği’nin küresel alanda bir barış projesi olmayı sürdürdüğü görülüyor. Avrupa Birliği’nin, özellikle de son dönemde Nobel Barış Ödülü’nü almaya hak kazanması, Birliğin barışa katkısını ifade ediyor, ben öyle anlıyorum, öyle anlamak istiyorum. Esasen Doğu ve Batı Avrupa’nın birleşmesinde oynadığı rol nedeniyle bu ödül Avrupa Birliği’ne daha önceden verilebilirdi, verilmeliydi. Avrupa Birliği’nin küresel ölçekte barışı destekleyen bir birlik olarak da daha da güçlenmesi için Türkiye önemli katkılar yapabilir. Yakın coğrafyamızın yeniden şekillendiği bir dönemde dünya barışına yönelik tehditlere karşı birlikte mücadele etmeyi sürdürmeliyiz.”

"ORTAK BİR GELECEĞİ PAYLAŞTIĞIMIZA İNANIYORUZ"

Türkiye’nin genç, eğitimli ve dinamik bir iş gücü potansiyeline sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, Avrupa Birliği üyesi bir Türkiye’nin giderek yaşlanan Avrupa kıtasına ihtiyaç duyduğu dinamizmi sağlayabileceğine işaret etti.

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin kuvvetlenen ve büyüyen ekonomisiyle Avrupa Birliği’nin, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’da nüfuzunu artırmanın yanında küresel çapta daha etkin bir rol oynamasına katkı sağlayacağını belirterek, ”Türkiye ve Avrupa Birliği’nin ortak bir geleceği paylaştığına yürekten inanıyoruz. Mevcut krizi, ortak geleceğimizi şekillendirmemiz, girişimciliğe daha fazla yatırım yapmamız, gençlerimizi küreselleşen dünyanın şartlarına daha iyi hazırlamamız için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz” diye konuştu.

Avrupa Birliği’nin 2020 projesi ile Türkiye’nin 2023 projesinin hedeflerinin büyük oranda örtüştüğüne dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu hedeflere ulaşmak için birlikte yapabileceğimiz çok şey bulunuyor. Bu amaçla atılması gereken ilk adım, halklarımız arasındaki etkileşim, diyalog ve iş birliğinin ileri götürülmesini engelleyen o yapay bariyerlerin kaldırılması olmalıdır. Girişimci Türk vatandaşları Avrupa’da serbestçe hareket edebilmeli, ortak geleceğimizin şekillendirilmesine katkıda bulunabilmelidir. Yaşanan kriz, özellikle Avrupa Birliği entegrasyon sürecinin, özellikle karar alma yöntemleri bakımından daha esnek olacak şekilde değiştirilmesi ihtiyacını da ortaya çıkardı. Geleceğin Avrupa’sında bazı üye ülkeler daha yavaş entegrasyonu tercih edebilirken, örneğin Avrupa bölgesi veyahut da Euro Bölgesi ülkeleri daha ileri bir siyasi ve ekonomik birlik modeline doğru ilerleyebileceklerdir. Ortak amaç ve değerler korunabildiği takdirde böyle bir yapıda halkının tercihleri doğrultusunda her ülke yer bulabilecektir. İnanıyorum ki Avrupa Birliği önümüzdeki birkaç yıl içinde kendine güvenini yeniden kazanacak ve krizden güçlenerek çıkacaktır.”

Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nin yaşadığı bu gelişmelere seyirci kalmadığını dile getiren Erdoğan, ”Tesis ettiğimiz Avrupa Birliği Bakanlığı ile daha yakından bu süreci izleyen bir ülke konumundayız. Bizzat müzakereci bir ülke olarak zaten işin içindeyiz. Kendimizi geleceğin Avrupa Birliği’ne tam üye olarak hazırlamaya devam ediyoruz. Avrupa Birliği’nin, Türkiye tam olarak katıldığında daha güçlü hale geleceğine, çeşitlilik içinde birlik vizyonunu tam manasıyla gerçekleştirebileceğine inanıyorum” dedi.

"AB KAPISINDA BEKLETİLEN İKİNCİ BİR ÜLKE YOK"

Başbakan Erdoğan, Nicolas Berggruen Enstitüsü’nün ”Avrupa Krizin Ötesinde” temalı toplantısındaki konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ”Avrupa Birliği süreci bizim için kısa başlamış bir süreç değil. Resmi olarak 1963 yılında başlıyor. 50 yıldır AB’nin kapısında bekletilen ikinci bir ülke yok. Şu anda 27 ülkenin kantara yatırılıp teraziye çıkarıldığında, gerek ekonomik açıdan gerek temel hak ve özgürlükler açısından şöyle bir değerlendirmesini yaptığımızda bunların yarıdan fazlasının Türkiye’nin çok çok gerisinde kaldığını görüyoruz. Bunların yarıdan fazlası AB’den yük almazlar, bunlar AB’ye yüktür” cevabını verdi.

Türkiye’nin, İslam ve demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösteren bir ülke olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Türkiye 75 milyon nüfusuyla şu anda ortaya koyduğu ekonomik performansıyla AB’ye çok ciddi katkılar sağlayabilecek bir ülkedir. Artık Türkiye zaten AB’nin içine girmiştir. Sadece Almanya’da 3 milyon nüfus var. En azından bir o kadar AB’nin diğer ülkelerinde de var. 6 milyonla zaten AB’ye girmişiz. Şu anda AB üyesi ülkeler içinde 250-300 bin nüfusu olan ülkeler var. Şimdi bu samimi bir yaklaşım olmadığını gösteriyor. Eğer güçlü bir Avrupa Birliği istiyorsak güçlü bir Türkiye’yi çoktan içeri almaları gerekirdi. Bakın AB müktesebatında içerisinde özellikle siyasi çekişmelerin olduğu ülkeler var, bölünmüş ülkeler var. Bölünmüş ülkeler AB’ye alınamaz. Mesela Avrupa Birliği’nde ’Kıbrıs’ diye bir isim geçiyor. Dünyada ’Kıbrıs’ diye bir ülke yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi var. Kuzey Kıbrıs var arada da yeşil hat var. Şimdi bu yeşil hattı AB üyesi ülkeler görmüyor. Ne diyor, ’Kıbrıs’ diyor. Nasıl oluyor Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs ile bir alakası var mı Yok. Kuzey Kıbrıs tamamıyla ayrı, Güney Kıbrıs’ı ise AB veya birileri tanıyor. Şu anda AB’de dönem başkanlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yapıyor. Biz de şimdi onu tanımadığımız için müzakereler şu anda kesilmiş durumda. Yani bu dönem sonuna kadar müzakere olmayacak. Şimdi bu AB müktesebatına ters. Bayan Merkel şunu söylemişti ’Biz Güney Kıbrıs’ı AB’ye almakla hata ettik.’ Ama hatada ısrar var. O süreçte Türkiye’ye yapılan haksızlığı Şansölye Schröder hatırasında yazdı."

"BİZE HAKSIZLIK, ADALETSİZLİK YAPILDI"

Bu konuyu Hollanda’nın dönem başkanlığı sürecinde kararlılıkla ifade ettiklerini hatırlatan Erdoğan, ”Orada biz adeta çekilmeyle karşı karşıya kaldık. Niye Çünkü bize haksızlık yapıldı, adaletsizlik yapıldı. Eğer bir ülke adalette taviz verirse adil olma sürecini kaybederse o ülke yürümez. Bütün oluşumlar da öyledir. Şu anda AB aslında bunun bedelini ödüyor. İşte buyurun Yunanistan’ın durumu. Yunanistan’da olanlar, bütün gerçekler ortada. Daha yeni çıkmış değil, Yunanistan’ın durumu yıllara dayanıyor. Ödeme politikaları, bütçeler ne durumdaydı bunu aslında AB çok iyi biliyor. Benim konuşmama gerek yok ama farklı yaklaşımlar sebebiyle buralarda yapılan yanlışları şu anda AB’nin diğer ülkeleri maalesef ödemekle veya üstlenmekle karşı karşıya kaldılar. IMF de bunun şu anda organizatörü.”

Bir katılımcının ”Türkiye 70 milyonu aşkın nüfusuyla bazı iç sorunlarını da AB’ye getirecektir’ yorumları yapılıyor. Buna ilişkin görüşünüz nedir” sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:

”Nüfusun, önemli bir fonksiyon olduğunu görmemiz lazım. Başarı aslında insandır. Eğer insan unsurunuz iyi yetişmişse genç, dinamik, bilgili insan portföyüne sahipseniz başarıyı yakalarsınız. İnsan varsa ekonomi var, insan varsa sermaye var. İnsan yoksa sermaye de yok. İnsan varsa üretim var, insan varsa tüketim var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok. Öyleyse genç nüfusa, dinamik nüfusa sahip olmalıyız. Ben şu anda ülkemizde şunu söylüyorum, ’En az üç çocuk doğurun.’ Çünkü üç çocuk doğurmadığımız takdirde 2037’de biz de Almanya’nın geldiği duruma geliriz. Ben Almanya’nın bugün geldiği duruma gelmek istemiyorum. Nüfusumuzun genç kalmasını istiyorum. Eğer genç, dinamik, eğitimli bir nüfus olursa o zaman başarılı oluruz.”

"DURUN BAKALIM DAHA YENİ BAŞLADIK"

Bir katılımcının ’Alman Milli Takımı’nın en iyi oyuncuları Türklerden oluşuyor’ esprisine Başbakan Erdoğan, ”Durun bakalım daha yeni başladık. Şu anda bizim buradaki büyükelçimiz Almanya’da doğup büyümüş birisi. Alman hükümetinin de Ankara’da, burada doğup büyümüş bir Türk gencini büyükelçi olarak görevlendirmesi durumunda ülkelerimiz arasındaki ilişkiler daha da iyi gelişecektir. Aramızdaki bağlar daha da artacaktır. Olabilir, olmaması için hiçbir sebep yok” karşılığını verdi. Erdoğan, başka bir katılımcının ”Aşılırsa ’AB bizim için biter’ dediğiniz bir kırmızı çizginiz var mı” sorusu üzerine, şunları söyledi:

"Bu konuyla ilgili kararı vermesi gereken yer AB yönetimidir. Biz şu anda sabırla dersimizi çalışıyoruz, süreci devam ettiriyoruz. Hedefe devam ediyoruz. AB kararını verdiği anda... Çok oyalanmadan kararınızı verin. Ona göre de biz bu kararı uygulamaya koyarız, saygı da duyarız. Ama bu kararı vermesi gereken merci AB’dir. 2023’e kadar Türkiye’yi AB’ye alırlar mı” sorusu üzerine Erdoğan, ”O kadar bizi oyalamazlar herhalde. O kadar bizi oyalamaya kalkarlarsa zaten AB’nin kendisi kaybeder. En azından Türkiye’yi kaybederler. Çünkü artık 2023 hedeflerine ilerleyen bir Türkiye var. Aynı zamanda 2071 hedeflerine de ilerleyen bir Türkiye var. Kim için Doğmayan çocuklar için, doğacaklar için. Bu hedefi koyduk. Yeni doğacak nesiller de kendilerini 2071’e hazırlasınlar. Bu tabii aslında büyük düşünmenin gereğidir. Temenni ediyorum yeni doğacak kuşaklar da 2071’e kendilerini çok daha farklı hazırlayacaktır. Biz 2023’te kendilerine çok daha farklı bir Türkiye’yi hazırlıyoruz.”

Erdoğan’ın konuşmasını Alman sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve Almanya’da yaşayan Türklerin yanı sıra eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu ile çok sayıda davetli dinledi.

Haberin Devamı