Gazete Vatan Logo

9 saatlik MGK’da neler yaşanmıştı?

28 Şubat MGK’sını dönemin Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı Meral Akşener ve merhum Başbakanı “Son Darbe 28 Şubat” belgeselinde anlatmıştı

28 Şubat 1997 Cuma günü, Türk siyasi yaşamına “son darbe” olarak damgasını vuracak toplantı Çankaya Köşkü’nde gerçekleşti. Kritik MGK tam 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997’deki MGK kararları hükümete bildirildi. Mehmet Ali Birand’ın Son Darbe 28 Şubat belgeselinde o toplantıyı dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener ve Başbakanı merhum Necmettin Erbakan anlatmıştı... İşte o toplantı...

‘Halkı incitici ifadeler vardı’

Süleyman Demirel (Dönemin Cumhurbaşkanı): MGK’nın asker kanadı belli bir projeyle geldiler. Dediler ki, ‘MGK şöyle bir karar almalıdır.’ Ben meseleyi toparladım ve bazı maddelerin düzeltilmesini istedim. Bazı halkı incitici ifadeler vardı. Çünkü buradaki hadise aslında inanç sahibi ümmete değil, halkı incitmöek değil. Dini istismar edenlere mani olmaktır. Yoksa devletin inanç sahibi insana karşı bir tavrı olmaz. Aksine laiklik zaten bütün dinlere karşı , bütün inançlara karşı eşit mesafede durmaktır.

‘Cumhurbaşkanı askere yakın durdu’

Meral Akşener (Dönemin İçişleri Bakanı): Hepimizi darbe geliyor diye korkutmaya çalıştılar. Belki cumhurbaşkanı da buna inanmıştır. Böyle bir muhtıra sonrası belki tam darbe değil de yani bir el koyma, yani tutup atma şeklinde bir tavır olabileceğinden endişelenmiş olabilir o dönemde. Cumhurbaşkanı daha askere yakın durdu. Ama mesela imam hatip ve Kuran kurslarıyla ilgili o çok daha sert ifadelerin çıkarılmasında bu sefer de bizim tarafta yer aldı.

‘28 Şubat’ta istifa etmedim’

Merhum Necmettin Erbakan (Dönemin Başbakanı): Türkiye’de en milli görüşçü kuruluşumuz ordumuzdur. Ordumuz tamamen milli görüşçüdür ve bugün de bizim görüşlerimizi en fazla takdir eden müessese ordumuzdur. Bizim ordumuz 800 bin kişilik bir ordu. Hepsi milli görüşçüdür ama içinde 3-5 kişilik bir tane cunta kurarsanız bunun vasıtasıyla birtakım aksiyonlar yapabilirsiniz. Yaptınız da ne oldu yani. Brifingler verdiniz, demokrasiyi tamamen çiğnediniz. Partiyi kapatın şunu bunu dediniz. Ben 28 Şubat’ta istifa etmedim. 28 Şubat’ta bilakis askerlere gereken açıklamaları yaptım. Onlara dedim ki, ‘bak siz dış etkenlerle Türkiye’de tehlike varmış gibi kabul edip’şunlar şunlar yapılmalıdır’ diye milli menfaatlere aykırı birtakım tehditlerde bulunuyorsunuz. Teklifleriniz Anayasa’ya aykırı. Aykırı mı değil mi gelin münakaşasını yapalım. Biz Anayasa’yı çiğneyerek koruyamayız.’

‘Yasalara aykırı bir muhtıraydı’

Mesut Yılmaz (Dönemin Başbakanı): “28 Şubat’ta Güven Erkaya’nın deyişiyle blöf olarak yapılan o çıkışın kısa vadede siyasi sonuç vermesi, krizin çözülmüş olması bu meseleyi kendileri için bir fırsat olarak gören kesimi rahatsız etti. Krizi tırmandırmak isteyenler bu işin siyasi çözüme kavuşmasını istemiyorlardı. Orada gördüm ki aslında 28 Şubat’la ilgili olarak TSK’nın tek bir tavrını görmek mümkün değildir. Burada demokratik sistem içinde bu meselenin çözümlenmesini arzulayan ve bu konudaki sorumluluğunun bu lobinin bir parçası olmakla sınırlı görenler vardı. Bu konuda radikal düşünen insanlar vardı. Benim onlarla mücadelem oldu. TSK’nın ülkenin genel yönetimini ilgilendiren bir konuda hükümeti aşarak direkt böyle bir konuda açıklama yapmaları ve burada da dolaylı olarak hükümetin değil kendilerinin sorumlu olduğunu vurgulamış olması bence bir muhtıraydı. Diğer muhtıralar gibi yasalara aykırı, hukuki kaynaktan yoksun bir açıklamaydı. Ben baktım ki bir kopmaya gidiliyor, ülke yeni bir krizi kaldıracak durumda değil. Durumu yumuşatmak için ‘Genelkurmay kendi görüşünü açıklamıştır’ dedim. Ama bu konuda sorumlu olan hükümettir dedik ve biz yola devam ettik.”

‘Söyleyin o kadına yağlı kazığa oturturuz’

28 Şubat döneminin en sert uyarısı dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e yapıldı. Askeri bu derece kadar öfkelendiren olay, Akşener’in TSK’dan bilgi sızdırmaya çalışmasıydı. Hükümetin bazı polis şefleri kanalıyla kendi çalışmalarını izlemeye çalıştığını öğrenen komutanlar, sivil polislerin Genelkurmay’daki giriş çıkışları, üst rütbeli subayların hareketlerinin izlenmekte olduğunu fark etmişti. İç güvenlikle ilgili olarak yapılan dar kapsamlı bir koordinasyon toplantısında Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan’a şunları söyledi: “O kadına (İçişleri Bakanı Meral Akşener) söyle, ayağını denk alsın. Emniyet istihbaratına sahip olsun, hareketlerine konuşmalarına dikkat etsin. Emniyet istihbaratının neler çevirdiğini biliyoruz. Söyle o kadına, gelirsek onu ve avanesini İçişleri Bakanlığı’nın önünde yağlı kazığa oturturuz...”

Akşener: Anlatırım

Teoman Ünüsan, Çevik Bir’in mesajını doğrudan Akşener’e değil ama Devlet Bakanı Bekir Aksoy’a anlattı. Aksoy da Tansu Çiller’e ve Meral Akşener’e. Meral Akşener, Çevik Bir’in sözlerini duyar duymaz hemen Cumhurbaşkanı Demirel’den randevu istedi ve Köşk’e çıktı. Gelen mesajı Cumhurbaşkanı’na anlattı ve “Efendim ben hemen yarın bir basın toplantısı düzenleyeceğim ve bu olayı kamuoyuna aktaracağım” dedi. “Onu yapma” diye cevap veren Demirel, “Ben olayı tahkik ederim, Genelkurmay Başkanı ile görüşürüm. Böyle bir şey olmaz sen merak etme, ben gerekeni yaparım...” diye konuştu. Bu olay DYP’li bakan ve milletvekillerindeki paniği biraz daha arttırdı ve Refahyol hükümetinin DYP kanadında çözülme başladı.

‘Çevik Bir değildi’

Yıllar sonra konuşan Meral Akşener, bu sözlerin Çevik Bir’e değil başka bir generale ait olduğunu söyledi. Akşener bu kişinin adını eşinin ve çocuklarının mahcup olmamaları için söylemediğini açıkladı. Ancak Aksiyon dergisi 15 Eylül 2003 tarihli sayısında, Akşener’e atfen verilen haberde, “Bu çirkin söz dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner’e ait. Elbette bu söz ve bu kişi benden gereken cevabı aldı” ifadelerini kullandı.

‘Batı Çalışma Grubu Güven’in aklına geliyor’

Son Darbe kitabında, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde kurulan Batı çalışma Grubu hakkında da dikkat çeken anlatımlara yer veriliyor. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın yakın arkadaşı Bern Büyükelçisi Taner Baytol şunları söylüyor: “Bir BÇG kurulması fikri Güven’in aklına geliyor. Güven bunu Genelkurmay Başkanı’na söylüyor. Genelkurmay Başkanı da bunu kabul ediyor ve Genelkurmay da böyle bir grup kuruluyor. O dönemde Kırıkkale Üniversitesi Kurucu Rektörü olan Beşir Atalay ise şunları anlatıyor: “Ben o sıralarda rektörüm. Bana jandarma komutanı bir yazı yazıyor. Üniversitede çalışan asker ya da memur, herkesin adresini , telefonunu, bilmem ne bilgilerini istiyor. Ben ise protokol gereği vali bunu benden ister dedim. Vali ise beni arayarak, neden bilgileri vermiyorsunuz dedi. Ben hepsi devlet memuru, bu bilgilerin hepsi var sizde deyince, bana bu bilgileri sizden bir şekilde alırız dedi.”

İşte o 18 maddelik 28 Şubat kararları

-Laiklik hassasiyetle korunmalı.

-Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar, devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır.

-8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamaya konulmalı.

- Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü, milli eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.

- Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler Diyanet tarafından koordine edilmeli.

- Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli.

- İrticai faaliyetlerden YAŞ kararları ile TSK’yla ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yı dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının yayınları kontrol altına alınmalıdır.

- İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemeli.

- TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları ve eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.

- (Bu maddenin tam metnini Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği gerekçesiyle yayınlanmadı.)

- Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.

- T.C. Anayasası, Siyasi Partiler Yasası ve bilhassa Belediyeler Yasası’na aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında gerekli yasal işlemler sonuçlandırılmalı.

- Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden titizlikle uygulanmalıdır.

- Kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.

- Kurban derilerinin denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı.

- Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandırılmalı.

- Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollardan önlenmelidir.

- Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklara fırsat verilmemelidir.

Haberin Devamı