‘68 ile 90 aylıkları birbirinden ayırdık’
Üniversite sınavına Amerikan modeli
Bakan Dinçer, “68 ay ile 90 ay arasındaki çocuklar aynı sınıfta oturuyordu. Bu sene sınıf öğretmenlerimiz fazla olduğu için en yüksek aylardan başlayarak 30 kişiyi doldurdukça bir sınıf açtık. Böylece ay farklılıkları olan çocuklar aynı sınıfa gelmedi” dedi.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, konuk olduğu AA Editör Masası’nda soruları yanıtladı. Zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran sistemin uygulamaya başlandığını hatırlatılarak uygulamaya yönelik değerlendirmesinin sorulması üzerine Dinçer, dışarıdan yapılacak değerlendirmelere daha çok önem verdiklerini belirtti. 60-66 aylık çocukların okula başlamasıyla ilgili soru üzerine Bakan Dinçer, yapılan eleştirilerin aslında özünden uzaklaştırılarak yapıldığını söyledi.
‘AB’de 15 ülkede 60 aylık çocuk okula gidiyor’
Eğitime tüm dünyada giderek erken yaşlarda başlandığına dikkati çeken Dinçer, 15’e yakın AB üyesi ülkede çocukların eğitime 60 aydan sonra alındığını bildirdi. Daha önceki uygulamalarda 72 ayı tamamlayan çocukların kayıt yaptırdığını hatırlatan Bakan Dinçer, şunları söyledi: “Ama fiilen şöyle bir durumla karşı karşıyaydık. Aralık ayının sonunda 72 ayını tamamlayacak çocukların dört ay öncesinden eylül ayında kayıtları yapıldığı için normalde 68 aylık çocukları eğitime kayıt ediyorduk. Bundan önceki yıllarda ay üzerinden ciddi tartışmalar yapılarak eğitim kurgulanmadığı için bir kere kesin 84 aya kadar çocuklarımız okula alınabiliyorlardı. Daha da önemlisi, bazı veliler rapor aldıkları için ya da kendilerine ulaşılamadığı için 68 ay ile 90 ay arasındaki çocukların aynı sınıfta oturtulduğu durumlar vardı. Bu fark aşağı yukarı 16 ay eder. Bu çocukları zaten aynı sınıfa oturtuyorduk. Bu sene sınıf öğretmenlerimiz fazla olduğu için ay ay, en yüksek aydan başlayarak 30 kişiyi doldurdukça bir sınıf açtık ve ay farklılıkları olan çocuklar aynı sınıflara gelmediler bile. Normalde çok daha makul bir sınıf sistemi kurgulamaya başladık.”
‘66 aylıkların sayısı 120 bin civarında’
Ömer Dinçer, geçen sene yaklaşık 1 milyon 285 bin öğrencinin ilkokula başladığını belirterek, “Bu sene 1 milyon 758 bin civarında öğrenci başladı. Bunların arasındaki fark ek öğrenci olarak bize geldi. Bu öğrencilerin içinde aynı zamanda 60-66 aylık çocuklarımız da var. Bu öğrencilerimiz rakamı yaklaşık olarak 120 bin civarındadır” dedi. Bakan Dinçer, “İster raporlu, ister raporsuz biz her halükarda çocuklarımızı eğitime alıyoruz. Rapor alan çocuk evine dönmüyor. Ama rapor alan çocuk okul öncesi eğitime kayıt oluyor, rapor almayan çocuk ilkokul birinci sınıfa gidiyor. Biz çocuklarımızı her halükarda eğitmeyi öngörüyoruz” diye konuştu. Okullar açılmadan önce yeni eğitim sistemine yönelik çok sayıda eleştirinin yapıldığını hatırlatan Dinçer, “Eğitim sisteminin büyük bir karmaşa içinde olacağına ilişkin bir algılama yaratılmak istendi. Ancak gelinen bu noktada siz öyle bir kriz hissettiniz mi? Hissetmediniz. Belki ücra köşelerde göremediğimiz hususlar olabilir ama büyük boyutuyla sistem başarıyla uygulamaya konuldu ve yürüyor.”
‘Bazı yerlerde sınıf mevcudunun arttığı doğru’
Yeni sistemle sınıf mevcutlarının arttığına yönelik eleştirilerin doğru olup olmadığı sorusuna Bakan Dinçer, “Bazı yerler için evet” yanıtını verdi. Bakan Dinçer, yapılan eleştirilere yönelik de şöyle konuştu: “Aslında esas sistemle alakalı çok ciddi eleştiriler olmadı. Bunlar içinde sadece 66 ayla ilgili eleştiri vardı, o da eğitim gerçekliği üzerinden yapılan bir eleştiri değildi. Daha çok ideolojik bir eleştiriydi. Erken yaşta çocukların alınması halinde ‘Acaba kendi ideolojilerini aşılayacaklar mı?’ diye bir endişe taşıyorlardı. Halbuki Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir teşkilat değil. Cumhuriyet tarihi boyunca var olan, ne yapacağını bilen ve bunu da eğitime yansıtan bir teşkilat. O tip ideolojik tartışmaların dışında hepsi operasyoneldi. Niçin? Çünkü, yaptığımız stratejik değişikliklerde temel zihni yaklaşımında biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak çok doğru ve çok haklı bir yerde duruyorduk. Dünyanın nereye gittiğini okuduk, nereye gideceğini tahmin ettik ve bunun üzerinden bir karar verdik.”
‘Dershanelerin kapanması sadece hukuki mesele değil’
Dinçer, ”Dershanelerin kapatılması sadece hukuki bir mesele değil” diye konuştu. Konunun aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir mesele de olduğunu belirten Dinçer, şunları söyledi: “Siz eğitiminizi iyileştirirseniz dershanelere ihtiyacınız azalır. Talebi düşürmeniz lazım ki dershane ihtiyacı da azalsın. Şayet talebi düşürmeden sadece hukuken dershaneleri kapatma noktasına gidersek, bu taleplerin farklı türde karşılanacağını da varsaymamız gerekiyor. O yüzden çok hassas şekilde bu meseleyi tartışıyoruz. SBS’nin kaldırılmasıyla ilgili meseleler Türkiye’deki lise çeşitliliğiyle alakalı. Dışarıdan bakıldığında sadece dershane meselesi olarak görülen konu bizim bakanlık olarak tek bir faktör olarak gördüğümüz konu değil. SBS ile dershanelerle ve lise çeşitliliğiyle ilgili kararları 2013’te vereceğiz. 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu konudaki stratejimizi de uygulamaya koyabiliriz.”
‘YGS sınavı TOEFL gibi olacak’
MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yılda bir kez yapılan sınavın toplumda büyük bir baskı oluşturduğunu belirterek, “Bu kadar gergin stres dolu bir imtihandan kurtulmamız lazım. YGS’yi yılda birden çok kez yaparak çocuklarımıza hayatın bir tek imtihana bağlı olmadığını anlatacağız. TOEFL’da olduğu gibi çocuk kendini hazır hissettiğinde yılda birden çok kez yapılan sınavlar için randevu alarak giriş yapacak ve hangisinde daha başarılıysa onu kullanabilecek” diye konuştu. Sadece YÖK ile değil, ÖSYM ve TÜBİTAK ile bir araya geldiklerini belirten Dinçer, şöyle devam etti: “Biz üniversiteye giriş sistemini henüz değiştirmiyoruz. Bu sistemi koruyoruz, ancak sınavı birden çok tekrarlayacağız. Şu anda sınavı yılda bir kere yapıyoruz. 1 milyon 800 bin öğrenci ve ailesi buna odaklanıyor. Bu sınav bir kez yapıldığı ve çocukların sınavdan sonraki hayatını belirgin bir şekilde etkilediği için toplumda büyük bir gerilim oluşturuyor. Sınav o kadar çok baskın durumdaki hem kendisinden önceki, hem kendisinden sonraki süreci etkiliyor. Bu kadar gergin ve stres dolu bir imtihandan kurtulmamız lazım. YGS’yi yılda birden çok kez yaparak çocuklarımıza hayatın bir tek imtihana bağlı olmadığını anlatacağız. Sistemi 2014’te uygulamaya başlayacağız. Ulusal düzeyde bir bilişim altyapısına ihtiyacımız var.”