Yeni dizi türü: politik-dram!
Bilen bilir; Samanyolu TV birkaç senedir dizi anlayışını tamamen değiştirdi. Eskiden "Allah yolundan saparsan, işte başına bunlar gelir" teması üzerine kuruluydu tüm yapımlar... 'Günahkârlar', bölüm sonunda 'yola gelir', hem kötülük ettiklerinden hem de Allah'tan af dilerlerdi. Genelde de dizi, kamera bir camiden uzaklaşırken Fatih Belediyesi'ne teşekkür eden jenerik yazılarıyla son bulurdu.
'Ana akım' ulusal kanallarda dizi yarışının acımasızlığı gün geçtikçe arttıkça, bu yapımlar artık STV'ye reyting getirmez oldu. Kanalın dini duruşu, Behlül-Bihter tansiyonuna da müsait değildi; haliyle 'başka bir şey' lazımdı. Buldular: Politik-dram! Var olan, 'eli yüzü düzgün' görülen yapımların içine mesajlar giydirildi bolca. Ama mesajlı dizi ekseninden mesaj dizisine kayış dün gece resmen başladı.
ELİF DERSHANEYE GİTMEMİŞ Mİ?
Yeni dizi STV'de; adı, 'Ötesiz İnsanlar'... 28 Şubat sürecini anlatıyor; olaylar 28 Şubat'tan bir önceki yaz Aydın'ın bir köyünde olaylar başlıyor. Elif adında başörtülü bir kız çocuğu babasından gizli gizli üniversiteye hazırlanıyor, İstanbul'da Tıp Fakültesi'ni kazanıyor. Buraya dikkat! Elif ne dershaneye gidiyor, ne de ders alıyor üniversiteyi kazanmak için. Son 1 haftadır "Dershanesiz üniversite kazanılmaz" yayınlarını bir an bile azaltmayan STV için biraz sıkıntılı bir durum bu haliyle. Bariz gözden kaçmış bir hata...
ULUSALCI ANNENİN TESETTÜRLÜ KIZI
Baba, kızının okumasına karşı, evlendirmek istiyor Elif'i... Köyde bir de komutan var. Belli ki Elif'e yardım etmek istiyor. Dizinin ilk bölümünün sonuna doğru anlıyoruz ki, gördüğümüz aslında Elif'in gerçek ailesi değil. Gerçek annesi İstanbul’da... Hem de ne anne; "Kurtulamadık şu irtica derdinden. Bunların kökünü kurutmak için yurtdışından koptum geldim" diyor daha ilk bölümden. Durun, daha da güzelleşiyor. Kızın gerçek dayısı da, darbeci bir komutan...
İşin ilginç tarafı, hikâyenin Batı Anadolu'da seyretmesi... Öyle olduğu bilinmese de, damarı tuttu mu taş taş üstünde bırakmayacak türden olan İç Batı Anadolu muhafazakârlığını ilk kez izliyoruz bir dizide. "Hah" diyorum, "Orijinal bir şey buldum." Bulmamışım, birazdan anlıyorum.
DEVRİM YAPARMIŞ GİBİ...
Ne yardan, ne serden vazgeçebilmiş dizi... Arkasını, dönemin politik ruhuna dayandırsa da, genel-geçer 'Bu izletir!' tekniklerinden uzaklaşamıyor. Yarım ağızla 'devrim' yapar gibi yani. Hatta öyle ki, bir ara ciddi ciddi 'Asmalı Konak'a saygı' dizisi mi çekilmiş diye düşündüm. Acımasız hanım ağalar, at üstünde gelinikle koşturan genç kızlar, jeepli ağalar... "Meral Okay'ı sevgiyle anıyoruz" cümlesini bekliyoruz jenerikte! Baba dayağı, koca dayağı sahneleri dakikalarca sürüyor. Gerilim her daim yüksek... "Yetişebilecek mi?", "Kimse görmeden oradan kaçabilecek mi?"ler en çekilmez kurgularla seriliyor ekranımıza... Yıl olmuş 2013, dayak yemiş kadın makyajı hala Kakılmış'tan hallice. Sanırsınız babası dövmemiş de, kutup ayısı pençe takmış kızcağıza. Zurnalar, klarnetler, neyler, kemanlar; müzikler zaten ikinci el ve Allah'a emanet...
ESTETİK MAĞDURİYET
Politikanın acıklı öykü desteğiyle estetize edilmeye çalışılan hali "Yine mi mağdur edebiyatı?" önyargılarını boşa çıkarmıyor. Öyle samimiyetsiz ki olup bitenler, meclis nutuklarını arar hale geliyorsunuz. En çok da neyi merak ettim, biliyor musunuz? Dizinin ortaya çıkışını, projenin ilk kez kanalın patronuna anlatıldığı anı... "Abi, şahane bir fikrim var. Bir tesettürlü kızla, bir komutanın aşkı... Hem de 28 Şubat döneminde! Nasıl ama? Kesin tutar değil mi?" Böyle mi oldu acaba? Ne zaman mağduriyet, böylesine tam teşekküllü bir edebiyata evrildi? Biz neresini kaçırdık bu işin? Bundan 15 yıl sonra bir yapımcı Gezi'yi 'çevik kuvvetle direnişçinin aşkı' penceresinden anlatmaya kalkışırsa canımız yanar değil mi? İşte bence, dün gece bu diziyi izleyen 28 Şubat'ın gerçek mağdurları da üzüldü. Ama üzüntülerini belli edemeyecek, 'açık veremeyecek' kadar kızgınlar bugüne, bugünün dertlerine...