22 Temmuz soruşturmasında çarpıcı detaylar
Emniyetteki "paralel yapı" iddialarına ilişkin yürütülen "casusluk" soruşturması kapsamında eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün'ün de aralarında bulunduğu 11 kişi, "devlet güvenliği açısından önem arz eden, gizli kalması gereken ve temin edilmesiyle siyasal ve askeri casusluk suçunu oluşturan dinleme verileriyle ilgili içeriklerde imzalarının bulunduğu ve delilleri karartma şüpheleri olduğu" gerekçesiyle tutuklandı.
İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi İslam Çiçek, savunmasını aldığı 32 şüpheli ve dosya üzerinden işlem yaptığı 17 şüpheliyle ilgili hazırlayıp, gece yarısı tüm şüphelilerin yüzüne karşı okuduğu 115 sayfalık sorgu zabtı ve kararında, Yurt Atayün, Erhan Körtek, Ensar Doğan, Aytekin Koçak, Ali Fuat Altıntaş, Abdulkadir Ağır, Yunusemre Uzunoğlu, Şahin Akdeniz, Serdar Bayraktutan, Muhammed Kaya ve Mehmet Örs'ün tutuklanmasına karar verildiğini bildirdi.
Tutuklama nedeni olarak 4 sayfa ifade bulunan gerekçe yazıldığı görülen kararda, yürütülen soruşturma kapsamında çok sayıda siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar, iş adamları, devlet kurumlarındaki görevliler, vakıf, dernek ve buna benzer kuruluşların başkan ile görevlilerinin soruşturmaya dahil edildiği belirtildi.
Soruşturmaya dahil edilen siyasetçiler
Soruşturmaya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Danışmanı Mustafa Varank, eski AK Parti Milletvekilleri Hayrettin Çakmak ve Seracettin Karayağız ile Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş'ın da aralarında bulunduğu bazı siyasetçilerin dahil edildiği aktarılan kararda, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu'nun eşi Kamile Yazıcıoğlu'nun 4 Mart 2011'de verdiği ifade sonrasında AKABE grubu adı altında bir soruşturma başlatıldığı ve bu kapsamda birçok gazeteci, akademisyen ve yazarın öz geçmiş bilgilerinin kaydedilerek soruşturmaya dahil edildiği, 238 kişi hakkında iletişimin tespiti kararı, bazı şüpheliler hakkında da teknik araçla izleme kararı alındığı, 13 vakıf, dernek, kültür merkezi, sosyal tesisler, cami, TV kanalı olmak üzere çeşitli yerlere de teknik araçlarla izleme yapıldığı dile getirildi.
Başbakanlık İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü, İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği, İstanbul Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Muş Alparslan Üniversitesi ve Kağıthane Belediye Başkanlığı gibi kurumlara ait telefonların iletişiminin, hedef şahıs üzerinden tespit edildiği kaydedilen kararda, bunlara ilişkin çok sayıda tape ve çözüm tutanağının dosyada mevcut olduğu dile getirildi.
"Başbakan Erdoğan'ın gizli kalması gereken görüşmeleri kaydedildi"
Kararda, Başbakan Erdoğan'ın başmüşaviri olarak görev yapan Sefer Turan'ın konumu itibariyle çok sayıda yabancı görevliyle yaptığı görüşmelerin dinlenildiği ve Turan'ın yaptığı görüşmelerden dolayı soruşturmaya dahil edildiğine dikkati çekilen kararda, Turan'ın kullandığı telefonların Kudüs Ordusu örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti, bağlantılarının ortaya konulabilmesi ve örgüt içindeki hiyerarşik yapının deşifre edilebilmesi amacıyla iletişimin tespitinin yapıldığı aktarıldı.
Söz konusu soruşturmada Başbakan Erdoğan'ın çok sayıda başka ülke devlet büyüğüyle yaptığı ve devlet güvenliği açısından gizli kalması gerektiği düşünülen birtakım görüşmelerin tespit edildiği vurgulanan kararda, Erdoğan'ın başmüşaviri Sefer Turan'ın Başbakan Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Somali Büyükelçisi Cemalettin Kani Torun, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile yaptığı, devlet politikaları açısından önem arz ettiği düşünülen birtakım görüşmelerin kayıt altına alındığı ifade edildi.
"MİT Müsteşarı Fidan, terör örgütü üyesi gibi gösterildi"
Kararda, Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Mustafa Varank'ın konumu itibariyle yaptığı çok sayıda görüşme olduğu belirtilerek, Varank'ın kullandığı telefondan Başbakan Erdoğan'ın "İsmail" isimli şahıs ve Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile görüşmesinin kayıt altına alındığı, Varank'ın o dönem Başbakanlık Müsteşarı olan Efkan Ala, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile yaptığı çeşitli dönemdeki, devlet politikası açısından önem arz ettiği düşünülen birtakım görüşmelerin tespit edilerek kayıt altına alındığı anlatıldı.
Yine eski AK Parti milletvekili iş adamı Faruk Koca'nın Kudüs Ordusu terör örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti ve bağlantılarının ortaya çıkarılması için kullandığı telefonların dinlenildiği belirtilen kararda, bu bağlamda Koca'nın Bakan Taner Yıldız, MİT Müsteşarı Fidan ve özel kalemi Edip Ali Yavuz ile olan birtakım iletişimlerinin tespit edilip kayıt altına alındığı ve bunlardan bir kısmının da tape dökümleri yapılarak yazılı hale getirildiğine vurgu yapıldı.
Söz konusu iletişimlerin bir kısmının içeriğinin devlet güvenliği açısından önem arz ettiği ve gizli kalması gerektiği düşünülen görüşmeler olduğu kaydedilen kararda, tapelerin dökümlerinde Hakan Fidan'ın terör örgütü üyesi gibi gösterildiği ve Fidan'a "Emin" kod adı verildiğinin tespit edildiği aktarıldı.
Kurtulmuş'un "Mısır darbesi" görüşmesi de kayda alınmış
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un danışmanı Furkan Torlak'ın bulunduğu konum itibariyle soruşturmaya dahil edildiği ve Kudüs Ordusu terör örgütü ile irtibatlı olup olmadığının tespiti için telefonuyla mail adresinin 19 Eylül 2012'den itibaren teknik takibe alındığı bilgisi verilen kararda, Torlak'ın Kurtulmuş'un danışmanı olması nedeniyle devlet politikası açısından önem arz ettiği düşünülen görüşmeleri bulunduğu, Kurtulmuş ile Mısır darbesine ilişkin konuşmasının kayıt altına alınarak tape haline getirildiği ve Kurtulmuş ile çeşitli tarihlerde yaptığı çok sayıda görüşmenin de kayda alınıp tape dökümlerinin yapıldığı vurgulandı.
"Tutuklanan şüphelilerin imzaları, dinleme evrakında"
Kararda, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in danışmanı Adnan Boynukara'nın da dinlenildiği ve Boynukara'nın telefonundan Ergin ile HDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın yaptığı çok sayıda telefon görüşmesinin tespit edilip kayda alındığı anlatılarak, haklarında tutuklama kararı verilen şüphelilerin soruşturma kapsamında bulunan, çeşitli tarihli çok sayıda evrak, doküman ve inceleme tutanağında imzaları bulunduğuna işaret edildi.
Kararda, "Sonuç olarak terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ilişkilendirilerek haklarında telefon dinleme, teknik fiziki takip kararları alınan kişilerden bir kısmının, kamuoyunda da tanınan siyaset adamı, gazeteci, yazar, akademisyen, iş adamı, devlet yönetiminde görevli üst düzey bürokrat, bir kısmının da dernek, vakıflar gibi sivil toplum kuruluşları temsilcileri olduğu ve terör ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetleri olmadığı için haklarında takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır" denildi.
"Siyasal ve askeri casusluk suçu oluştu"
Soruşturmaya dahil edilen önemli kişilerin, şüpheliler tarafından, iletişime müdahale edilmek suretiyle, bilinçli ve gerçeğe aykırı bir şekilde konuşmalarının dinlenilmesi ve kayda alınmasının sağlandığı anlatılan kararda, şu ifadeler yer aldı:
"Ayrıca bu konuda gerçeğe aykırı belge düzenledikleri, bu belgelerin resmi belge niteliğinde olduğu, zira görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi ile resmi belgede sahtecilik suçunun oluşacağı, bu dinlemelerin kod adı verilmek suretiyle yapıldığı, dinlemeler sonucu elde edilen verilerin içeriklerinin devlet güvenliği açısından önem arz ettiği ve gizli kalması gereken bilgiler olduğu, bu haliyle bu bilgilerin temini ile siyasal ve askeri casusluk suçunun oluşacağı, zira üke başbakanının diğer ülke cumhurbaşkanları ve başbakanları ile onlarca dakika görüşmelerinin dinlenilmesi ve kayıt altına alınmasının tesadüf olamayacağı, bu dinlemelerde gerçek kişilerin kimliklerinin mahkemelerden saklanarak yargıyı yanılttıkları, eksik ve yanlış bilgi verilmek suretiyle yapılan dinlemeleri amaç dışı kullandıkları, bizzat dinlemeyi yapan kişilerin dinlemelerin içeriği ve hangi amaç için kullanılacağı konusunda bilgilerinin olmayabileceği, ancak sorumluluk noktasında rütbeli görevlilerin ham dinlemelerin hangi kısmının çıkarılıp hangi kısmının çıkarılamayacağına karar verdikleri, bu noktada içeriğine vakıf oldukları anlaşılmıştır."
"Kayıtların içeriğini bilmemeleri olası değil"
Kararda, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme" ve "resmi belgede sahtecilik" suçları yönünden, şüphelilerin emniyette rütbeli oldukları, uzun süre çalıştıkları ve çok sayıda dinlemeyle takip kararının altında imzaları bulunduğu belirtilerek," Dolayısıyla içeriklerinden haberdar olmamalarının olası olmadığı, böylece suç işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesinin var olduğu, tutuklama verilen suçlar için yasada ön görülen ceza miktarı, suçun nitelikli ve önemli suçlardan olduğu, devlet sırlarına karşı suçlardan sayıldığı, bu sebeple tutuklama nedeninin var olduğu kanaatine varılmıştır" denildi.
Söz konusu suçlar için kanunda düzenlenen cezanın alt ve üst miktarlarına göre şüphelilerin kaçma, soruşturma devam ettiği için delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphelerinin bulunduğuna vurgu yapılan kararda, "Verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suçlara, şüpheliler açısından yetersiz kalacağı kanaatine varılarak, şüpheliler ve müdafilerin serbest bırakılmaları isteminin reddi ile şüphelilerin üzerine atılı suçlardan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına karar verilmiştir" ifadesi kullanıldı.
Serbestlik gerekçesi: "Yeterli delil bulunsa da ceza sınırları az"
Hakim Çiçek'in kararında, serbest bırakılan 29 kişinin, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" suçundan, bu suçu işlediklerine dair tutuklamayı gerektirir sorumluluk noktasında yeterli delil bulunmadığı, "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek", "özel hayatın gizliliğini ihlal etmek", "resmi belgede sahtecilik" ve "suç uydurma" suçlarından da yasada ön görülen cezanın alt ve üst miktarları, delil durumu, suç vasfının değişme ihtimali gözetilerek serbest bırakıldığını dile getirildi.
"Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" suçundan tutuklanması istenen şüpheli Samet Sincar'ın bu suçu işlediğine dair tutuklamayı gerektirir sorumluluk noktasında yeterli delil bulunmadığı için serbest bırakıldığı belirtilen kararda, "hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, resmi belgede sahtecilik ve suç uydurma" suçlarını işledikleri gerekçesiyle tutuklanmaları istenen şüpheliler Yurt Atayün, Ömer Köse, Erhan Körtek, Ensar Doğan, Aytekin Koçak, Ali Fuat Altuntaş, Abdulkadir Ağır, Yunusemre Uzunoğlu, Şahin Akdeniz, Serdar Bayraktutan, Muhammed Kaya, Mehmet Örs, Erkan Ünal, Selman Yuyucu, Ramazan Bolat, Osman Özgür Açıkgöz, Oğuzhan Ceylan, Kazım Aksoy ve Gafur Ataç'ın, bu suçu işledikleri yönünde sorumluluk noktasında yeterli delil bulunsa da suçların kanunda ön görülen cezaların alt ve üst sınırları dikkate alınarak tutuklanma taleplerinin reddedildiği ifade edildi.
Sorgulama yapılmadığından adli kontrolle serbest bırakılanlar
Sorgu sürecinde yaşanan karışıklık nedeniyle dosya üzerinden karar verilmesi yönünde hüküm kurulan şüpheliler Erkan Ünal, Selman Yuyucu, Ramazan Bolat, Ömer Köse, Osman Özgür Açıkgöz, Oğuzhan Ceylan, Kazım Aksoy ve Gafur Ataç'ın, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarını işledikleri yönünde haklarında dosyada yeterli delil bulunduğu belirtilen kararda, bu şüphelilerin hakimlikçe sorgulamaları yapılmadığı için serbest bırakıldığı aktarıldı. Kararda, 8 şüpheli hakkında bu nedenle "yurt dışına çıkış yasağı" konulmasına karar verildiği de vurgulandı.
Hakim Çiçek, sorgu sürecinde yaşanan sıkıntıları da yazdı
Şüphelilerin avukatları ile mahkeme arasında yaşanan sorgu sıkıntısının da dile getirildiği görülen kararda, bir kısım şüphelilerin savunmaları alınmamış olduğu hatırlatılarak, tabi hakim ilkesi gereğince 4 günün üzerinde kesintisiz sorgu yapıldığı ve süreçte tüm iyi niyet çabalarına rağmen şüpheli avukatlarının savunma yaptırmama konusunda sorgu hakimliğine direnç gösterdiği ifade edildi.
Avukatların sürekli taleplerde bulunduğu, reddedilmesine rağmen taleplerin sonunun gelmediği, sağlıklı ve güvenli sorgu ortamının kalmadığı, sorgunun gereksiz uzaması için her türlü yolun denendiği ve bu sürece kadar sorgu hakimliği tarafından taleplerin sabırlı bir şekilde karşılandığı belirtilen kararda, ilk iki gün şüpheli ve avukatlarının savunmasına hiç müdahale edilmediği, talep üzerine zabıtların katipler tarafından yazıldığı, ancak bazı şüphelilerin gereksiz uzunlukta, 20 sayfaya yakın ifade vermesi nedeniyle sürecin uzadığına işaret edildi
"Avukatlar savunma hakkını kötüye kullandı"
Kararda, 49 şüphelinin her birinin üçer avukatı olduğu ve toplamda 196 kişinin savunmasının saatlerce uzayabileceği belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:
"Bunun da savunma hakkının kısıtlanması değil, savunma hakkının kötüye kullanılması olabileceği, sorgunun yargılama işlemi olmadığı, delillerin tartışılmasının yargılama sırasında mahkemeler tarafından yapılabileceği, yine şüpheli avukatlarının sorgu sırasında 100 klasörün üzerindeki dosyalardan sürekli sayfalar dolusu delil ve belge istedikleri, bu taleplerinin dahi iyi niyet kuralları içerisinde değerlendirilemeyeceği, sorguya genelde belli müdafilerin girdikleri ve sorguyu uzatmaları konusunda fikir birliği içerisinde hareket ettikleri anlaşılmıştır."