17 Aralık tahliyeleri vicdanları yaralamıştır!
CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programında gündeme ilişkin tartışmaları değerlendiren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında tutuklu olan isimlerin tahliyesine ilişkin, "Süleyman Aslan'ın tahliye olduğunu söylediler. Bu konuda söylenecek bir çift sözüm bile yok. Bu vicdanları yaralamıştır" dedi. Arınç ayrıca 17 Aralık için "Bir üst akıl bunları planlamış. Ama bu üst akılın kim olduğunu söylemem" şeklinde konuştu.
Bursa’da CNNTürk’te yayınlanan Ankara’nın Gündemi adlı televizyon programına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri ile ilgili olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Arınç, şöyle konuştu:
"Milletvekilleri hakkında şu anda bin 69 tane dokunulmazlık fezlekesi var. 3,5 yıl boyunca. Bu dosyaların 93’ü Ak partili milletvekilleri hakkında. 136’sı CHP’li milletvekilleri hakkında. 761 dosya BDP’ye ait. 27 dosya MHP’ye ait. 51 dosya bağımsızlara ait. 1 dosya da rahmetli Şerafattin Elçi’ye ait olması lazım. CHP’ye ait 136 dosyadan, 7 tanesi Kılıçdaroğlu’n ait. Bu dokunulmazlık dosyası fezlekeleri, Anayasa Komisyonu’na gelenler. Senin 48 milletvekilin hakkında 136 dosya var. Şunu söyleyebilir miyiz? Herhangi bir dosyası bulunan bir insana ’ırz düşmanı’, ’hırsız’, ’dolandırıcı’ diye bağırmalı mıyım? Kılıçdaroğlu’nun yaptığına bakarsak, böyle bir hakkımız var ama insan olarak buna hakkımız yok. Çünkü bunların hepsi birer iddia. Yargılama yapılmamış. Kaldı ki nezaketen bu aşamada olan bir insana, bu suçu yüzüne vurmak suretiyle hakaret etme hakkım yok. Ama Başbakan bir telefonda konuşması geçtiği için Kılıçdaroğlu’nun karşısında dünyanın en rezil adamı haline geliyor. Bir genel başkan bunu yapmaz, yapmamalı. Bunların o partiye bir faydası da yok. Senin bağırmanın, çağırmanın halk üzerinde hiçbir olumsuz etkisi yok. Hiç olmazsa kendini küçük düşürme. Böylesine çirkin, seviyesiz ithamlarla bir başbakana hitap etme diye düşünüyorum. Sayın Bahçeli’yi, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı şeyi yapmadığı için onu ayrıca tebrik etmek istiyorum. Seviye üslup bakımından."
"BAŞBAKAN HİÇ BU KADAR SERTLEŞMEMİŞTİ"
"Kamuoyunda Başbakan’ın çok sert konuştuğuna dair iddialar var. Bu konuda bir değerlendirmeniz olur mu" şeklindeki bir soruya Arınç, "Yüzde yüz doğru. Çok sert konuşuyor" dedi. Kendisinin Başbakan Erdoğan’ın yanında yıllardır beri bulunan bir insan olduğunu belirten Arınç, "Hiç bu kadar sertleşmemişti. Ben Başbakanı şu açıdan inceliyorum. Bir, bu kadar sertliğin, bu olaylar karşısında feryat ve figanın sebebi nedir? Onurlu bir insan sayın Başbakan. Bu kadar iftiralar, ithamlar, kendi şahsiyle ilgili olsa, bunları daha yumuşak bir üslupla karşılayabilirdi. Ama bir insanın evladı, eşi, namusu ve ahlakı söz konusu olduğunda Başbakan bunu hazmedemiyor. Bu onun için belki üslup bakımından bir eksikliktir ama haysiyetli bir insanın buna karşı vereceği bir tepki olarak, birazcık anlayışla karşılıyorum. Keşke buna rağmen yine daha sert olmayan bir üslupla bunları karşılayabilseydi. Tabi herkesin mizacı, tabiatı bundan biraz daha farklı" dedi.
"SAYIN BAHÇELİ-İSMİNİ UTANARAK VERİYORUM-BU KİŞİ HAKKINDA ’SENİN ÇOCUĞUN OLMADI. SEN EVLENMEDİN FİLAN’ BUNLAR DENMEZ"
Başbakan Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili "Aile nedir, çoluk çocuk nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok" sözlerinin hatırlatılması ve bu konudaki düşüncelerinin sorulması üzerine Bülent Arınç, şunları söyledi:
"Biraz yaramı deştiniz. Samimi olarak bir şey söyleyeceğim. Sayın Başbakan bir kaç seneden beri çok çocuk sahibi olmaya teşvik ediyor. belki bunun samimi üslupla, belki şaka yollu yapıyor ama her nikah töreninde diyor ki ’en az 3 çocuğunuz olmalı’. Daha sonra bunu 4’e, 5’e de çıkardı. Ben kendisine sordum. ’Bunu çok sık söylüyorsunuz bunun sebebi ne’ dedim. Tamamen sosyal bir mesele anlattı sayın Başbakanımız. Türkiye’nin bu nüfus artma oranı ile birlikte devam edecek olursak, bir süre sonra biz de Avrupa gibi olacağız. Fakat bunu her yerde tekrar edince eşim beni ikaz etti. Ben eşimi çok sever ve çok güvenirim. Dedi ki ’keşke bu çocuk sayısını söylemese de Cenabı Hak, hayırlı evlatlar verse’ dedi. ’Neden’ diye sordum. Dedi ki ’İki sebepten. Biz kadınlar bir araya geldiğimizde, hal hatır sorarız. Eşin nasıl, çoluk çocuk nasıl diye. Bana soruyorlar, çocuklar nasıl diye. Bizim 3 tane çocuğumuz vardı. Ama oğlumuz rahmetli oldu. Şimdi üç desem hayır benim üç çocuğum yok. İki desem sanki rahmetli oğlum bana diyecek ki ’anne beni unuttunuz mu yoksa.’ Yüreği parçalandı. Hiç ben bunu düşünmemiştim. Yine toplantılarda bir hanımefendiye ’kaç çocuğunuz var’ deyince hanımefendi üzülüyormuş. Diyormuş ki ’benim çocuğum yok. Siz sorunca mahcup oluyorum. Yerin dibine geçiyorum’ Sen bunları Başbakan, bundan sonra söylemesin’ dedi. Bende bunu bir Bakanlar Kurulu’nda sayın Başbakan’a biraz da şaka yollu söyledim. Ben yaşça büyüğüm kendisinden. ’ya sen böyle söylüyorsun da bizim hanım da böyle diyor’ dedim. ’Ya senin hanım haklı ama bende haklıyım’ dedi."
Sayın Bahçeli’nin evlenmemiş olmasının bireysel tercih olduğunu dile getiren Arınç, "Bediüzzaman Hazretleri de evlenmedi. Fethullah Gülen Hoca Efendi’de evlenmedi. Başkaları da evlenmedi. Bunun 40 tane sebebi olabilir. Onları araştırmak bize düşmez ki. Dolayısıyla evlenmemiş olabilir, belki çocuk konusunda bir engel olabilir. Bizim bu konuda kimseyi üzecek, hiç kimseyi küçültecek, bunun üzerinden siyaset yapacak bir söylem geliştirmemiz bence doğru değil. Kimseye bu konuda eleştiri getirilmemesini, bu özel durumla ilgili olarak kimse hakkında bir şey konuşulmamasını daha ahlaki ve doğru buluyorum. Sayın Bahçeli -ki ismini utanarak veriyorum- bu kişi hakkında ’senin çocuğun olmadı. Sen evlenmedin filan’ bunlar denmez. Biz özel hayatlar üzerine hiçbir şey konuşmamalıyız" diye konuştu.
"DERSANELER ÜZERİNDEN BAŞBAKANI TEHDİT ETTİLER"
17 Aralık soruşturması ile ilgili görüşlerini açıklayan Arınç, 17 Aralık’ın sadece bir telefon dinleme meselesi olmadığını söyledi. 17 Aralık’la başlayan, 25 Aralık’ta biraz daha güçlenen, bugün de artık artçılarla arka arkaya gelen bir sanki savaşın içinde olduklarını kaydeden Arınç, kendisinin böyle bir şey beklemediğini, böyle bir şeye hazırlık da olmadığını belirtti. Bu durum karşısında şaşırdığını ve endişelendiğini vurgulayan Arınç, "Ben Hoca Efendiyi 1976-1977 yılından bu yana tanıyorum. Şimdi böyle bir olayın cemaat denen sosyolojik olgunun içerisinden bir takım insanlar tarafından hükümete karşı bir yaylım ateşine tutulacak olması beni fevkalade şaşkınlığa uğrattı" dedi. İlk olarak dershane konusuyla karşılaştıklarını ifade eden Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dershanelerin kapatılması ile ilgili konu gündeme geldiğinde bazı medya organlarında televizyonlarda cemaatin üst noktadaki insanları bir kampanya başlattılar. ’dershaneler kapanmamalı’ Hükümet bu konuda eleştirildi. Adeta husumet noktasına geldi. İki-üç ay evvel dershane konusu gündeme geldiğinde biz başbakanımıza şunu söyledik. ’Niye bu kadar ısrarcısınız. Siyaseten önümüz seçim. Seçime giderken bir oyun bile hesabını yapıyoruz. Niye bu kadar geniş bir kitleyi karşımıza alacağız.’ Bize dedi ki ’Bunların hepsini biliyorum. Birileri bize iki şart öne sürüyor. Ya bu dershane işinden vazgeçersiniz, veya biz sizi yıkarız. Kimse söylemediyse, ben burada söylüyorum. Tehdit ettiler. Dershaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. ’Şunları ortaya çıkarırız, bunları piyasaya süreriz’. Bende onların restine yada blöfüne karşı, restini gördüm. Elinizde ne varsa çıkarın. Ne yapacaksanız yapın. Ben sözümden dönmem. Demek ki sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız’ diye onlara söyledim’ dedi. Doğrusu önce inanamadık ama sonra bombalar ortaya çıkmaya başladı. Demek ki Tayyip Bey, Başbakanımız haklı çıktı. Mesele dershane değilmiş, Gezi’deki gibi üç-beş ağaç meseli değilmiş. ’Bunun karşılığında bende seni yıkarım. Bende seni dinamitlerim. Benim elimde kasetler var. Ben bunları piyasaya süreriz’ dediğiniz zaman-kimse onlar-bunlar dershaneler üzerinden cemaate mensubiyetlerini iddia ettikleri kişiler. Bizim Başbakanımız yiğit adam. Böyle lafların altında kalacak değil. ’Elinizden geleni ardınıza koymayın. Bu işi yapacağım. Siz de ne yapacaksanız yapın’ dedi."
"TAHLİYELER VİCDANLARI YARALAMIŞTIR"
17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu kapsamında tahliye edilen Bakan çocukları ve Reza Zarab’ın tahliyelerini nasıl değerlendiriyorsunuz" şeklindeki bir soruya ise Arınç, "Ben 25 sene avukatlık yaptım. Şu kadar senedir de mecliste bulunuyorum. Ben 100 bin doları bir arada görmedim. Meclis Başkanlığından ayrıldığım dönemde araba almak istedim. 102 bin liraya bir araba bulduk. İnanın tüm birikimimi topladım, 60 bin lira çıktı. Geri kalanını kredi alarak bu parayı kapattım. Ben 100 bin lira bulamadım. Siyaset para kazanma yolu değil. ’Siyasetçinin parası pul, karısı dul’ demişler. Bu konuda söylenecek bir çift söz bile bulamıyorum. Bu vicdanları yaralamıştır. Her konuya ciddi bir yargılama sürecinden sonra bakmamız lazım" dedi.
"Sizin daha önce söylediğiniz bir söz vardı. ’Para, makam, ahlaki zaaf bizi bozar’ diye hala böyle düşünüyor musunuz. Bir bakanın bir işadamının özel uçağıyla umreye gitmesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? şeklindeki bir soruya Arınç, "Allah bizi çocuklarımızla, servetimizle imtihan etmesin. Ben 10 yıl bir kooperatiften aldığım evde oturdum. Aile büyüdü daha geniş bir eve çıkalım dedik. Bir sene önce yeni eve inşaat halinde girdik. Fakat ben bunun için Manisa’daki üç tane birikimimi sattım. Yetmedi. 350 bin lira kredi çektim. Ben Allah’a hamd ediyorum. Çok şükür muhtaç değiliz. Milletvekili maaşımız da gayet yerinde. Hiçbir şikayetimiz yok. ’Çok mal, haramsız, çok laf yalansız olmaz’ derler. Çok maldan korkmak lazım. Zenginin işi zor. Hele helalinden değilse, işi daha da zor. Dolayısıyla bizim bulunduğumuz mevkiler, gayri ahlaki ilişkiler ve servet insanın gözlerini kamaştırabilir. Bunlarla bir imtihanımız oluyor. Bizlerde imtihan ediliyoruz. Maalesef kaybedenlerimiz son yıllarda çok oluyor. ama hakkında iddialar var ve birtakım alışverişler olduğu söyleniyorsa, en azından kolundaki saatle veya oğlunun para ilişkisiyle, ayrıca onun uçağıyla günübirlik umreye gidip geliyorsa ve siz bana bunu soruyorsanız ben buna mahcubiyetten cevap veremem" diye konuştu .
"İKİ KLASÖRDE DAHA KANUNSUZ DİNLEME TESPİT EDİLDİ"
Başbakan Erdoğan bir örgütten söz etti. Bu örgütün üzerine nasıl gitmeyi düşünüyorsunuz" sorusuna Arınç şöyle yanıt verdi:
"Eğer 17 Aralık’ta muaffak olsalardı, 25 Aralık’ta muaffak olsalardı, son çıkan kayıtlarda, onu bir Bakanlar Kurulu sonrası söyledim, 2280 kişinin ilgili-ilgisiz dinlendiğini biliyoruz. 2 klasörde daha 700 civarında kanunsuz dinleme tespit edildi. Ama ben sadece Başbakanımızın yaşadığı bizimde şahit olduğumuz olaylardan yola çıkarak eğer bunlara karşı HSYK’da bir şey yapılmamış olsaydı, emniyette bir şey yapılmamış olsaydı, Türkiye tam bir kaos içinde kalırdı. Ortada ne hükümet ne parlamento kalırdı. Bu hedefine ulaşsaydı, hükümetle birle Türkiye’yi çökertecek bir operasyondu. her şeyi yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Çok şükür hükümet duruma hakim oldu. Ama bir hukuk devletiyiz bir. Adamı kulağında tutup adamı diz çöktürecek halimiz yok. Neyse onlar ortaya çıkacak, adli ve idari soruşturmalarla. ’Siz bunu neden yaptınız, niçin yaptınız’ diye de hesabı sorulacak."
ÜST AKIL BUNLARI PLANLAMIŞ
Arınç, bu soruşturmaların Fethullah Gülen’i de aşan bir “üst akıl” tarafından planlandığını iddia
ederek, “Bir üst akıl bunları planlamış. Ama bu üst akılın kim olduğunu söylemem. Ergenekon davası 5 yıl sürdü. Birinci sıradaki isim kim diye bir şey yazıldı mı? Biz de biliyoruz günü gelince yazar, söyleriz” dedi.