100 soruda Fethullah Gülen ve Hareketi
Doğu Ergil’in Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le konuşarak hazırladığı kitap 19 Mayıs’ta piyasada…
Siyaset bilimci Prof. Doğu Ergil, Fethullah Gülen ve hareketini inceleyen bir kitap hazırladı: 100 soruda Fethullah Gülen ve Hareketi.
Ergil’in, 10 yıldır ABD – Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen’le kaldığı yerde iki kez görüşerek hazırladığı kitap, 100 sorudan yola çıkarak Gülen’in çoğu güncel konularla ilgili yorumlarını, hareketin yapısını, okullarını vb. konu ediniyor. Timaş Yayınları tarafından yayımlanan kitapta Gülen’le daha önce yapılan 10’un üzerinde söyleşiden de alıntılar kullanan Ergil şöyle diyor: “Fethullah Gülen (FGH) ve onun düşünce, yorum ve telkinlerinin etkisiyle, ‘cemaatleşen’ insanlar gerçeği, artık bir merak konusu olmaktan çıktı, uluslararası bir olgu haline geldi. Öyle olmasına rağmen ülkemizde bu olgu, günlük siyasal çekişmeler ve onlara zemin oluşturan endişeler ve kuşkular boyutunu aşarak kapsamlı bir tahlile tabi tutulmadı.”
Ergil, Gülen’le konuşmanın dışında hareketin içine girdi, sistematik gözlemler yaptı, topluluğun faaliyetlerini izledi ve hareketin içinde yer alan kişilerle de görüştü.
“İLKOKULDA ADIM MOLLAYA ÇIKTI”
Kitapta Gülen, çocukluk yıllarına ilişkin bir anısını şöyle aktarıyor:
“O sıralarda köyümüzde ilkokul yoktu. Okul daha sonra açıldı. Şu anda da mevcud olan caminin bitişiğindeki medreseyi sınıf olarak kullandılar. Gündüzleri çocuklara, geceleri de yaşlı erkek ve kadınlara orada okuma yazma öğretiyorlardı. O yaşlı başlı insanların durumunu pencereden seyreder eder, gülerdim. Bana halleri çok tuhaf gelirdi. Yaşım tutmadığı için ilk sene beni okula almadılar. Okula gittiğimde yaşım yine tutmuyordu; fakat devam ettim. İki veya üç sene okula gittim. Öğretmenlerden birisi aşırı din düşmanıydı. Benim teneffüslerde dahi namaz kılmamı hazmedemezdi. Ancak ben, yine bir sıranın üstüne çıkar ve namazlarımı kılardım. Adımı molla koymuştu. Bütün sebep de namaz kılmam…”
İşte Ergil’in kitabından bazı sorular ve Fethullah Gülen’in cevapları ve Doğu Ergil’in yorumlarından bölümler…
"90'LI YILLARDA DEĞİŞTİM"
Dünya görüşünde hangi aşamalarda ne gibi değişiklikler oldu?
“Zaman, zemin ve insan faktörlerine bağlı olarak küçük değişiklikler de yok değildir söz ve değerlendirmelerimde. Sözgelimi, eski vaazlarımda Yahudiler’in sebebiyet verdiği sorunları genellemeci bir üslupla değerlendirir, bazı ayet ve hadisleri bu çerçevede yorumlardım. Ama 90’lı yıllardan sonra içine girilen diyalog sürecinde bu yaklaşımdan uzaklaştım. Gerek Kur’an ayetleri, gerek hadislerde dile getirilen karşıt düşünceleri daha bütüncül bir gözle değerlendirip, suçlamaların şahıslara değil, eylemin niteliğine yapıldığını öne çıkardım. Bunu, İslam’ın evrensellik özelliğine daha uygun olduğu için yaptım ve öyle telkin ettim.”
Gülen Hareketi bir tarikat olarak nitelendirilebilir mi?
Gülen Hareketi’nin temel dinamikleriyle klasik İslam tarikat geleneğinin dinamikleri benzeşmekle birlikte hareket, gerek bir sivil inisiyatif olarak örgütlenme biçimi, gerekse kültürleşme (esas aldığı değerler ve onları uygulama) biçimiyle tarikat örgütlenmesinden ayrışmaktadır… FGH, çilecilikten çok fedakârlığı, adanmışlığı ve aşırılıktan sakınmayı öğütlemiştir. Birlikte hareket etmenin ve aynı ilkeleri paylaşmanın erdemini savunduğu kadar yaşamı anlamlandıran ve yücelten değerleri (maddi ve manevi) üretmenin gereğini de vurgulamıştır. Bu çağrı hem samimi hem de gerçekçi bulunmuştur. Çağrının eyleme; eylemin harekete dönüştüğü tipik bir sosyal oluşum ortaya çıkmıştır. Bu hareketin Türkiye’den çıkması bir tesadüf olmasa gerektir. “İslam’ın Türkiye şartlarında yorumu” derken FGH’nin muradının bu olduğu anlaşılmaktadır.
“İSLAM DÜNYASINI ŞAMAROĞLANI YAPMAK HAKSIZLIK”
Günümüz dünyasında fanatizm yaygınlaşıyor ve İslam’ın üzerine gölge düşürüyor. Bu dinler ve kültürler-arası bir sorun mudur yoksa İslam âleminin içinde filizlenen bir sorun mudur?
Bu soruya FGH, “Her ikisi de” diye cevap veriyor ve şöyle devam ediyor: “İslam dünyası haricinde de bugün fanatizm, gerek dinler, gerekse ideolojiler özelinde belki de tarihin hiçbir döneminde görülmediği ölçüde tavan yapmış bulunuyor. Dolayısıyla bu geniş perspektiften bakıldığında, konuyu sadece İslam âlemiyle sınırlandırmak yanlıştır ve İslam dünyasını bu çerçevede şamar oğlanı yapmak haksızlıktır.”
Fethullah Gülen’in laiklik anlayışı nasıldır?
FGH, laiklik ile laikleşme arasındaki farkı şöyle görmektedir: Laiklik bir politikadır. Arkasında bir siyasi otorite vardır ve bu otorite kendi yönetiminde tuttuğu din kurumunu, toplumu yönlendirecek biçimde kullanır. Bu tarzda, din, siyasal otoritenin bir parçasıdır ve ona tabidir. Siyasal otorite zafiyete düştüğü zaman toplum, siyasallaştırılmış olan inanç alanına müdahale eder ve dini siyasetin/devletin pençesinden kurtarmaya çalışır. Ancak bu sancılı bir süreçtir. Çünkü dini siyasal otoritenin elinden, özerk ve saygın inanç alanına çekmek için siyasal alanda mücadele etmek gereği doğabilir. Solcu ve milliyetçi ideolojilerin iflas ettiği toplumlarda genellikle böyle olmuştur.
Ne zaman ki toplum olgunlaşır, gelişir, yurttaşların eğitim, gelir ve yaşam seviyesi yükselir, o zaman din siyaset alanından hak ettiği kültürel alana, inancın hak ettiği saygın ve siyaseten nötr (tarafsız) alana çekilir. Laikleşme işte budur.
Laikleşme bir süreçtir. Dinin siyasetten arınması olduğu kadar insanların dini referansların yanında başka iradi ve dünyevi referanslarla kararlarını vermelerini ve hayatlarını yönlendirmeleri olgusudur. Artık dini olan ile dünyevi olan karşıt ve çatışma halinde değil, birlikte ve birlerini tamamlar durumdadırlar. Bu anlamda FGH’ye göre Türkiye, laikleşmesini daha tamamlamamış bir ülkedir.
DERİN DEVLET VAR MI?
Son zamanlarda gündemden düşmeyen “Hukuk Devleti” ve “Derin Devlet” gibi kavramları nasıl yorumluyorsunuz?
Başka söyleşilerden alıntılar:
“Devlet şakîlere karşı savaşabilir; savaş esnasında güvenlik güçlerine silah çekenleri öldürebilir; zira savaşın da kendine göre bir hukuku vardır. Fakat bir insan gelip teslim olursa, devlet onu asla yargısız infaz edemez. Teslim olan bir insanı öldürmek hukuk devletinin ruhuna aykırıdır. Ayrıca, o şahıs, itirafta bulunacaktır, söyleyeceği şeyler olacaktır; devletin orada çıkarları söz konusudur ve ondan alınabilecek ipuçlarıyla daha büyük fitnelerin önü alınacaktır. Hal böyleyken, birisi pişmanlık duyarak dağdan inse, itirafta bulunmak için bir yere müracaat etse, ‘Benim diyeceğim şeyler var; şekavetin merkeziyle, fitnenin yuvasıyla alâkalı hayatî bilgiler vereceğim’ dese, eğer siz, ‘Seni kabul etmiyoruz, senin yerin dağ’ şeklinde cevap verir ve onu reddederseniz …dağın teşvik edilmesi mevzuunda sizin bazı şeyler çevirdiğiniz kanaati hasıl olur bende. O zaman düşünmeden edemem: Siz galiba orada bazı şeyler karıştırıyorsunuz... Acaba uyuşturucu işi mi çeviriyorsunuz? Silah üretiyor ve silah ticareti mi yapıyorsunuz? Yıllanmış kavgaların bir türlü sona ermemesinde bir çıkarınız mı var? Neye binaen hukuk devletinin açık olduğu bir konuya itiraz ediyorsunuz?”
“Bir hukuk devletinde devlet içinde devletten ya da derin devletten bahsetmek mümkün değildir. Fakat maalesef, ‘Devletin nizam ve intizamını, asayiş ve güvenliğini temin etmek maksadıyla öldürmem istenen insanları öldürdüm’ diyen kimseler çıktı bizim ülkemizde. ‘Devletim bana ‘vur’ dedi, ben de vurdum’ diyenler oldu. Onlara belki şöyle denebilirdi: ‘Devlet sana ‘zina et’ derse, zina mı edeceksin! ‘Hırsızlık yap’ dediğinde hırsızlık mı yapacaksın?.. Hırsızlığa teşvik eden bir devlet, devlet haysiyetini kaybetmiştir; zinaya teşvik eden bir devlet, devlet olma keyfiyetini yitirmiştir, o suretâ bir devlet heykeli olsa da artık ruhsuzdur. Aynen öyle de, ‘Git adam öldür’ diyen bir devletin devlet haysiyet ve şerefinden bahsetmek mümkün değildir. Öyleyse, icabında o memuriyetten ayrıl; git başının çaresine bak, ama cinayet işleme. Devlet bile emretse, dünyadaki evrensel hukukî değerlere ve Türkiye’deki hukuk sistemine aykırı icraatta bulunamazsın. Bir sürü faili meçhul var. Bu cinayetlerin arkasında kimler olduğu hâlâ belli değil. …Belli olmadığı için de …çok geçmeden yine aynı cinayetler işleniyor, benzer senaryolar oynanıyor. Evet, devlet, devlet için bile olsa cinayet işleyemez. Devlet tecziye eder; ama hukuka göre muhakeme ettikten sonra cezalandırır. …Fakat kat’iyen yargısız infazda bulunamaz. Onu devlet yapamadığı gibi kendini devletin yerine koyan, devletini sevdiği için bunları yaptığını iddia eden kimseler de yapamaz.”
“BİR HESAPLA HAREKET EDİLMEDİ”
FG öğretisi ne zaman bir toplumsal harekete dönüştü?
FGH’nin kendi sözleriyle bu hareket, masa başında yapılmış bir master plan olmamıştır:
“Ortada hadiselerin yönlendirmesi ve şekillendirmesi, ihtiyaç ve zaruretlerin uyardığı düşüncelerle oluşan bir yapı vardır. Dinamik olan bu yapı, bahsi geçen ihtiyaç ve zaruretlerle hemen her gün kendini yenilemektedir. Fakat bu demek değildir ki çekirdek bir fikir yoktur; vardır ama onu şekillenmesi kervan yolda iken olmuştur ve olmaktadır. Mesela; Orta Asya’ya okullar açılırken, onların 15 yıl sonra bugün varacağı yer hesap edilmiş ve ona göre planlanmalar yapılmış değildir. Mesela, dil seti/Türkçe olimpiyatı yarışmaları, tamamıyla şartların uyardığı bir düşüncedir.”
Gülen hareketi başladığında ne idi, bugün nasıl tanımlanabilir?
“Bu yapı hiçbir zaman bir hareket olarak başlamadı. Tabanın küçükten başlayıp büyüğe, yerelden başlayıp küresele giden projelerin makuliyetinde birleşmesi sonucu bir hareket halini aldı. Böyle olmayabilirdi de. Onun için sosyolojik olarak hareketi baştan bu yana ‘Fethullah Gülen hareketi’ diye adlandırmak doğru bir değerlendirme olmaz.”
Gülen hareketi başlangıç döneminde hangi toplumsal kümelere hitap ediyordu; bugün hangi toplumsal kümeleri hareketin içinde görmek mümkün?
“Başlangıçta tamamıyla dindar kitlelere, cami cemaatine hitap ediyordu. Şu an geldiği yer itibariyle soy, dil, din farkı gözetmeksizin tüm insanlara hitap ediyor.”
Gülen fikriyatının kentlileşen kitleler arasında ve büyük kentlerde yankı bulması ve bir toplumsal harekete dönüşmesi nasıl açıklanabilir?
Bu sorunun yanıtı aslında diğer soruların içinde verilmişti ama Sayın Gülen şu ilaveyi yapmak gereğini duydu: “Şehirlerde yalnızlaşan insanlar, modernleşmenin, batılılaşmanın baskısı altında kimlik erozyonuna maruz kaldılar.” Kültürel köklerinden kopan bu insanlar içine düştükleri belirsizlik ve “yalnızlığa bir son verme düşünce ve arayışı içine girdiler. Dini ve milli değerlerini içine girdikleri yeni ortamlarda yeniden keşif” veya yeniden inşa etme ihtiyacı duydular. Bu ihtiyaç önce kentlerde hissedildi, “şimdilerde de köylerde” duyulmaya başlandı. Gülen hareketinin yayılmasının esas nedeni budur.
Bunları ileri sürdükten sonra, bir ayağı ufuk turu yapan akıl pergelinin sabit ayağının nerede durduğunu yeniden işaret etmek gereğini duyan FGH, “Din bir ihtiyaçtır ve bu hareket bu ihtiyacı hayatın gerçekleriyle çelişmeden sunma meylindedir” diye ekliyor. Böylece hareketin(in), İslâm dininden mülhem bir çağdaş yaşam felsefesi geliştirerek günlük hayat pratiğine yol göstermeyi amaçladığını belirtiyor.
ÖĞRETMENLERİN MAAŞI 350 – 700 DOLAR
Hareketin finans kaynakları nelerdir?
Anlattıklarından okulların merkezi bir finansman kaynağı olmadığı anlaşılıyor. Her okul, Türkiye'deki bir il ya da ilçe tarafından, ya da zengin bir işadamı tarafından finanse ediliyor. Daha doğrusu, okul sorumluluğunu alan cemaat mensupları, ülkelerdeki okullar genel müdürlüğü ile irtibat içinde, zengin esnaftan ve cemaat üyelerinden topladıkları paraları belirlenen ülkelere yolluyorlar.
Öğretmenlere gelince; genelde İngilizce eğitim veren bu gençler Türkiye'deki üniversitelerden yetişiyor; Marmara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ mezunları çoğunlukta. Maaşları oldukça az; 350 ile 700 dolar arasında değişiyor, tasarruf imkânları hemen hemen hiç yok. Gönüllülerin hemen tümü orta ve üniversite eğitimleri sırasında harekete katılıp kendilerini bu misyona hazırlıyorlar.
Özetle, gerek duyulan destek, FGH’nin deyişiyle bu milletin İstiklâl Harbi’ndeki fedakârlığını andırır bir cömertlikle sunuluyor.
Hareket gelişimi süresince İslâm ülkelerinden ya da İslâmi kuruluşlardan yardım aldı mı? Şu anda almakta mı?
“Asla öyle bir yardım söz konusu değildir. Evvel ve ahir öyle tekliflere kapalı kalınmıştır. Katiyen alınmadığı gibi bundan sonra da alınması mümkün değildir. Şunu söyleyebilirim; bu milletin fedakârlık anlayışlarını bilememelerinden dolayı, bu kadar geniş alanda çok büyük kaynaklar gerektiren işin sadece fedakârlıkla yapılacağına ihtimal vermiyor, akıllarına sığdıramıyorlar ve öküzün altında buzağı arıyorlar. Böylece kamuoyunda bulanıklık meydana getirmeye çalışıyorlar. Biz hayatımızın hiçbir döneminde, daha sonraları yüzümüzü kara çıkartacak, bu kabil şeyler içine hiç mi hiç girmedik. Bundan sonra da Allah’ın izniyle girmeyeceğiz.”
Hareket, bugüne kadar herhangi bir hukuki kovuşturma sonucu ceza aldı mı?
“Hayır!” FGH’nin kısa ve kesin yanıtı bu.
Çevreye ve doğal yaşama ilişkin temel görüşleriniz nedir?
Bu soruyu sorarken yazar, FGH’nin yaşadığı yukarı Pennsylvania’da, kentin hayhuyundan uzak, ‘kırsal’ diyebileceğimiz bir doğal cennetin etkisi altındaydı. İçinde başta kırık dökük bir iki yapı bulunan, bakımsız, ama büyük ağaçların ve zengin bir bitki örtüsünün bezediği bu doğal mekân seneler içinde ıslah edilmiş. FGH’nin hem kalabileceği ve izleyicileri ile bulaşabileceği, hem öğrencileriyle ders yapacağı bir ana bina inşa edilmiş. Sonra da seneler içinde ziyaretçilerin kalacağı müstakil evler yapılmış, arazinin peyzajı elden geçirilmiş ve aşağıdaki dereye kadar yürüme yolları açılmış. Alan, bir kolej yerleşkesine (kampüse) benzetilirken doğal görüntüsü bozulmadan daha da güzelleştirilmiş. Kısacası, FGH ve ekibi, daha soru sorulmadan ekolojiye duyarlılıklarını sergilemiş bulunuyorlardı…
FUTBOL VE GÜREŞ…
İlgi duyduğunuz spor dalları var mı? Mesela TV’de maç izler misiniz? Sporu teşvik eder misiniz? Okullarınızdan ve hareketinizden hiç tanınmış sporcu çıktı mı?
“…Her mesleğin hakkı verilmeli, o mesleğin gereklerine göre davranılmalıdır. Bir imam camide sesini kullanır; fakat bir sinema ve tiyatro sanatçısı, bir fikir kitabının yazarı öyle davranmaz. O, vücut dilini, rol kabiliyetini, yazarsa kalemini ön plana çıkarır ve söyleyeceğini sanatın, edebiyatın diliyle söylemiş olur. Bunun böyle yapılmasında fayda vardır. Yoksa o mesajların çarpıcılığı ve tesiri kırılır ve böyle mesajlardan herhangi bir fayda da sağlanamaz. Sporda da aynı şeyler geçerlidir. Meselâ, atılan bir gol sonunda, ‘Bunu imanımla yaptım, Allah’ın izniyle böyle oldu…’ gibi sözler sarf etmek yerinde olmasa gerek. Bunun yerine, sporcu, başarısı, efendiliği ve hayatıyla kendini anlatmalıdır.” (Bir kitaptan alıntı)
FGH futbol ve güreşin tercih ettiği spor dalları olduğunu ima ediyor, ama “Maç seyreder misiniz?” sorusu karşılıksız kalıyor.
Bu soru yumağının, “Okullarınızdan ve hareketinizden hiç tanınmış sporcu çıktı mı?” bölümünde FGH, Gürcistan’daki okuldan NBA’de oynayan Zaza’nın çıktığını belirttikten sonra hareketin kurduğu okullardan özellikle futbol ve güreş dallarında pek çok sporcunun yetişmiş olduğunu söyledi. Ama bunları, “isim isim tespit etmek ayrı bir çalışma konusu” diye ilave etti.
Okullar ilk nerede, ne zaman ve nasıl kurulmaya başlanmıştır?
Gülen Hareketi, önce Türkiye’de üniversiteye hazırlık kursları açarak eğitim faaliyetlerine girişti. Daha sonra dünya yüzüne yayıldı ve bugün 100’e yakın ülkede açtığı okullarda 100 binden fazla Türk ve yabancı öğrenciyi eğitiyor.
FGH’nin 1970’ler boyunca sürdürdüğü telkin ve tavsiyelerin ilk meyvesi, 1979 yılında İzmir’de Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı’nın idaresinde bir üniversite hazırlık kursunun açılması oldu. Bunu İzmir’de açılan öğrenci yurtları izledi. On yıllık bir süre içinde kurslar ve yurtlar tüm Türkiye’ye yayıldı.
İlk okul girişimi olan İzmir Yamanlar Koleji binası okul olmadan önce, 1975–1978 yılları arasında ücretsiz öğrenci yurdu olarak hizmet verdi. Bina 1978 yılında dershane oldu. 15 Kasım 1982 tarihinde eğitim öğretime başlayan kolej, Gülen okullarının öncü kurumudur.
Zamanla hareketin eğitim faaliyeti daha da genişledi. Fatih, Yamanlar, Aziziye, Samanyolu gibi bir dizi okul açıldı. Hepsi paralı olan bu okullar özellikle muhafazakâr ve liberal sağın elit aileleri için çekim merkezi haline geldi.
1991’de Sovyetler Birliği dağıldığında Gülen hareketi eğitim konusunda 10 yıllık bir deneyime sahipti. Ayrıca daha Sovyetler Birliği dağılmadan önce Gülen’e yakın bazı isimler Orta Asya’da okul açmanın yollarını araştırmaya başlamıştı bile. Gülen’in kendisi de İzmir ve İstanbul’daki çeşitli camilerde verdiği vaazlarda Orta Asya’dan söz ediyordu.
Orta Asya konusundaki en büyük çıkışını 1989 yılının Kasım ayında Süleymaniye Camii’nde verdiği bir vaazda yaptı ve kalabalık bir topluluğa dünyadaki yeni süreci anlattı.
Gülen’in telkinleri ilk meyvesini Ocak 1990’da verdi. 11 kişilik bir işadamı grubu Gürcistan’ın Batum kentini ziyaret etti. Aynı yılın Mayıs ayında bu kez 37 kişilik bir grup Batum’a, sonra da Azerbaycan’a gitti. Bu grup hem seyahat ediyor, hem de okul açmak ve Türkiye’ye öğrenci transfer etmek için gerekli mevzuatı araştırıyordu. Gezinin ardından Türkiye’nin her yanında isimleri yurtdışındaki okullarla anılacak şirketler kuruldu. Büyük ‘seferberlik’ başlamıştı. Orta Asya’nın pek çok ülkesinde okullar açıldı. Bunları üniversiteler izledi.
Bugün ‘Türk okulları’ dendiğinde ilk akla gelen yer, Orta Asya. Oysa Türkiye’de ve Orta Asya’da edindikleri deneyim sayesinde Gülen hareketi, eğitim alanında artık küresel bir oyuncu konumuna geldi. Yine de FGH’nin gözdesi Orta Asya ülkeleri. Bu bölgede eğitim seferberliğinin en başarılı olduğu ülkeyse Kazakistan. 1992 yılında bu ülkeye giden Türkler tarafından iki yıl içinde 29 lise açıldı. Dört yıl sonra da Süleyman Demirel Üniversitesi faaliyete geçti. 1992 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Kazak lider Nursultan Nazarbayev’e tavsiye mektubu yazmasından sonra Fethullah Gülen’i izleyenler bu ülkede daha rahat çalışma olanağı buldular.
Okullar Afrika’da da faaliyette. Türkiye, Osmanlı’dan sonra Afrika’ya ilk kez devlet dışı kurumlarla, Gülen okullarıyla geri döndü. Şu anda hareketin okulları Afrika kıtasını baştanbaşa kaplamış durumda. Bu okullarda yerel nüfusun en yetenekli ve zeki çocukları kendilerine yer buluyorlar. Bazen seçilerek, bazen sınavla Gülen okullarına alınan çocuklar, başvuranların kimi yerde yirmide biri, kimi yerde kırkta biri oranında. Üstelik okullar paralı. Bedel, ülkedeki ekonomik koşullara göre belirleniyor.
HANGİ ÜLKEDE KAÇ OKUL VAR?
Hangi ülkelerde okul var? Kaç tane? Bunların kaçı üniversite?
Bir anlık tereddütten sonra FGH bu soruyu şöyle yanıtladı: “Aslında, okulların sayısını net olarak söylemek zordur. Zira aralarında ciddi gönül birliği olsa da pek çok ülkedeki Türk şirketleri birbirinden bağımsız hareket etmektedir ve mutlaka hemen her ay bir iki yerde yeni okullar açılmaktadır. Şimdiye kadar okulların sayısına dair bir liste tutulmamış, genel toplama dair bir çalışma yapılmamıştır. Fakat bazı gazeteler tahminlerle bazı rakamlar vermişlerdir. Şu andaki sayıyı kimse bilmiyor desem yalan olmaz.”
Bununla birlikte Gülen hareketi mensuplarından yurtdışı okullar hakkında şu bilgileri derledik:
Kuzey Amerika
Kanada: Dil kursları.
ABD: 5 özel okul, 50’nin üzerinde kültür merkezi.
Meksika: 1 okul ve kültür merkezi.
Güney Amerika
Kolombiya: Kültür merkezi.
Şili: Kültür merkezi.
Arjantin: Kültür merkezi.
Brezilya: Kültür merkezi.
Afrika
Fas: 4 okul.
Cezayir: Dil okulu.
Mısır: Dil okulu ve öğrenci evleri.
Moritanya: 1 okul.
Mali: 1 okul.
Nijer: 1 okul.
Çad: 1 okul.
Sudan: 2 okul.
Etiyopya: 1 okul.
Senegal: 1 okul.
Gambiya: 1 okul.
Gine Bissau: 1 okul.
Gine: 1 okul.
Burkina Faso: 1 okul.
Gana: 1 okul.
Togo: 1 okul.
Nijerya: 4 okul, 1 kültür merkezi.
Kamerun: 1 okul.
Orta Afrika Cumhuriyeti: 1 okul.
Kongo: 1 okul.
Uganda: 1 okul.
Kenya: 4 okul.
Tanzanya: Eğitim kompleksi (Dispanserleri, spor alanları olan kompleks ilköğretim okulu ve liseyi kapsıyor)
Malavi: 1 okul.
Mozambik: 1 okul.
Madagaskar: 1 okul, 1 kültür merkezi.
Güney Afrika: 4 okul.
Okyanusya
Avustralya: 7 okul.
Endonezya: 4 okul.
Filipinler: 4 okul.
Asya
Kazakistan: 29 okul.
Tacikistan: 13 okul.
Kırgızistan: 12 okul.
Türkmenistan: 20 okul.
Özbekistan: 1 okul.
Afganistan: 4 okul.
Pakistan: 6 okul, 1 kültür merkezi.
Hindistan: 3 okul, 1 dil okulu.
Nepal: 1 okul.
Bangladeş: 4 okul.
Moğolistan: 4 okul.
Japonya: 1 okul, 5 dil okulu, kültür merkezleri.
Güney Kore: 1 kültür merkezi.
Malezya: 1 okul.
Vietnam: 1 okul.
Kamboçya: 2 okul.
Burma: 2 okul.
Tayland: 3 okul.
Irak: 4 kolej.
İsrail: 1 kültür merkezi.
Yemen: 1 okul.
Avrupa
Rusya Federasyonu: 6 okul.
Azerbaycan: 12 okul
Gürcistan: 3 okul.
Ukrayna: 2 okul.
Moldova: 2 okul.
Litvanya: 1 kültür merkezi.
Letonya: 1 kültür merkezi.
Estonya: 1 kültür merkezi.
Romanya: 4 okul.
Bulgaristan: 3 okul.
Makedonya: 4 okul.
Arnavutluk: 4 okul.
Bosna-Hersek: 2 okul.
Macaristan: 1 dil okulu, 1 kültür merkezi.
Slovakya: 1 kültür merkezi.
Çek Cumhuriyeti: 1 kültür merkezi.
Polonya: 1 kültür merkezi.
Almanya: 3 okul, dil okulları ve kültür merkezleri.
Avusturya: 1 dil okulu.
İtalya: 1 kültür merkezi.
İsviçre: Öğrenci yurdu ve kültür merkezi.
Hollanda: Öğrenci yurdu ve kültür merkezi.
Belçika: 1 okul, öğrenci yurdu, dil okulu ve kültür merkezi.
Fransa: Kültür merkezi ve dil kursu.
Danimarka: Dil kursu ve kültür merkezi.
Norveç: Dil kursu ve kültür merkezi.
İsveç: Dil kursu ve kültür merkezi.
Finlandiya: 1 kolej, dil kursu ve kültür merkezi.
İngiltere: Öğrenci yurdu, dil okulu, kültür merkezi.
Portekiz: 1 kültür merkezi.
İspanya: Kültür merkezi ve dil kursu.
ÜNİVERSİTELER
Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Gürcistan ve Azerbaycan.
ÖĞRETMEN SEÇİMİNDE KISTASLAR…
Öğretmenlerin ve yöneticilerin atanmasında aranan nitelikler nedir?
“Öğretmen ve yöneticilerin atamaları eğitim şirketlerinin yönetim kurulları tarafından yapılmaktadır. Her şirketin bir temsilcisi eğitim faaliyetlerini takip etmekle görevli olup okullarda şirketi temsilen bir oda bulunur. Kurucu temsilcisi olarak görev yapan şirket yetkilisinin teklifi ile müdür belirlenir. Ardından da müdürün araştırma ve incelemeleri doğrultusunda müracaat eden öğretmen adayları seçilir ve görevlendirilir. Aranan temel kriterler şunlardır: Başarı, özveri, dürüstlük, iyi ahlak, zararlı alışkanlıkların olmaması vs. gibi değerler.”
Okullar ücretli midir?
“Evet, okullar genel itibariyle ücretlidir. Yurt içinde her ilde o ilin ekonomik seviyesine göre Yönetim Kurullarınca belirlenen ve ilan edilen ücretler ile öğrenci kaydedilir. Ücret belirlemede enflasyon oranları dikkate alınır. Yurt dışındaki Türk okullarının ücretleriyse bulundukları ülkedeki koşullara göre belirleniyor. Afrika ölçütlerine göre zengin sayılabilecek Kenya’da lise bölümü için yıllık 1500 dolar ücret talep edilirken daha fakir bir ülke olan Malavi’de bir yıl için 700 dolar isteniyor.
Okullar kurulurken yerel veya ulusal düzeyde bir dizi destek de geliyor. Kimi yerde binaları onlar (ev sahibi ülkeler) veriyorlar. Bazı yerlerde kendileri restore ediyorlar. St. Petersburg’da binayı onlar verdiler. Belli bir ölçüde destek de oldular, İstanbul’da bir iki zengin de orayı finanse edelim dediler. …Bu okullar açılırken kimi din adamları bazen eski binalarda restorasyonu yapıyorlar.
Başta parasız olan okullar yavaş yavaş kendi yağıyla kavrulacak bir yapıya dönüyor. Onlar da bunu kabulleniyorlar. Diyorlar ki: ‘Türkiye’ye yük olmasın bu okullar. Seviyeli eğitim verdiklerinden dolayı dünya olimpiyatlarında dereceye girdi çocuklarımız.’”
Okulların finansman ihtiyacı veya açığı nasıl karşılanmaktadır?
“Genel itibariyle okullar paralı eğitim vermektedir. Okulların finansman ihtiyacı öğrenci gelirlerinden karşılanmaktadır. Finansman açığı oluştuğunda kurucu şirket ortakları tarafından takviyeler yapılarak bu açıklar kapatılır. Müşterek (evsahibi devletle ortaklaşa) açılan okulların belirli masrafları yerel idare tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca durumu müsait olan velilerden yardım alınmaktadır. Bunun yanında eksik finansman açığı orada iş yapan ve Gülen felsefesine sempati duyan hayırsever Türk işadamları tarafından karşılanmaktadır.”
Okul açılacak ülkeler için herhangi bir kıstas gözetilmekte midir?
“Herhangi bir kıstas gözetilmemektedir. Bazı ülkelerin mevzuatı uygun olmadığı için okul açılamamaktadır. Okul açılabilmesi için bazı şartların bir araya gelmesi gerekir. Öncelikle yurtdışında açılacak okulların sponsorluğunu sahiplenecek insanlar ve şirketler bulunmalıdır. Sonra, Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı izini gerekmektedir. Daha sonra okul açılmak istenen ülkenin hükümetinin bu teşebbüse yeşil ışık yakması gerek… Binayı, okul açılacak ülke tahsis ederken, öğretmenlerin bir kısmı Türkiye’den, bir kısmı da söz konusu ülkeden atanıyor.”
“İRANLILAR BİZİ HİÇ İSTEMEDİ”
Sınırları içinde okul açılmasına izin vermeyen ülkeler var mıdır, varsa hangileridir? Mesela Afganistan, Irak, Filipinler Bosna-Hersek gibi ülkelerde okullar var mıdır?
“Afganistan, Irak, Filipinler, Bosna-Hersek’te okullar vardır. Bu okulların barış adına katkısının en somut örneği, babaları dışarıda savaşan çocukların aynı sıralarda barış içinde okumalarıdır. Okul açmaya izin vermeyen ülkeler: İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerdir. Bunlar, şu anda izin vermemektedirler. İranlılar, bizi hiç istemediler. Orada doktora yapmış arkadaşlarımız var. Bizim üniversitelerimizde hoca bunlar. Hatta son bir kere daha arkadaş gönderdik… Türkiye’nin komşuları ile iyi geçinme mülahazasının öne çıktığı son dönemde, ‘Biz okullar açmak istiyoruz’ dedik. Yarının aydınlarını, düşünce mimarlarını müştereken yetiştirelim…’ dedik. …Cevaben dediler ki: ‘Siz illa da burada bir eğitim faaliyetinde bulunmak istiyorsanız bize maddeten destek olun bunu biz yapalım.’ Evet kendi açılarından akıllıca bir şey.”
“Bizim giremediğimiz birkaç yer var okul adına çevremizde. Suriye o fırsatı vermedi bize, Suudi Arabistan hiç insaflı davranmadı, İran hiç insaflı davranmadı, Güney Irak hiç insaflı davranmadı ama Kuzey Irak’ta Etrak (Türkler) olduğu için orada Türkler için de bir okul açalım dedik… Bu mevzuda devletin mülahazaları nedir, sonra değişik yorumlara sebebiyet verilmesin diye Sayın Cumhurbaşkanına sordurdum bu meseleyi. Dedim burada böyle bir şey yapmazsak başkaları yapar bunu… O insanların içine Amerikalı ve başka ülke ajanları sokuluyor, o millet birbirine düşürülüyor. Biz oraya girersek denge oluruz… Kuzey Irak bizim komşumuzdur. Problem olmaması için bizim oraya girmemiz lazım. Kendi kültürümüzle, kendi anlayışımızla girmemiz lazım. Geleceğe ikisi birbirine yabancı dünyalar olarak gitmeyelim. Onlar bizi tanısın, biz onları tanıyalım… Sayın Cumhurbaşkanı… siz okul açabilirsiniz demişti. Biz de Erbil’de bir okul açtık. Onlar ikincisini teklif ettiler, açın dediler. Ne Barzani’den, ne Talabani’den ciddi bir itiraz da gelmedi… Ama İran o konuda fırsat vermedi bize.”
Fethullah Gülen hareketinin açtığı okulların ulusal ve uluslararası düzeyde başarıları var mıdır?
“Yurtdışındaki okullarımızın öğrencileri, ülkelerinde ulusal düzeyde yapılan sınav ve yarışmalarda birincilikler kazanmanın yanında uluslararası birçok bilim olimpiyatlarında da sayısız başarılar elde etmişlerdir. Tarihlerinde ilk defa Irak ve Afganistan, bilim olimpiyatlarında madalyayı, bu okullar sayesinde kazanmışlardır. Halkın bu okullara teveccühü çok yüksek seviyededir. Kırgızistan’da 2006 yılında okullara alınacak 900 kişilik kontenjan için 55 bin kişi başvuruda bulunmuştur.”
(HABERTÜRK)