Belki size bu seviyede ilham olur diye bunu söylüyorum. Özellikle Eda ve Alper'in konuşmalarından sonra. Biliyorsunuz ben 1995 yılında Avustralya'ya gittim. O zaman burada bar ve restoranımız vardı. Onu sattık. Ondan sonra ben de ne yapayım dedim. En azından eğitimimi ilerletmek için master yapmaya gittim Avustralya'ya. Buradan çok iyi bir sosyal çevreden bambaşka bir yere gidiyorsunuz. Tanıdığınız kimse yok. O zaman da internet yok. Hiçbir şekilde buradaki arkadaşlarımla, dostlarımla, telefon arkadaşımla ulaşma imkanım yok. Dili doğru düz anlamıyorum. Arkadaş bulmada zorluk çekiyorum. Çevreye giremiyorum. Çok farklı bir çevre çünkü. İş bulamıyorum. Burada eğitim boyunca çok iyi yerlerde, otellerde staj yapmış olmalarına rağmen orada kimsenin umurunda değil. Üçüncü ayda bunu kimse bilmez. Ben de ilk kez söylüyorum. Hatta babam da sana diyorsa ilk kez duyacak bu. Üçüncü ayda bilet aldım. Dedim ki ben dönüyorum. Avustralya'ya giderken kendi arabamı satmıştım. Ve babam da bir miktar para verdi. Ben çok haylaz geçirdim. Babamı çok yordum özellikle 20 yaşlarım başında. Dedi ki bak bu benim sana vereceğim son para. İstersen bunu her zaman yaptığın gibi sokaklarda ye. İstersen git Avustralya'da kendine eğitimini harca. Ne yapmak istiyorsan onu yap. Umurumda değil. Ben gönül rahatlığıyla sana bu parayı veriyorum. Son artık eğitim için verdiğim para. Ne yaparsan yap ondan sana para gelmedi. Çünkü babamı tanıyanlar bilirler. Verdiyseniz arkasında durur. Üçüncü ayda geri geldim. Kuzeyimin evine gittim. Sabah yedide indim uçağa. Kuzeyimin evine gittim. Babam dokuz, dokuz buçuk günü ofisine gelir. Babamın ofisi de kuzeyimin evinin camından babamın ofisi gözüküyor Bağdat Caddesi'nde. Kuzeyimin evinde tam üçüncü katta babamın ofisini görüyorum. Geldiğini görüyorum yani. Ondan sonra dedim gelene kadar gideyim onlarda bir kahvaltı edeyim. Babamı bekleyeyim gideceğim. Dedi ki baba ben de döndüm. Kusura bakma. Çok sevdiğim, benden yaş yarı büyük bir kuzenim var. Arzu sağ olsun. Hayatımda ne kadar büyük bir dönüm noktası olduğunu kendisine söylemiştim zaten. Onunla oturduk. Bana dedi ki Somer dedi yani şu anda bir şey yapmak üzeresin. Babana gideceksin ve baba ben döndüm diyeceksin. Babam da ne halt edersen et diyecek tabii ki haklı olarak. Tabii ki babadır affeder ama bir daha barankar çok büyük bir hayat kırıklığı yaşayacak. Ama dedi ki sen hayatın boyunca kendini affetmeyeceksin. Çünkü başaramamış olarak dönüyorsun. Yani ne okulu bitirebildin ne bir şey yapabildin. Sana yapılan bütün eleştirileri haklı çıkardın. Tatile gittin. Tatile gittin. Üç ayda para yedin. Herkes etrafındaki işte bizim bildiğimiz Somer diyecekler. Ve onlara da hiç önemli değil. Herkes senin hakkında her şeyi söyleyebilir. Herkes istediğini düşünebilir. Ama sen kendi hakkında ne diyeceksin? Bundan kaç yıl sonra kırk yaşında elli yaşında çocuğun olacak ailen olacak bir gün çocuğuna vazgeçme nasıl diyebileceksin? Anlatabiliyor muyum? Yani nasıl başladığın işi bitir kendini kendine kanıtla diyebileceksin? Bu konuşma beni o kadar etkiledi ki oradan taksiye binip uçağa dönüp ilk uçakta Avustralya'ya geri dönüp babamın yanına gitmedim bile. Bunu ilk kez burada açıklıyorum.