1114 Maraş depremi kaç şiddetinde oldu, Urfalı Mateos kimdir? Urfalı Mateos Maraş depremi Vekayi-Nâmesi gündem oldu! İşte Urfalı Mateos 1114 depremi!
Türkiye’deki yıkıcı depremlerin üzerinden 3 hafta geçti. Deprem gündemdeki yerini korurken Urfalı Mateos’un 1114 Maraş Depremi Vekati Namesi gündem oldu. 1114’te yine Maraş’ta yıkıcı bir deprem olmuş ve Maraş yerle bir olmuş. Tarihçi “Urfalı Mateos depremi “Derin bir uykuya dalmışken aniden müthiş bir gürültü koptu. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı ve tepeler çatladı. Maraş’ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki takriben 40 bin kişi telef oldu.” sözleriyle anlatıyor. 7.7 ve 7.6’lık depremlerle olan benzerlik sonrası 1114 Maraş depremi kaç şiddetinde oldu? Sorusuna yanıt arayan vatandaşlar Urfalı Mateos hakkında da araştırma yapamaya başladı. Peki, 1114 Maraş depremi Vekayi-Nâmesi nedir, Urfalı Mateos kimdir, kitabında depremi nasıl anlatıyor?

7.7 ve 7.6’lık depremlerle yıkımın merkezi olan Kahramanmaraş, bundan tam 909 yıl önce 1114’te yine benze bir deprem yaşandı. Tarihçi “Urfalı Mateos” o gece yaşananları Vekayi-Nâmesinde anlattı. Urfalı Mateos Maraş depremi Vekayi-Nâmesi gündem olunca vatandaşlar Urfalı Mateos ve Vekayi-Nâmesinde anlattığı 1114 Maraş depremi hakkında araştırma yapamaya başladı. Peki, Urfalı Mateos kimdir, 1114 depremini nasıl anlattı? 1114 Maraş depremi kaç şiddetinde oldu, ne zaman?

Urfalı Mateos kimdir?
Urfalı Mateos’un kim olduğuna dair kendi vakayinamesinde belirttiği “Ben, Mateos, Urfalı bir Rahip.” ifadesi dışında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. 11 yy. sonlarında doğduğu 12. yy ortalarında vefat ettiği tahmin ediliyor. Eserinde dönemin dini ve siyasi otoritelerini karşı kullandığı eleştirel dilden hareketle Ermeni Apostolik Kilisesi mensubu olduğu sanılmaktadır.

1114 Maraş depremi kaç şiddetinde oldu, ne zaman?
1114 Maraş depremi, 29 Kasım 1114 günü sabahın erken saatlerinde 7,4 büyüklüğünde yaşandı.
Urfalı Mateos, şehirde yaşayan hiç kimsenin depremden sağ olarak kurtulamadığını ve Maraş'ta yaşayan yaklaşık 40.000 kişinin öldüğünü kaydeder. Şehir nüfusunun sadece birkaç bin olduğu tahmin edildiğinden, bu sayı aşırı görünmektedir. Süryani Mihail ise, Maraş şehrinin şehrin kendi halkına mezar olduğunu kaydeder. Azîmî, depremden önce havanın kararmış olduğunu, sonrasında ise kar yağdığını ve her tarafın kar ile kaplandığını kaydeder. Deprem Maraş dışında Elbistan, Sis, Misis, Keysun, Sümeysat (Samsat), Hısn-ı mansûr (Adıyaman), Raban, Urfa, Antakya, Harran, Halep, Azez, Esârib, Zerdana ve Bâlis'de de yıkıma yol açmıştır. Deprem Urfa surununun on üç kulesinin, Harran surunun bir kısmının yıkılmasına neden oldu. Sis şehrinde birçok manastır ve köy harap olurken, on binlerce insan da öldü. Azez kalesinde de tahribata dört yüz kişinin ölümüne yol açmıştır. Surlu William da bu depremde en fazla Kilikya, İsauria ve Kuzey Suriye kıyı bölgesinde tahribat yaptığını kaydeder.

Urfalı Mateos Vakayinamesinde deprem nasıl anlatılıyor?
Urfalı Mateos Vakayinamesi 952-1129 yıllarını kapsamaktadır. Mateos ömrünün önemli bir bölümünü bu eseri yazmaya ayırıyor. 952-1052 arasını kapsayan birinci bölüm sekiz yıllık bir dönemde (1102-1110), 1053-1102 arasını kapsayan ikinci bölüm ise on beş yıllık bir dönemde (1110-1125) yazılmış. 1103-1129 arasını kapsayan üçüncü bölümü ise 1136-1137 yılları arasında yazdığı tahmin ediliyor.
1137-1162 yıllarını kapsayan ilave ise sonraki dönemlerde Papaz Grigor tarafından metne eklenmiştir.
Eser Haçlı Seferleri ve bu seferlerin yaşandığı coğrafyada o dönemler hüküm süren Bizanslılar, Araplar, Persler, Selçuklular ve Ermeniler hakkında da bilgiler içeriyor. Dönemin politik ve dini ortamına ilişkin bir kaynak da olan kitap 1054 yılında ortaya çıkan süpernova, Vakayinamede Mateos tarafından anlatılan bir dizi kehanetin arka planını oluşturur.
Avrupa ve Ortadoğu coğrafyasından büyük ilgi gören eser 1858 yılında Fransızca’ya, 1991 yılında modern Ermenice’ye, 1993 yılında ise İngilizce’ye tam olarak çevrildi.
Mükremin Halil Yinanç’ın öğrencisi olan H. D. Andreasyan tarafından hazırlanan Türkçe çeviri ise 1962 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmıştır.

Urfali Mateos’un kaleminden 1114 Yılı depremi
Bu yıl ilahi gazap tüm yaratılmışların üzerine indi. Çünkü her şeye gücü yeten Tanrı yarattıklarına büyük bir öfkeyle bakıyordu. Çünkü peygamberin “Öyle bir zaman gelecek ki, iyiliği hakim kılacak ne prens, ne peygamber, ne de önder bulunacak.” sözleriyle işaret ettiği gibi bütün insanlık bu dönemde doğru yoldan sapmıştı. Herkes dinsizliğin günahlarla dolu yoluna yönelip Tanrı’nın tüm emir ve buyruklarına karşı gelmişlerdi. Ne prensler, ne askerler, ne kanun adamları, ne önderler, ne de din adamları Tanrı’nın yolunda sabit durdular. Aksine Tanrı’nın en büyük günahlar arasında saydığı bedeni ve dünyevi arzularının peşinden koştular. Peygamberin “İşte! Yeryüzüne baktı ve onu titretti.” sözünde belirttiği gibi günahkarlığı gören Tanrı yarattıklarına gerçekten öfkeyle baktı. Rablerinin gücünden dehşete kapılan tüm mahlukat kendini yıkıma teslim etti.
İşte olanlar. Mareri ayının 12’sine denk gelen bir Pazar gününde, Haç’ın Bulunuşu Yortusunda, ne daha önce, ne günümüzde, ne de Kitap’ta benzeri duyulmamış bir gazap tezahürü olan muazzam bir yıkım dünyanın üzerine indi. Biz derin bir uykudayken, ani bir patlama ile korkunç bir infilak meydana geldi. Gürültü bütün dünyada yankılandı. Karaları ve dağları yerinden oynatan şiddetli bir sarsıntı hissedildi.
Kayalar ve tepeler parçalandı. Korkunç öfkenin şiddetinden dağlar ve tepelerin kükremeleri işitildi, dehşete düşmüş hayvanlar gibi çığlıkları yankılandı. Bu sesler çok kalabalık bir ordunun çıkardığı gürültüye benziyordu. Tanrı’nın kudretinden korkan bütün mahlukat, çalkalanan bir deniz gibi sarsıldı ve titredi. Bütün ovalar ve dağlar tunç gibi çınlayıp kasırgaya tutulmuş ağaçlar gibi sallanarak savruldular. Tüm mahlukat uzun süredir hasta olan bir insan gibi çığlık atıp inleyerek büyük bir korkuyla acı sonunu bekledi. Ülke kederli bir kaçak gibi büyük bir dehşet içindeydi. Her yerden mahkum edilmiş bir insanları andıran feryat ve figanlar işitiliyordu. Depremin ardından gecenin içinde bir saat boyunca devam eden bu seslerden korkan herkes hayattan ümidini kesti ve “İşte son günümüz, Kıyamet Günümüz geldi.” dedi. O günkü manzara böyleydi.
Günlerden Pazardı. Çıkan gürültü çok şiddetliydi. Ay küçülüyordu. Sanki Kıyamet kopuyordu. İnsanlar dehşete kapılmış ve umutsuzluğa düşmüşlerdi. Ölü gibiydiler. Bu gece boyunca birçok şehir ve bölge harap oldu. Sadece Frank bölgeleri yıkıma uğradı. Diğer bölgeler ya da diğer halklar hiçbir şekilde zarar görmedi. Zarar gören yerler arasında Samsat, Hısnımansur, Keysun ve Raban şehirleri vardı. Maraş şehri korkunç bir şekilde yıkıma uğradı. Tek bir kişinin bile sağ kurtulamadığı bu kalabalık şehirde yaklaşık 40.000 kişi öldü. Benzer şekilde Mamistra (Misis) da sayısız erkek ve kadınla birlikte yok oldu. Dahası diğer pek çok köy ve manastır binlerce, on binlerce erkek, kadın ve çocukla birlikte yerle yeksan oldu. Kara Dağ‘daki Barsegheants Manastırı, yeni yapılan bir kiliseyi kutsamak için orada toplanan Ermeni ruhaniler ve rahiplerin üzerlerine çöktü. Otuz ruhani ve iki rahip kilisenin altında kalarak öldü. Kalıntıları bugün de orada… Benzer şekilde, Maraş yakınlarındaki büyük Yesuants Manastır yıkıldı ve tüm din adamları enkaz altında kaldı. Deprem durduğunda yağmaya başlayan kar tüm zemini kapladı. Ermenilerin büyük ve görkemli rahibi Maşgvor da denilen Grigor aynı yerde öldü. İnananlar günahları yüzünden böyle büyük bir ilahi gazap yaşadılar. Çünkü insanlar Tanrı’nın doğru yolundan ayrılıp sapkınlık yolunu izlediler. Kutsal Kitaptaki emirleri göz ardı edip ve çılgına döndüler. Tıpkı Nuh’un devrinde olduğu gibi, amelleri kendilerini yok edene kadar yediler ve içtiler. Günahlarıyla hak ettikleri Tanrı’nın gazabı üzerlerine ininceye kadar eğlendiler. İşte çok büyük suçlar işleyen kötülük yolcularını böyle öldürdü.