İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, faiz oranlarına ilişkin “Bu faiz oranları ile Türkiye'nin bırakın yeni yatırım yapması, mevcudu bile sürdürmesi mümkün değil. Bu yüzden mutlak suretle enflasyon ve faizleri, finansal istikrarın çizgisi içinde makule getirmemiz gerek.” dedi.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, AA Finans Masası'nın konuğu oldu.
Türkiye'nin son dönemde yaşadığı gelişmelere işaret eden Bahçıvan, siyasetin ve sosyal hayatın yoğun olduğu 2,5 yıl geçirildiğini söyledi.
Ekonomik bünyenin bağışıklığının bu dönem içinde zaman zaman düştüğünü anlatan Bahçıvan, finansal istikrarın korunmasının önemine dikkati çekti.
Bahçıvan, temel sorunların altında, finansal istikrardan uzak olmanın yattığını belirterek, şunları kaydetti:
"Şimdi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın sorumluluğunda yeni bir ekonomik program oluşmaya başladı. Son 2-2,5 aydan beri finansal dengenin oturtulmasına yönelik çabalarını hep beraber izliyoruz. Öncelikle dövizdeki oynaklık ve sert hareketlilik belli bir çizgiye çekilmeye çalışılıyor. Son haftalarda bunun adım adım başarıya ulaştığını görmekteyiz. Bazı ülkeler enflasyona, bazı ülkeler işsizliğe hassas. Türkiye ekonomisi, Türk toplumsal hayatı da dövize hassas. Dövizin mutlaka dengeye oturması çok önemliydi. Şu anda o konuda önemli, pozitif gelişmeler var. Bunun arkasından enflasyonu dengelememiz gerekiyor. Türkiye'nin yeniden hiper enflasyonu yaşama lüksü yok.
Enflasyon bütün kötülüklerin anası-babası. Çift haneli enflasyonun en kısa zamanda hayatımızdan çıkması gerekiyor. Başarı liginde oynayacaksanız, enflasyonu gündeminizden çıkarmanız gerekiyor. Tabi biraz zaman alacak, burada biraz sabıra ihtiyacımız var. Ardından da faizlerin dengeye oturması gerek. Faizlerin şu an en yüksek seviyesinden geriye doğru gidişini görmekteyiz ama bunun Türk sanayisi için rekabet edebilir faiz oranı olduğunu söylemek mümkün değil."
"Vergi konusundaki eleştiriler, piyasa gerçeklerinden uzak"
Erdal Bahçıvan, reel hayatın beklediği acil birtakım çözümlerin alınması gerektiğini ifade ederek, sektör bazlı bir takım dönemsel promosyonların, içinde bulunulan süreçte ciddi katkı vereceğini söyledi.
Zamansal ölçünün aşılması halinde beklenen etkinin görülmeyeceğine işaret eden Bahçıvan, bazı sektörlere verilen destek ve teşviklere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bahçıvan, otomotivde sektör temsilcilerinin istedikleri tüm teşviklerin karşılandığı bir paketin çıktığını, konutta da bir hareketliliğin yaşandığını anlatan Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Son dönemde aldığımız bilgiler, alınan tedbir ve önlemlerin piyasalarda bir canlanma oluşturduğu şeklinde. Bazı çevrelerin abarttıkları ve speküle ettikleri kadar olumsuz netice düşünmüyorum. Bazı çevreler, özellikle dış çevreler 'Eğer bunu yaparsanız Türkiye'nin vergi geliri düşecek.' diyor ama piyasa gerçeklerinin uzağında birtakım açıklamalar bunlar. Sıfırın vergisi olmaz. Eğer o piyasa durduysa, ÖTV yüzde 100 de olsa, sıfır çarpı 100 sıfırdır. Burada en azından bir hareketlilik oluşturuyorsunuz.
Kamu maliyesi açısından kazanç kaybettireceğini değil, bilkakis piyasanın hareketliliğinden dolayı belli bir matrahın oluşması, o matrahtan da vergi doğması dolayısıyla katkı sağlayacağını düşünüyorum. Eleştiriler, piyasa gerçekliğinden uzak. Bazı sektörlerde yapılan destekler anlamlı, yapılması gereken, can suyu diyebileceğimiz katkılar bunlar. Önümüzdeki dönemde de doğru istişare ve teşhislerle, buna benzer aksiyonların fayda sağlayacağını düşünüyorum."
"Türkiye'nin cari açık problemini çözmesi zor değil”
Erdal Bahçıvan, Türkiye'nin cari açık sorununa da değinerek, son 2 aydır elde edilen cari fazlanın iyi okunması gerektiğini vurguladı.
Uzun vadeli Türkiye'nin cari açığına katkı sağlayacak politikaların konuşulması gerektiğini anlatan Bahçıvan, “Türkiye'nin hangi konularda cari açık doğurduğu çok net. Enerji konusunda her geçen gün yerli kaynaklardan oluşturacağımız enerji politikası, Türkiye'yi önümüzdeki 3-5 yıl içinde enerji kaynaklarından olan problemlerden adım adım uzaklaştıracak. Ara mal konusunda da Türkiye'nin neye ihtiyacı olduğu çok açık. Nokta atışı dediğimiz yöntemlerle Türkiye'nin cari açık problemini çözmesinin çok zor olduğunu düşünmüyorum. Doğru yatırımlar, doğru hedefler, doğru finansman politikaları ve doğru yatırımcılar tespit edildiği takdirde, teknolojide akılcı yatırımlar yapıldığı ve temel ana başlıkları saptadığımız zaman Türkiye cari açık sorununu aşar." diye konuştu.
Bahçıvan, İSO'nun ara mal ithalatlarının yatırımlara dönüşmesi için Kalkınma Bankası’nın yeni baştan dizayn edilmesi için yaptığı girişimlerden de bahsederek, bununla ilgili yapılan yeniden yapılandırmanın önemli açıkları kapatacağını ifade etti.
Ara mal konusunda yerli ürünlerin kullanılması konusunda çalıştıkları bilgisini veren Bahçıvan, farklı nedenlerden dolayı kullanılmayan yerli ürün kullanımını ciddi anlamda masaya yatıracaklarını, ses getiren bir çalışma yapacaklarını bildirdi.
"Yeni yatırım dönemine geçmişteki alışkanlığımız olan, bankacılık kaynakları ile devam etmemiz mümkün değil"
Erdal Bahçıvan faiz oranlarına ilişkin, "Bu faiz oranları ile Türkiye'nin bırakın yeni yatırım yapması, mevcudu bile sürdürmesi mümkün değil. Bu yüzden mutlak suretle enflasyon ve faizleri, finansal istikrarın çizgisi içinde makule getirmemiz gerek. Belki Hazinenin faizleri bir iki puan düşüyor, bu sevindirici ama bankaların, oluşturduğu kaynak noktasında henüz enflasyona bağlı olarak daha mevduat faizlerini düşürmesi adına elleri çok güçlü değil. Dışarıdan da henüz istenen ölçüde, güçlü, Türkiye'yi rahatlatacak maliyetli fon akışı sağlanmış değil." diye konuştu.
Türkiye’de sermaye piyasalarında yeterli derinliğin sağlanmadığını, kaynak kullanımı noktasında herkesin aklına gelen adresin bankalar olduğunu anlatan Bahçıvan, bu durumun bankalara gereğinden fazla talep oluşmasına yol açtığını belirtti.
Bahçıvan, reel sektörün bütün ihtiyaçlarını bankalardan karşılamaya çalıştığını aktararak, “Bu da böylesine sıkıntılı dönemlerde bankaların bazen hadlerini aşan boyutta reel sektörün üzerine gelmesi gibi bir imkanı doğurabiliyor.” dedi.
Türkiye'nin en önemli konusunun kaynakların doğru kullanılması olduğunu dile getiren Bahçıvan, "Finans sektörümüz de, reel sektörümüzün de, siyasetimizin de kendi özeleştirimizi yapması gereken bir süreçteyiz. Temel konu, bizi bekleyen yeni yatırım dönemine geçmişteki alışkanlığımız olan, bankacılık kaynakları ile devam etmemiz çok mümkün değil. Milli bir finans hedefi olmadan bu tür yatırımların yapılması çok kolay değil." ifadelerini kullandı.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, reel sektörün yaklaşık 220-230 milyar
dolar arasında bir
döviz borcuna sahip olduğunu belirterek, “Bu borç aslında Türkiye ekonomisi için kaldırılamayacak bir borç değil. Bugün dünyaya baktığınız zaman hala daha Türkiye’nin borç oranları dünyadaki örneklerinin çoğunun altında.” dedi.
Döviz kurlarında yaşanan artışın ve daha sonraki azalışın sektöre etkisini değerlendiren Bahçıvan, Türkiye’de eski dönemlerdeki döviz sorunlarının şimdikine göre farklı olduğunu dile getirdi.
Geçmiş döviz sıkıntılarından bugünkü döviz sıkıntılarını ayrıştıran en önemli faktörün reel sektörün üzerindeki çok ciddi döviz yükümlüğü olduğunu aktaran Bahçıvan, “Ve bunların her biri de Türk şirketlerinin bilançolarında maalesef bu dövizle oynama olduğu zaman ciddi bir tahribat oluşturuyor.” dedi.
“Krediye dönük kaynakları çok daha dikkatli kullanmalıyız”
Reel sektörün üzerine böyle bir yük geldiği zaman bunun o reel sektörün bağlı olduğu bankacılık sektörünün de riski olarak gözüktüğünü ve bunun da bankaların dışarıdan fon almasını olumsuz etkilediğini belirten Bahçıvan, şunları söyledi:
“Demek ki geçmişten ders çıkarmamız gerekiyormuş. Her şirketi bu kadar kolay dövizle borçlandırmamız gerekiyormuş. Bunun da altını burada çizmek istiyorum. Hatta gelecekle ilgili belki de çıkarmamız gereken en önemli hassas ders şudur. Türkiye’de döviz kredisi kullanmak bir teşvik enstrümanı olmalı. Belli temel sektörler, cari açığa katkı sağlayacak konular, stratejik önemi olan yatırımlar dışında her yatırımcının bankaya gidip rahatlıkla dövizle borçlanmasının bize çok uygun olmayan bir yöntem olduğu, bu kadar serbestlik biraz finansal açıdan kendi tasarruflarımızın dışında bir tasarrufu kullanan bir ülke ekonomisi için bol olduğunu bu süreç içeresinde gördük. Bankalar maalesef kendini bu konuda yeteri kadar disipline edememiş, bunu da üzülerek söylemek istiyorum. Reel sektörümüz de kendini yeteri kadar disipline edememiş. Demek ki bazı konuları tedbirli ve disipline yapıda götürmek gerekiyor.“
Bahçıvan, reel sektörün şu anda net 220-230 milyar dolar arasında bir döviz borcuna sahip olduğunu belirterek, “Bu borç aslında Türkiye ekonomisi için kaldırılamayacak bir borç değil. Bugün dünyaya baktığınız zaman hala daha Türkiye’nin borç oranları dünyadaki örneklerinin çoğunun altında. Ama bizim temel problemimiz şu; ne yazık ki biz kendi tasarruflarımızla borçlanmıyoruz. Bizim Türkiye’de ne yazık ki tasarruf oluşturma noktasında geçmişten gelen o sorunumuz Türkiye’nin istediği büyümenin kökündeki finansal kaynağı oluşturabilecek boyutta değil. Ve öyle olunca da tabii yurt dışındaki dostların tasarrufuna ihtiyacınız var. Bu nedenle özel sektörün borç yükünün ötesinde bu borcun kaynağının yabancı finansman olması sorunu Türkiye’nin temel problemi. Biz elimizdeki krediye dönük kaynakları çok daha dikkatli çok daha stratejik kullanmalıyız.” ifadelerini kullandı.-“Türkiye’nin çok rahatlıkla bu borçların çevirebileceğini düşünüyorum”
Ancak Türkiye’nin bu borcun rahatlıkla çevirebileceğini vurgulayan Erdal Bahçıvan, şöyle devam etti:
“Ben Türkiye’de dengelenme ve güven ortamı oluştuğu zaman Türkiye’nin çok rahatlıkla bu borçların çevirebileceğini, bu borçları döndürebileceğini ve üstüne borç alabileceğini düşünüyorum. Çünkü dünyada Türkiye kadar borcuna sadık, Türkiye kadar kaliteli bir borç ilişkisi oluşturan fazla da bir toplum yok. Türkiye tarihinde biz ne moratoryum ilan etmişiz, ne borçlarımızı silmişiz. Osmanlı gibi bir geçmişimizin borcuna dahi sahip çıkmış olan bir sicilimiz var bizim. En zor dönemlerdeki borçlarımızı ödemişiz. Bütün mesele bu borcu nitelikli bir fiyatla nitelikli bir stratejiyle yönetilmesi.”
Sanayiciler KDV uygulamasında yeni düzenleme istiyor
Erdal Bahçıvan, KDV reformuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"KDV hayatımıza 1980'li yıllarda girdi. Yıllar itibariyle KDV'de oranlar değişti. Üretimin üzerindeki finansman yükünün mümkün olduğu kadar azaltılması, makule getirilmesi, hatta kökünden kaldırılması gerek. Bugüne bakıldığında tüketim vergisi diye hayatımıza giren KDV, tüketim vergisi olmaktan çıkmış sanayicilerin üzerinde muazzam bir finansman yükü haline gelmiş. Bunun muhtelif nedenleri var. Sanayici üretim yapıyor, arsa satın alıyor, yatırım yapıyor KDV hep üzerinde kalıyor. Geçen yılın en büyük 500 sanayi şirketinin 7-8 milyar lira seviyesinde KDV yükü var. Reel sektör üzerinde tahminimiz 70-80 milyar liralık KDV yükü var. O günün şartlarında KDV uygulamasını dışarıdan bir model olarak aldık. Şu anda KDV'nin yüzünden birçok olumsuzluklar da var. Haksız rekabet, kayıt dışının en temel nedenlerinden birisi KDV. Birçok sektör yüzde 18'lik KDV'den dolayı KDV'siz, faturasız satış yapıyor. Naylon fatura gibi hayatımızdan bir problemin kökünde KDV üzerinden rant elde etmek isteyenler var. Devlete yapılan işlerde ciddi anlamda istihdam ve vakit kaybettiren konuların içinde KDV ile uğraşmak var. Maliyede bürokrasinin önemli iş yükünde KDV ile uğraşmak var. 30 küsur senelik bir uygulamanın artık rehabiliteye girmesi, “check-up’a yatırılması gerekir. Bu konuyu bakanlığımızla görüşüyoruz. Her ülkenin kendine özgü vergi modeli olması lazım. Bu haliyle KDV'nin Türkiye'nin menfaatlerine ve gerçek anlamda girişimciliğine fayda mı zarar mı getirdiği konusunda şüphelerim var. Bunun masaya yatırılması lazım."
KDV'de yapılabilecek düzenlemelere dair sanayicilerin de önerileri olduğunu anlatan Bahçıvan, "Biz şu andaki KDV ile devletimize vergi kazancı sağlıyoruz. Diğer taraftan da yüzde 30'la kredi kullanıp, sıfır faizle sonsuz vadeli devlete KDV borcu vereceksiniz. Bu adil mi? Bu para şirketin içinde kalsa iş, yatırım ve üretim olarak ekonomiye yönelse daha mı fazla değerli olur. Bunu da bakmak lazım." dedi.
Bahçıvan, enflasyon dönemlerinden kalan bir uygulama olan geçici vergi konusunun da bugün sorgulanması gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'nin gerçeklerine uygun bir modelin çalışılması gerektiğini söyleyen Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Bir AB modelini alıp birebir Türkiye'ye uygulamak. Görüyoruz ki yürümüyor. Devletin de vergi kaybına uğramayacağı bir model üzerinde çalışılması gerekli. Teklifimiz bu yönde. KDV ile ilgili bir önerimiz daha var. Reel sektörün devletten yüklü miktarda KDV alacağı var. Kısa vadede bunu nakit olarak ödenmesi çok kolay değil. Bunun belli bir vadeye ya da hazine bonosuna dönüştürülmesi düşüncesi var. Bu tutar teminata bağlı bir kağıtla ilgili firmalara verilsin. Bugün ne yazık ki, teminat limitleri düşmüş olan firmalara taş gibi bir teminat kağıdı olsun. Buna 'KDV Garanti Fonu' ya da 'KDV Birikim Fonu' mu denir bilemiyorum. Bunu bir model dönüştürüp, firmalar bu kağıdı bankalara götürüp teminat alabilir. Burada kazan-kazan durumu söz konusu. Bu KDV iadesi zaten devletin ödeyeceği bir borcu. Bu boşa verilmiş olan bir para değil. Bu konu da ilgi görmüş durumda. İnanıyoruz ki, gelecek dönemde bununla ilgili güzel
haberler alacağız."
“Konkordatonun suistimal edildiği tartışmaları haksız değil”
Bahçıvan, son dönemde birçok şirketin yapılandırma yapmasına ve konkordato ilan etmesine ilişkin de görüşlerini paylaştı.
Konkordatonun suistimal edildiği tartışmalarının haksız olmadığını dile getiren Bahçıvan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Konkordato dünya alacak sisteminde yer etmiş bir uygulama. Doğru uygulanırsa belli bir nefes almak isteyen firmalar için bir fırsat ama bunu aşırı derecede suistimal edersek ifrat ile tefrit arasında bir karışma oluyor. Bunun spekülasyona dönüşmesi bile yanlış. Son zamanlardaki konkordato taleplerinin daha sıkı kontrol edildiğini memnuniyetle görüyoruz. Biz konkordato komple kökten kalksın diye bir düşüncenin asla içinde değiliz ama ölçüsü kaçan uygulamalar noktasında haklı konkordato taleplerinin bir süre sonra değerini kaybedeceği endişesi içindeyiz.”