Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bankanın 94. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, dünya, Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bali, “Tüm dünyada değerlenen dolar kuru ve ticaret savaşlarından en olumsuz etkilenecek ülkelerden birinin ABD ekonomisi olduğu öngörülüyor” dedi.
Dünyada, 2008 global krizinden sonra izlenen aşırı genişlemeci para politikaları ile hemen hemen bütün ülke gruplarının büyümeyi ivmelendirdiğini, 2018’e girildiğinde bu büyümenin global düzeyde epey yaygınlaştığını ifade eden Bali, ancak son dönemlerde ABD ile Çin arasında ticaret savaşları, İran’a yönelik yaptırımlar ve korumacı önlemlerin büyüme üzerindeki öngörüleri bir miktar olumsuz etkilemeye başladığını söyledi.
Reform ruhu yeniden
Bali, Türkiye’ye ilişkin değerlendirmesinde artık bir üst lige geçmek için farklı bir büyüme modeline ihtiyaç duyulduğunu, bunun da ancak katma değerli üretim, Ar-Ge, teknoloji, eğitim, hukuk, iş gücü alanlarında mesafe alınması ile mümkün olabileceğini vurguladı. Bu alanlarda yapılacak iyileştirmelerin ve atılacak adımların aynı zamanda iş yapma ortamını kolaylaştıracağını, yabancı yatırımcıları çekecek cazibeli bir ekonomik görünüm ortaya koyacağını ifade eden Bali, “Orta uzun dönemli reformlarla, yüzde 5.7 olan cari açığın GSYH’ye oranının daha aşağı çekilebilmesi yönünde adımlar atılmasında fayda var. Cari açığı daraltacak şekilde ithalat yaptığımız alanlarda büyük ölçüde yurt içinde katma değerli üretim yapmaya yönelik bir dönüşüm süreci geçirmeliyiz. Aynı zamanda ihracat pazarlarımızın genişletilmesi büyümeye pozitif katkı yapacaktır. Türkiye’nin bütün bunları gerçekleştirebilmesi için de reformcu ruhunu yeniden kazanması önemli” şeklinde konuştu.
Vade ortalaması 35 gün olunca maliyet artışına maruz kalıyoruz
Adnan Bali, çekirdek enflasyonun belirgin bir şekilde arttığı dikkate alındığında, enflasyondaki yükselişin biraz kalıcı olabileceğini söyledi.
TL’deki değer kaybı, işlenmemiş gıdadaki fiyat hareketleri, başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yükselişin enflasyonu ciddi şekilde tetiklediğinin altını çizen Bali, yaptıkları hesaplamalara göre, her yüzde 10’luk kur artışının, yıllık enflasyonu 1.5 puan civarında yükselttiğini ifade etti.
Yüksek faiz kötü
Bali, “Şu anda hem kur hem faiz açısından yaşanan ciddi dalgalanmaların sonrasındaki asıl hedefimiz, enflasyonu kontrol altına almak suretiyle bunun kurlar ve faizler üzerindeki etkilerini yumuşatabilmek olmalı” yorumunu yaptı.
Bali, serbest piyasa mekanizmalarıyla şu andaki tablonun sürdürülmesi gerektiğini belirterek, “Faizin yüksek olması kötü bir şey. Banka bilançoları açısından da kötü bir şey” dedi. Mevduatların ortalama vadesinin 35 gün olduğuna işaret eden Bali, şunları kaydetti: “Bir faiz artışının ardından en fazla 35 gün içerisinde kaynaklarımızın yüzde 55’ini oluşturan mevduatların yeniden fiyatlanmasıyla, anında maliyet artışına maruz kalıyoruz. Ama bu artış, aynı anda ortalama vadesi daha uzun olan aktiflerimize yansımıyor. Bunun sonucunda net faiz marjları daralıyor. O nedenle, bankacılar faaliyetlerini sürdürürken faizlerin yükselmesini istemezler. Faizlerin düşüş eğilimine girdiği dönemler bankaların kârlılıklarına olumlu yansır.”
Hızlı aksiyon gerekir
adnan Bali, şu anda yaşanan sıkıntıların 2001 krizi ile kıyaslanamayacağını ifade etti. Bu tür atakların öngörülebilmesi ve buna göre hep tedbirli olacak şekilde hareket edilmesi, hızlı bir şekilde aksiyon gösterilmesi gerektiğini söyleyen Bali, “Yeterli aksiyon alınmaması durumunda piyasalar, kötü niyetli yaklaşanlar tarafından kullanılır. Piyasa, buradaki gecikmeyi cezalandırır. Son yaşadığımız
döviz kuru ile ilgili dalgalanmada gerek Merkez Bankası, gerekse Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) problemleri giderecek yönde aksiyonlar aldı. Bunların piyasada karşılık bulmaya başladığını görüyoruz” dedi. Türkiye ekonomisinin benzer ülke grupları ile olumlu ayrışan, farklı alanlarda olumsuz ayrışan yönlerinin bulunduğuna dikkati çeken Bali, ekonominin büyüme performansı, güçlü ve sağlam bankacılık sistemi, kamunun bütçe açığı ve kamu borç stokunun GSYH’ya oranlarında, borçlanma ve mali disiplin göstergelerinde olumlu ayrışmaya devam ettiğini söyledi. Bali, cari açık ve enflasyonda ülke ekonomisinin olumsuz ayrıştığını, hazırlanacak programların, eylem planlarının bu önceliklendirmeyi esas alması gerektiğini vurguladı. Üretime, özel kesim yatırımlarına, makine teçhizat yatırımlarına ve net ihracatın katkısına dayalı büyümenin sağlanmasına yönelik bir programın önemine işaret etti.
Kredi vermiyor başka bana vermiyor başka
Adnan Bali, kredilendirmeye ilişkin bankalara yönelik eleştirilerle ilgili de şu yorumu yaptı: “Türk bankacılık sisteminde 2002 yılında toplam aktiflerin içerisinde kredilerin payı yüzde 23 iken, 2017’nin sonunda yüzde 65’e yaklaşmış. Kredi vermeyen bankacılık sistemi bu mu? Mutlak rakam söyleyeyim; 2002’de 50 milyar TL, bugün 2.4 trilyon TL kredi rakamı var. Rakamlar net… Bir banka niye kredi vermesin? Mevduat almışsın, faiz yükünü de üstlenmişsin, peki ne olacak? Üzerinde oturarak mevduatın maliyeti çıkmaz. Dolayısıyla yapısı gereği bir banka zaten, maliyetli topladığı kaynakları getirili aktiflere dönüştürmek durumunda… Kredilerin verilmediği gibi bir durum söz konusu değil. Her bankanın bireysel, ticari, kurumsal, ayrı satış ve pazarlama departmanları, yöneticileri, şubeleri, hatta doğrudan satış kadroları bile bulunuyor. Bunları kredi vermeyelim diye mi yapıyoruz. ‘Bankalar kredi vermiyor’ başka bir şey, ‘bana kredi vermiyor’ başka bir şey.”
Sermaye yeterliliğimizi koruruz
94’üncü yılında İş Bankası’nı değerlendiren Adnan Bali, “İş Bankası, zor ve meşakkatli zamanlarda hep ülke yararına tavır gösterdi” dedi. Bali, bugün 400 milyar TL civarında aktif büyüklüğe, 45 milyar TL’nin üzerinde öz kaynağa sahip ve mevduat seviyesi 220 milyar TL civarında bulunan İş Bankası’nın, toplam 355 milyar TL’yi aşan nakdi ve gayri nakdi krediler yoluyla sanayicisinden çiftçisine her kesime destek vermeyi sürdürdüğünü belirtti. Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yılın ilk 6 ayına bakarsak hedeflerimize ulaştık. Hem net faiz marjının hem sermaye yeterliliğinin hem aktif kalitesinin bir arada korunduğu bir büyüme stratejimiz olacak. 2018 için yıllık yüzde 13-14 civarında bir kredi ve mevduat büyümesi öngörüyoruz. Özkaynak kârlılığını yüzde 16-17 bandında tutacağız ve sermaye yeterlilik rasyosunda, yüzde 15 gibi bir oranın sağlıklı olacağını düşünüyoruz.”
Yapılandırmada ayrıştırma önemli
Adnan Bali, son dönemde gündeme gelen yeniden yapılandırmalara dair de görüşlerini paylaştı.
Aksi ahlaki çöküntü
Kredi yapılandırmalarını standart işlemmiş gibi bir hale getirmenin irrasyonel olduğunu söyleyen Bali, bunların bir kredi yapılandırma kampanyası olmadığının altını çizdi. Kaynakların kısıtlı olduğunu, bu nedenle önceliklendirilerek doğru alanlara tahsis edilmesi gerektiğini belirten Bali, kullandırılan bir kredinin geri ödemeleriyle, kullanıldığı işten doğacak nakit ihtiyacı akışlarının öngörülemeyen sebeplerle zaman içerisinde birbirini karşılayamaz hale gelebileceğine işaret etti. Bali, değerlendirmesini şöyle tamamladı: “Böyle bir durumda en başta öngörülen kredi geri ödemelerini, yeni koşullara göre oluşan nakit akışlarıyla tekrar uyumlu hale getirmek için her vakıa özelinde çalışılır. Şu ana kadar da yapılan budur. İhtiyacı olanla olmayanın ayrıştırılmadan taleplerin yerine getirilmesi, bana göre ahlaki çöküntüdür. Doğru bir şey olmaz.
Haksız talep doğar
Bu, sektörün daha sonra haklı olmayan taleplerle karşılaşmasına yol açar. Bankacılık sektörü, bu konuyu ciddi bir hassasiyet içerisinde yürütmeye çalışıyor. Hem onların sağlıklı ilerlemesi hem de bankacılık sisteminin aktif kalitesinin korunması bu suretle mümkün olur.”