atv'nin geçici yayın frekansının Ciner'e devri hukuka uygun mu?
Bu soruyu sorduran iki önemli argüman var. atv'nin yönetim ve denetimi TMSF'de olmadığı için ilgili kanuna aykırı bir lisans devri yapılmış olabilir... Kanuna göre, kamuya ait olan lisanslar bir şirketten bir başka şirkete devredilemiyor. İstisnası var ama atv'ye uymuyor...
TMSF, Merkez Grubu'na ne sattı?
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Merkez Grubu'na hiçbir şey satmadı. Sadece Dinç Bilgin'in Sabah ve atv'nin isim hakkı ile atv'ye tahsis edilen geçici frekans lisansının Merkez Grubu'na satışına onay verdi.
Öyle ise Merkez Grubu ile TMSF arasında neden protokol imzalandı?
TMSF, Bilgin Grubu'nun kendisine ödemesi gereken borçlarını garanti altına almak için protokol yaptı. Böylece Merkez'in elde edeceği edinimlere karşı ödeyeceği paranın TMSF'ye aktarılması sağlandı. İzin gerekiyordu çünkü TMSF, Dinç Bilgin ile bağlantılı tüm mal ve varlıklara (şirket veya şahıs malı) tedbir koymuştu.
Yasa izin vermiyor
Televizyon kanallarına (karasal yayınlar için) tahsis edilen geçici frekanslar şirketler arasında el değiştirebilir mi?
Bu nokta tartışma konusu. Yasaya göre Show, Kanal D veya bir başka markanın sahibi olan şirkete tahsis edilen geçici frekanslar hiçbir şekilde satılamaz. Çünkü frekanslar geçici bir süreliğine devlet tarafından şirketlere verildi. Yani frekanslar kamu malı. Hiçbir şirket kamu malını bir başkasına satamaz, devredemez. Hiçbir otorite de bu hakkın devredilmesine izin veremez...
İyi ama RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) atv ve Star'da lisansların başka şirkete devrine izin vermedi mi?
Star'da durum şu: Star'ın sahibi olan şirkete TMSF, 5020 sayılı kanun gereği el koydu. Şirketin denetimi ve yönetimi devlete, yani kamuya geçti. 18 Haziran 2005 tarihinde "TMSF tarafından Ticari ve İktisadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların (haciz altına alınmış, hacizli anlamına geliyor) Satışına Yönelik Yönetmelik" Resmi Gazete'de yayınlandı. Yönetmeliğin 4'üncü maddesi isim hakkının yanı sıra, geçici- daimi frekans ve kanal kullanımından doğan hakları da ticari ve iktisadi bütünlük kapsamında sayıyor (Bir kamu malına tedbir konulabilir mi? Hukukçuların tartışması gereken bir nokta). Yönetmeliğin 5'inci maddesi de bu hakların nasıl satılacağını açıklıyor.
atv'nin durumu farklı
Nasıl satılmaları gerekiyor?
Buna göre, haciz altına alınmış (mahcuzlar) mal ve hakların satılması için TMSF Kurulu'ndan onay çıkması gerekiyor. Ardından da ihale usulleri belirleniyor. Star böyle bir süreç sonunda ihale edildi ve en çok parayı veren Doğan Grubu'na 306 milyon dolara satıldı. RTÜK de satışa onay verdi.
Peki atv'de durum nedir?
Burası hukuki problemlerle dolu bir alan. atv'nin isim hakkı ve geçici frekansı TMSF tarafından satılmadı. Satılsaydı açık artırma yapılırdı. Sadece Merkez Grubu ile Dinç Bilgin arasında bir satış anlaşması yapıldı. TMSF de alacaklı olarak bu satışa onay verdi.
Geçici frekansın bir başka şirkete satışı yasal olarak mümkün değil demiştiniz? Dinç Bilgin nasıl satabilir ki?
Bunu ben değil kanun söylüyor. RTÜK Kanunu izin vermiyor.
Peki RTÜK nasıl izin verdi?
Bu noktayı araştırdım. TMSF, RTÜK'e bir yazı yazıyor. Diyor ki, "Geçici frekansın Merkez Grubu'na geçirilmesinde kamu yararı vardır. Elde edilecek gelir kamuya aktarılacaktır. Bu nedenle izin verin."
Onlar da izin veriyor öyle mi?
Hayır. İzin vermiyorlar. Daha doğrusu dönemin RTÜK bürokratları ve RTÜK Başkanı Fatih Karaca (Şu anda Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni) bu talebe sıcak bakmıyor.
Karamehmet devrede
Yukarıda açıklanan nedenle mi?
Hem evet, hem hayır. Bürokratlar diyor ki, "Ortada yönetimi ve denetimi TMSF'ye, yani kamuya geçmiş bir kanal yok. Nitekim atv'nin isim hakkına ve geçici yayın frekansına sahip Satel'in yönetimi ve denetimi de TMSF'de değil, Dinç Bilgin'de. Öyle ki kanalın isim hakkı Merkez Grubu'na kiralanmış ve Merkez Grubu atv'yi Satel'in frekansı ile yayınlıyor."
Bu tartışma yapılırken, bir başka gelişme
oluyor. Konunun askıya alınmasına da asıl o gelişme neden oluyor.
Hükümet filan mı devreye giriyor?
Hayır. Çukurova Grubu patronu Mehmet Emin Karamehmet devreye giriyor.
Devre izin vermeyin
Onun bu işle ilgisi ne?
23 Mayıs 2005 tarihinde Çukurova Grubu, RTÜK'e resmi bir yazı yazıyor. Yazıda "Bilindiği gibi Satel Sabah Televizyon Prodüksiyon A.Ş, atv televizyonunun geçici yayın izni ve lisans başvurusu ile radyo geçici yayın izni başvurusunun sahibidir" hatırlatması yapılarak özetle şöyle deniyor: "Artık mahkeme ve Yargıtay kararı ile Satel'in yüzde 50'i Çukurova Grubu'nun olduğu ortaya tescil edilmiştir. TMSF'nin imzaladığı bir protokolle, atv'nin isim hakkı ve geçici frekanslarının Merkez Grubu'na devir işlemi geçersizdir. Bu işleme izin vermeniz halinde büyük bir mağduriyet oluşacaktır. Lisans haklarının Merkez'e devredilmesine izin vermeyin." (Mahkeme ve Yargıtay kararlan elimde. İsteyenle paylaşabilirim.)
RTÜK Başkanı Karaca da bu hukuki ihtilaftan haberdar olunca bürokratlarının önerisiyle konuya mesafeli yaklaşıyor. Detaylı bir inceleme isteyerek konuyu dondurma kararı alıyor.
Peki sonra izin nasıl çıkıyor?
Karaca, 15.06.2005 tarihinde görev süresi bitince RTÜK Başkanlığından ayrılıyor. Yerine aynı tarihte AKP kontenjanından Zaid Akman geliyor. Akman'lı dönem başlıyor ve 2 ay sonra yani 14 Eylül 2005 tarihinde RTÜK üst organı "geçici lisans hakkının Merkez Grubu'na devredilmesine" izin veriyor. Böylece Çukurova'nın başlatacağı yeni bir hukuk savaşının karşı cephesini oluşturuyorlar. Sonuçta iki aylık RTÜK Başkam Akman olayı bitiriyor!
Hükümete sempati!
Bir yazınızda Sabah Gazetesi'nin hükümete yönelik sıcak yaklaşımım eleştirmiştiniz. Bu tip alışverişlerle bunun bir ilgisi olabilir mi?
Doğrudan bir etkisi var mı bilemiyorum. Ancak, RTÜK'ten bu izni alınamaması durumunda doğacak ekonomik kaybı ve ortaya çıkacak kaosu hesaplayın. Bunun Gruba faturası yüzmilyonlarca dolar olabilirdi. Hükümetin kızdırılması RTÜK'ü etkiler mi? Ben etkiler görüşündeyim. Aksini düşünüyorsanız, bu bağlantıyı kurmayabilirsiniz...
Sorun halka açılmada
Bu detayların Sabah ve atv'nin isim hakkına sahip şirketin halka açılmasıyla ilgisi nedir? Neden bu şirketin halka açılmasına karşısınız?
Öncelikle Merkez Grubu şirketlerin halka açılmasına karşı değilim. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şurası. Mevcut haliyle atv ve yayın lisans haklarının Merkez şirketine geçirilmiş olması RTÜK, TMSF, Dinç Bilgin, Turgay Ciner ve Mehmet Emin Karamehmet arasında bir hukuki çatışma yaratabilir. Bir gazeteci olarak bunu haber yapar geçerim. Nihayetinde bu patronlar arasındaki bir anlaşmazlıktır ve her iş ilişkisinde olduğu gibi onlar bu işi kendi aralarında çözer veya çözemezler.
Konu halka açılma olunca mı karmaşıklaşıyor?
Elbette. Düşünün, atv gibi bir kanalın elde edeceği geliri planlayarak siz Merkez Grubu'na yatırım yaptınız. Diyelim ki, Çukurova Grubu tekrar mahkemeye başvurdu ve geçici frekans hakkı ve isim hakkı Satel'e geri döndü. Yatırımcıya "kusura bakmayın sizin yatırım yaptığınız şirketin artık atv diye bir kanalı yok. Geçici frekansı da yok" diyebilir misiniz?
O zaman bu şirket hiç mi halka açılamaz?
Elbette bunun kararını Sermaye Piyasası Kurulu verecek. Ben gazeteci olarak bu konuda küçük yatırımcıyı ve SPK'yı uyarıyorum. Ortada bir halka açılma söz konusu olacaksa, halka arz sirkülerinde bu durumun net olarak belirtilmesi gerekiyor. Merak ediyorum, yabancı yatırımcılara da kullandıkları geçici frekansın hukuki ihtilafa konu olabileceğini duyaracaklar mı?
Kendim sordum kendim yanıtladım
Sabah ve atv'nin isim haklarını satın alan Merkez Grubu'nun halka açılmasının ne anlama geldiğini yazınca övgü ve sövgülere muhatap olduk. Sabah isminin, Sabah Yayıncılık A. Ş ile ilişkisinin (kime ait görünürse görünsün) birbirinden koparılamayacağını örnekleri ile aktardım. Bu açıdan Merkez Grubu'nun halka açılmadan önce binlerce küçük yatırımcının haklarının ödenmesi gerektiğini vurguladım, atv'nin isim hakkı ve bu kanala tahsis edilen geçici frekans (Bu frekans olmadan karasal yayın yapılamıyor) konusu ise yeterince işlenmedi. Araştırdım ve ortaya biraz uzun bir yazı çıktı. Pek çok kişiyle konuştum, belge topladım. Yazının kolay anlaşılması için de soru-yanıt tekniği kullandım. Başka bir deyişle kendim sordum, kendim yanıtladım.
Babahan Bilgin'i nasıl ihbar etti?
Sabah'ın eski Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, dün köşesinde sizin de adınızı vererek, Sabah yatırımcılarının da ortak olduğu Almanya'daki baskı tesislerinin ve isim hakkının Doğan Grubu'na nasıl satıldığının araştırılması gerektiğini söyledi. Bu satışın SPK'ya bildirilip bildirilmediğini, devir parasının TMSF'ye ödenip ödenmediğini sordu. Ve araştırmacı gazetecileri göreve çağırdı...
Öncelikle kendisim tebrik ederim. Hiç değilse küçük yatırımcıların hakları konusunu farklı bir boyutuyla da olsa gündeme getirdi. Ancak Babahan'ın araştırmacı gazetecileri görev çağırmasına gerek yok. Tatilde değilse, çalışma odasından çıkacak, 10 bilemediniz 15 adım atacak. Onay Bilgin'in (Dinç Bilgin'in oğlu) odasına girecek ve ona bu soruları soracak. Aldığı bilgiyi de okurları ile paylaşacak. Biz de hep birlikte öğreneceğiz, işin kötü tarafı ona bu bilgileri verenlerin Bilgin Ailesi'ni ateşe atmaktan çekinmeyecek karakter sergilemesi... Başka bir deyişle Bilgin Ailesi'ni ihbar ediyorlar. Bilgin'in bu satıştan elde ettiği geliri gizlediğini ima ediyorlar...
İşte buna çok üzüldüm!
Sabah ve atv'nin Turgay Ciner'e devri vicdana uygun diye yazmadınız mı?
Siz hem de Vatan'da yayınlanan bir yazınızda atv ve Sabah'ın Merkez Grubu'na devredilmesi vicdana uygun demiştiniz. Şimdi bu yazdıklarınızla ters düşmüyor musunuz?
Hâlâ aynı görüşü savunuyorum. Sabah ve atv ölmediyse, ayakta kaldıysa bunu, Dinç Bilgin'in inisiyatifi, izni, onayı ile Turgay Ciner tarafından kurulan Merkez Yayıncılık'a borçlu. Markaların değeri benim de içinde bulunduğum mücadele dolu bu süreç sonunda yükseldi. Şimdi gelinen bu noktada küçük yatırımcılar için de kurtuluş formülü üretilmesi lazım. 38 bin mağdur küçük yatırımcının hakları verilmeli. Dün onlar için yapacak bir şey yoktu. Bugün ise artık var. Eğer bu markaları ikinci kez halka açıyorsanız, önce mağdurların durumunu çözmelisiniz. Benim özetle savunduğum nokta burası.
Yatırımcıyı korumak
Hatırlayanlar olacaktır. Sabah Gazetesi'nde iken Aydın Doğan'ın ekonomik faaliyetlerini en çok eleştiren gazetecilerden birisiydim. Kârlı Petrol Ofisi ile zarardaki Îş-Doğan şirketinin birleştirilmesinin küçük yatırımcıyı zarara uğratacağını günlerce yazdım. SABAH'ta adeta kampanya yürüttüm. Sonunda îş Bankası ve Aydın Doğan hiçbir otoritenin zorlaması olmadan, yatırımcılara gönüllü çağrı yaptı ve yanılmıyorsam, toplam 220 milyon dolar ödeyerek küçük yatırımcıların elinden Petrol Ofisi hisselerini topladılar. Bunun bir benzerinin Turgay Ciner tarafından yapılmasını istemek neden eleştiriliyor anlamıyorum? Sabah'tayken küçük yatırımcının hakkını korumak alkışlanacak, başka bir gazetede yazınca eleştirilecek. Öyle mi?