Seçmen mesajı verdi: ‘Bizimla değilsin!’
Sandıklar açılınca, seçmen siyasi partilere bir mesaj verir, “bizimlasın” der veya “bizimla değilsin” der; üniversite sonuçları açıklanınca, mesajı bu kez üniversite adayları verdi, hem de en sertinden: “Bizimla değilsiniz!”
Yekta Saraç Hocam, mesajı aldık herhalde!
Bir sonraki seçimi beklemeden önce, yerel seçimlerde (ek yerleştirme) bir şeyler yapmak gerekmez mi? Seçmene bir kulak versek, ivedi bir çözüm paketi sunsak...
Şaka bir tarafa, üniversite adayları kontenjanları boş bırakarak üniversitelere bir mesaj verdiler, hem de kimsenin beklemediği bir mesaj.
Aslında ben böyle bir tabloyla karşılaşacağımı çok iyi biliyordum. Tercih dönemi, daha önceki dönemler gibi coşukulu geçmedi, üniversite kampüslerinde o eski canlılık yoktu, üniversite ziyaretleri cansızdı, hatta bunu tercih dönemindeki yazılarımda kısmen dile getirdim “inşallah önümüzdeki günlerde trafik yoğunlaşır” dedim.
Eğri oturup, doğru konuşalım; üniversitelermizin, adaylara kampüs veya çarpıcı bölüm isimleri sunmaktan ziyade, geleceği tasarlamak için ihtiyaç duydukları becerileri öğretecek bir yapıya dönmeleri gerekiyor. Bu iş, sadece ‘şaşalı’ reklam kampanyalarıyla yürümez.
Üniversiteler ‘yüksek lise’ anlayışından sıyrılmalı; üniversiteler, sadece öğrenci alan, ders verilen, ders alınan, not tutulan, vizelere ve finallere girilen yerler olmaktan çıkmalı. Meslek edindirme kurumları da olmamalı. Üniversite, iş ve işçi bulma kurumu da değildir; iş garantisi de vermemeli. Üniversite, üniversite gibi davranmalı!
Bir akşam eve geldiğimde, eşim “n’oldu, bir şey mi oldu, üzgünsün” dedi. Bir üniversite ziyaretinden döndüğümü, üniversitenin durumuna çok üzüldüğümü belirttim. Sözünü ettiğim üniversite İstanbul’da ve üniversite olduğunu sanıyor ve birileri de buna müsaade ediyor!
Birileri müsaade etmiş, etmesine de; bak, seçmen (seçici) müsaade etmiyor, dersini veriyor...
852 bin aday tercih yapmamış, 220 bin dolayında da boş kontenjan var; kim bunu, nasıl açıklayacak; neden böyle oldu?
Hadi, üniversiteler bunu açıklasın, üniversitelerin görevlerinden biri de ‘araştırma’ yapmak değil mi, hadi, niye duruyorsunuz...
YÖK, sizden de bir açıklama bekliyoruz; adaylar neden böyle bir mesaj verdi, bize bir PowerPoint sunusu yapar mısınız?
Adaylar yere sağlam basmak istiyor; her şeyden önce iyi bir eğitim istiyor, hangi bölümde okursa okusun üniversite mezunu olduğu zaman farklı iş yapabilme becerisini kazanmak istiyor, ‘farklılık’ istiyor.
Ezcümle, adaylar sadece üniversiteye kapağı atmak, sadece kuru kuruya bir diploma sahibi olmamak ve belirsiz bir gelecek istemiyor!
Yazının yanında mühürlü ve tasdikli bir karne var, dersini iyi yapanlarla sınıfta kalanların karnesi; herkes bu karneyi iyi okumalı...
Üniversite adayları tercihlerini yaparken, üniversitelerin yabancı dil öğrenme fırsatını, yurtdışı işbirliklerini, sektörel ilişkilerini, üniversitenin kendisine sunduğu farklılıkları sorguluyor, mezunların nerelerde ne yaptığını araştırıyor, verdiği ücretin karşılığını ‘kalite’ olarak talep ediyor.
Ekonomik durum son derece önemli. Tercih döneminde bir veli çok doğru bir şey söyledi: “Hocam, bazı bölümlere başarı sırası kıstası koydular, neden üniversiteler arasında fiyat kıstası koymuyorlar. Üniversitelerin birinde tıp 40 bin lira, ötekinde 30 bin lira, neden ücretler arasında böylesine uçurum oluyor?”
İşte, ‘sarı kart’ aslında burada cepten çıkmış, sonuçlar açıklandığında da bu kartın rengi kırmızıya dönüştü!
Üniversitelerin bir uzmanlığı, bir farklılığı olmalı. Bizde Allah ne verdiyse, her şey var; o da var, bu da var, seç seç al. Sende olan bende de var, bendeki sende de var; peki, fark nerede? O, ne yazık ki yok!
Bu noktada YÖK’e büyük sorumluluk düşüyor. Üniversite olmanın sadece öğrenciyi alıp, eğitim verip, diploma sahibi yapmak değil, katma değer katmak olduğunu vurgulaması lazım.
Her yıl, gençlerle aramızdaki fark 2 yıl açılıyor; iki yılda bu fark bir anda 4 yıla çıkıyor. Onları iyi okumak, onları iyi anlamak gerekiyor. Onlar bizden farklı düşünüyor ve farklı davranıyor; ilgi, alaka ve yetenekleri bizden farklı, gelecek beklentileri ve davranış şekilleri çok farklı. Sanırım, üniversiteler ve bu aşamadan sorumlu birimlerimiz gençleri çok iyi okuyamıyor...