Bu maç, sizce kaç kaç biter?
- Türkiye’ye gelsenize…
- Şayet bir yere gideceksek, neden Türkiye’ye gelelim ki, Çin’e gideriz daha iyi, orada öğrenci daha çok! Bir şeye dikkat ettiniz mi, kendi ülkemizde bile başka bir okulumuz yok ki!
- Neden?
- Kalite… Amacımız, sürümden kazanmak değil!
- Bozulur musunuz?
- Şüphe ederiz!
Yanlış anlaşılmaması ve bir ülke hayranlığı olarak düşünülmemesi için ülke ve okul adı belirtilmemiştir, ancak olay gerçektir…
Okul tarihi bir okul, yaklaşık 150 yıllık… 150 dolayında binası var, okul değil, kasaba adeta… Müdür, bizi az çok tanıyor, yani yaklaşımımızı biliyor…
Gülümseyerek sordu, ‘Hocam, siz bu okula kaç öğrenci alırdınız?’
- Allah ne verdiyse alırdım, kapıdan pencereden öğrenci fışkırırdı; siz deyin 10 bin, ben diyeyim 20 bin…
- 640 öğrencimiz var, yani bina başı 4 öğrenci…
- Neden bu kadar az, binalar boş kalıyor, bin olsanız n’olur?
- Kalite kontrolünde zorlanırız…
- Şaka yapıyorsunuz!
- Son derece ciddiyiz, bu konularda asla şaka yapmayız…
- İlginç!
Okul 150 yıllık ya, müdüre sordum ‘kaçıncı müdürsünüz’ diye, bunu sorarken de aklımdan bir sürü sayı geçiyor, ama bir türlü de netleştiremiyorum…
Sağ elini kaldırdı, beş parmağını gösterdi ‘5’inci müdürüm’ dedi. Şaşırdığımı anlayınca, ‘istikrar’ dedi ve akabinde ekledi, ‘zaten biraz sonra bölüm başkanlarımızla tanışacaksınız, her biri en aşağı 20 yıldır bu okulda görev yapıyor, 15 yıldan az görev yapan öğretmenimizi göremezsiniz dedi…
Bölüm başkanları da dahil, okuldaki tüm öğretmenler doktoralı. Bir şey daha dikkatimi çekti, 20 yıllık bölüm başkanları ilk günkü şevklerini koruyorlar. Nasıl yaptıklarını bana anlatmak için kendilerini paralıyorlar; kimi anlattıklarını fotokopi çektirmiş, akşam otele gidince incelersiniz diyor, kimi yaptıklarını tablette gösteriyor, kimi dizüstü bilgisayarı duvardaki plazma ekrana bağlamaya çalışıyor, adamlar çırpınıyor…
Okul, birkaç ülke başkanı yetiştirmiş, mezunları arasında da pek çok sanatçı ve şöhret var. Okulun broşürüne baktım, hiçbiri yok, ‘neden yok’ dedim. Aldığım cevap çok ilginçti: ‘Hocam, öğrencilerimizin arkasına mı sığınacağız, onlar bizden mezun oldu, siz de onun için bize gelin mi diyeceğiz’ dedi. ‘Kataloğa bakarsanız, Nobel ödüllü bilim insanlarını görürsünüz, onlar bizim öğretmenlerimizden bazıları!
***
Almanya, Baden-Württemberg Eyaleti… Bu eyalet, Almanya’nın teknoloji ve sanayi eyaleti, aynı zamanda en zengin eyaletlerinden biri; işsizlik oranı son derece düşük, yüzde 4 dolaylarında. Dünya çapında meşhur pek çok markanın başkenti, merkezleri burada. Almanya’nın otomobil endüstrisinin büyük bir bölümünü oluşturan firmalar bu eyalette bulunuyor. Ayrıca eğitim kalitesinin en yüksek olduğu eyaletlerden biri .
Baden-Württemberg Almanya’daki Freiburg, Heidelberg ve Tübingen gibi birçok eski, prestijli ve meşhur üniversitelerin merkezi. Ayrıca eyaletin başkenti Stuttgart’da iki üst düzey üniversite bulunuyor; bunlar, Hohenheim Üniversitesi ve Stuttgart Üniversitesi...
Üniversitelerin akademik kalitesi çok yüksek, sanayi işbirliği en ileri düzeyde. Sadece üniversitelerle yetinmemişler, eyaletlerde bir de araştırma merkezleri var. Üniversite ile sanayi arasındaki köprü görevini bu araştırma merkezleri üstlenmiş.
Bu merkezler, üniversite üstü merkezler, yani ileri araştırma merkezleri… Finansmanlarının büyük bölümünü kendileri oluşturuyor, sanayiye yaptıkları projelerden kazanıyorlar; geri kalan kısmını yerel yönetimler destekliyor. Belirli bir aşamadan sonra, üniversiteler projeleri bu merkezlere devrediyor, çünkü sonrası artık üniversiteyi aşıyor, işte bu aşamadan sonrası artık bu merkezlerin işi…
Robotik, mekatronik, yenilenebilir enerji vb. alanlarda ileri araştırmalar yapılıyor. Mühendislik benim alanım değil, o alana oldukça uzağım, ama çalışmaları gördükten sonra ‘keşke burada mühendislik okusaydım’ dedim.
Güneş enerjisiyle yatıyorlar, güneş enerjisiyle kalkıyorlar; yenilenebilir enerji diyorlar, başka bir şey demiyorlar… Bu konuda, aşmışlar artık! Koskoca eyaletin, üstelik de sanayi eyaletinin tüm enerjisinin yüzde 80’ini güneşten sağlıyorlar; üstelik Almanya’da güneşin verimliliği yüzde 20 dolaylarındaymış. Söyledikleri bir söz, aklımdan hiç çıkmıyor: ‘Siz, güneş ülkesisiniz, sizdeki güneşin verimliliği yüzde 80, fakat siz bunu kullanamıyorsunuz; bu, Tanrı’nın size bir lütfu, fakat bunun farkında değilsiniz. 2023 yılında tüm nükleer enerji santrallerine kilit vuracağız, siz hala bu santralleri açma derdindesiniz. Gelişmiş ülke olmamıza rağmen, bunların kontrolünden ve atıklarının yok edilememesinden çok korkuyoruz; siz bunlarla nasıl başedeceksiniz?
***
Soru şu: Bizim çocuklarımız mezun olduğunda, bu anlayışla yetişen çocuklarla nasıl mücadele edecek ve maç kaç kaç bitecek?