Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı Peters: Terörist ömrünün geri kalanını tek kişilik hücrede geçirecek
İslâm İşbirliği Teşkilatı (İTT) Acil İcra Komitesi Toplantısı'nda konuşan Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı Winston Peters camilere saldırarak 50 kişiyi katleden teröristin ömrünün geri kalanını tek kişilik hücrede geçireceğini açıkladı.
22.03.2019 - 09:36 | | AJANSLAR
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Hoşgörü kültürünün hakim olduğu Yeni Zelanda'da bile bu tür bir saldırının meydana gelmesi, insanlığın birlikte yaşama arzusuna kastedenlerin Christchurch'ten tüm dünyaya gönderdikleri bir tehdit mesajıdır. Bu terör saldırısını münferit bir vaka olarak görmek, işin doğrusu akla, mantığa uygun değildir." dedi.
Çavuşoğlu, Yeni Zelanda'da İki Camiye Yönelik Terörist Saldırı ve Müslümanlara Karşı Nefret ve Tahammülsüzlükle Mücadele Konusunda İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Düzeyinde Açık Katılımlı Acil İcra Komitesi Toplantısı'nın açılışında konuştu.
Terör saldırısında hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Çavuşoğlu, Yeni Zelanda devletine ve halkına başsağlığı, sabır ve metanet dileklerini sundu.
Çavuşoğlu, insanlık dışı terör eyleminin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı üzerine Türkiye'nin zirve dönem başkanlığı çerçevesinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile Yeni Zelanda'ya gittiklerini hatırlatarak, saldırı kurbanlarının yakınları, halen tedavi gören yaralılar ve saldırıya uğrayan camilerin yöneticileriyle duygusal anlar yaşadıklarını anlattı.
İİT'nin selamlarını ve dayanışma mesajlarını ilettiğini aktaran Çavuşoğlu, Yeni Zelanda halkının da bu ziyaretten çok mutlu olduğunu gördüklerini ifade etti.
"Ülkede yaşayan Müslümanların sahiplenilmesini önemsiyoruz"
Çavuşoğlu, Yeni Zelanda makamlarını saldırı sonrası gösterdikleri örnek tutumlarından dolayı takdir ettiğini dile getirerek, "Ülkede yaşayan Müslümanların sahiplenilmesini ve samimi dayanışma mesajları vermesini önemsiyoruz. Olay karşısında ilkeli tavır alan Yeni Zelanda hükümet ve meclisinin bu tutumunun İslam ve yabancı düşmanlığı eylemlerinin sıklıkla görüldüğü ülkeler ve siyasetçileri tarafından örnek alınacağını umuyoruz." diye konuştu.
Bugünkü toplantının vahşi saldırıyı kınamak ve terörle mücadelede Yeni Zelanda hükümetiyle, halkıyla ve oradaki Müslümanlarla dayanışmayı sergilemek için önemli bir fırsat olduğunu belirten Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Aynı zamanda dünya genelinde İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı içeren eylemlere karşı tek vücut olduğumuzu göstermek için buradayız. Hoşgörü kültürünün hakim olduğu Yeni Zelanda'da bile bu tür bir saldırının meydana gelmesi, insanlığın birlikte yaşama arzusuna kastedenlerin Christchurch'ten tüm dünyaya gönderdikleri bir tehdit mesajıdır. Bu terör saldırısını münferit bir vaka olarak görmek, işin doğrusu akla, mantığa uygun değildir. İslam düşmanı, ırkçı ve dünyadaki tüm insanların huzurunu hedef alan bu zihniyete sahip çıkan insanlara da maalesef rastlıyoruz. Başbakan Ardern'in net açıklamalarına rağmen bu saldırının bir terör eylemi olduğunu dile getirmekten bile imtina eden siyasetçileri görmekten üzüntü duyuyoruz."
Çavuşoğlu, Yeni Zelanda'da İki Camiye Yönelik Terörist Saldırı ve Müslümanlara Karşı Nefret ve Tahammülsüzlükle Mücadele Konusunda İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Düzeyinde Açık Katılımlı Acil İcra Komitesi Toplantısı'nın açılışında konuştu.
Son yıllarda İslam karşıtlığının yükselişi ve eyleme dönüşmesinin endişe verici bir eğilime işaret ettiğini dile getiren Çavuşoğlu, göç karşıtı popülist söylemlerin artmasıyla benzer eylemlerin özellikle Avrupa'da artışta olduğunu, birçok Avrupa ülkesinde Müslümanların ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı kaynaklı eylemlere yoğun şekilde maruz kaldığını ve bu eylemlerin sayısının arttığını anlattı.
Çavuşoğlu, insanların inançlarını, kimliklerini, hayatlarını hedef alan bir anlayışı kabul etmediklerinin altını çizerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Beklentimiz, bu İslam düşmanı teröristlerin arkasındaki siyasi desteğin bir an evvel son bulmasıdır. Elbette İslam düşmanlığının ve terörizmin karşısında olan, hoşgörünün ve iyi niyetin tarafında yer alan tüm ülke ve kuruluşlarla iş birliği içinde çalışmak isteriz. Bu olayların yakından takibi ve tekrarlarının önlenmesi için tedbirler alınması da şarttır. İİT'nin 50. kuruluş yıl dönümünde üzüntümüz bununla da sınırlı değildir. İsrail yönetimi Müslümanların ibadet özgürlüğünü kısıtlama ve Kudüs'ün İslami kimliğini yok etme gibi eylemlerini her geçen gün artırıyor. Filistin'de tüm dünyanın gözü önünde ve her türlü uyarıya rağmen çağımızın en büyük zulümlerinden biri yaşanıyor. Yıllardır Mescid-i Aksa'ya sistematik saldırılar gerçekleştiren İsrail'in de tıpkı Yeni Zelanda'da camiyi kana bulayan zihniyet gibi ne inançlara ve kutsal mekanlara saygısı ne de birlikte yaşamaya tahammülü vardır. Bu vesileyle belirtmek isterim ki ABD Başkanının Golan Tepeleri hakkındaki kabul edilemez açıklamaları da bu çarpık zihniyetleri besleyecek niteliktedir. Zamanımızın en büyük trajedilerinden biri olan Rohingya Müslümanlarının durumu, İslam düşmanlığının bir başka örneğidir. Maalesef bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Christchurch'teki katil ve kendisi gibi olanların sapkın dünya görüşünde Müslüman da Yahudi de Budist de beyaz olmayan da hatta kendi çizgisinde olmayan Hristiyan da aynı yerdedir."
"Atabileceğimiz bir çok adım, katedebileceğimiz uzun mesafe var"
Çavuşoğlu, terör saldırısının bireysel bir nefretin sonucu olmadığını belirterek, "Kendisinden önceki canilere özenen, gelecekte başka ırkçı canilere örnek olmak isteyen, dünyaya bir mesaj veren bir terör çizgisinin son örneğidir. Buna karşı bugün, burada bir adım atacağız. Tüm bu nefret söylemlerine, bunun olağan kıldığı şiddet ve teröre karşı tepkimizi beyanlarımızla ve fiili adımlarımızla inşallah göstereceğiz. Bugün davetimize icabetle İstanbul'a gelmeniz, dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlara karşı yapılan eylemlere duyarsız kalmadığımızın önemli bir göstergesidir. Bugün buradan yükselecek sesimiz, ırkçılık, hoşgörüsüzlük, dışlanma ve şiddet eylemlerine maruz kalan kardeşlerimizle dayanışmamızı güçlendirecek, onlara cesaret verecektir." diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İslam karşıtı yaklaşımlara ve bunlardan kaynaklanan sorunlara karşı etkin önlem alınmasının artık bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bu yönde ilk adımın Müslümanların yaşadıkları toplumların idarecileri, karar vericileri ve siyasetçileri tarafından atılması gerekmektedir. Diğer taraftan İslam dünyasının tehditler karşısında birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi elzemdir. Bu noktada İİT üye ülkeleri olarak atabileceğimiz bir çok adım, katedebileceğimiz uzun bir mesafe vardır. Nefret suçlarını olağan kılan, siyaset ve basın aracılığıyla da normalleştirmeye çalışan nefret söylemleriyle mücadele etmeliyiz. Yükselen ırkçı terörün ayak izlerini geriye doğru izlediğimizde İslam düşmanı, yabancı düşmanı, göçmen düşmanı söylemlerin ve bunları yayan siyasetçilerin ve hatta medyanın sorumluluklarını görüyoruz. Bu tür sapkın ideolojilere sahip olanları dışlamak ve küçük oy hesaplarıyla toplumun huzur ve dengesini bozacak söylem ve eylemlerden şiddetle kaçınmak insanlığa karşı bir borçtur. Bu söylemler şiddete meyilli bu zavallı zihinlerde bir eylem dürtüsüne dönüşüyor."
İslamı ve Müslümanları terörle bağdaştırmaya çalışan zihniyet ve söylemler, uydurulmuş tarih farazileriyle güya desteklenerek bu insanların radikalleşmesini körüklediğini anlatan Çavuşoğlu, "Son saldırıda failin dini kimliğine bakarak Hristiyanlık bir terör dinidir diyebilir miyiz? Myanmar'daki soykırıma Budist terörü diyebilir miyiz? Hiçbir din ve inanç, şiddet ve terörle tanımlanamaz. Barış, bizim dinimiz İslam'ın adında ve merkezindedir." dedi.
"İİT ile sınırlı kalma lüksümüz yok"
Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye'nin başta Birleşmiş Milletler olmak üzere üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlarda diyalog, uyum, çoğulcu yaşam ve hoşgörünün altını çizdiğini aktararak, "Müslümanların karşılaştığı sorunlar ile bunların çözümü konusunda çok taraflı uluslararası platformlarda süreklilik arz edecek şekilde hep birlikte çalışmamız önemlidir. Bu tür saldırılar İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir mekanizma tarafından yakından izlenmeli, kayıt altında tutulmalı ve bunlar Batı dünyası ve kamuoyları nezdinde kararlı bir şekilde gündeme getirilmelidir. Ancak İİT ile sınırlı kalma lüksümüz de yoktur ve olamaz. Uluslararası camianın önde gelen teşkilatları ve sivil toplum ile ortak hareket etmeli, dünya kamuoyuna ulaşmalı ve hesap verebilirlik anlayışını yaygınlaştırmalıyız." diye konuştu.
BM Medeniyetler İttifakı girişimi çerçevesinde somut olarak neler yapılabileceğine de bakmak gerektiğine işaret eden Çavuşoğlu, "Medeniyetler İttifakı'nın etkin ve etkili olması önem taşımaktadır. Bu ihtiyaç maalesef bugün her zamankinden daha fazla geçerlidir." ifadelerini kullandı.
Çavuşoğlu, Ekim 2018'de İstanbul'da "İslamofobi'nin bir insan hakkı ihlali ve ırkçılığın güçlü bir tezahürü olduğu"nun ilan edildiğine değinerek, "Bu kez İslam düşmanlığı dahil ırkçılığın her türünün nedenlerinin tesis edilmesi için etkin stratejiler geliştirilmesi için çağrı yapıyoruz. Uluslararası kuruluşların görevlerini hakkıyla yapması için yeni bir girişimcilik örneği sergiliyoruz. Bugün toplantımızın ve kabul edeceğimiz nihai bildirinin insanlık ve İslam karşıtlarına ayrımcılık, aşırılık ve şiddet yanlılarına en güzel yanıt inanıyorum." dedi.
Bu arada Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters, terör saldırısının ardından ülkede Müslümanlara yönelik dayanışma görüntülerini içeren bir video izletti. Videoyu izlerken Çavuşoğlu'nun duygulandığı görüldü.
Haberin Devamı
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin, "Bu saldırı aslında bizim için dönüş noktası sayılabilir. Müslümanlara yapılan bu saldırı, türünün en vahşi örneğiydi. Yeni Zelanda'da yapılan bu saldırı aslında hiçbir şekilde bizim gelecekteki atacağımız adımların azaltılmasına, yahut bitirilmesine engel olamayacak. Elimizden gelen her ortamda, bu terör eylemine tepkimizi vermeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Useymin, Müslümanların yaşadıkları ülkelerde ayrımcılığa maruz kaldığını, bunun azalacağı yerde ne yazık ki gün geçtikçe arttığını, insanların yaşam hakkının ellerinden alındığını ya da farklı şekillerde şiddete, ayrımcılığa maruz kaldığını vurgulayarak, sadece dinlerinin gereklerini, vecibelerini yerine getirirken bile ya öldürüldüklerini ya da bu haktan mahrum edildiklerini kaydetti.
"Terörün dili, dini, ırkı yok"
Bunun asla kabul edilemeyeceğinin altını çizen Useymin, şöyle devam etti:
"Bizim ayrıca şu anda yapmamız, harekete geçmemiz gereken en önemli eylemlerden biri, Müslümanlara karşı nefret söylemlerini ve liderlerin bu nefret söylemlerini engellemeye çalışmamızdır. Çünkü, Avrupa ülkelerinde, yahut diğer ülkelerde yaşayan insanların, Müslümanların namaz kıldıkları camiler saldırı altında kalabiliyor. Topla, taşla, tüfekle saldırı altında kalabiliyor. Maziden bu yana böyle devam etmektedir. Yeni Zelanda'daki örneğe bakacak olursak, bu insanlar sadece namaz kılıyordu, cuma namazını yerine getiriyorlardı. Camiye gidip namaz kılarken bu insanların canına kastedildi. Bu, şu andaki Müslümanlara karşı nefretin en büyük örneği oldu ne yazık ki. Bizim bütün liderlere şunu kesin bir dille söylememiz gerekiyor. Bu terörün dili, dini, ırkı yok. Bu terör, her zaman terör olmaya devam etmiştir. Eğer biz dillerimizi yumuşatmazsak, Müslümanlara karşı bu nefret söylemlerinin azalmasında rol oynamazsak ne yazık ki devam edecektir."
Useymin, bu liderlerin nefret ve ayrımcılıkla dolu olan konuşmaları nedeniyle bu tür saldırıların yaşandığını ifade ederek, bu tür söylemler azalmaması durumunda belki de saldırıların yaşanmaya devam edeceğini söyledi.
Bu tür saldırının hiç olmadığı kadar fazla bir şekilde yaşanmaya başlandığını belirten Useymin, mutaassıp sağ denilen fazla taraflı ve terörist olan bu kişilerin, bir an önce sınırlandırılması, güvende olan insanlara yönelik tehdidin de bitirilmesi gerektiğini ifade etti.
"Önlemleri almazsak, bu saldırılar sürebilir"
Yusuf bin Ahmed el-Useymin, şiddete ve nefrete maruz bırakılan insanların her zaman mazlum olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
"Bunu kabul etmek zorundayız, bu ülkelerde yaşayan Müslümanlar, eğer biz önlemleri almazsak sürekli bu tür saldırılara maruz kalabilirler. O yüzden İİT olarak burada, İİT zirvesinde, bu acil toplantıda bir an önce kararlarımızı alıp bunları yayınlamamız ve İİT olarak burada gerçekten insanların her ne dinden olursa olsun kendi dininin gerektirdiği vecibelerini özgürce yerine getirmesini sağlamamız ve bunun uğruna çalışmamız gerekiyor. İnsan haklarıyla ilgili kanunlara baktığımızda gerçekten de sadece Müslümanların özgürce dini vecibelerini yerine getirmesi değil, herkesin dini vecibelerini özgürce yerine getirme maddesi var. Bu maddeye, kanuna bağlı olarak hepimizin çalışması, bütün dünyada bunu yaymamız gerekiyor. Bununla beraber yine insan hakları kanununun 16. maddesinde de sadece Müslümanların değil, bütün insanların özgürce dini vecibelerini yerine getirmesi ve herhangi bir taassuba izin verilmemesi, taassupların terör gibi korkutucu örneklere sebebiyet vermemesini içeriyor."
"Diğer Arap ülkelerinin barış dili için çalışması gerekir"
Useymin, bugünkü toplantıda dinler, kültürler ve diller arası bu kadar fazla iletişim kurulmuşken ve bu kadar fazla görüşme yapılırken, Suudi Arabistan ya da diğer Arap ülkelerinin itidal dil kullanması ve bu dili her yerde yayması gerektiğini ifade ederek, Birleşik Arap Emirliklerinin ve diğer körfez ülkelerinin, Arap ve Müslüman ülkelerinin de bu yönde çalışması, iletişim kurması, özellikle hikmet yönüyle, tevazuyla barış dilini yayması, bu dil ve barış için çalışması gerektiğini kaydetti.
Konuşmasında Yeni Zelanda'daki saldırıyı tekrar kınayan Useymin, "Her neyse sebebi, bir sebebi, yahut bin sebebi de olsa, bu olayı asla kabul etmediğimizi burada yeniden bildirmek istiyoruz." dedi.
Yeni Zelanda hükümetine de teşekkür eden Useymin, saldırı karşısında çok soğukkanlı, faydalı ve pozitif bir duruş sergilendiğini, şehit ailelerine çok yardımcı olunduğunu belirtti. Useymin, bu duruşun kendileri için çok önemli olduğuna dikkat çekerek, yardımcı olma çabasıyla insanların yanında duran bir hükümet olduğunu söyledi.
Useymin, misafirperverliği ve toplantının düzenlenmesinden dolayı Türkiye hükümetine de teşekkür ederek, bu tür eylemlerin en kısa zamanda bitirilmesi temennisinde bulundu.
Peters 'Selamün aleyküm' diyerek başladı
Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters, konuşmasına "Selamün aleyküm" diyerek başladı.
Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a davetleri için teşekkür eden Peters, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun daveti üzerine Yeni Zelanda kabinesinin iki üyesi olarak burada bulunmanın önemli olacağını düşündüklerini söyledi.
Temel amaçlarının Yeni Zelanda'da iki camiye yapılan saldırıyı lanetlediklerini ifade etmek olduğunu aktaran Peters, "Çok zorlayıcı şartlar altında yaşıyoruz ve artık hepimizin iğrenç olarak karşıladığı bu Yeni Zelanda'daki terörizm saldırısını bir arada lanetlemek üzere buraya geldik. Bir hafta önce Yeni Zelanda'lı olmayan bir korkak, hepimizi terörize etmeye çalıştı, ülkemizi parçalamaya çalıştı. Cuma namazı kılmak amacıyla camiye giden kişiler, tamamen korkak, menfur bir saldırıya maruz kaldı. 50 kişi öldü, 50 kişi yaralandı, Birçok kişinin hastanelerde tedavileri devam ediyor." diye konuştu.
Peters, Yeni Zelanda polisinin olaya hemen müdahale ettiğini ve saldırı yerine 5 dakika içinde polis temsilcilerin intikal ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"21 dakika içinde terörist tutuklandı. Bu noktadan itibaren söz konusu kişi, Yeni Zelanda kanunlarına tabi olacaktır ve hayatının geri kalan kısmını Yeni Zelanda'da tek başına bir hücrede geçirecektir. Ancak bu konuda araştırılmadık, bakılmadık tek bir noktanın kalmamasını sağlamak amacıyla Yeni Zelanda tarihinin en büyük soruşturması başlatıldı. Ancak söz konusu kişinin yaptığı saldırının sapkınlığı hiçbir ceza ile dengelenemez ama kurbanların ailelerinin adalete kavuşacaklarını garanti edebiliriz."
"Camilerin çevresinde herkes nöbet tutuyor"
Müslümanların bu saldırıya doğrudan maruz kaldığını ve dini gerekliliklerini yerine getiren masum insanların öldürüldüğünü ifade eden Peters, şunları kaydetti:
"Dini hoşgörüye çok önem veren bir ülkeyiz. Herhangi bir inancın gereklerini yerine getiren bir kişiye karşı yapılan saldırı, hepimize yapılmış saldırı anlamına gelmektedir. Yeni Zelandalıların her biri, müthiş bir üzüntü duygusu içinde yaşamaktadır. Hepimizin aklı çok karıştı, hepimizin duyguları çok karmaşık, milyonlarca Yeni Zelandalı vatandaş, Müslüman komşularına sarıldı. Ülkenin çeşitli yerlerinde vefat edenlerin anısına çiçekler konuldu. Camilerin çevresinde herkes nöbet tutuyor ve birkaç gün içinde Yeni Zelandalılar, 10 milyon dolara yakın yardım yaparak söz konusu ailelere destek olmak için dayanışma duygularını gösterdiler."
Peters, ülke olarak vefat edenlere, yaralananlara ve ailelere saygılarını göstermek için ellerinden geleni yaptıklarını vurgulayarak, Başbakan ve diğer temsilcilerin de Christchurch'e giderek yas sürecinde ailelere dayanışma duygularını göstermeye çalıştıklarını söyledi.
Bugün aynı zamanda, Dışişleri Bakanları temsilcileri olarak vefat edenlerin ailelerine desteklerini göstermek amacıyla burada bulunduklarını dile getiren Peters, şöyle konuştu:
"Burada bulunan kişilerin de, bu destek duygularına katıldıklarına eminiz. Bu hafta başında parlamentomuz yas tutma amacıyla bir araya geldi. Etnik ve ırk açısından Yeni Zelanda hükümetinin en çok çeşitliliği olan kabineyi yansıtıyor. Şu andaki kabinemiz ve parlamentomuz, belki de dünyanın en çeşitlilik sahibi parlamentosu. Çok çeşitli dinlerin temsilcileri bir araya gelerek, parlamentoda bir saygı duruşunda bulunduk. Bütün ülkede 2 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Aynı zamanda bir sonraki cuma, ulusal çapta vefat edenleri anmak için bir anma toplantısı düzenlenecek. Hiçbirimiz aslında yaşadığımız duyguları yeterince ifade edemediğimizi hissediyoruz. Hükümet olarak, devlet olarak mümkün olduğunca bu hain saldırıdan yaralı olarak çıkan kişilere destek olmak için elimizden geleni yapacağız. Bu kişilere, yaralılara bakacağımızdan emin olabilirsiniz. "
"Aşırı düşüncelerin dini, ırkı, rengi diye bir şey yoktur"
Yeni Zelanda'daki Müslüman toplumun kendini güvende hissetmesini sağlamayı amaçladıklarını ifade eden Peters, bunun kendileri için çok önemli bir konu olduğunu dile getirdi.
Peters, her bir caminin başında nöbet tutan polis yetkililerinin bulunduğunu, böylece herkesin, huzur içinde dini gerekliliklerini yerine getirebildiğini anlatarak, şu açıklamalarda bulundu:
"Ülkede genel olarak polis kuvvetlerinin, daha yaygın olarak kullanıldığını da söyleyebilirim. Aynı zamanda silah kullanma konusunda çok sıkı kanunlar benimsendi, buna ek olarak sosyal medyanın şiddet yayma konusunda nasıl kullanıldığını da yakından takip ediyoruz. Diğer ülkelerin de bu çabaların parçası haline gelmesi gerekiyor. Aşırı düşüncelerin dini, ırkı, rengi diye bir şey yoktur. Aşırı düşünceler nerede, nasıl ortaya çıkarsa çıksın mutlaka lanetlenmelidir. Çok detaylı bir soruşturma süreci başlattık. Amacımız bu tür anlamsız saldırıların ileride tekrarlanmasını önlemek. Teröristler ne zaman, nerede saldırırsa temel amaçları, insanların içinde bir korku duygusu yaratmaktır. Bu amaca Yeni Zelanda'da ulaşamadılar, çünkü biz teröristlerin düşüncelerini paylaşmıyoruz. Yöntemlerini paylaşmıyoruz."
Yeni Zelanda'da nefret söylemine kesinlikle hoşgörü gösterilmeyeceğini vurgulayan Peters "15 Mart'ta ülkemizde her şey değişti aslında ama değişmeyen tek şey, Yeni Zelanda'nın ana, temel karakteridir. Yeni Zelanda, her zaman açık ve güvenli bir toplum olmaya devam edecektir. Uluslararası ziyaretçilerin rahat ve güvende hissedeceği bir ülke olmaya devam edeceğiz. Biz herkese empati ile yaklaşan, hoşgörülü bir halkız. Bu hain saldırı, bu temel değerleri kesinlikle sarsamaz, çünkü bunlar Yeni Zelanda'yı, Yeni Zelanda yapan değerlerdir." diye konuştu.
Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen dayanışmaların kendilerini duygulandırdığını ifade eden Peters, dünyanın her yerinden Müslümanların bugün ve ileride destek vereceklerini kendilerine açıkça ifade ettiklerini söyledi.
Peters, hep beraber nefrete karşı direnmeye devam etmeleri gerektiğini dile getirerek, "Nefrete dayalı şiddete karşı direnmeye devam edelim. Bu trajediden yola çıkarak, çok daha yoğun bir şekilde, hoşgörü, empati ve anlayışı yaymak üzere faaliyetimize devam edelim." dedi.
Haberin Devamı