Vatiyye yenilgisi BAE'nin Libya hesaplarını bozdu
Stratejik Vatiyye askeri üssünün Libya'nın meşru hükümetine bağlı güçler tarafından ele geçirilmesi, savaşın dinamiklerini kökten değiştirebilecek bir dönüm noktasına işaret ediyor. BAE’nin Libya savaşını, kesin bir zaferle noktalamak istediği oldukça açıktı ancak bugün gelinen noktada bu seçenek olasılıklar arasında görünmüyor.
Libya'nın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan meşru hükümetine (Ulusal Mutabakat Hükümeti) bağlı güçler, uzun süren operasyonların ardından 18 Mayıs günü Vatiyye Askeri Hava Üssü'nü ele geçirdi. Ağustos 2014’ten itibaren darbeci general Halife Hafter’e bağlı ülkenin doğusundaki silahlı güçler tarafından kontrol edilen, başkent Trablus’un güneybatısında yer alan ve ikinci en stratejik üs konumundaki Vatiyye Askeri Hava Üssü, Terhune ve Trablus’un batı kanadında Hafter’in liderlik ettiği “Libya Ulusal Ordusu” (LUO) cephelerinin ikmal merkezi olması nedeniyle Libya hükümeti tarafından öncelikli bir hedef olarak seçilmişti ve Trablus ablukasını kırmak için bütün cephelerde 25 Mart sabahı başlatılan “Barış Fırtınası Operasyonunun” öncelikli hedeflerinden biriydi.
Vatiyye üssü, batı Libya’da LUO tarafından uzun süredir kullanılan ana üstü. Bu üs, sadece hava operasyonları için değil, aynı zamanda LUO'nun batı Libya'da gerçekleştirdiği operasyonların tamamında kullandığı kara unsurlarının da ana merkeziydi. Bu nedenle de Vatiyye üssünün Libya hükümetinin kontrolüne geçmesi, LUO'nun batı Libya'daki askeri varlığı açısından büyük bir kayıp anlamına geliyor. Özellikle Batı Libya ile Trablus’un güneyindeki bazı önemli cephelere LUO’nun ikmal desteği sağlaması bu yenilgi sonrası pek mümkün değil. Bu nedenle de LUO sözcüsü Ahmed el-Mismari yenilginin ardından akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, batı Libya’daki bazı cephelerden "taktik" olarak çekileceklerini ve birliklerini yeniden konuşlandıracaklarını ilan etti. Açıklamanın ardından da bazı bölgelerden çekilmeler gerçekleşti. Vatiyye üssünün hükümet güçlerinin kontrolüne geçmesiyle birlikte, bundan sonraki süreçte LUO'nun hava operasyonları için kullanabileceği Cufra Hava Üssü ön plana çıkıyor.
LUO'nun sahadaki askeri kapasitesinin aldığı bu hasara ek olarak, Libya hükümeti, savaşın gidişatını büyük oranda değiştirebilmesine imkân tanıyacak bir başka avantaj daha elde etmiş oldu. Bir yılı aşkın suredir devam eden Trablus ablukasında batı cephesini büyük oranda güvenlik altına alması anlamına gelen bu gelişmenin ardından artık güçlerini güney ve doğu cephelerine yoğunlaştırma imkânına sahip. Savaşın bundan sonra güneydoğudaki LUO ikmal hattının bulunduğu Beni Valid ve diğer sıcak çatışma bölgelerine kayacağını öngörmek mümkün.
Libya iç savaşında BAE’nin rolü
Rusya'nın 2019 yazında Wagner aracılığıyla Libya iç savaşında sahaya ayak basması büyük bir ilgi ve tepki ile karşılandı. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) savaştaki rolü büyük oranda görmezden gelinmeye devam edildi. Bu yaklaşımın çözüme katkısı olmadığı gibi diğer aktörlerin benzer şekilde konum almasına neden olacak şekilde sahadaki dinamikleri dönüştürdü. Dün, BAE ile güvenlik anlaşması imzalayacaklarını açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Fransa'nın dış politikasını BAE ile hizaladığı konusunda eleştiriliyor. BAE'nin Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş Vatiyye üssünün kaybedilmesinin ardından yaptığı paylaşımda ülkesinin Libya politikasının açık ve kararlı olduğunu ve kabul edilebilecek tek yolun hızlı ve kapsayıcı bir ateşkesle siyasi müzakerelere dönülmesi olduğunu ifade etti.
Libya hükümeti tarafından başlatılan son operasyonların sahada hükümet güçlerinin ilerlemesiyle sonuçlanmasının ve hava üstünlüğünün meşru hükümete geçmesinin ardından BAE’nin müzakere masasını işaret eden açıklamaları dikkat çekmekte. Ocak 2020’de gerçekleşen Berlin Konferansı ve sonrasında Cenevre’de başlayan siyasi görüşmeler sırasında, daha önceki müzakere girişimlerinde olduğu gibi tercih, askeri yöntemden yana olmuştu. Ancak Libya’yı büyük bir cephaneliğe ve yabancı savaşçı karargâhına dönüştüren BAE sadece 2020 yılının ilk 3 ayında 5 bin tondan fazla askeri malzemeyi Libya'ya sevk etti. Libya hükümetinin yaptığı açıklamaya göre BAE, Ocak ortasından itibaren 2020’nin ilk çeyreğinde Halife Hafter’e bağlı milisleri desteklemek için yaklaşık 100 uçuş gerçekleştirerek Libya’ya tahmini 6 bin 200 ton ağırlığında cephanelik ve askeri mühimmat ulaştırmıştır. Bahsi geçen uçuşların BAE'deki Suveyhan Hava Üssü'nden ve Eritre'deki Assab hava üssünden kalktığı biliniyor. Bloomberg tarafından yapılan bir habere göre, Ocak 2020’de gerçekleşen bu uçuşlardan 37’sini araştıran BM Araştırma Heyeti hazırladığı raporu Mayıs ayında BM Güvenlik Konseyi’ne iletti. Rapora göre BAE, Kazakistan ve İngiliz Virjin Adaları’na kayıtlı çok sayıdaki şirketin dahil olduğu karmaşık bir ağ üzerinden Libya’ya gerçekleştirdiği askeri sevkiyatları gizlemeye çalışmıştır. BAE’nin Eritre’deki askeri üssünden Halife Hafter’e bağlı milisler tarafından kontrol edilen askeri tesislere gerçekleşen gizli uçuşlarda artış olduğuna da yer veren BM’nin Mayıs 2020 Raporu, bu uçuşlarla çok sayıda silah ve savaşçının Libya'ya ulaştırıldığını da teyit ediyor.
Öte yandan BAE’nin Libya’da Hafter’e verdiği bu askeri destek yeni bir siyasi gelişme değil. İlk defa resmi olarak BAE’nin Libya topraklarında askeri faaliyetler yürüttüğü 2017 yılında yayınlanan BM raporunda Kadim Hava Üssü’ne yer verilmesiyle teyit edilmişti. BAE, 2016'dan beri Hafter'in güçlerine destek sağlayan ve Bingazi'nin yaklaşık 170 kilometre doğusunda yer alan Kadim Hava Üssü’nü inşa etmiş ve sağladığı drone filosu ile Kadim Hava Üssü’nden kalkan savaş uçaklarının verdiği hava desteği Hafter’e bağlı milislerin ülkede kaydettiği askeri ilerlemede büyük bir rol oynamıştı. Hava üssünde, Rus ve Fransız yapımı savaş uçaklarının yanı sıra Hawk hava savunma sistemlerinin kurulduğu da biliniyor. Bu hava üslerinden Mirage 2000 savaş uçaklarının Trablus taarruzunda da aktif olarak kullanıldığı teyit edildi. Başkent Trablus’a yakın Tacura bölgesinde yer alan mülteci kampının hava saldırısıyla vurulmasının ardından BM tarafından oluşturulan araştırma komisyonu raporunda, saldırının yabancı bir devlete ait Mirage 2000-9 tarafından gerçekleştirildiği ifadesi yer almıştı. BM her ne kadar BAE’nin Libya’daki ihlallerini kayıt altına almak istemese de son yayınlanan raporlarda bu duruma değinmek zorunda kaldı. BAE’nin Libya’daki faaliyetlerini uzun bir süredir görmezden gelen BM, Kasım 2019’da yayınladığı 85 sayfalık bu raporunda BAE’nin Libya’daki varlığına açık bir şekilde değindi.
Ayrıca BAE, Hafter milislerine Çin yapımı Wing Loong II filosu da tedarik etti. Çin yapımı Wing Loonglar, Libya hükümetinin Ocak 2020 sonrasında Türkiye’nin sağladığı destekle askeri kapasitesini artırması ve hava üstünlüğü elde etmesine kadar Trablus’a yönelik büyük sivil kayıplarına neden olan gece baskınlarında kullanılmaktaydı. Trablus’a yönelik Wing Loong saldırılarının bir kısmının Cufra üssünden gerçekleştiğini tespit eden 2019 tarihli BM raporu, bu filonun da BAE’ye ait olduğu bilgisine yer veriyor. Ayrıca 2019’da da 6 Emirlikler askeri personelinin Cufra üssünde hayatını kaybettiği Körfez basınına yansımıştı.
Libya hükümetinin Vatiyye’nin kontrolünü ele geçirmesinin ardından üste Rus hava savunma sistemi Pantsir-S1 ele geçirildi. Son günlerde yoğunlaşan hava operasyonları sırasında hükümet güçleri darbeci Hafter’e bağlı gayrimeşru silahlı güçler tarafından kullanılan çok sayıda Pantsir-S1 hava savunma ve Wing Loong II SİHA sistemlerini imha etmişti. Hafter’in liderliğindeki milislere yakın sosyal medya hesaplarında paylaşılan görsellere göre Pantsir'ler Haziran 2018’den beri Libya’da bu milisler tarafından kullanılmakta. Çok sayıda Pantsir’in Hafter’e BAE tarafından sağlandığı konusunda uzlaşı bulunuyor. Nitekim 2019 yılında yayınlanan BM raporu da bu iddiaları teyit etmekte. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü (SIPRI) tarafından hazırlanan, ülkelerin yıllık silah alış ve satış verilerini içeren raporuna göre ise dünyanın 8 büyük silah alıcısından biri haline gelen BAE, 2015 ve 2019 yılları arasında Mısır ve Ürdün’le birlikte Hafter milislerine helikopter dahil pek çok silah temin etmiştir.
BAE’nin Libya sahnesine girişi
BAE’nin Libya’daki askeri varlığı 2011 Mart ayında gerçekleşen uluslararası askeri müdahale sırasında 6 Mirage ve 6 F-16 savaş uçağıyla katıldığı uçuşa yasak bölge devriyeleriyle başladı. Kaddafi iktidarının sona erdirilmesinin ardından ise geçiş dönemi sırasında Mahmud Cibril, Abdurrahim el-Keyib ve Aref Nayed gibi isimlerle yakın ilişkiler tesis eden BAE, bu dönemde başkent Trablus başta olmak üzere ülkede kendine yakın gördüğü aşiretlerle milis güçlere finans ve askeri destek vererek Libya siyasetindeki etkisini arttırmaya çalıştı. Haziran 2012 yılında gerçekleşen seçimler, BAE’nin de desteklediği Cibril’in liderliğindeki Ulusal Güçler İttifakının 39 vekille partilere ayrılan 80 vekillik kotanın büyük bir çoğunluğunu almasıyla sonuçlandı. Müslüman Kardeşler hareketinin Libya’daki yapılanması olan Adalet ve İnşa Partisi ise 17 vekilini Kurucu Meclise sokmayı başardı. Seçimlerin ardından ise Libya’da süreç siyasi gruplar, aşiretler ve milis güçler arasındaki rekabet ekseninde seyretti. Ancak düşük yoğunluklu bu rekabet 2013 yılında bir dizi gelişmeyle derin bir krize ve ardından da 2014 yılında iç savaş dönüştü. Milli Genel Kongre Başkanı Muhammed el-Mugaryef’in partisi “Ulusal Cephe” tarafından meclise getirilen ve daha sonra milis güçlerin de baskısı ile kabul edilen “Siyasetten Men Yasası”, 2014 seçimleri başta olmak üzere Libya siyasetiyle devlet bürokrasisinden çok sayıda ismin tasfiyesini beraberinde getirerek 2014 iç savaşının zemini oluştu. 10 Ekim 2013’te dönemin başbakanı Ali Zeydan’ın başkent Trablus’taki bir otelden silahlı gruplar tarafından kaçırılması, daha sonraki süreçte sadece Zintan kenti güçlerinin Trablus’ta kurulan geçiş iradesinden kopmasının değil aynı zamanda ülkede düşük yoğunlukta devam eden siyasi kırılmanın artık görünür hale gelmesine de vesile oldu.
Trablus’ta siyasi dengenin tasfiye edilenler kanadında yer alan BAE’nin Libya savaşına müdahalesi, 2014 Ağustos’ta başkentin kontrolünü ele geçirmek için o dönem ülkede bulunan iki meclise bağlı güçlerin savaşına hava operasyonuyla dahil olmasıyla gün yüzüne çıkmış oldu. Haziran 2014 seçimlerinin ardından Libya’da biri Milli Genel Kongre diğeri Temsilciler Meclisi (2014 seçimleri ile oluşan) olmak üzere iki hükümetli siyasi bir yapı ortaya çıktı. Ağustos 2014’e gelindiğinde ise Trablus şehri, bu iki hükümete bağlı aşiret ve milis güçlerinin başkent Trablus’un kontrolünü ele geçirmeye yönelik mücadelesine sahne olmaktaydı.
BAE ise Libya’da gerçekleştirdiği bu ilk hava saldırısıyla Trablus merkeze doğru ilerleyen ve Milli Genel Kongre safında yer alan Misrata güçlerinin ilerleyişini durdurmayı amaçlamaktaydı. Ancak başarılı olamadı ve Temsilciler Meclisi Trablus’tan çekilmek ve Halife Hafter’in güvenliğini sağladığı Tobruk’a yerleşmek zorunda kaldı. Böylece Hafter, Temsilciler Meclisi ve BAE ittifakının temelleri atılmış oldu. Bu tarihten sonra da BAE, Tobruk Temsilciler Meclisi’ne ve Halife Hafter’e destek vermeye devam etti. Hafter tarafından başlatılan Derne ve Bingazi operasyonlarında elde edilen başarıda BAE’nin sağladığı hava desteğinin rolü büyük oldu. Daha sonra da Hafter’e bağlı milislere temin ettiği askeri mühimmat, finans ve yabacı savaşçı desteği ve Hafter’in geniş uluslararası ittifak ağının oluşturulmasındaki yoğun çabası ile Libya iç savaşını büyük oranda şekillendirdi.
Sahadaki yeni dengenin olası sonuçları
Libya hükümetinin elde ettiği başarı, Giryan'da elde edilen başarıdan daha büyük ve bu başarı hükümet tarafında moralleri yükseltirken ülkenin doğusundaki silahlı güçlerin lideri Hafter liderliğindeki siyasi ittifak arasında bir süredir üst perdeden devam eden mücadeleyi de Hafter aleyhine etkileyebilecek bir gelişme. Hafter 2014 sonrasında kademeli olarak sahada doğu Libya'dan başlayarak içeride ve dışarıda geniş fakat gevşek bir ittifak ağı kurdu ve bu siyasi ittifaklardan elde ettiği güçle kontrol ettiği alanı genişletti. Bu açıdan Hafter'in Libya içindeki genişlemesinin büyük bir bölümünün savaşmaktan ziyade aşiretlerle uzlaşarak gerçekleştiğini bilmek gerekiyor. Vatiyye üssünün kontrolünün Hafter’e bağlı milisler tarafından kaybedilmesi bu açıdan aşiretler arası görüşmelerin yeniden başlamasını tetikleyebilecek bir dönüm noktası olma potansiyeli taşıyor.
Bu gelişmenin hem Libyalı aktörler hem de Hafter'e destek veren uluslararası aktörler tarafından nasıl okunduğunu önümüzdeki süreç gösterecek; sahadaki durumu ve olası siyasi müzakere sürecini de doğrudan etkileyecek. Örneğin Mısır medyasında yer alan bazı haberlere göre Mısır’ın Hafter’siz seçeneklere yöneleceği iddia ediliyor. Kısa vadede Hafter ve ittifaklarının bu yenilgiyi nasıl okuyacakları, Vatiyye üssünün el değiştirmesi ile Hafter liderliğindeki milislerle bağlantısı kesilen Zintan güçlerinin alacağı siyasi pozisyon ve Hafter’e yatırım yapan uluslararası müttefiklerinin sahadaki gelişmelere vereceği tepki Libya iç savaşının gidişatı açısından kilit rol oynayacaktır. Her halükârda Libya hükümetinin Vatiyye’de elde ettiği başarı savaşın dinamiklerini kökten değiştirebilecek bir dönemeçe işaret ediyor.
Bugüne kadar Libya iç savaşının Trablus önlerine kadar ilerlemesinde aslan payına sahip olan BAE’nin Libya politikası uluslararası aktörler tarafından ciddi bir dirençle karşılaşmadı. BAE’nin Libya savaşını, kesin bir zaferle noktalamak istediği oldukça açıktı ancak bugün gelinen noktada bu seçenek olasılıklar arasında görünmüyor. Trablus’taki alternatif güç unsurlarını tasfiye ederek ve ülkede Halife Hafter liderliğinde askeri karakteri güçlü bir rejim inşa etmeyi hedefleyen BAE’nin Libya politikasının uluslararası aktörler tarafından engellenmemesi nedeniyle Libya’da 2014 yılından itibaren güç seçeneği, siyasi çözümün önüne geçmekteydi. BAE’nin desteğini aldığı BMGK daimî üyeleri ABD, Fransa ve Rusya’nın ciddi bir politika değişikliğine gideceklerine dair somut bir gelişme yaşanmamıştı. Ancak sahaya yansıyan ve savaşın dinamiklerini kökten değiştiren yeni güç dengesi, Libya iç savaşına müdahil olan pek çok aktörün siyasi pozisyonlarını yeniden gözden geçirmesine neden olacak.
[Tunus, Libya ve Mısır konularında araştırmacı olarak çalışan Nebahat Tanrıverdi Yaşar, Alman düşünce kuruluşu SWP’nin Türkiye Araştırmaları Programında IPC-Stiftung Mercator Misafir Araştırmacısı olarak çalışmalarına devam etmektedir]