Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sert tepki: Asla izin vermeyiz!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda’da iki camiye yönelik terörist saldırı ve Müslümanlara karşı nefret ve tahammülsüzlükle mücadele konusunda İslâm İşbirliği Teşkilatı (İTT) Acil İcra Komitesi Toplantısı'nda konuştu. Erdoğan, ABD Başkanı Trump'ın Golan Tepeleri açıklamarına sert tepki gösterdi.
22.03.2019 - 10:37 |
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelanda'da İki Camiye Yönelik Terörist Saldırı ve Müslümanlara Karşı Nefret ve Tahammülsüzlükle Mücadele Konusunda İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Düzeyinde Açık Katılımlı Acil İcra Komitesi Toplantısı'nın açılışında konuştu.
Erdoğan, gelecek hafta pazar günü Türkiye'de yerel seçim yapılacağını, bu yerel seçim arifesinde yoğun çalışmaların devam ettiğini fakat Yeni Zelanda'daki arzu edilmeyen olay sebebiyle İİT'yi bir araya getirmek istediklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıya katılan konuk bakanlara "Bugün sizlerin bu acil davete icabetiniz sebebiyle şahsım ve milletim adına ülkemize, ikinci eviniz Türkiye'ye bir kez daha hoş geldiniz. 565 yıldır ezanların gökyüzünü süslediği, Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar güzel İstanbul'umuzda ağırlamaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Buradan yüreği bizimle birlikte atan dünyanın dört bir köşesindeki Müslüman kardeşlerimizi sevgiyle selamlıyorum. İçinde bulunduğumuz, Efendimizin 'Allah'ın ayı' diyerek tarif ettiği mübarek Receb-i Şerif'inizi tebrik ediyorum." diye seslendi.
Terör saldırısı sonrasında yaralarını saran Yeni Zelandalı vatandaşların acılarını paylaştıklarını dile getiren Erdoğan, Afganistan'tan, Pakistan'a, Irak'tan Somali'ye kadar terörle mücadele edenlere, dayanışma mesajlarını gönderdiğini belirtti.
Yeni Zelanda'daki eylemde hayatını kaybedenler başta olmak üzere terörün vahşi yüzüne kurban verilen aziz şehitleri rahmetle yad eden Erdoğan, yaralılara da acil şifalar diledi.
Yeni Zelanda halkına bu menfur eylem nedeniyle taziyelerini ileten Erdoğan, "Saldırının hemen ardından Cumhurbaşkanı Yardımcımı ve Dışişleri Bakanımı Yeni Zelanda'ya gönderdim. Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Peters'a, Etnik Topluluklar Bakanı Sayın Salesa'ya, Avustralya'nın İİT Özel Temsilcisi Büyükelçi Sayın Cevdet'e toplantıya teşrifleri için ayrıca teşekkür etmek istiyorum." dedi.
Yeni Zelanda bakanlarının bu toplantıya katılmasının kendileri, maktullerin aileleri ve tüm Müslümanlar için son derece anlamlı ve önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Zirve dönem başkanı olarak yaptığımız davete çok kısa sürede icabet ettiğiniz için her birinize şükranlarımı sunuyorum. Toplantımızın ve yapacağımız istişarelerin hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum." diye konuştu.
"Türkiye ve İİT'nin sessiz kalması düşünülemez"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, öncelikle bir hakikatin altını çizmekte fayda gördüğünü dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
"İİT, üye sayısı bakımından BM'den sonra en büyük beynelmilel kuruluştur. Bu teşkilatın gayesi ise Kudüs davası başta olmak üzere, İslam dünyasının en önemli meselelerine sahip çıkmaktır. Elbette, İsrail yönetiminin aralıksız tacizlerine, saldırılarına maruz kalan ilk kıblemiz Kudüs'ün hakkını korumak, teşkilatın birinci vazifesidir. Filistin davasına sahip çıkmak, İsrail zulmü karşısında Filistin'in hak ve hukukunu savunmak, bizler için vazgeçilmezdir.
Son olarak dün ABD Başkanı Trump'ın, Golan Tepeleri ile ilgili talihsiz açıklaması, bölgeyi yeni bir krizin, yeni bir gerilimin eşiğine getirmiştir. Golan Tepeleri, 1967'den bu yana İsrail'in işgali altında bulunmaktadır. 1967 senesindeki İsrail işgali, sadece bölgedeki Arapları değil, Türkmenleri de kendi topraklarından göçe zorlamıştır. Türkiye'nin ve İİT'nin böyle hassas bir meselede sessiz kalması, emrivakilere boyun eğmesi düşünülemez. Golan Tepeleri'nin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz, veremeyiz. Bununla beraber Müslümanların huzurunu, bekasını, hayat hakkını hedef alan her kritik hadise, her saldırı biz ve teşkilat için önemlidir."
"Teşkilatın daha çok inisiyatif alması gereken bir dönemden geçiyoruz"
İİT'nin, İslam dünyası ile tüm insanlığın geleceğini tehdit eden olaylar karşısında bigane, kayıtsız kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bilhassa bu hassas süreçte doğrudan bizi ilgilendiren hususlarda daha aktif, daha girişken olmamız ve mesuliyet üstlenmemiz gerekiyor. Teşkilatın her zamankinden daha çok inisiyatif alması gereken bir dönemden geçiyoruz. 15 Mart'ta Yeni Zelanda'da gerçekleşen kanlı terör saldırısı işte böyle bir eylemdir. Cuma namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehadeti, 47 kardeşimizin yaralanmasıyla sonuçlanan bu kalleş saldırı, asla sıradan bir hadise olarak görülemez. Bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının, nefretin inkarı mümkün olmayan bir dışa vurumudur. Manifestodan, dehşet verici görüntülere, saldırganın silahının üzerindeki tarih, isim ve yerlere kadar pek çok husus bu gerçeği ispat etmektedir. Bu saldırı buz dağının görünen yüzüdür. "
Yeni Zelanda saldırısının, Müslümanları ve masum insanları toplu olarak hedef alan ne ilk ne de son saldırı olduğunu belirten Erdoğan, bundan önce de dünyanın farklı noktalarında Müslümanların şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kaldığını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında bu saldırılara ilişkin şu örnekleri aktardı:
"1993 yılında Solingen'de Neo-Naziler evlerini ateşe vererek 5 vatandaşımızı kalleşçe şehit ettiler. 1994 yılında El-Halil'de İsrailli bir sivil işgalci, Halil İbrahim Camisi'nde sabah namazı kılan 29 Müslüman'ı şehit etti, 125 Müslüman'ı da yaraladı. 2011 yılında Oslo yakınlarındaki Utoya Adası'nda 77 can, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldü. 2015 senesinde Chapel Hill kentinde 3 gencimiz yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak katledildi. 2017 yılında Kanada'daki cami saldırısında 6 Müslüman hayatını kaybetti. Batı Avrupa'da 2013-2017 yılları arasında Neo-Nazi gruplarınca gerçekleştirilen 113 terör saldırısında 66 masumun canına kasttedildi.
Gün geçmiyor ki bir ibadethaneye, sinagoga, mescide, iş yerine, derneğe yapılan saldırı haberini almayalım. Gün geçmiyor ki Müslümanların demokratik haklarını kısıtlamayı amaçlayan bir uygulamayla karşılaşmayalım. Gün geçmiyor ki göçmenleri, etnik, dini, kültürel kimliği farklı olanları hedef alan bir sorunla muhatap olmayalım. Yükselen kültürel ırkçılıktan yalnızca Müslümanlar değil aynı zamanda Museviler, Afrikalılar, Asya kökenliler, Romanlar da mağdur oluyor. Çoğu zaman bu nefret suçlarının failleri ya bulunmuyor, bulunduğu zaman ise 'psikolojik rahatsızlık...'. Yani hemen bir psikolojik rahatsızlığa bunu atfediyorlar. Münferit, adil suçlu denilerek olay ört bas ediliyor. Saydığım saldırıların faillerinden hiçbiri İslam düşmanı, yabancı karşıtı ve terör suçlamasıyla hakim karşısına ne yazık ki çıkarılmadı. Nasyonel Sosyalist yeraltı örgütünün işlediği ırkçı cinayetlerin medya ile Alman resmi makamları tarafından 'dönerci cinayetleri' yaftasıyla küçümsendiğini, önemsiz hale getirildiğini özellikle burada hatırlatmak isterim."
Erdoğan, "Sosyal hastalıkları yok sayarak tedavi edemeyiz. Problemlerden kaçarak, saklanarak, gizleyerek kurtulamayız. Bizi ve tüm insanlığı tehdit eden meseleleri sükutla geçiştiremeyiz. Bilakis biz görmezden geldikçe sorunlar katlanacaktır, büyüyecektir. Biz tepkimizi çok güçlü bir şekilde göstermedikçe Neonazi virüsü bünyeyi daha fazla saracaktır." diye konuştu.
Seslerini yükseltmedikçe, Batılı hükümetlerin konforlarını bozmayacağını vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz birilerini rahatsız etme pahasına tavrımızı ortaya koymadıkça saldırılar daha da pervasızlaşacak, ırkçı fanatikler daha da azgınlaşacak. Sonuçta Allah korusun, 1940'larda Avrupa'da olduğu gibi telafisi mümkün olmayan felaketler yaşanacaktır. Biz acı da olsa hakikatleri dillendirmedikçe Batılı medya kuruluşları, İslam düşmanlığını körüklemeye, ateşe benzin dökmeye devam edeceklerdir. İşte bunun için gördüğümüz sıkıntıları cesaretle ifade etmeli, hep birlikte üzerine gitmeli, yüzleşmeli, çözüm yollarını da yine beraberce aramalıyız. Sadece kendimiz için değil, evlatlarımızın istikbali için de bu sorumluluğu üstlenmeliyiz.
Bunu, gülücükleriyle camilerimizi şenlendiren 3 yaşındaki şehitlerimizin hatıraları için yapmalıyız. Bunu, katiline bile kapıyı 'Merhaba kardeşim' diyerek açan mümin yürekler için yapmalıyız. Bunu, hayat arkadaşını toprağa verdikten sonra 'Saldırganı affettim' diyen müşfik gönüller için yapmalıyız. Bunu, coğrafyamızdan yükselen feryatlara yenilerini eklememek için, kör şiddetin kararttığı ufukları sulh şafağıyla kucaklaştırmak için yapmalıyız. Bunu, umudunu bize bağlamış, gözünü ve gönlünü bizim burada alacağımız kararlara dikmiş mahzun kalpler için gerçekleştirebilmeliyiz. Bir daha benzer acılar yaşanmasın, camilerimiz kan gölüne dönmesin, fitne tohumları boy vermesin diye tavrımızı net bir şekilde ortaya koymalıyız."
"Uzun süredir bu meseleyi gündeme taşıyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, teşkilatın zirve dönem başkanı sıfatıyla sorumluluklarının hakkını vermek için uzun süredir muhatapları nezdinde bu meseleyi gündeme taşıdıklarına işaret ederek, "Hemen her fırsatta onların dikkatini nefret suçlarına çekmeye çalışıyoruz. 6,5 milyon vatandaşı dünyanın 195 ayrı devletinde yaşayan bir ülke olarak, yabancı karşıtlığını ve İslam düşmanlığını kendi meselemiz addediyoruz." dedi.
Türkiye ile beraber teşkilat üyesi ülkelerin hepsinin yurt dışında, kendine hayat kuran, okuyan, çalışan, rızkının peşinde koşan vatandaşları olduğunu belirten Erdoğan, "Bugün İngiltere nüfusunun yüzde 7'si Müslümanlardan oluşuyor. Müslümanların Avrupa'da 44 milyonu, Amerika'da 5 milyonu yaşıyor. Dünya genelinde 400 milyon civarında Müslüman, diaspora ve azınlık bulunuyor. Bu insanların kahir ekseriyeti 5-10 yıldır değil, birkaç nesildir, birkaç asırdır bu ülkelerde hayatlarını devam ettiriyor, geleceklerini de yine burada görüyor." diye konuştu.
Erdoğan, Neonazi örgütler, ırkçı çeteler, fanatik sağ partiler, İslam düşmanlığı üzerinden iktidar hevesi kuran muhteris siyasetçilerin, işte bu insanları, sayıları 100 milyonlarla ifade edilen böyle bir kitleyi hedef aldığını belirtti.
"Şu anda karşımızda açıkça bir İslam düşmanlığı, Müslüman nefreti var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelinen nokta itibarıyla herkesin bir gerçeği görmesi gerektiğini dile getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
"İslamofobi, Zenofobi veya aşırı sağ diye tarif ettiğimiz bu yapılar, artık politik akımlar olmaktan çıkmıştır. Aslında bu kavramlar artık karşımızdaki gerçeği anlatmaya yetersiz kalmaktadır. Şu anda karşımızda açıkça bir İslam düşmanlığı vardır, Müslüman nefreti vardır. Bu mesele sadece siyasetin, sivil toplumun, sadece akademik çalışmaların, araştırma kuruluşlarının konusu olmaktan çıkmıştır. Bu tehdit artık güvenlik birimlerinin, devlet adamlarının, sokaktaki vatandaşın da meselesidir. Tıpkı DEAŞ gibi, Eş-Şebab, PKK gibi Neonazi örgütleri de terör yapılanması olarak ele alınmalı, bu şekilde değerlendirilmelidir. İnsanlık, Holokost felaketi sonrasında nasıl antisemitizmle mücadele etmişse, yükselen İslam düşmanlığıyla da aynı kararlılıkla mücadele etmelidir."
Bugün uluslararası toplumun DEAŞ eylemleri sonrasında nasıl tepki veriyorsa, aynı güçlü tepkiyi Neonazi saldırıları karşısında da göstermesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, çünkü bunların hepsinin aynı madalyonun farklı yüzleri olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunların hepsi, masumların kanıyla beslenen parazitlerdir. Özellikle Batılı basın yayın organları, kendilerini çok ciddi bir öz eleştiriye tabi tutmak zorundadır. Müslümanları ötekileştirerek, mültecileri düşmanlaştırarak kendilerine iktidar yolu açan politikacılar, söylemlerine çeki düzen vermelidir. Hep bizden bunu beklememeli. Biz sadece ortada bir zulüm varsa, bu zulmün karşısında dik durmaya çalışıyoruz. Hukuki düzenlemelerden cezaların artırılmasına, okul müfredatından terör tanımının genişletilmesine kadar bir dizi önlemin acilen hayata geçirilmesi gerekiyor. Londra'da, Paris'te, Brüksel'de, Amsterdam'da yaşanan araba kazalarında bile hemen terör ihtimali aranırken, organize ve örgütlü saldırıların adi suç kapsamında değerlendirilmesini doğru bulmuyoruz. Nefret suçlarını önemsizleştirmenin hiç kimseye bir faydası yoktur."
İsrail'in Kudüs'te ve tüm Filistin'de dünyanın gözü önünde sürdürdüğü terör devleti uygulamalarını gizlemeye ve saklamaya çalışmanın beyhude olduğunu ifade eden Erdoğan, "Neonazi terörünü daha fazla görmezden gelmenin maliyeti çok ağır olacaktır. Hele hele gerçekleri dillendirdiğimiz için şahsımı hedef almak, Batı dünyasında nefret objesi haline getirmek kimseye bir fayda sağlamaz. Biz doğru bildiklerimizi söylemekten hamdolsun bugüne kadar çekinmedik, asla çekinmeyiz." diye konuştu.
Erdoğan, ırkçı medya kuruluşlarının, Neonazilerin söylemlerine, lojistik destek veren Türk ve Müslüman düşmanı siyasetçilerin de baskılarına boyun eğmeyeceklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"40 yıldır manşetlerle çarpışıyoruz. İftira kampanyalarıyla mücadele ediyoruz. Dün olduğu gibi bugün de yarın da hakkı söyleyecek, hakikati haykıracağız. Burada bir hakkı da teslim etmemiz gerekiyor. Yeni Zelanda makamlarına ve halkına teşekkürü bir borç biliyorum. Başbakan Sayın Ardern başta olmak üzere Yeni Zelanda Hükümetine olay karşısında gösterdikleri hassasiyet ve kararlı duruş için şahsım, ülkem ve teşkilatım adına teşekkür etmek istiyorum. Sayın Ardern tarafından gösterilen tepki, sergilenen empati ve Müslümanlarla dayanışma tüm dünya liderlerine örnek olmalıdır. Sayın Ardern'in dediği gibi elbette terör saldırısını gerçekleştiren caninin adını anmamalıyız ancak bu vahşi terör eyleminin unutulup gitmesine de müsaade etmemeliyiz. Bu teröristi hakkettiği şekilde cezalandırarak, tüm bağlantılarını ortaya çıkartarak aynı hevesleri taşıyanlara çok güçlü bir mesaj vermeliyiz."
"İslam düşmanlığıyla mücadelede asıl görev Batılı devletlere düşüyor"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam düşmanlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede asıl görevin Batılı devletlere düştüğünü dile getirerek ancak Müslümanlar olarak bu sorununun artık daha ciddi şekilde ele alınması gerektiğini kaydetti.
Bu meselenin artık milyonlarca kişinin can emniyetini, mal güvenliğini, temel hak ve hürriyetlerini hedef aldığını belirten Erdoğan, İİT bünyesinde atılabilecek pek çok adım olduğunu düşündüğünü, 10 yıllık eylem planında İslam düşmanlığı konusuna yer verildiğini, maalesef bu konuda olması gereken düzeyde bir çaba sergilenmediğini anlattı.
Erdoğan, Müslümanlara yönelik nefret suçlarını tespit ve takip edecek, bunları sürekli gündemde tutacak güçlü bir mekanizmaya ihtiyaç olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
"Teşkilatın kurumsal olarak kendini bu asimetrik tehdide adapte etmesi şarttır. Teşkilat bünyesindeki bağımsız İnsan Hakları Komisyonunun güçlendirilmesi dahil elimizdeki siyasi, bürokratik ve sivil toplum araçlarını nasıl daha etkin olarak kullanabileceğimizi burada tartışmalıyız. Ayrıca İslam düşmanlığını Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği gibi platformlara taşıyarak paydaşlarımızın sayısını da artırmalıyız. Hepsinden önemlisi ümmetin bekasını ilgilendiren hususlarda tek yürek, tek bilek olup beraberce hareket etmeliyiz. İslam dünyasının ve insanlığın ortak geleceğini tehdit eden meselelerde kısa vadeli çıkarlar, orta ve uzun vadeli menfaatlerimizin önüne geçmemelidir. Türkiye olarak zirve dönem başkanı olarak elimizden gelen her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum."
"Verilecek mesajlar mihenk taşı olacak"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelanda saldırısında şehit olanlara bir kez daha Allah'tan rahmet, yaralıların da en kısa sürede sağlıklarına kavuşmalarını dileyerek, şehitlerin ailelerine ve Yeni Zelanda halkına başsağlığı temennisinde bulundu.
Yeni Zelanda Hükümetine de hassasiyetleri için, dayanışma, sahiplenme ve iş birlikleri için de şükranlarını sunan Erdoğan, "Bugün burada vereceğiniz mesajların İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede bir mihenk taşı olacağına inanıyorum." dedi.
Konuşmasının sonunda Erdoğan'ın çağrısıyla Yeni Zelanda'daki terör saldırısında şehit olanlar için dua okundu.
Haberin Devamı