"ABD ile ilişki kurmamak için Rusya'ya taviz vermek zorunda değiliz"
Eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin kızı Faize Haşimi, ülkesinin dış siyasetini eleştirerek, ABD ile ilişki kurmamak için Rusya'ya taviz vermek zorunda olmadıklarını söyledi. Faize Haşimi, İran'ın Arap ülkeleri ile olan ilişkilerini, ülkesinin yürüttüğü dış siyaseti ve Tahran yönetiminin toplumsal olaylara ilişkin yaklaşımını AA muhabirine değerlendirdi.
Haşimi, uluslararası alanda ülkesinin yürüttüğü siyasete eleştirilerde bulunarak, "Dış siyasetimizi mantık esaslarına ve uluslararası kurallara göre yeniden gözden geçirmeliyiz. Tüm dünya ile savaşmak zorunda değiliz. ABD ile ilişki kurmamak için Sovyetlere ve Rusya'ya taviz vermek zorunda değiliz. Dış siyasetimizi mantık esaslarına ve uluslararası kurallara göre yeniden gözden geçirmeliyiz." ifadelerini kullandı.
Dış siyasette daha makul ve dengeli bir siyaset yürütmenin ABD'nin ya da Arap ülkelerinin kölesi olmak anlamına gelmediğini dile getiren Faize Haşimi, hiçbir ülkenin bugün İran'ın yanında yer almadığını ve Rafsancani'nin cumhurbaşkanlığı döneminde Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan ile ilişkileri düzelttiğini hatırlatarak, şöyle konuştu: "Bağımsızlığı yanlış anladığımızı düşünüyorum. ABD, dünyanın süper gücüdür. Birçok devlet ABD hükümeti gibi düşünmese de milli menfaatleri o tarafta durmalarını zorunlu kılıyor. Şimdi bakınız, ülkeler bizi mi tercih etti yoksa Amerika'yı mı? Ülkelerin bizimle ilişki kurmada hangi çıkarı var? kendimizi bir yerin ya da bir kimsenin koruyucusu olarak görmemeliyiz." Rafsancani'nin yokluğunun ülkenin dış siyasetinde de etkili olduğunu ifade eden Faize Haşimi, diğer devletlerin İran'da konulara ılımlı yaklaşan birinin olduğunu düşündüklerinde yaklaşımlarının da ona göre değiştiğine vurgu yaparak: "Yabancılar, her şeyin aşırıcıların eline geçtiğini ve ılımlıların etki sahibi olmadığını hissettiğinde davranışları da ona göre değişecektir. Hatta çerçeveyi biraz daha genişletelim, babamın yokluğu reformist kanadın birliğine büyük bir darbe vurdu. Bu da reformistler için temel bir kayıptı, eğer o olsaydı bu olaylar meydana gelmezdi." görüşlerini paylaştı.
"Kendimizden gördüklerimiz azaldı ve ötekileştirdiklerimiz de çoğaldı"
Haşimi, İran'daki en önemli sorunlardan bir tanesinin insanlar arasında yapılan ayrımcılık olduğuna dikkati çekerek, bazı insanların sistemin bir parçası olarak görülmediğini ve onların da kendilerini dışlanmış hissettiğini söyledi.
Ötekileştirmenin günden güne arttığına işaret eden Haşimi, "Kendimizden gördüklerimiz azaldı ve ötekileştirdiklerimiz de çoğaldı. Devletin farklı kademelerindeki bilgili, tecrübeli ve kabiliyetli insanlar kenara itildi. Bu insanlar devrime bağlı ve rejime de karşı olmayan kişiler, fakat mesela diyelim ki siyasi düşüncesi reformist olduğu ya da bir iki eleştiride bulunduğu için görevden alınıyorlar. Yapılması gereken öncelikli işlerden bir tanesi bu ötekileştirme zihniyetinin ortadan kaldırılmasıdır." diye konuştu.
Ülkedeki din ile devlet arasındaki ilişkiyle ilgili olarak da Haşimi şunları söyledi: "Toplumumuz geleneksel, mezhebi ve dinle ilgilidir. Eğer din ve devlet ayrılırsa, kendi yanlışlarımın ve eylemlerimin cevabını kendim vermek zorunda kalacağım. Dini lekelemek zorunda kalmaz ve din böyle buyuruyor demem. Teknolojinin gelişmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bir nebze şeffaflık oluştu fakat bu daha fazla olmalı. Çünkü şeffaflık hataların azalmasına hizmet eder, yani birisi tüm işlerinin takip edildiğini ve görüldüğünü bilirse kolay kolay hata yapmaz. Şeffaflık olursa yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvetler ve idari yanlışlıklar azalacaktır." - "Rejim, devrim hedeflerinden uzaklaştı" Rafsancani'nin gidişiyle birçok şeyin bozulduğunu ve babasının ülkenin genel siyasetinin üzerinde çok fazla etkisi olduğunu dile getiren Haşimi, "Geçen yılın sonunda başlayan gösterilerde babam sağ olsaydı farklı yönlendirmelerle ortamı yatıştırmayı ve tansiyonu düşürmeyi başarabilirdi." diye konuştu.
İran'da 2009 yılındaki (İran'ın 10. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki gösteriler) eylemlerle ilgili babasının olayları yatıştırmada önemli bir rol oynadığına işaret eden Faize Haşimi, "Onun özelliği insanları umutlandırmaktı, sahte umut değil gerçekten ümit veriyordu. O konuştuğu zaman insanlar hala bir umut ışığının olduğunu düşünüp rahatlıyordu, umutların tükenmediğini hissediyorlardı. O umut ışığı diyebiliriz ki bir şekilde söndü. Halkın sorunların çözülmesine dair umutları kalmadı." ifadelerini kullandı.
Rafsancani'nin devlet yöneticilerinin de üzerinde etkili olduğunu, onları yönlendirebildiğini vurgulayan Haşimi, "Eğer milletin sorunların çözülmesine dair küçük bir umudu varsa da umut ışığı babamın ölümüyle söndü. Babam, devrimin temelini oluşturan ana sütunlarından bir tanesiydi. Eğer babamın düşünceleri kamuya yansıyabilseydi bizim şartlarımız şimdi çok farklı olurdu ve ülkemiz kalkınmayı gerçekleştirmiş bir seviyede olurdu." görüşlerini dile getirdi.
Devrimin üzerinden 40 yıl geçtiğini ve son birkaç yılda özellikle (Eski Cumhurbaşkanı Mahmud) Ahmedinejad döneminde rejim ile devrimin temel hedefleri arasında çok mesafe oluştuğunu söyleyen Haşimi, şöyle devam etti: "Rejim devrim hedeflerinden uzaklaştı. Babam devrimi destekliyor fakat bazı yerlerde eleştiriler de yöneltiyordu, sürekli olarak sistem ile aynı düşünmüyordu. Hatemi dönemini de babamın düşüncesiyle paralel görmüyorum, kötü değildi fakat orada da bir mesafe oluştu, ancak Ahmedinejad döneminde bu zirveye ulaştı." Tüm dönemlerde hem sağdan hem de soldan Rafsancani'ye yönelik çok saldırı olduğunu kaydeden Faize Haşimi, "Toplumumuzda söylentiler gerçeklerden daha çok inandırıcı geliyor. Ahmedinejad döneminde bize atılan iftiraların birçoğunun asılsız olduğunu herkes anladı. Hakikat niteliği taşımıyordu ve yalandı. Ahmedinejad döneminin birçok olumsuzluğa rağmen bir de olumlu bir yanı vardı, o da gerçekliğin ortaya çıkmasıydı. Bu gerçekler babamın daha detaylı tanınmasına yol açtı. Biliyorsunuz iktidarda olanlar genelde sevilmez, bu açıdan kamu nazarında bir zaaf noktasıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"Çok rahat konuştuğum için bana saldırıyorlar"
Kadınların haklarıyla ilgili olarak baştan itibaren dayatma politikalarına rıza göstermediğini, renkli başörtüsü örttüğünü ve kot pantolon giydiğini söyleyen Faize Haşimi, kendisine karşı muhalefetin de bu yüzden arttığını ve milletvekili olunca da bunun zirveye çıktığını belirtti.
Kadın sporuna destek verdiğini ve bunun için sınırlı imkanlarla çaba gösterdiğini anlatan Faize Haşimi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çok rahat konuştuğum için bana saldırıyorlar. Ben olduğum gibiyim, inanmadığım bir şeyi söylemem. Bizi baskılarla sindirmeye çalışıyorlar, benim düşüncelerimin hiçbiri milli çıkarlara aykırı değildir. Beni eleştirenlerle hiçbir zaman aynı görüşte olmadım ve onların sahasında oynamadım, onları sürekli olarak eleştirdim ve onlara yaranmaya çalışmadığım için onlar da beni sevmiyor. Onlar insanlara siyasi yaklaşımlarda bulunuyorlar. Bunun ne dini bir temeli vardır ne de sosyal, sadece siyasi bir uygulamadır. Hakkımdaki davalar ve iddialar nedeniyle kimse benimle konuşmaya cüret edemiyor." Kadınların sosyal yaşamın içinde yer almak, eşit haklara sahip olmak, yönetimde yer almak ve kararlarda rol almak istediğini belirten Faize Haşimi, "Kadınların bisiklete binmesinin ne gibi bir sakıncası var, kanun mu bizi bundan men ediyor, din mi yasaklıyor, bununla ilgili yasak nerede var ki o kadar hassas davranıyorlar? Kadınlar kendi hak ve hukuklarına dair daha fazla bilgi sahibi olursa artık onlara şimdiki gibi zulmedemeyecekler." değerlendirmesinde bulundu.
Babasının yapacağı işler konusunda kendisine karışmadığını ve serbest bıraktığını aktaran Faize Haşimi, sözlerini şöyle noktaladı: "Mesela ben devrim zamanında 16 yaşındaydım ve zorunlu başörtüsü nedeniyle kadın sporunun yasaklanmasından endişe ediliyordu. Çünkü spor salonları devrimden önce karışıktı ve kadınların giyimi de İslami değildi. O esnada Rafsancani'nin kızı olduğum için arkadaşlar, sen mümin ve devrimci bir aileden geliyorsun dediler ve spor yapmaya davet ettiler. Bu şekilde yasakların önüne geçmek istiyorlardı. Ondan sonra spor ve bütçeyle ilgili talepleri olduğunda bana söylüyorlardı, ben de babama naklediyordum. Bu şekilde kabinedeki bakanlar, valiler ve cuma imamları kadınların spor yapmasını desteklemeye başladılar. Bu benim değil babamın konumu sayesinde oluyordu. Çünkü o kadın sporunun desteklenmesini tavsiye ediyordu."