AB Bakanı: En tepeye Erdoğan'ı koymuşlar...
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, "AB Bakanı olarak açık bir şekilde söylemek isterim, Avrupa'daki pek çok ülkede eğer bizim karşılaştığımız tehditlerin onda biri kadar tehditle karşılaşılsaydı emin olun çok daha sıkı önlemler alırlardı, hukuku askıya alırlardı, sınırları kapatırlardı." dedi. Ömer Çelik, "En tepeye Erdoğan düşmanlığını koymuşlar, Erdoğan düşmanlığının altına Türkiye düşmanlığını saklıyorlar." şeklinde konuştu.
Çelik, Ceyhan Ticaret Odasını ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, Türkiye'nin siyasi gündemini doğru bir şekilde değerlendiremezlerse Türkiye'nin ekonomik gündeminin de doğru bir şekilde yönetilmesinin söz konusu olmadığını belirtti.
2002'den bu yana ülkede gerçekleşemez denilen bir çok şeyi gerçekleştirdiklerini, bunda hükümetlerinin istikrarı sağlama konusundaki yüksek performansı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığı döneminde Türkiye'nin sorunlarının aşılmasına dönük reformlara öncülük etmesininin etkili olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu dönemde önemsediğimiz konulardan bir tanesi özel sektör ve ticaret odalarımızı Türkiye'nin yönetilmesinde Türkiye'nin ekonomik performansının arttırılmasında daha büyük bir aktör haline getirmek oldu. Sadece devletin liderlik ettiği kalkınma ve ilerleme modellerinin çok başarılı olmadığı görüldü. Devlet reform yapacak, devlet ön açacak, hukuki alt yapıyı hazırlayacak, entegrasyonu sağlayacak, şeffaf bir biçimde mali disiplin sağlanarak yola devam edilecek."
Türkiye gündemi terörle mücadele
Çelik, Türkiye'nin önündeki en önemli gündemlerden bir tanesinin terörle mücadele olduğunu bildirdi.
FETÖ'nün gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçtiğini, bu bir yıl içerisinde hep beraber Türkiye'nin rotasını sağlam tutmak, Türkiye'yi daha ileri ufuklara götürme konusunda çok büyük bir çaba, gayret içerisinde olduklarına değinen Çelik, şu görüşlere yer verdi:
"Bütün bunlar bu ülkeyi geleceğe dönük vatan kılmak konusundaki irademizin bir göstergesi. Bu süreç içerisinde sadece FETÖ değil PKK ve DEAŞ terör örgütlerinin çok yoğun bir saldırısıyla karşı karşıya kaldık. Ama tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak anlayışıyla ülkemizi büyütmek, ülkemizin güvenliğini koruma konusunda çok önemli mesafeler elde ettik. AB Bakanı olarak açık bir şekilde söylemek isterim, Avrupa'daki pek çok ülkede eğer bizim karşılaştığımız tehditlerin onda biri kadar tehditle karşılaşılsaydı emin olun çok daha sıkı önlemler alırlardı, hukuku askıya alırlardı, sınırları kapatırlardı. Ama Türkiye bütün bu süreç içerisinde, bütün bu zorluklar içerisinde özgürlüklerin dengesini sağlamaya gayret ediyor. Uluslararası hukukla ilişkisine sağlam bir şekilde sürdürmeye devam ediyor ve en önemlisi de alınan önlemlerden vatandaşımızın, tüccarımızın herhangi bir şekilde olumsuz negatif etkilenmemesi için elden gelen gayret gösteriliyor."
OHAL ve ticaret
Bakan Çelik, uzun zamandır OHAL'in ticaret erbabına yönelik olumsuz etkileri olduğuna dair propaganda yapıldığını ifade etti.
OHAL'in "ticaret" adı altında herhangi bir ülkenin, kentin kaynaklarına FETÖ marifetiyle el koymuş, vatandaşları tehdit eden, vatandaşların ticari faaliyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışanlara hukuk çerçevesinde etkisi olacağını vurgulayan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu, ülkenin milli güvenliği ile ilgilidir. Bu, esasında gerçekten kazanan insanlarımızın emeğinin korunması için de son derece önemlidir. Önümüzdeki dönemde de tabi ki Türkiye'nin bu terör örgütleri ile mücadelesi devam edecek. Biz, devlet olarak, hükümet, millet olarak FETÖ'nün devletin çeşitli damarlarına sızmış, oralarda tıkanıklık oluşturmuş, kireçlenme yaratmış faaliyetlerini temizleyemezsek kendimiz için güzel bir gelecekten bahsedemeyiz. Türkiye'nin güzel bir geleceğe kavuşmasının birinci maddesi Türkiye'nin FETÖ ile etkili bir şekilde mücadelesini sürdürmesidir. Mahkemeler devam ediyor. Biz de Bakanlık olarak bazı mahkemelere müdahil olduk. Türkiye'nin milli egemenliğinin kaldırılmak istenmesi, Türkiye'nin egemenliğinin bir takım yabancı odaklara servis edilmek, devredilmek istenmesi hepimizi ilgilendiren bir durumdur. Bu Türkiye'nin yaşadığı en büyük tehdittir, en büyük tehlikelerden bir tanesidir. Bunun karşısında çok onurlu, çok vakarlı bir mücadele Cumhurbaşkanımız liderliğinde verilmiştir, verilmeye de devam edilecektir. O yüzden bazı propagandalara kanmamak lazım. Ceyhan'da da Türkiye'nin her yerinde de namuslu ticaret erbabının korunması için, bunların üzerine musallat olmuş terör tehtitinin ve FETÖ'nün çeşitli sektörler üzerinde oluşturmaya çalıştığı gölgenin kaldırılması elzemdir."
DEAŞ ve PKK
Çelik, bugünlerde bazı AB ülkeleri ile bir takım tartışmalar yaşadıklarını anımsatarak, Türkiye'nin hiçbir müttefiki ile olumsuz bir ilişki içerisinde olmak gibi bir arzusu olmadığına dikkati çekti.
Bakan Çelik, geçmiş dönemlerde bazı müttefiklerin terör konusunda çifte standart yaklaşım sergilediğini aktardı.
PKK'nın çeşitli Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerini, ekonomik olarak güç kazanma, eleman devşirme şeklindeki faaliyetlerini uzun yıllardır bildiklerini belirten Çelik, özellikle Almanya gibi ülkelerde çok ciddi bir yapılanmanın olduğunu söyledi.
Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından binlerce dosya kendilerine teslim edilmiştir. Fakat henüz bu dosyalardan bir tanesine bile doğru düzgün cevap verilememiştir. DEAŞ ile mücadele söz konusu olduğu zaman Türkiye'ye en yüksek sesle çağrı yapanların, PKK söz konusu olduğu zaman sesiz sedasız bir şekilde mazeret üretmeleri çifte standartın tipik bir örneğidir. Yakın zamanda Türkiye'nin DEAŞ'e destek verdiği şeklinde bir kara propaganda yürütülüyordu. Halbuki Türkiye DEAŞ'ı yıllar önce terör örgütü olarak ilan etmişti. Koalisyon güçleri fiilen daha DEAŞ ile mücadeleye başlamadan önce Türkiye DEAŞ ile mücadele ediyordu." ifadesini kullandı.
DEAŞ Avrupa ve NATO sınırlarından sökülüp atıldı
Çelik, darbe girişiminden sonra bile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye'ye girip DEAŞ'ı ülke sınırlarından söküp attığına işaret etti.
"Türkiye'nin kendi sınırlarından DEAŞ'ı söküp atması aynı zamanda DEAŞ'ın Avrupa sınırlarından ve NATO sınırlarından sökülüp atılmış olmasıdır" diyen Çelik, şöyle devam etti:
"Bunu taktir etmeleri, kıymetini bilmeleri gerekirken bunun tam tersi bir üslupla Türkiye'nin bu şekilde suçlanması gibi bir süreci uzun müddet boyunca yaşadık. Ama sonuç olarak görüldü ki 55 ülkenin DEAŞ ile mücadele etmekte gösteremediği performansı Türkiye tek başına göstermiştir. Ve onu Türkiye sınırlarından söküp attığı gibi Suriye'de de halklara zalimane şekilde davrandığı bölgelerden de söküp atmıştır. Bu kara propaganda da Türkiye'nin sahada gösterdiği gerçeklik sayesinde ortadan kalktı. Ama Türkiye burada bir başka bir şey hatırlattı. Terör konusunda çifte standart olmaz. Terörle mücadele edeceksek ilkeli bir şekilde edeceğiz. O zaman DEAŞ'ın bir diğer unsuru olan PKK, FETÖ ile de aynı şekilde aynı hassasiyetle aynı performansla müttefiklerimizi mücadele etmeye davet ediyoruz."
"Terör, terördür. Terörün A'sı, B'si, C'si olmaz"
Çelik, Türkiye'nin bir çifte standartla karşı karşıya kaldığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Mesela Türkiye'de DEAŞ bir saldırı gerçekleştirdiği zaman ve insanlarımızı kaybettiğimiz zaman bazı Avrupa ülkelerinin önemli binalarına Türk bayrağı yansıtıldı, Türkiye'ye 'dayanışma içerisindeyiz' denildi. Türkiye'ye desteklerini gösterdiler. Ama Türkiye PKK saldırısına uğradığında ve PKK saldırısı sonucu insanları kaybettiğimizde aynı müttefiklerimizin 'Biz Türkiye ile dayanışma içerisindeyiz, PKK'ya karşı beraberce mücadele edeceğiz' diyerek bayrağımızı o binalara yansıttığını görmedik. Neden DEAŞ saldırısında Türkiye ile dayanışma için Türk bayrağını binalarına yansıtanlar, PKK saldırırken insanlarımızı kaybettiğimizde aynı dayanışmayı göstermediler? İşte Türkiye'nin itiraz ettiği, Türkiye'nin dünyanın dikkatine sunduğu çifte standart budur. Terör, terördür. Terörün A'sı, B'si, C'si olmaz. Açık bir şekilde 'Evet biz bütün terörü kınıyoruz' deyip de DEAŞ bir saldırı gerçekleştirdiği zaman bütün dünyayı dayanışmaya çağıranların PKK, Türkiye Cumhuriyeti'nde, bir Avrupa devletinde, NATO müttefikinde bu saldırıyı gerçekleştirdiği zaman sessiz kalmalarına itiraz ediyoruz. Bu çelişkiye ve bu çifte standarta dikkat çekiyoruz. "
"Türkiye'nin kimseyle bir husumet İlişkisi yoktur"
Çelik, Avrupa'da bir toplantı için bulunduğu sırada bir gazeteci kendisine "Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sert açıklamaları oluyor Avrupayla ilgili. Bunun ilişkileri gerdiğini düşünmüyor musunuz?" diye soru sorduğunu aktardı.
AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Ben de ona, 'Sayın Cumhurbaşkanın açıklamaları tek başına yapılmıyor. Tam tersine sizin ülkelerinizden, sizin siyasetçiler, bazı başbakanlar, bakanlar Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı haksız, hukuksuz, mesnetsiz açıklamalar yaptığı zaman Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak devletimizin ve milletimizin hukukunu korumak için bunlara cevap veriyor. Dolayısıyla siz açıklamaları bağlamından koparıp değerlendiremezsiniz. O açıklamalar öncesinde sizin, ilişkileri zedeleyen, ilişkilere zarar veren bu açıklamaların niçin yapıldığını sorgulamanız gerekiyor.' Türkiye'nin kimseyle bir husumet İlişkisi yoktur. Biz dünyada ekonominin daha çok büyümesini, serbest ticaretin artmasını, halklar arasındaki sorunların diyalogla, daha çok diplomasiyle çözülmesini istiyoruz. Ama bizi DEAŞ ile mücadeleye davet ederken kendileri PKK'yı, FETÖ'yü himaye edecek şekilde pozisyon alırlarsa kuşkusuz bu çifte standartın altını çizeriz, çizmeye de devam edeceğiz."
Türkiye'de 16 Nisan'da gerçekleşen referanduma değinen Çelik, şöyle devam etti:
"Şimdi Türkiye'de 16 Nisan'da referandum gerçekleştikten sonra vatandaşlarımız hür tercihleriyle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine onay vermişlerdir. Vatandaşlarımızın onay verdiği bir konuyu hiçbir iradenin sorgulaması, açık bir referandum, halk oylaması sonucunda ortaya çıkmış sonucu hiçbir iradenin sorgulaması söz konusu olamaz. Ne yapıyorlar, diyorlar ki 'Türk halkının yüzde 50'si buna onay vermedi biz o yüzde 49 ile dayanışma içerisindeyiz. Onlar özgürlük istiyorlar, Avrupa Birliğine üyelik istiyorlar.' Bir kere bu yaptıkları analiz baştan aşağı yanlış. Yüzde 51'i Avrupa Birliği karşıtı, yüzde 49'u Avrupa Birliği yanlısı gibi göstermeleri Türkiye'yi hiç tanımadıklarını gösteriyor. İkincisi 16 Nisan referandumunda evet oyu veren yüzde 51'i otoriter, kalan yüzde 49'u demokrat göstermek şeklindeki yaklaşımları kendilerinin Türkiye'yi kutuplaştırması, Türkiye'yi bölmek için ne kadar özensiz bir üslup kullandıklarını gösteriyor.
Sürekli olarak şunu söylüyorlar; 'Efendim yüzde 51 ile yüzde 49 rakamları birbirine çok yakın, Türkiye ortadan ikiye bölündü.' Bana söyler misiniz brexit oylaması hemen hemen benzer bir oylamayla sonuçlandı. Avrupa'daki pek çok seçim hemen hemen 50 küsur ile 49 küsur arasında gerçekleşiyor. Avrupa'da bu sonuçlar ortaya çıktığı zaman niye kutuplaşma demiyor. Bu, siyasetin kalitesini gösteren, siyasi rekabetin kalitesini gösteren bir unsur olarak ele alınıyor ama Türkiye söz konusu olduğu zaman kutuplaşmadan bahsediyorlar. Üstelik Türkiye söz konusu olduğu zaman yüzde 51'i dışlayarak yüzde 49'u ele almak gibi milletimizin hiçbir ferdinin, hiçbir grubunun, hiçbir siyasi partinin kabul etmemesi gereken, milletimizin hiçbir ferdinin kabul etmeyeceği bir yaklaşımla Türkiye'yi kutuplaştırmaya çalışan, milletimizi iki parça halinde ele almaya çalışan özensiz bir uslup kullanıyorlar. Bunların hepsinin ne manaya geldiğini biliyoruz. Avrupa'da yükselen ırkçılıkla, nefret suçlarıyla, islamofobiyle yeterli şekilde mücadele edemeyen, Avrupa'da yükselen ekonomik krizle yeterli kadar mücadele edemeyenler Avrupa'nın içine düştüğü krizi Türkiye'ye yansıtmaya çalışıyorlar."
"En tepeye Erdoğan ve Erdoğan düşmanlığını koymuşlar"
Bir siyasi matruşkanın olduğuna dikkati çeken Çelik, "En tepeye Erdoğan düşmanlığını koymuşlar, Erdoğan düşmanlığının altına Türkiye düşmanlığını saklıyorlar. Türkiye düşmanlığının altına İslam düşmanlığını saklıyorlar. Onun altında anti semitizm, onun altında nefret, göçmen düşmanlığı, onun altında aslında evrensel değerlere, hukuka, demokrasiye, insan haklarına düşmanlık var. Aşırı sağcıların ortaya çıkardığı bu siyasi matruşkayı, denklemi maalesef merkez sağ ve merkez soldaki siyasetçiler iyi değerlendiremediler, bu tuzağa düştüler. Şimdi bununla hep beraber mücadele etmek durumundayız." diye konuştu.
Son zamanlarda Almanya'dan yapılan açıklamaları anımsatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Nitekim son zamanlarda Almanya'dan yapılan açıklamaların, hiçbir şekilde haklı bir temele dayandığını düşünmüyoruz. Şundan bahsediyor mesela Almanya Dış İşleri Bakanı, esasında bu söylediğinin doğru olmadığını en iyi bilecek kişi, Almanya Dış İşleri Bakanı'dır. Türkiye'yi çok iyi tanır, bizleri çok iyi tanır, biz de kendisini çok iyi tanırız. Diyor ki 'Türkiye'de özellikle Alman vatandaşları tutuklanır.' Bunun doğru olmadığını, bunun kara bir propaganda olduğunu, kendisinin kurduğu bu cümlenin doğru olmadığını en iyi bilecek kişi Sigmar Gabriel'dir. Türkiye'yi tanır, bizleri çok iyi tanır. Türkiye'de bu kadar Alman turisti, kendimizden bir parça sayarak ağırlarken ve bundan büyük bir memnuniyet duyarken, Türkiye'de pek çok Alman vatandaşı, Antalya'ya, Türkiye'nin değişik yerlerine yerleşmiştir ve bundan büyük bir memnuniyet duymaktayız. Dolayısıyla Türklerler Almanlar arasında herhangi bir problem yoktur. Sigmar Gabriel gibilerinin sürekli olarak sanki Türklerin Almanlara karşı bir husumeti varmış gibi, kendi siyasi propagandasının bir parçası haline getirmek için bu şekilde yanlış cümleler kurması Türkiye Almanya arasındaki tarihsel derinliğe yakışmıyor. Biz kendilerini söyledik, Türkiye'nin demokrasisinin, Türkiye'nin hukuk devletinin bu şekilde hırpalanmasına göz yummayız. Hiçbir şekilde bunları doğru bulmayız. Türkiye'nin değerlerine saygı istiyoruz. Nasıl ki kendi değerlerine saygı istiyorlarsa biz de Türkiye'nin değerlerine saygı istiyoruz. Hiç kimseye hangi millete ait olduğuna bakılarak bir kovuşturma yapılmıyor. Ama kendileri hukuk devletiyse Türkiye'de hukuk devletidir, Türkiye'deki hukuk teamüllerine saygı göstermek durumundadırlar."
Bakan Çelik, "Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığı kırmızı çizgidir" ifadesini kullanarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığı hakkında, cumhurbaşkanı hakkında saygılı bir dil kullanacaklar. Cumhurbaşkanımız, devletin ve milletin birliğini, bütünlüğünü temsil etmektedir, ona karşı özenli olmayan bir dil kullanılması, saygısızlık yapılması Türk milleti ve devletine karşı saygısızlık anlamına gelir ve buna hiçbir vatandaşımız müsaade etmez. Dolayısıyla yaptıkları şeyin farkına varsınlar. Sayın Merkel'in güzel bir ifadesi vardı, 'Birbirimiz hakkında konuşmayalım, birbirimizle konuşalım' diye. Biz Alman siyasetçileri ve Sayın Merkel'i, Merkel'in söylediği bu cümleye davet ediyoruz. Sonra otururuz, sorunlarımızı konuşuruz, çözüm yolu buluruz. Bakan arkadaşlarımız muhataplarıyla görüşüyorlar ve bu görüşmelerde son derece ortak noktalar buluyorlar. Yakın zamanda İçişleri, Adalet bakanlarımız sorunlarla ilgili görüşmeler yaptılar ve bu görüşmelerde son derece verimli, yapıcı ilişkiler oldu."
"Türkiye Avrupa'da misafir değildir"
Türkiye'nin, kendi milli çıkarları açısından AB'ye üye olmak istediğinin altını çizen Ömer Çelik, AB'ye üyeliğin Türkiye için bir devlet stratejisi olduğunu vurguladı. Çelik, şöyle konuştu:
"Ama burada objektif, hakkaniyete dayanan bir ilişki olmalıdır. AB'nin diğer ülkelere başka standartlar koyması, Türkiye'ye başka standartlar koyması gibi Türkiye'ye özel bir yaklaşımı kabul etmeyiz. Türkiye Avrupa'da misafir değildir. Biz, bir Avrupa devletiyiz ve Avrupa'da ev sahibiyiz. Şimdi yine benim muhatap olduğum genişlemeden sorumlu komiser, ne zaman Türkiye'ye ile bir AB ülkesi arasında bir kriz çıksa derhal Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinin zarar görmesi için bir misyon edinmiş biri olarak çıkar ve konuşmaya başlar. Şimdi yine bugünlerde çıkmış konuşmuş. Açık olarak şunu söylüyorum; Genişlemeden sorumlu komiserliğin AB misyonuna, bu kadar aykırı hareket ettiğini, son 15 sene içerisinde hiç görmedim. Genişlemeden sorumlu komiserin başarısı neyle ölçülür, genişleme perspektifini zinde tutmasıyla ölçülür. Fakat söz konusu komiser, ne Türkiye ile olan perspektif konusunda ilkeli bir tutum takınabiliyor ne Balkanlardaki genişleme perspektifi konusunda ilkeli bir tutum takınabiliyor. Genişlemeden sorumlu komiserin AB, Avrupa Komisyonu içerisinde herhangi bir misyon üretmekten çok, tüm mesaisini Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini nasıl bozarım ve bunu bu şekilde bozarak nasıl sonuca ulaştırırım gibisinden Avusturya Dışişleri Bakanı'nın ajandasını takip eder şekilde işlev göstermesi de son derece yanlıştır. Avrupa Komisyonundaki bir görevlinin görevi, Avrupa Komisyonunun ilkelerine ve siyasetine göre davranmaktır. Avrupa Komisyonunun genişlemeden sorumlu komiseri olarak bir etiket kullanıp, bunun arkasından Avusturya Dışişleri Bakanı'nın yardımcısı gibi bir ajanda üretmek maalesef o makamda görülmüş en büyük yanlışlardan birisi olarak faaliyetini sürdürmekte."
"Aramızdaki sorunları beraberce konuşarak çözelim"
Çelik, en son göçmen krizinin çözülmesinde olduğu gibi Türkiye ile AB'nin bir araya geldiği zaman ne kadar büyük problemlere, ne kadar güçlü çözümler ortaya koyabildiğinin net bir şekilde görüldüğünü belirtti.
AB Bakanı Çelik, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla Türkiye, AB ilişkisinin güçlenmesi demek küresel barışa daha çok katkı sağlamak demektir, küresel serbest ticaretin daha çok güçlenmesi demektir. Ama siz tutup da Türkiye ile Almanya arasındaki bir tartışmayı, Almanya Avrupa Komisyonuna talimat verir şekilde, Türkiye ile AB arasında yürüyen ve tamamen teknik bir süreç olan gümrük birliği ilişkisini durdurma, askıya alma ya da sabote etme şeklinde devreye girerse, o zaman tüm hatlar karışır. O zaman bazı Avrupa Birliği karşıtlarının " AB diye birşey yok, sadece Almanya'nın patronajı var" dediği o sakıncalı eleştirilerin merkezine yerleşirsiniz. Dolayısıyla Almanya'daki siyasetçilerin de Türkiye Almanya arasındaki, ilişkinin tarihsel derinliğine uygun özenli bir dil kullanması gerekir. Özellikle de konjonktürel siyasi tartışmaların bir parçası haline getirilmemelidir ekonomik ilişkiler. Ekonomik ilişkiler her zaman siyasi tartışmaların dışında tutulmalıdır. 'Biz Türkiye'nin canını yakarız, bu şekilde Erdoğan'a zarar veririz, AK Parti'ye zarar veririz' gibisinden yaklaşımlar sadece AK Parti seçmeni tarafından değil, milletimizin tamamı tarafından olumsuz karşılanacaktır.
Türkiye'nin cumhurbaşkanı ve Türkiye'yi ayrı değerlendirmek gibi ya da Türkiye'de yüzde 51 ve 49'u ayrı değerlendirmek gibi ya da Türkiye hükümetiyle Türkiye vatandaşlarının bir kısmı arasında dış politika konularında bir ayrışma sağlayarak ayrı yöne yönelmelerini sağlamak gibisinden bir takım, maalesef herkesin gördüğü, açıkça deşifre olmuş bir takım politikaları hayata geçirebileceklerini sanıyorlar. Türkiye'nin olgunluğunun, devletimizin derinliğini, büyüklüğünün, milletimizin sahip olduğu tarihsel tecrübenin farkında değiller. Biz bir kere daha herkese olgun bir şekilde ilişkileri sürdürmek, siyasi sorunların çözümü için siyaset, diplomasi kanallarını etkin bir şekilde devreye sokmak, ilişkilerin daha çok gelişmesine imza atmak, serbest ticareti daha çok büyütmek Türkiye AB ilişkilerini daha güçlü hale getirmek için daha çok gayret etmek konusundaki çabamızın, gayretimizin, arzumunuz altını çizerek sesleniyoruz. Aramızdaki sorunları beraberce konuşarak çözelim. Diplomasi siyaseti bunun için üretilmiştir, bu ilişkilerin tarihsel derinliğine zarar vermeyelim.
Bizden sonraki nesillerin zarar göreceği bir takım işlere imza atılmasın ve özellikle Avrupa'nın büyük ülkeleri İkinci Dünya Savaşı öncesi ve yaşanan tecrübelerden ders çıkararak Avrupa'da ırkçılığın, İslamofobinin Türkiye düşmanlığının yükselmesine karşı gündelik siyasetin dışına çıkacak tutumlar geliştirebilsinler. Eğer bu geliştirilemezse o günlerden ders alınmamış demektir. Dünyanın ihtiyaç duyduğu şey, daha çok diplomasi, daha çok barıştır, serbest ticaretin daha çok gelişmesidir, halklar arasında daha çok diyalogdur. Dolayısıyla biz ülkemizi ziyaret eden Alman, İngiliz, Rus vatandaşlarına her zamanki Türk misafirperverliğini göstermeye devam edeceğiz, onlara her zaman ikinci evinize hoş geldiniz demeye devam edeceğiz. Siyasi tutumumuzu da buna göre şekillendireceğiz."